
Henüz 10 yaşlarında başlayan işçilik döneminde malzeme almak için sık sık gittiğim İstanbul Beyazıt'ta bulunan meşhur Kapalıçarşı yolu üzerinde bulunan ve her namaz için uğrak yerim olan Beyazıt Camii'ne girdiğim de cemaati olmaktan mutluluk duyduğum ve lise yıllarına kadar vaazlarından da nasiplendiğim hoca efendi'nin günümüz hafızlarına nasıl örnek olması gerektiğini, "ben hafızım" diyerek ortaya çıkan son zaman ezbercilerinin, hafız olmamış hafızların "kibir dağlarını ben yarattım" demeden önce "nasıl hafız olunur" diye merak ediyorlarsa onlara Abdurrahman Gürses hoca efendiyi okumalarını, araştırmalarını, hayata bıraktığı örneklerini iyiden iyiye öğrenmelerini tavsiye ediyorum.
Aslında en büyük örnek Hazreti Muhammed aleyhisselam ve sahabeleridir (Allah hepsinden razı olsun) diyeceğim de yakın tarihten bir örnek olarak Abdurrahman hoca'yı bir kez de ben hatırlatmak istedim. istedim.
Ve o "Kur'an hadimi" güzel insan için araştırmalarımızda öne çıkan, bulabildiğimiz, dile getirilmiş yazılardan alıntılar yaparak sizlere aktarmak istedim. Aşağıda yer verdiğim hayatından damlalar diyebileceğimiz olaylar gerçektir, sevenleri, tanıyanları, öğrencileri ve dostları tarafından çeşitli kaynaklarda dile getirilmiştir. Bu güzellikleri bize aktaran herkesten "Allah razı olsun" diyoruz. (Haklarını helal etsinler)
Buyurun başlıyoruz
- Hadisleri Yaşayan İnsan
"Kur’an-ı Kerimi, onu anlamayı ve anlatmayı, bütün inceliklerine vakıf olmayı düstur edinmiş, gönüllere dinginlik veren Kur’an-ı Kerim tilavetleriyle, dinleyenleri rahmet esintilerine gark etmiş, bir asır sayılabilecek ömrünü, binlerce hoca yetiştirerek bereketlendirmiş bir isimdir hocaların hocası reisülkurra Abdurrahman Gürses..
Kur’an’ın zarafetine halel getirmemek için azami gayret sarf etmek, harflerin birbirlerine olan haklarına titizlikle riayet etmek, kılı kırk yaran bir eğitimin neticesinde Allah kelamını en temiz, en veciz şekilde okuma ve okutma hedefine adanmış bir gönül, Rabbine karşı büyük bir rikkat, incelik ve zarafetle donanmamış mıdır?" diye yazısına başlıyor Muhammed Sefa Ulusoy, YeniŞafak'taki yazısına ve anlatıyor.
"Muhammed Emin Saraç, Abdurrahman Gürses ile ilgili şu ifadeleri kullanıyor;
“Abdurrahman Hocaefendi ile yirmiye yakın kez hacca birlikte gittik. Yol boyunca Hocaefendinin hususiyetlerini, meziyetlerini çok yakından tanıma fırsatı buldum. Bir kere bütün gününü Kur’an-ı Kerim ile geçirirdi… Harem-ii Şerif’deki hâl ve hareketleri hep edep üzereydi. ‘Ehlu’l Kur’an olan kimse Allah’ın has kullarıdır.’ hadisi şerifi her hatırıma geldiğinde Abdurrahman Efendi gözümün önüne gelir. Çünkü bu Hadis-i Şerif Hocaefendinin hâline son derece mutabıktır. Hocaefendi belli etmezdi ama gözü çok yaşlı bir zattı. Medine’de kaldığımız süre boyunca gizli gizli çok yaş dökerdi.
Dünyaya rağbet etmeyen çok zahit bir kimse idi. ‘Her kim Kur’an-ı Kerim ehli olup da kendisini herkesten müstağni saymazsa o kimse Kur’an-ı Kerim’e hürmet etmemiş.’ olur mealindeki hadise uygun hareket ederdi. Hocaefendi ‘Kifafı nefs’ ile yaşamıştır. Parasının ancak geçinecek kadarını tutar, gerisini hep infakta kullanırdı. Ben de şimdi gerçi bizim şehadetimiz bir şey ifade etmez ama gerçekten de Abdurrahman Efendi bu dünyaya masum geldiği gibi masum, fazilet ve kemâl sahibi olaraktan ahirete göçmüştür.”
- Kur'an Üzerinden Para Kazanmayı Asla Sevmezdi
Abdurrahman Gürses’in konu Kur’an olduğu vakit ne kadar hassas olduğu gösteren bir olayı Prof. Dr. Mustafa Yıldırım, Din Hizmetleri ve İhlas Sempozyumu tebliğinde anlatır.
“Haseki Eğitim Merkezinin kıraat bölümü açılınca İstanbul tariki üzere kıraat okutması için hocaefendi görevlendirilir. İki ay kadar sonra kendisine bir zarf içinde ders ücreti takdim edilir. Hocaefendi Kur’an hizmetinin ücretsiz olacağını, eslafın bu ilmi ‘meccanen’, yani ‘bilâ ücret’ okuttuğu gerekçesiyle bu ücreti reddetmek ister. Fakat resmi usulün böyle olduğu gerekçesiyle ikna edilerek ücret kendisine verilir. Hoca o gece uyuyamaz. Emin Saraç hoca ile dostlukları olduğu için ona gelir ve şöyle der: “Emin Efendi! Bana kıraat tedrisim vesilesiyle bir miktar ücret verildi. Almak istemesem de usulün böyle olduğunu söylediler. Aldım ama huzurum kaçtı. Eslâfımızın teamüllerine aykırı bir hal bu. Vebalden korkuyorum. Sana gelip ders okuyan talebelerden hafız olanları bana göndersen de onlara meccanen kıraat okutsam. Hiç olmazsa böylece eslafımıza, hocalarımıza karşı borcumuzu ödemiş oluruz.” Ben de âcizane, Emin Saraç Hocaefendi’nin hadis ve tefsir derslerine devam ediyordum. Hoca, hafız olduğum için bana konuyu açtı ve ben de büyük bir sevinçle kabul ettim. Böylelikle hayatımda bereketli ve feyizli bir sayfa açılmış oldu.”
- Öğrencilerine Her Fırsatta Tavsiye Ederdi ki,
Abdurrahman Gürses, talebelerine daima mütevazı, vakur, temiz, kılık-kıyafet konularında dikkatli ve titiz olmalarını nasihat eder. Bunları evvela kendi hayatında tatbik ederek herkese güzel bir örnek olur. Gürses, güzel sesi, ilme olan iştiyakı, her işini Allah rızası için yapması, görevini layıkıyla yerine getirmesi gibi birçok özelliğinden dolayı binlerce insanın hüsn-ü şehadetini ve sevgisini kazanmıştır.
En tanınmış talebelerinden Kurra Hafız Ramazan Pakdil hocası Abdurrahman Gürses’i anlatırken şu ifadeleri kullanır;
“Hocamız ehl-i Kur’an’dı, vakur bir insandı. Kur’an’ın manasına vakıftı. Kur’an’ın manasını yaşamaya çalışan bir insandı. İnsanlarla muhabbeti, onların Kur’an ile alakaları ölçüsündeydi. Hocamızla 26 sene beraberliğimiz oldu. Talebelerinin hepsini aşağı yukarı evladı gibi severdi ama kim Kur’an tilavetinde ve Kur’an hizmetinde öndeyse onu daha çok severdi. Hayata, insanlara bakışı Kur’an gözüyle, ölçüsüyle olurdu. Halka mesafeliydi. Dışarıdan bakan soğuk, gururlu, kibirli zannederdi. Çok vakurdu. Bir şey sorana, sorduğu kadar cevap verirdi.” (1)
*******
- Kendini Hacca Götüren Şahsa Haddini Evini Satarak Bildirdi
1948 yılında hacca gitmek serbest bırakılmıştı. Fakat gitmek kolay değildi. Hocaefendi, hacca gitmek için yanıp tutuşur fakat imkân bulamaz. Tam bu sırada Hocaefendi’ye cemaatinden biri: “Hafız’ım, hacca götürsek gider misim?” diye sorar. O da; “evet giderim” der.
Deniz yoluyla giderler. O zamanlar hac yolculuğu aylarca sürmektedir. Hocaefendi’yi hacca götüren zat yol boyunca ve hac esnasında; “Hafızım gel Kur’an oku, hafızım gel, hafızım git, hafızım yat, hafızım kalk” der… Gelene gidene hep, “bu benim hafızım” der. Hocaefendi müthiş sıkılır. Ama bir şey söylemez.
İstanbul’a gelince Halıcılar caddesinde iki katlı evi varmış, hemen emlakçıya gider:
“- Şu evi satar mısın” der. O da:
“- Satarım” deyince:
“- Hemen sat” der.
Ev satılınca parasını alıp doğru kendisini hacca götüren zata gider. O yine; “Gel hafızım, gel” der. Hocaefendi:
“- Sebeb-i ziyaretim şu: Hacca gittiğimiz için bana soruyorlar: Gidiş geliş ve oradaki masraflar dâhil, hac kaç liraya mal oluyor, diye, ben de cevap veremiyorum. Onun için bunu zat-ı âlinizden öğrenmeye geldim” der.
O da o günkü harcanan miktar ne ise söyler. Bunun üzerine Hocaefendi parayı masanın üzerine bırakır ve:
“- Ben ne senin hafızınım ne de başkasının hafızıyım, okuduğum aşr-ı şerifleri de kendi geçmişlerimin ruhuna bağışladım, al paranı!” der, çıkıp gider.
Hocaefendi, işte böyle şahsiyetini korumakta son derece hassas bir yaratılışa sahipti.
Hocamızın ruhunun şâd olması ve meslektaşlarımız içerisinde emsallerinin çoğalması niyazıyla. (2)
*******
- Cemaate Yakın Olmak İçin Maaşından Pahalı Ev Tutması
Abdurrahman Gürses 1937 yılında icazetini alır. 1938 yılında tayin olunur ve ilk görev yeri Edirnekapı Mihrimah Sultan Camii’dir. Abdurrahman Hoca burada 1 ay gibi kısa bir zaman görev yaptıktan sonra Teşvikiye Camii’ne geçer. Teşvikiye semtinde kiralar çok yüksek, hayat şartları zordur. Bütün bu ağır şartlara rağmen Abdurrahman Gürses evini Teşvikiye’ye taşır. 27 lira maaş alırken 22 lirasını ev kirasına verir. Bu külfete katlanmasının sebebini bizzat imamet mesleğini tarif ederken şöyle açıklar;
“cami hizmetleri çok önemlidir, diğer memurluklara benzemez. Her bir memur, sabah 8’de mesaiye gelir akşam 5’de evine döner. Ama imamlar böyle değildir. Sabah namazıyla başlayan, yatsı namazıyla sona eren yoğun bir mesaiyi oluştururlar. İmamlar cematin sorunlarıyla, onların ihtiyaçlarıyla, onların herhangi bir problemi varsa bunlarla yakından ilgilenip çözüme kavuşturmakla görevlidir.”
Abdurrahman Gürses, mihrabın azametini en güzel şekilde temsil eden ve imamet görevini layıkıyla icra eden bir imam hatiptir. Birçok öğrencisinin aktardığı bilgilere göre; şayet namazdan sonra bir aşr-ı şerif, mihrabiye okuyacaksa, namaz vaktinden önce mutlaka Kādî Beyzavi tefsirinden okuyacağı kısmı açar ve 1 saat boyunca tilavet edeceği ayetlerin tefsirini çalışır. Abdurrahman Gürses yaptığı her işi hakkını vererek yapmak ister. Okuduğu ayetin tefsirini, tilavetinden evvel okuyarak tesirini önce kendi ruhunda hissetmek ister. (1)
*******
- Hapishanedeyken Okuduğu Kur'an Yüzbaşıyı Ağlatır
Abdurrahman Gürses Hoca da sırf Esad Efendi’nin köşkünde imamlık yaptığı için bir yıla yakın hapis yatmıştır. Lakin haksız yere pek çok âlimin idam edildiği o dehşet günlerinde değil bir yıl, “otuz yıla bile razı olduğunu” hatıralarında zikretmiştir. Menemen zindanlarında Esad Erbili Hazretleri ile birlikte kalan Abdurrahman Gürses Hoca, Esad Efendi’nin arzusu doğrultusunda zindanda da Kur’an-ı Kerim tilavet etmekteydi. Lakin zulmün elçileri orada da rahat bırakmadılar. Nöbetleşe görev yapan iki yüzbaşı Kur’an tilavetine mani olmaktaydı. Yine bir gün tam nöbet devri esnasındaki boşluktan istifade ile Esad Efendi, Abdurrahman Gürses’ten Kur’an tilavet etmesini istedi. Huşu içinde okunan ve dinlenilen Kur’an’ın feyzinden herkesi bir ağlama tutmuştu. Nöbeti devredecek olan yüzbaşı diğer arkadaşına “Nöbeti devretmeden önce şunları susturayım da sana öyle devredeyim.” diyerek geri döndü. Lakin bir müddet geçmesine rağmen Kur’an-ı Kerim’in sesi kesilmediği gibi yüzbaşı da yaşlı gözlerle geri döndü. Arkadaşı merakla ne olduğunu sordu. Yüzbaşı: “Sorma, tam onları susturacaktım ki herkes gibi beni de bir ağlama tuttu, çok etkilendim, tek bir kelime söylemeden geri gelmek zorunda kaldım.” cevabını verdi. Abdurrahman Gürses Hoca, aşr-i şerif okurken pek çok defa kendisi de ağlar cemaati de ağlatırdı.
- Kur'an Öğrenmek İsteyen Herkese Fisebilillah Davranırdı
Abdurrahman Gürses Hoca, hâfız-ı Kur’an olmanın gerektirdiği vakar ve ciddiyete sahip biriydi. Sıcak yaz aylarında dahi kısa kollu giysiler giymez, ehli Kur’an’ın yaşayışının diğer insanlardan farklı olması gerektiğini ifade ederdi. Kur’an-ı Kerim’in geri plana atılmasına asla tahammül edemezdi.
- Kur'an Okunurken Ses Çıkartan Bayanları Camiden Kovması
- Kur'an-ı Kerim'in Yer Aldığı Kasetleri Çıkartanlara Tepkisi
- Edebe Aykırı Talebesine Elini Vermezdi
Talebelerinde de edep görmek isteyen Abdurrahman Hoca, edebe mugayir davrananlara çok kızardı. Talebelerinden birisi kendisine danışmadan ve kendisinden izin almadan Avrupa’ya gitmişti. Dönüşte Haseki Eğitim Merkezi’nde Hocaefendi’yi ziyaret edip elini öpmek istedi. Abdurrahman Hoca: “Ben seni tanımıyorum, benim böyle bir talebem yok, benim talebem nasıl hareket edeceğini bilir, hocasına sormadan çekip Avrupalara gitmez.” diyerek elini vermek istemedi. Kurs müdürü Mahmut Özakkaş Bey’in “Hocam, bu defa affedin, gaflete gelmiş, bir daha işlemez.” diyerek araya girip gönlünü yapmasıyla Hocaefendi, talebesine elini öptürdü.
Beyazıt Camiinde imam olduğu dönemde de bir talebesi ziyaretine gelmişti. Namaz sonrası yanına gelip hocasının elini öpeceği yerde “Hocam” dedikten sonra tokalaşmaya kalkınca Abdurrahman Gürses Hoca, “Benim senin gibi bir talebem yok. Benim talebelerim hocasının elini öper.” diyerek elini çekti. Eski talebesi “Ama hocam siz elinizi öptürmezsiniz diye böyle yaptım.” diye itiraz edince Abdurrahman Hoca, “Talebenin vazifesi hocasının elini öpmektir. Öptürmek veya öptürmemek hocasının bileceği iştir.” diyerek eski talebesini ikaz etti.
- Abdurrahman Hocaefendinin Din Görevlilerine Tavsiyesi
Abdurrahman Gürses Hoca din görevlilerine de vakarlarını muhafaza etmelerini ve Resulullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimize vekâlet ettiklerini sürekli hatırlarında tutmalarını vasiyet ederdi. Allah’a karşı kul olduklarını asla unutmamalarını fakat mihrapta insanlara karşı bir idareci, bir kumandan olduklarını ve bu şuurla hareket edip cemaati yönlendirmeleri gerektiğini söylerdi. Namaz sonrası kendisinden izin almadan Kur’an okumaya yeltenenlere müsaade etmez ve münasip bir lisan ile uyarırdı. İmamlara: “Cemaatle ne fazla yakın olun ne de uzak. Fazla yakınlık laubaliliği, uzaklık ise soğukluğu getirir. Sakın ha musikiyi Kur’an’ın önüne geçirmeyin. Musiki hâkim değil mahkûm olmalı, okunana tabi olmalı, musikî yapacağım diye tecvid ve hurufat bozulmamalıdır. Mihrapta okurken itidalli olmalı, ifrattan ve tefritten sakınmalıdır.” diye tavsiyelerde bulunurdu.
- Yaşını Soranlara Cevabı
Abdurrahman Gürses Hoca günlük yaşantısında az yer, az içer, güzel giyinir, tertibe son derece riayet ederdi. Asla boş konuşmadığı gibi boş sorulara cevap dahi vermezdi. Mesela yaşı sorulduğu zaman cevap vermez. Israrla soranlar olduğu zaman “Bereket meçhuldedir. İmam Şafii ‘Kişinin yaşı sorulmaz, cevap da verilmez.’ buyurmuştur.” diyerek soru soranı ikaz ederdi. Zaten pek çok İslam âlimi de özellikle Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin vefat yaşı olan 62’den sonrasını hiç saymamış, soranlara da söylememiştir.
- İltifat ve İlgi Sevmeyen Kurra Hafız
Ciddi ve vakur olmasına mukabil son derece alçak gönüllü idi. Gözü yaşlı idi. Kur’an okurken ağlar ve cemaati de ağlatırdı. Kendisine iltifat edilmesinden hoşlanmazdı. Özellikle Mekke ve Medine’de kendisini tamamen silerdi. O dönemlerde Kâbe’de namaz öncesi Mısır’ın meşhur imamları Kur’an tilavet ederdi. Sevenlerinden üst düzey görevlerde bulunan birkaç kişinin, kendisinin de Kur’an okuması için resmi müracaatta bulunma talebine karşı çıktı, “Biz buraya arz-ı hâl etmeye geldik, arz-ı endam etmeye gelmedik” diyerek böyle bir teşebbüse izin vermedi. Özellikle Hicaz’da, kendisine aşırı şekilde iltifat edilen davetlere de katılmak istemezdi.
“Kur’an hizmetinden emekli olunmaz.” diyen Abdurrahman Gürses Hocaefendi, vefatı öncesi yatağa düşene kadar Kur’an hizmetine devam etti. Allah Teâlâ Abdurrahman Gürses Hocamıza rahmet, bize de Kur’an hizmetlerinde gayret nasip eylesin. Âmin. (3)
*******
- Kur’an okumanın adabını öğretirdi
Bunun yanında Kur’an tilâvetinde niyetin halis tutulmasını, Allah huzurunda O’nun kelâmını, O’na arz ediyorken huşu içerisinde olunmasını, aşr-ı şeriflerin, okunan meclisin gündemine uygun olmasını, tecvit ve kıraat ölçülerine çok dikkat etmeyi, makam ve name hatırına tecvid ve kıraat ölçülerinin ihlâl edilmemesini, manaya dikkat edilmesini manaya göre seslendirme yapılmasını öğretiyordu. Kur’an’ın; aşkla, şevkle, en güzel eda ve seda ile okunmasını, okuyanın Kur’an’ın etkisi altına girmesini tavsiye eder, kendi şahsında da bunları uygulamaya çalışırdı.
Vakarı, tok gözlülüğü, temiz giyinişi, Kur’an hizmetine gönül vermesiyle tanınan ve zihinlerde müstesna bir yer edinmiş olan Abdurrahman Gürses Hocaefendi, kıraat ilim mirasının Osmanlılardan günümüze intikalinde önemli bir görev üstlenmiş ve bu bağlamda bir kıraat öğretim usulü olan “Ahmed es-Sûfî” mesleğinin devam etmesini sağlamıştır. İleri derecede Arapça bilen ve yüzlerce talebe yetiştiren Abdurrahman Gürses, dünyanın en gözde hocaları arasında yer alıyordu. (4)
******
- Cami Açılış Programının Ortasında Kur'an Talebesine Edep Dersi
Talebelik yıllarımızda (1978 veya 1979), arkadaşımız Mehmet SEVİNÇ'in Beşiktaş'taki vazife mahalli olan Şenlikdede camii ve müştemilatının tadilat ve imârından sonra bir açılış merasimi yaptılar ve yörenin ileri gelen hocalarını ve bizleri de davet ettiler. "Kuran-ı Kerim okunacak ve Mevlid-i şerif tilavet edilecek ve duadan sonra açılış yapılacak" dediler ve programın idâresini de merhum hocamıza verdiler.
Program başladı. Kimimiz aşr-ı şerif, kimimiz mevlidden birer parça okuyoruz. Kur'an okuyacak talebe arkadaşlarımızdan birisi, yaz günü hava sıcak olduğu için üzerine ceket giymemiş, bir yelek giymiş onun da düğmelerinin tamamını açmış, gömleğinin yaka düğmelerini de açmış, o vaziyette Kur'an-ı Kerim okumak üzere kürsüye doğru yürürken, oturduğu yer ile kürsünün tam ortasında ayakta arkadaşı durdurdu "Orada dur" dedi. Ve cemaate döndü "Bakın ben burada herkesi durdurmam, durduramam. Bana kırılır, gücenir hatta söylenebilir. Fakat bu benim talebemdir. Bana kırılmayacağını bildiğim için burada huzurunuzda durduruyorum. Burada ona da, sizlere de ve bu meslekdaşlarıma da bu vesile ile bir âdab dersi vermek istedim." dedi ve âdâbla ilgili veciz bir konuşma yaptı. Sonunda: "İşte böyle her şeyin bir usul ü âdâbı vardır. Bu talebem bu gün nasılsa buraya gelirken üzerine ceket almamış. Bu kürsüye Kur'an okumaya, böyle ceketsiz, yelek düğmeleri açık ve yakası bağrı açık çıkılmaz. Burada ki huzura karşı hürmetsizlik olur. Bunun vücuduna ceketi uyacak birisi, bir ceket versin ve kürsüye öyle çıksın okusun." dedi. Ve öyle yapıldı. Hepimiz de bu vesile ile bir âdâb dersi almış olduk. (5)
******
- Abdurrahman Gürses'in En Kısa Sohbeti
Kur’an'ın izzetini korumak adına yaptığı birçok güzel hareketten bir tanesini yine Mustafa Yıldırım anlatıyor;
Prof. Dr. Mustafa Yıldırım Bey, 1978-1992 yılları arasında kendisinden kıraat dersi okuduğu ve icâzet aldığı merhum Reis-ül Kurra Abdurrahman Gürses Hocaefendiyle alakalı şu hatırayı anlatıyor; Merhum Necip Fazıl Kısakürek bir toplantıda konuşma yapacaktır.
Onun konuşması öncesi Abdurrahman Gürses Hocaefendi Kur'an tilavet edecektir. Bununla birlikte program öncesi takdimci ve peşrevci adam gelerek Abdurrahman Gürses'in kulağına eğilir. Kulağına bir şeyler fısıldar.
Hocanın kan beynine sıçrar ve rengi atar. Hocadan bir talepte bulunmaktadırlar.. İşte bu talep üzerine Abdurrahman Gürses patlar. Takdimci adam Necip Fazıl'ın konuşacağından dolayı Kur'an tilavet faslını kısa kesmesini istirham eder. Baltayı taşa vurmuştur. Abdurrahman Gürses Hoca bunun üzerine ' sadakallahu'l azim' diyerekten başlamadan tilavete son verir.
Derhal o mekânı terk eden Abdurrahman hoca kulaklara küpe olacak şu sözü söyler; "Beşer kelamının Allah kelamına tercih edildiği yerde kalamam…" (6)
*******
İşte böyle... Bunun dışında kıymetli merhum hocamızın ibret alınacak yaşadığı hadiseleri bu sayfada zikretmek isteyen varsa lütfen yorum bölümünden ekleyiniz. Ya da eposta ile bize gönderiniz. Yayınlayalım.
Son sözümüz : Nur içinde yatsınlar..
Kaynaklar :
(1) Muhammed Sefa Ulusoy - YeniŞafak - https://www.yenisafak.com/ramazan/kuranin-vakariyla-yasanmis-bir-omur-reisulkurra-abdurrahman-gurses-3620975
(2) Doç. Dr. Durak Pusmaz/ İrfanDunyamiz.com -https://irfandunyamiz.com/habdurrahman-gurses-hoca-evini-neden-satmis-durak-pusmaz/
(3) Hamit Haksever - İlkadım - https://ilkadimdergisi.net/arsiv/yazi/reisu-l-kurra-hafiz-abdurrahman-gurses-hocaefendi-1-3541
(4) Deniz Demirdağ- Dünya Bizim - https://www.dunyabizim.com/portre/reisul-kurra-abdurrahman-gurses-sesiyle-mest-ederdi-h38004.html
(5) Mehmet Sait Temel - https://www.islamveihsan.com/abdurrahman-gurses-kimdir.html
(6) Salih Okur - http://www.cevaplar.org/index.php?content_view=6137&ctgr_id=165
Derleme @erolkaranet - 13.01.2023