Bilhassa Atatürk Kültür Merkezi yerleşkesine doğru..
Görenler muhakkak ki vardır. Görmeyenler de gitsin görsün .
Lütfen.. Bakmak seyretmek bedava.
Yorum yapmayın. Yoksa duyarlarsa cehaletten dava bile açabilirler.
Atatürk Kültür Merkezi oldum olalı halka yabancı bir yapı idi. Karanlık, loş ışıkları ve halka yabancı opera ve operetlerin yer aldığı sözde bir kültür merkezi.
Yıkıldı.
Mükemmel bir şekilde yeniden yapıldı.
Yapıldı da yine halkın kültür düzeyine değil daha çok kalburüstü, kendini çağdaş zanneden ancak pek de sanattan anlamayanlara hitap eden yüzeysel, anlamsız etkinliklere sahne olan bir yer.
Eskisi de yenisi de bana hep soğuk gelmiştir.
Neyse..
İşte bu yapının, Atatürk Kültür Merkezi'nin içinde bulunduğu yerleşkenin yanına bir demir yığını oturtulmuş.
Kaçak inşaat benzeri alelacele dikilmiş sanılan, hani "akşam olsun da beton döküp bitiririz" izlenimi veren, inşaat kolonuna benzeyen bir demir yığını göreceksiniz.
Nedir, neden yapılmıştır, diye merak ederken az kalsın "cahil" etiketinin vurulacağına sebep olacaktım.
Meğer bu inşaat demiri yığını "heykel"miş..
Yanında bulunan tanıtım tabelasında öyle yazıyor.
"İsimsiz Heykel" imiş.
Okumaya devam..
"Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Atatürk Kültür Merkezi Döner Sermaye İşletme Müdürlüğü'nce 25 Nisan 1922 tarihinde ilan edilen heykel yarışmasında birinci olan eser" derken tekrar başınızı çevirip bakıyorsunuz bize göre "ucube" birilerine göre "heykel"e ..
Gülmek yok.
Neticede "Kral Çıplak"
******
Çıplak Kralı duydunuz mu ?
Kral çıplağın hikayesi, "İmparatorun Yeni Giysileri" başlığıyla Danimarkalı yazar Hans Christian Andersen tarafından kaleme alınmıştır yani Andersen Masalları’ndan bir tanesidir. Yüzden fazla dile çevrilen masal ilk kez 1837 yılında yayımlanmıştır. Masalın 1335 ve 1238 yıllarına tarihlenen İspanyol ve Hint versiyonları da vardır. Yani kral çıplağın hikayesi aslında bir halk öyküsüdür.
Masal bu ya...
"Bir varmış, bir yokmuş.. Uzak diyarlarda bereketli topraklarda bir kral yaşarmış. Kendini çok akıllı sanan, giyimine kuşamına çok düşkün olan. O kadar kibirli, o kadar kendini beğenmiş bir hükümdarmış ki, sürekli aynada kendine bakar, ne istiyorsa onu yapar, halka da istediklerine ses çıkarmasınlar diye baskı yaparmış.
Günlerden bir gün, komşu ülkenin kralının ziyaret edeceğini duymuş. Kralın geleceğini haber alan bizim kralın aklına gelen ilk şey; “Acaba hangi giysileri giysem” olmuş. Oysa, gelecek olan kraldan haz etmez, onla ilgili hoş olmayan planlar yaparmış. “Fırsat bu fırsat, en şık ben olmalıyım.” diye düşünmüş ve terzi bulunması için tellalı çağırmış; Demiş ki; “Bütün terzilere haber gönderin” demiş. Öyle bir giysi istiyorum ki, dünyada bir eşi, benzeri olmasın. Bana eşsiz bir elbise dikecek terziyi ihya edeceğim. Kıymetli misafirlerimi karşılarken o giysileri giyeceğim.”
Bir müddet sonra, haber her tarafa ulaşmış. En iyi terziler, kralın huzuruna gelmişler, yapabilecekleri tüm modelleri tek tek anlatmışlar. Fakat kral anlatılanlardan hiçbirini beğenmemiş.
-”Daha iyisi, daha güzel olmalı!” diye hepsine bağırıp, çağırıyormuş.
Duruma hakim olan bilge bir terzi kraldan söz istemiş.
– Sevgili kralım, ben size çok özel bir elbise dikeceğim demiş. Kral nasıl olacak diye sormuş. terzi demiş ki; “Öyle güzel bir kumaşım var ki, öyle şık olacaksınız ki, kimse sizden gözünü alamayacak. Herkes sizi konuşacak, çok güçlü gözükeceksiniz. Ne sizden önce, ne de sonra kimse bu elbiseyi giyemeyecek..”
Kral çok şaşırmış tabii, hemen kabul etmiş. Ama terzi eklemiş;
”Fakat bir şartım var” demiş. ”Elbisenin dikimi bitene kadar hiç kimse işime karışmayacak, odama girmeyecek.” demiş.
Kral aradığını bulmanın sevinciyle, bu teklifi kabul etmiş. Hemen bir kaç kese altın verip;
-”Haydi o zaman derhal dikmeye başla!” diye emretmiş.
Bilge terzi hemen başlamış çalışmaya. Odasına çekilip, her gün kraldan iki kese altın geliyormuş kendisine. Aradan günler, haftalar geçtikçe kralın merakı artmaya başlamış. Nihayet bilge terzinin hangi kumaşı diktiğini görmek için odaya girmiş. Bilge terzi, dikiş tezgahının üstünde harıl harıl çalışıyormuş. Kral sessizce bir süre terziyi izlemiş, bir şey göremeyince;
– ”Demek günlerdir boş oturuyorsun ha!”diye esip, kükremeye başlamış.” Günlerdir seni besliyorum, her gün kese kese altınlar gönderiyorum bunun için mi demiş?
Bilge terzi sakin ve kendinden emin bir şekilde;
– “Sevgili kralım, bu kumaş çok özel bir kumaş. Bunu sadece akıllı insanlar görebilir.” demiş. Bakın ne kadar da güzel oluyor, öyle değil mi?”
Tabii bizim kral kibirli ya, aptal durumuna düşmemek için “Çok güzel” demiş. Etrafındakilere sormuş, elbette hepsi korktuğu için cesaret edememişler doğruyu söylemeye ve “Çok güzel efendimiz”, “Harika oldunuz efendimiz” demişler. Kral daha da böbürlenmiş tabii ki…
Terzi kralı giyim odasına almış, eski elbiselerini indirerek ona gerçekten varmış gibi üzerine diktiği elbiseleri giydirmiş.
Ardından, büyük bir kendini beğenmişlikle çıkmış halkın arasına. Halk çok meraklı, çünkü duymuşlar sadece akıllıların görebileceği iddiasını. Halk, görünce şaşırmış, üzerinde hiç giysi yok…
Herkes görmüş, anlamış vaziyet, kralın nasıl kandırıldığını fark etmişler, ama korktukları için hiçbir şey söyleyememişler. O anda bir “çocuk” atlamış meydanın ortasına, parmağıyla kralı işaret etmiş ve gülerek bağırmış; “KRAL ÇIPLAK” diye.
Bir anda halk, bu ilk sesle cesaretlenmiş ve kahkahalar atıp, hep bir ağızdan birlik içinde bağırmışlar; “Kral Çıplak!”
En sonunda kral durumu geç de olsa böyle bir acı olayla anlamış ve çok utanmış….
"Bir varmış, bir yokmuş.. Uzak diyarlarda bereketli topraklarda bir kral yaşarmış. Kendini çok akıllı sanan, giyimine kuşamına çok düşkün olan. O kadar kibirli, o kadar kendini beğenmiş bir hükümdarmış ki, sürekli aynada kendine bakar, ne istiyorsa onu yapar, halka da istediklerine ses çıkarmasınlar diye baskı yaparmış.
Günlerden bir gün, komşu ülkenin kralının ziyaret edeceğini duymuş. Kralın geleceğini haber alan bizim kralın aklına gelen ilk şey; “Acaba hangi giysileri giysem” olmuş. Oysa, gelecek olan kraldan haz etmez, onla ilgili hoş olmayan planlar yaparmış. “Fırsat bu fırsat, en şık ben olmalıyım.” diye düşünmüş ve terzi bulunması için tellalı çağırmış; Demiş ki; “Bütün terzilere haber gönderin” demiş. Öyle bir giysi istiyorum ki, dünyada bir eşi, benzeri olmasın. Bana eşsiz bir elbise dikecek terziyi ihya edeceğim. Kıymetli misafirlerimi karşılarken o giysileri giyeceğim.”
Bir müddet sonra, haber her tarafa ulaşmış. En iyi terziler, kralın huzuruna gelmişler, yapabilecekleri tüm modelleri tek tek anlatmışlar. Fakat kral anlatılanlardan hiçbirini beğenmemiş.
-”Daha iyisi, daha güzel olmalı!” diye hepsine bağırıp, çağırıyormuş.
Duruma hakim olan bilge bir terzi kraldan söz istemiş.
– Sevgili kralım, ben size çok özel bir elbise dikeceğim demiş. Kral nasıl olacak diye sormuş. terzi demiş ki; “Öyle güzel bir kumaşım var ki, öyle şık olacaksınız ki, kimse sizden gözünü alamayacak. Herkes sizi konuşacak, çok güçlü gözükeceksiniz. Ne sizden önce, ne de sonra kimse bu elbiseyi giyemeyecek..”
Kral çok şaşırmış tabii, hemen kabul etmiş. Ama terzi eklemiş;
”Fakat bir şartım var” demiş. ”Elbisenin dikimi bitene kadar hiç kimse işime karışmayacak, odama girmeyecek.” demiş.
Kral aradığını bulmanın sevinciyle, bu teklifi kabul etmiş. Hemen bir kaç kese altın verip;
-”Haydi o zaman derhal dikmeye başla!” diye emretmiş.
Bilge terzi hemen başlamış çalışmaya. Odasına çekilip, her gün kraldan iki kese altın geliyormuş kendisine. Aradan günler, haftalar geçtikçe kralın merakı artmaya başlamış. Nihayet bilge terzinin hangi kumaşı diktiğini görmek için odaya girmiş. Bilge terzi, dikiş tezgahının üstünde harıl harıl çalışıyormuş. Kral sessizce bir süre terziyi izlemiş, bir şey göremeyince;
– ”Demek günlerdir boş oturuyorsun ha!”diye esip, kükremeye başlamış.” Günlerdir seni besliyorum, her gün kese kese altınlar gönderiyorum bunun için mi demiş?
Bilge terzi sakin ve kendinden emin bir şekilde;
– “Sevgili kralım, bu kumaş çok özel bir kumaş. Bunu sadece akıllı insanlar görebilir.” demiş. Bakın ne kadar da güzel oluyor, öyle değil mi?”
Tabii bizim kral kibirli ya, aptal durumuna düşmemek için “Çok güzel” demiş. Etrafındakilere sormuş, elbette hepsi korktuğu için cesaret edememişler doğruyu söylemeye ve “Çok güzel efendimiz”, “Harika oldunuz efendimiz” demişler. Kral daha da böbürlenmiş tabii ki…
Terzi kralı giyim odasına almış, eski elbiselerini indirerek ona gerçekten varmış gibi üzerine diktiği elbiseleri giydirmiş.
Ardından, büyük bir kendini beğenmişlikle çıkmış halkın arasına. Halk çok meraklı, çünkü duymuşlar sadece akıllıların görebileceği iddiasını. Halk, görünce şaşırmış, üzerinde hiç giysi yok…
Herkes görmüş, anlamış vaziyet, kralın nasıl kandırıldığını fark etmişler, ama korktukları için hiçbir şey söyleyememişler. O anda bir “çocuk” atlamış meydanın ortasına, parmağıyla kralı işaret etmiş ve gülerek bağırmış; “KRAL ÇIPLAK” diye.
Bir anda halk, bu ilk sesle cesaretlenmiş ve kahkahalar atıp, hep bir ağızdan birlik içinde bağırmışlar; “Kral Çıplak!”
En sonunda kral durumu geç de olsa böyle bir acı olayla anlamış ve çok utanmış….
*****
İşte böyle.. "Taksimde bir heykel" denen bir demir yığını görürseniz, çıplak kralı da hatırlayın. Son olarak bu heykeli yapan vatandaşa da 150 Bin TL ödül verildiğini de buraya ekleyelim. Heykelin kaça mal olduğunu bişmiyoruz. Bildiğimiz bir konuda "Yarışmanın birincilik ödülü 150 bin lira, ikincilik ödülü 100 bin lira, üçüncülük ödülü 50 bin lira olarak belirlendi. Ayrıca belirlenecek 3 eş değer esere de 20'şer bin lira mansiyon ödülü verilecek. Satın almalar için jüri emrine 120 bin lira da tahsis edildi."
@erolkaranet