
أَمْ حَسِبْتَ أَنَّ أَصْحَٰبَ ٱلْكَهْفِ وَٱلرَّقِيمِ كَانُوا۟ مِنْ ءَايَٰتِنَا عَجَبًا
"Em hasibte enne ashâbel kehfi ver rakîmi kânû min âyâtinâ acabâ(acaben)."
"Yoksa sen, (sadece) Ashab-ı Kehf ve Ashab-ı Rakîm’i mi bizim ibret verici delillerimizden sandın?"
**********
Kehf süresi ve dolayısıyla Ashab-ı Kehf .. Kehf Süresi, Yedi uyuyanlar da olarak bilinen mağara arkadaşlarının söz konusu edildiği süre-i şerife ve hakkında aynı üsre içerisinde bir isimden ibaret olarak geçen Ashab-i Rakim..
Ne buyuruyor Allahu Teala cc. “(Resulüm) yoksa sen, bizim ayetlerimizden Kehf ve Rakîm sahiplerinin durumlarını şaşırtıcı mı buldun?” (Kehf, 18/9)" Mushaf’taki sırası on sekizinci, iniş sırasına göre ise altmış dokuzuncu sırada yer alan Kehf süresinde yer alan Ashabı Rakim, çoğunluk alimlerce tabela olarak kaydedilip bu şekilde kabul gördüğü belirtilse de, konunun ayet içerisinde varlığı söz konusu incelendiğinde farklı bir topluluktan söz edilmişolaslığı aslında fazladır. Nasıl ki, daha önce incelemeye aldığımız ve atlar bu surenin neresinde diye belirttiğimiz Adiyat suresinde, atların değil müşriklerin varlığı öne çıkmışsa, burada da "mağara üzerinde bulunan tabela" kast edilerek Ashabı Rakım'ın Ashabı Kehf için kullanıldığı pek mantıklı gelmiyor. Zira, Mağara arkadaşları olarak söz edilenlerin tabeladan dolayı bu şekilde betimlenmesi ne kadar doğrudur. Yedi uyuyanlar, her halleriyle belli de tabelayı kim koymuş nasıl koymuş, koyduktan sonra nasıl kayıtlarda öne çıkmış veya Allah-u Teala iki ayrı şekilde belirttiği bu ismi aynı anda neden kullansın ki..
Ashabı-ı Rakım ayrı bir grup, ayrı bir olaydır, diyoruz. Burada yeri gelmişken belirtelim ki, her ne kadar Ashabı Kehf için Hristiyan diyorlarsa da biz bunu da kabul etmiyoruz. Putperest olan Hristiyanlardan olmayan bu kişilerin putları red ettiklerini, bir Allah'ın olduğuna iman ettiklerini, peygamberler gibi bu insanların da İslam (Müslüman) olduğunu iddialı şekilde söyleriz ki, pek çok kaynakta, hatta Yahudilerinde bu kimseler hakkında detaylı bilgiye sahip olduklarını kaynaklardan öğreniyoruz.
Bir gerçek ki, Hristiyanlık, Hazreti İsa aleyhisselam'dan seneler sonra uydurulmuş bir yeryüzü dinidir. Bu Mağara dostlarının Hristiyan olmadıkları da, Allahu Teala'nın cennetle müjdelemesiyle öğreniyoruz. Cennet, sadece Müslümanların gireceği asla unutulmamalıdır.
*******
Ashabı Rakım..
Diyanet İşleri Başkanlığının Kuran tefisrinde konu hakkında şunlar belirtiliyor
"Rakîmin ne olduğu hakkında kaynaklarda farklı görüşler yer almaktadır: Sözlükte rakîm “yazılı belge, kitâbe” anlamına geldiği için, “Ashâb-ı Kehf’in adlarının veya maceralarının yazılıp mağaranın kapısına yerleştirilmiş bulunan bir kitâbe, taş veya madenî levhadır” diyenler olduğu gibi, Ashâb-ı Kehf’in içinde bulunduğu vadinin veya dağın ya da memleketlerinin, hatta köpeklerinin adı olduğunu ileri sürenler de vardır (krş. Taberî, XV, 197-199; A. J. Wensinck, “Ashâbü’l-Kehf”, İA, IV, 372; Ömer Faruk Harman, “Ashâb-ı Kehf”, İFAV Ans., I, 167).
Bazı hadis kaynaklarında Ashâb-ı Rakîm’in, Ashâb-ı Kehf’in dışında üç kişilik bir topluluk olup yağmurlu bir günde bir mağaraya sığınan, bir kayanın yuvarlanıp mağaranın ağzını kapatması üzerine yaptıkları iyilikleri anarak Allah’a yakaran ve duaları kabul edilerek mağaradan kurtulan kişiler olduğu da nakledilmektedir (Buhârî, “Enbiyâ”, 52; Müsned, IV, 274). Ancak bu sûredeki anlatım ve olaylar dizisi böyle bir yoruma uygun düşmüyor, söz konusu hadis bir başka olayla ilgili olmalıdır. (https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Kehf-suresi/2149/9-10-ayet-tefsiri)"
Sureye bakıldığı zaman da Ashabı Rakım hakkında bir isimden başka bir olaydan söz edilmiyor. Söz edilmiyor diye de, bunu Ashabı Kehf'e dayandırmak da pek mantıklı gelmiyor. Çünkü, bazen bizler bir olayaı anlatırken bir çok yerde olan bir olayı bir yere bağlayarak anlattığımız doğal bir olaydır. Burada da, Cenabı Allah'ın pek çok sürede örnekleri görülen bazı kbailerden,i olaylardan söz etmemiştir. Söz etmediği halde, isimleri geçen pek çok kavramın yok sayılması doğru olmadığı gibi bunu da tek bir olaya bağlamak doğru değildir.
Diyanet İşleri Başkanlığının Kuran tefisrinde konu hakkında şunlar belirtiliyor
"Rakîmin ne olduğu hakkında kaynaklarda farklı görüşler yer almaktadır: Sözlükte rakîm “yazılı belge, kitâbe” anlamına geldiği için, “Ashâb-ı Kehf’in adlarının veya maceralarının yazılıp mağaranın kapısına yerleştirilmiş bulunan bir kitâbe, taş veya madenî levhadır” diyenler olduğu gibi, Ashâb-ı Kehf’in içinde bulunduğu vadinin veya dağın ya da memleketlerinin, hatta köpeklerinin adı olduğunu ileri sürenler de vardır (krş. Taberî, XV, 197-199; A. J. Wensinck, “Ashâbü’l-Kehf”, İA, IV, 372; Ömer Faruk Harman, “Ashâb-ı Kehf”, İFAV Ans., I, 167).
Bazı hadis kaynaklarında Ashâb-ı Rakîm’in, Ashâb-ı Kehf’in dışında üç kişilik bir topluluk olup yağmurlu bir günde bir mağaraya sığınan, bir kayanın yuvarlanıp mağaranın ağzını kapatması üzerine yaptıkları iyilikleri anarak Allah’a yakaran ve duaları kabul edilerek mağaradan kurtulan kişiler olduğu da nakledilmektedir (Buhârî, “Enbiyâ”, 52; Müsned, IV, 274). Ancak bu sûredeki anlatım ve olaylar dizisi böyle bir yoruma uygun düşmüyor, söz konusu hadis bir başka olayla ilgili olmalıdır. (https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Kehf-suresi/2149/9-10-ayet-tefsiri)"
Sureye bakıldığı zaman da Ashabı Rakım hakkında bir isimden başka bir olaydan söz edilmiyor. Söz edilmiyor diye de, bunu Ashabı Kehf'e dayandırmak da pek mantıklı gelmiyor. Çünkü, bazen bizler bir olayaı anlatırken bir çok yerde olan bir olayı bir yere bağlayarak anlattığımız doğal bir olaydır. Burada da, Cenabı Allah'ın pek çok sürede örnekleri görülen bazı kbailerden,i olaylardan söz etmemiştir. Söz etmediği halde, isimleri geçen pek çok kavramın yok sayılması doğru olmadığı gibi bunu da tek bir olaya bağlamak doğru değildir.
********
Gelelim, kaynaklardan elde ettiğimiz verilere göre Ashab-ı Rakım olayına
Kur’ân-ı Kerîm’de zikredilen “Ashâb-ı Rakîm”, İsrâiloğulları zamanında yaşamış üç gençtir. (el-Kehf, 9) Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, onların pek çok yönden ibretlerle dolu kıssasını şöyle anlatır:
“Sizden evvelki ümmetlerden üç kişi yola çıktılar. Yağmur başladı. Korunmak için dağdaki bir mağaraya sığındılar. Derken dağdan bir taş yuvarlandı ve mağaranın ağzını tamamen kapattı. Üçü, bu taşı bertaraf etmek istiyorlar, edemiyorlar. Birbirlerine diyorlar ki:
Kur’ân-ı Kerîm’de zikredilen “Ashâb-ı Rakîm”, İsrâiloğulları zamanında yaşamış üç gençtir. (el-Kehf, 9) Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, onların pek çok yönden ibretlerle dolu kıssasını şöyle anlatır:
“Sizden evvelki ümmetlerden üç kişi yola çıktılar. Yağmur başladı. Korunmak için dağdaki bir mağaraya sığındılar. Derken dağdan bir taş yuvarlandı ve mağaranın ağzını tamamen kapattı. Üçü, bu taşı bertaraf etmek istiyorlar, edemiyorlar. Birbirlerine diyorlar ki:
“–Bizim bu taşı bertaraf etmemiz, bedenî gücümüzle mümkün değil. Ancak bunun için Cenâb-ı Hakk’a sığınalım, Cenâb-ı Hakk’ın lûtfuyla ancak kurtulabiliriz. Birbirimizle, düşünelim; biz hangi amelde daha çok olduksa Allah rızâsı için, ivazsız-garazsız, o amelle Allâh’a ilticâ edelim, o amelle tevessül edelim Cenâb-ı Hakk’a. İnşâallah Cenâb-ı Hak açar!..”
Yani canlı canlı mezara giriyor bu üç kişi. Birbirlerine:
«−Vallâhi bizi buradan sadâkatten başka bir şey kurtaramaz. Onun için her birimiz sadâkatle yaptığı bir amelini vesîle edinerek Allâh’a duâ etsin!» dediler.
İçlerinden birisi şöyle duâ etti:
«–Allâh’ım! Anne ve babam çok ihtiyardır. Ben âileme, onlardan evvel bir şey yedirip içirmezdim. Günün birinde hayvanları otlatmak için uzaktaki bir ormana gitmiştim. Eve döndüğümde onlar uyuyakalmışlardı. Onlardan evvel âilece süt içmeyi hoş görmedim, anne babamı da uyandırmak istemedim. Elimde süt çanağıyla bekledim. Nihâyet gün ağarırken annem ve babam uyandılar ve sütlerini içtiler. Allâh’ım! Eğer bu işi Sen’in rızân için yapmışsam, bizi bu sıkıntıdan kurtar!»
Bunun üzerine taş bir parça açıldı, lâkin çıkılacak gibi değildi. İkincisi şöyle yalvardı:
«–İlâhî! Amcamın bir kızı vardı. Bir erkek, bir kadını ne kadar çok sevebilirse, ben de onu o kadar seviyordum. Onunla beraber olmak istedim. Lâkin teklifimi kabul etmedi. Birkaç sene sonra bir kıtlığa uğrayınca bana başvurdu. Kendini bana teslim ederse, ona yüz dirhem vereceğimi söyledim. Çâresiz kabul etti. Tam el uzatacağım sırada: “Allah’tan kork da haksız olarak mührümü bozma!” dedi. Elimde imkân olduğu hâlde, Allah’tan korkarak ondan uzaklaştım. Verdiğim paraları da ona bağışladım. Allâh’ım! Eğer bu işi sırf Sen’in rızânı kazanmak için yapmışsam, içinde bulunduğumuz belâyı üzerimizden gider!»
Mağaranın kapısı bir parça daha açıldı, ancak yine çıkılabilecek derecede değildi. Üçüncü şahıs da şöyle duâ etti: «–Allâh’ım! Ücretle birkaç amele tuttum ve ücretlerini verdim. Lâkin biri ücretini almadan bırakıp gitti. Ona vereceğim parayı çalıştırıp artırdım. Bir müddet sonra o adam yanıma gelerek: “–Ücretimi ver!” dedi. Ben de: “–Şu gördüğün deve, öküz ve koyun sürüleri senin ücretinden üremiştir, al hepsini götür!” dedim. O da: “–Ey Allâh’ın kulu! Benimle alay etme!” dedi. “–Seninle alay etmiyorum, hakîkati söylüyorum.” dedim. Bunun üzerine malları aldı ve hepsini sürüp götürdü. İlâhî! Eğer bunu Sen’in rızân için yapmışsam, içinde bulunduğumuz belâyı üzerimizden defet!»
Nihâyet taş, mağaranın ağzından kaydı, onlar da mağaradan çıkarak yollarına devam ettiler.” (Bkz. Buhârî, Edeb 5, Enbiyâ 53, Büyûʻ 98, İcâre 12, Hars 13; Müslim, Zikir, 100; Ahmed, IV, 274)
( Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hakk'a Adanmış Gençlik , Erkam Yayınları )
İçlerinden birisi şöyle duâ etti:
«–Allâh’ım! Anne ve babam çok ihtiyardır. Ben âileme, onlardan evvel bir şey yedirip içirmezdim. Günün birinde hayvanları otlatmak için uzaktaki bir ormana gitmiştim. Eve döndüğümde onlar uyuyakalmışlardı. Onlardan evvel âilece süt içmeyi hoş görmedim, anne babamı da uyandırmak istemedim. Elimde süt çanağıyla bekledim. Nihâyet gün ağarırken annem ve babam uyandılar ve sütlerini içtiler. Allâh’ım! Eğer bu işi Sen’in rızân için yapmışsam, bizi bu sıkıntıdan kurtar!»
Bunun üzerine taş bir parça açıldı, lâkin çıkılacak gibi değildi. İkincisi şöyle yalvardı:
«–İlâhî! Amcamın bir kızı vardı. Bir erkek, bir kadını ne kadar çok sevebilirse, ben de onu o kadar seviyordum. Onunla beraber olmak istedim. Lâkin teklifimi kabul etmedi. Birkaç sene sonra bir kıtlığa uğrayınca bana başvurdu. Kendini bana teslim ederse, ona yüz dirhem vereceğimi söyledim. Çâresiz kabul etti. Tam el uzatacağım sırada: “Allah’tan kork da haksız olarak mührümü bozma!” dedi. Elimde imkân olduğu hâlde, Allah’tan korkarak ondan uzaklaştım. Verdiğim paraları da ona bağışladım. Allâh’ım! Eğer bu işi sırf Sen’in rızânı kazanmak için yapmışsam, içinde bulunduğumuz belâyı üzerimizden gider!»
Mağaranın kapısı bir parça daha açıldı, ancak yine çıkılabilecek derecede değildi. Üçüncü şahıs da şöyle duâ etti: «–Allâh’ım! Ücretle birkaç amele tuttum ve ücretlerini verdim. Lâkin biri ücretini almadan bırakıp gitti. Ona vereceğim parayı çalıştırıp artırdım. Bir müddet sonra o adam yanıma gelerek: “–Ücretimi ver!” dedi. Ben de: “–Şu gördüğün deve, öküz ve koyun sürüleri senin ücretinden üremiştir, al hepsini götür!” dedim. O da: “–Ey Allâh’ın kulu! Benimle alay etme!” dedi. “–Seninle alay etmiyorum, hakîkati söylüyorum.” dedim. Bunun üzerine malları aldı ve hepsini sürüp götürdü. İlâhî! Eğer bunu Sen’in rızân için yapmışsam, içinde bulunduğumuz belâyı üzerimizden defet!»
Nihâyet taş, mağaranın ağzından kaydı, onlar da mağaradan çıkarak yollarına devam ettiler.” (Bkz. Buhârî, Edeb 5, Enbiyâ 53, Büyûʻ 98, İcâre 12, Hars 13; Müslim, Zikir, 100; Ahmed, IV, 274)
( Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hakk'a Adanmış Gençlik , Erkam Yayınları )
*************
Genelde anlatılan olay bu. Gelelim konunun özüne ve tefsir anlayışına, dini konualrın açıklanışına... Konuyu bağlamdan önce, kabullenemediğim bir eser var. Diyanet İşleri Başkanlığının yayınları arsında olan "Peygamberler Tarihi (Mustafa Asım Köksal) kitabına baktığınızda, hep kaynak İsrailiyat'tır. Hem tahrif edilmiş kitap diye uzak durmamız gereken kitaplar olarak bakılan İsrailiyatı kaynak olan İslami eserlere esas almak doğru dudur ? Tabi ki, hayır. İşte buradan yola çıkarak diyoruz ki,
Geleneksel tefsir anlayışı içinde değerlendirilen kıssalar Kur'an harici bilgilerle, rivayetler ile doldurarak anlamsız hikayeler haline getirilmektedir. Kur'an-- Kerimin ve Hadislerin esas alınması gereken konularda yığınlarca İsraili bilgilere dayanarak tefsir hazırlamak büyük bir yanlıştır.
Oysa, gerek Kehf ehli, gerekse Rakımehli her iki grupta aynı duayı etmiştir.
"O gençler mağaraya sığınmışlar ve “Rabbimiz! Bize katından rahmet gönder ve bize içinde bulunduğumuz durumdan bir çıkış yolu göster!” demişlerdi." (Kehf Suresi 10)
Bundan sonra 12. ayete dikkat ediyoruz.
"Sonra da iki gruptan hangisinin, kaldıkları müddeti daha iyi hesap edip değerlendireceğini ortaya koyalım diye onları uyandırdık." Bakın bir gruptan söz edilmiyor. İki gruptan söz ediliyor.
Oysa, gerek Kehf ehli, gerekse Rakımehli her iki grupta aynı duayı etmiştir.
"O gençler mağaraya sığınmışlar ve “Rabbimiz! Bize katından rahmet gönder ve bize içinde bulunduğumuz durumdan bir çıkış yolu göster!” demişlerdi." (Kehf Suresi 10)
Bundan sonra 12. ayete dikkat ediyoruz.
"Sonra da iki gruptan hangisinin, kaldıkları müddeti daha iyi hesap edip değerlendireceğini ortaya koyalım diye onları uyandırdık." Bakın bir gruptan söz edilmiyor. İki gruptan söz ediliyor.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
Derleme : Erol Kara - @erolkaranet