
Son yıllarda makam ve mevki sahipleri camiye geldiğinde cemaatin yanı sıra bazı cami görevlileri (imam, müezzin, vaiz) derin bir saygı gösterisi içerisinde adeta yarışmaya başladı. Hatta cenaze namazlarında bile makam / mevki sahiplerine tazimde bulunulmaya başlandı.
Bilhassa vaaz sırasında camiye gelen bir makam ve mevki sahibine "hoş geldiniz, şeref verdiniz efendim" sözleri de vaizlerin dilinde yerleşir oldu..
Bir din görevlisinin vaaz sırasında gelen bir mülki amir için cami içerisinde yaptığı bu saygı ifadeleri aslında bulunduğu makama saygısızlık etmekle eş değerdir. Hatta, bulunduğu makamı hazmedemeyecek biri olduğunu göstermektedir. Zira, cami ya da mescitler Allah'ın evleri olarak kabul edilir. Camiye gelen şeref bulur, değer bulur bunun tersi olmaz. Yani, camiye gelen kim olursa olsun camiye şeref kazandırmaz,.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v): “Şüphesiz ki Allah, sizin suretlerinize ve servetlerinize bakmaz, sizin kalplerinize (kalplerinizdeki imanınıza, muhabbetinize) ve imanınızın gereği olan amel ve ibadetlerinize bakar.” ((Hadis-i Şerif | Müslim, Birr, 34).) diye buyurduğu gibi, camideki en şerefli olan, takvaca en üstün olan kişidir (“Allah katında en değerli olanınız, en çok takvâ sahibi olanınızdır…”/Hucurât, 13) . Ve o kişi de camiye bir şeref kazandırmaz. Zaten takvaca üstün olanı da kimse bilemez.
Bilhassa cami görevlilerinin bilmesi gereken şu kural her zaman geçerlidir. Makamlar ve rütbeler cami kapısına kadardır. Nasıl ki, Kabe etrafında makam ve rütbeden söz edilemezse, camiye gelen için de aynı kural geçerlidir. Ve özellikle bir din görevlisi bilir ki, insanları dış giyinişlerine ve görünüşlerine, maddî imkânlarına ve makamlarına göre değerlendirenler tevazudan da uzak insanlardır. Tevazudan uzak bir din görevlisini de düşünmemek gerekir. Kaldı ki, vaaz sırasında peygamber efendimizin (sav) 'in temsilcisi konumunda bir kişi, bulunduğu makam itibarıyla, mihrabın kimin emaneti olduğunu bildiğinde kimseye tazimde bulunmaması gerektiğini bilir.
Bunun yanı sıra, camide bulunan bir kimse de vaaz dinlerken, Kuran-ı Kerim'i dinlerken gelen bir makam ya da rütbe sahibini karşılamak için de yerinden kalkamaz, ona saygı gösterisinde bulunmaz. Bulunamaz. Bununla birlikte birilerini kaldırıp sadece makamı, rütbesi, mevkisi, zenginliği, bulunduğu konumu itibarıyla kimseye yer verme davranışında bulunmaz.
Camiye gelen makam / mevki ve rütbe sahibi olan insan da camiye diğer Müslümanlar gibi saygıyla girmek, uygun bulduğu yere oturarak namazın kılınmasını beklemek zorundadır. Hatta vakti müsaitse tahiyyetü'l mescid, mescide saygı namazı kılmak zorundadır. Cemaatle aynı safta durduğunda Allah'ın misafiri olduğunu, Allah'ın huzuruna çıktığını, bir hiç olduğunu bilmek ve idrak etmek zorundadır.
Mescid, Arapça’da “eğilmek, tevazu ile alnı yere koymak” manasına gelen sücûd kökünden “secde edilen yer” anlamında bir mekân ismidir. Cami; toplayan, birleştiren, buluşturan ve cem eden demektir.
Mescidler, Yüce Allah`a ibadet için yapılmıştır. Bundan dolayı her mescidin büyük bir şeref ve fazileti vardır. Bu şerefi göstermek için her mescide Beytullah (Allah`ın evi) denmiştir. Onun için mescidlere hürmet edilir.
Nedense, camiye en son gelen bir mülki amir personeli ile gönderdiği bir seccadeyi en ön safa konulmasını istiyor. Personel kimseyi umursamadan hatta camiye çok erken gelmiş bir Müslümanı kaldırarak "falan kişi geldi, kalkın" diyerek yerinden etme cüretini de göstermektedir.
Haliyle, camide iken bir mümin kendisine "kalk" denildiğinde kalkmak zorundadır ancak bu bir mülki amir için asla olmamalıdır.
Ve günde en az 40 kere "yalnız sana ibadet eder, yalnızca sana kulluk ederiz" diyenlerin camiye bir mülkü amir geldiğinde "kulluk eder" gibi tazim göstermeleri ilginç değil midir ?
Ve tabii, camiye gelince en ön saflar dolu iken kendilerine yer açılmasını isteyenler de kimin huzuruna geldiklerini bilmezler mi ?.
Eğer biliyorlarsa cami içerisinde neden saygı, tazim, süslü ifadeleri beklemeyi kendilerine layık görüyorlar.
Bununla birlikte, din görevlilerinin "falan mülki amir geldi" diyerek "şeref verdiniz", "hoş geldiniz" gibi sözler sarf etmeleri de o kadar iğrenç oluyor.
Burada ifade etmek isteriz ki, bir makam ve rütbe sahibi bilmeli ki, camiye adım attığı andan itibaren ırk, dil, renk, meslek, meşrep, sınıf farkları da ortadan kalkar. Rütbeniz ya da mesleğiniz size camide ne özel bir muameleyi garanti eder, ne de herhangi bir mağduriyete uğramayı. Vakit namazını önemseyen, dünya işlerine ara verip camiye gelen bir Müslüman, cemaatin önüne geçmeye hak kazanır. Ve takvayla kazanılan bu değer, hiç kimseye “kalıcı bir pozisyon” sağlamaz camide. Eğer namaza gecikirseniz, arka taraflardan bir safa girmekle yetinmek zorunda kalırsınız.
Her başarıda olduğu gibi takva da bir rekabet ve yarıştır.
Camiye adım attığımızda, cemaatle saf olmanın kurallarına riayet etmemiz lazım.
Allah Kur'an-ı Kerim'de peygamberin ifadesiyle "İman edenleri (çevremden) kovamam... Ben onları kovacak olursam, Allah'ın intikamına karşı bana kim yardım edebilir?"[Hûd, 30] diye ders verici bir uyarıyı bizlere bildirirken, Allah Rasûlü (sav) şöyle buyurmaktadırlar: “Birbirinize karşı öylesine alçakgönüllü olun ki, hiç kimse diğerine karşı haddi aşıp zulmetmesin. Yine hiç kimse, bir başkasına karşı böbürlenip üstünlük taslamasın!” diye Allah bana vahyetti.”[Müslim, Cenne, 64] "Kalbinde zerre kadar kibir olan kimse cennete giremez."[Muslim, İman, 91]
Özetle, camilerde kendine özel yer ayırtmaya çalışan, camide insanlardan saygı, meth edici sözler bekleyen mülki amirlere duyurulur..
Akıbetinizi düşünün.
Erol Kara - 28.04.2023 - @erolkaranet