@erolkaranet'te Aradığınız Kelime veya Konuyu Buraya yazınız!

Reklam


Dolmabahçe Cami Veto mu Yedi




İstanbul'un camileri boldur. Bazı camileri gereken ilgiyi görür de, bazıları bundan pek nasibini almış olmuyor. Hele bazı camileri var ki adeta kadersizdir. Bahtları hiç gülmemiştir.
Gezi Parkı’ndaki şiddet olaylarında eylemcilerin bira içip, ayakkabılarıyla girerek saygısızlık yaptığı ve ‘üs’ olarak kullandığı iddia edilen ve yakın zamanda ünlenen camisini duymuşsunuzdur. 
Beyoğlu ilçesinde Dolmabahçe semtinde yer alan Bezm-i Alem Valide Sultan (Dolmabahçe) Camiden söz ediyoruz.
Başından pek çok sıkıntılı dönemler yaşamış olan cami İstanbul'un en güzel yerinde deniz kenarında 10 yalı camiden biri olarak önemli bir ata yadigarı olarak görülüyor. Gerek dış cephesinde gerekse iç dizaynında insanları kendine saatlerce bağlayacak işçilik sanatının güzel örnekleri var.
Bir ara CHP zulmüne maruz kalmış camilerimizden biri olan Dolmabahçe caminin 1948'de CHP döneminde 14 yıl boyunca müze olarak kapılarını cemaat yerine ziyaretçilere açılması bir başka acı hatıra olarak tarihte yerini almıştır. Sadece bunlar değil tabi, caminin bir dönem 27 Mayıs darbecileri tarafından Yassıada İrtibat Kurulunun karargahı olarak kullanılması, 1967’ya kadar ezan sesinden mahrum kalması da ayrı bir acı hatıra...
19 yıl ezan sesine ve müminlere hasret bırakılan Dolmabahçe Camine uzun zamandır gitmeyi düşünüyordum. Ne var ki, bir türlü nasip olmuyordu. 
Geçtiğimiz günlerde iki saati aşkın bir yolculuktan sonra ve tüm şartları zorlayarak bir cuma vakti nasip oldu.
Caminin cuma vaktine 5 dakika kalmasına rağmen tenhalığı dikkat çekici idi. Oysa, en merkezi yerde bulunan bilhassa deniz ulaşımın ve Kabataş Tramvay hattının ana durağının yer aldığı, trafiğin sürekli yoğunluk yaşadığı ve hemen ilerisinde yer alan Dolmabahçe Sarayının varlığı göz önüne alındığında cami tenhalığı şaşırtıcı idi. 
Namaz sonrası görüştüğüm cami müezzini de bu tenhalığın gezi olaylarından sonra oluştuğunu söylese de, cuma namazında "adam sendeciliği" "vazifeyi yüzeysel yapıp kaçma" "bir an önce çekip gitme" "cemaati kucaklayamama" "vasat bir cuma hutbesi irad edilmesi" cemaatin neden azaldığının göstergesi gibiydi. Şahsen cuma namazını olması gereken şekilde idrak etmek için gidilecek bir ortam ne yazık ki bu tarihi ve önemli camide yaşayamayacağınız bir durumdur.



Hutbeyi dinlerken caminin Harim kısmının bakımsızlığını görmemek için kör olmak gerekirdir, herhalde. İki renkten oluşan, sanki eldeki boya ne kadar yeterse o kadar boyanmış duvarlar ilk göze batan , camiye yakışmayan halde idi. Caminin temizliğini belediye tarafından görevlendirilen temizlik elemanları yapmasa temiz olarak göreceğimizi sanmıyoruz. 


Yaklaşık 10 yıldır görev yaptığını söyleyen müezzinin izinde olan imamın görevini üstlenmesi dolayısıyla irad etmeye çalıştığı cuma vaazındaki ses tonu ( sesi o kadar çıkıyormuş ), iç ezanı beklemeden minbere çıkışı, Diyanet İşleri tarafından hazırlanan hutbeye daha önce çalışmadığı besbelli olması bir yana, dümdüz okuyarak geçip gitmesi, usulüne göre bir hutbe irada etmekten uzak görevi ifa etmesi ve artık unutulmaya yüz tutan pandemi kurallarını bahane ederek 10 rekat cumanın edasından sonra mihrabı terk etmesi şaşırtıcı geldi.
Nedenini sorduğumda Diyanetin pandemi kurallarını uyguluyoruz diyen müezzin, caminin hemen yanında bulunan Müftülükten de sorabileceğimi söyledi.
Edindiğimiz bilgiye göre 1966 yılında Vakıflar genel Müdürlüğü tarafından restore edilen cami, 2007 yılında İstanbul Vakıflar 1. Bölge Müdürlüğü tarafından Rena İnşaata yaptırılmış. 
Aradan geçen bu 16 yıl içerisinde dokunulmayan cami bakıma muhtaç bir durumda.. En azından duvarlarının ve dış cephesinin bakıma alınması önem arz etmektedir.



@erolkaranet 
Hukuk, Yaşam, Din, Sağlık, Magazin, Turizm

Yorum Gönder

0 Yorumlar
*Asılsız yorum yapmayınız. Mesajlar Yönetici tarafından denetleniyor.