@erolkaranet'te Aradığınız Kelime veya Konuyu Buraya yazınız!

Reklam


Yahudiler Yok Olmasın Diye Ağladı




Hazreti Yeremya aleyhisselam "ağlayan peygamber" olarak da adlandırılan İslam dininin kitap verilmemiş ancak büyüklerinden kabul edilen bir peygamberdir.. Yahudi geleneğine göre büyük peygamberlerin ikincisi olarak sayılan Yeremya, katibi olan Baruk ben Neriya ile müritleri yardımıyla "Yeremya kitabı""Krallar kitabı" ve "Ağıtlar kitabını" yazmış denilmektedir.(1)
Kaynaklara göre Milattan önce 650 yıllarında doğmuş ve Milattan önce 570 yılında vefat ettiği belirtilmektedir. Bir rivayete göre Allahu Teala c.c. bir adı da Ermiya olan peygamberini ibret olsun diye 100 yıl uyutmuştur. Bu uyutulma olayı da isim verilmeden Bakara süresinin 259.ayetinde şöyle aktarılmaktadır.
"Yahut evlerinin çatıları çöküp üzerine duvarları yıkılarak harap olmuş, ıssız bir kasabaya uğrayan kimsenin durumu gibi. Bu kişinin, “Allah, bütün bunları öldükten sonra nasıl diriltecek?” demesi üzerine Allah onu yüzyıl ölü olarak tuttu, sonra diriltti. “Ne kadar kaldın” diye sordu. “Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldım” dedi. Allah “Hayır, yüzyıl kaldın. Anlamak için yiyeceğine içeceğine bak, henüz değişmemiş; eşeğine bak, -seni insanlara bir işaret kılmamız için- ve kemiklere bak, onları nasıl düzeltiyor ve üzerini etle kaplıyoruz” buyurdu. Artık o adam için durum açıkça ortaya çıkınca, “Biliyorum ki Allah kesinlikle her şeye kadirdir” dedi.
Eremya peygamber, halkının başına gelecek felaketleri bildirmekten hoşlanmadığı ve bu yüzden çoğu kez acı çektiği , uzun bir süreçte de karşılaştığı zorluklar nedeniyle bilginler tarafından "ağlayan peygamber" olarak adlandırılır.
İslâmî kaynaklarda verilen bilgilere göre örnekte geçen kasaba Beytülmakdis, buraya uğrayan şahıs ise bir rivayette Yeremya b. Hilkiyâ, bir başka rivayete göre ise Üzeyr b. Şerhiyâ’dır (Ezrâ b. Serayâ).
Bu olayın nasıl olduğunu anlamaya gelince Hazreti Eremya aleyhisselam için kaynaklardan derlediğimiz şu bilgilere bakmamız lazım.
Yahuda meliki Hazkıya’nın ölümünden sonra uzun süren bir kargaşa sonunda yerine oğlu geçti. Oğlu babasına benzemeyen, yaramaz bir kişiydi. Halka zulümler, işkenceler yapmaya başladı. Çok geçmeden de zevk ve sefaya dadandı, türlü günahlara daldı. Yahuda devleti gün güne zayıfladı. Buna fırsat bilen Asurlular tekrar üzerlerine hücum ettiler ve meliklerini esir aldılar. Daha sonra senelik vergi vermek şartıyla serbest bıraktılar; onu tekrar geriye, Kudüs-ü Şerif’e gönderdiler.
Bir müddet ortalık sakin geçti, insanlar huzur buldu. Bu ara Ermiya (a.s.) dışında kaynaklarda isimleri belirtilmeyen başka peygamberlerde geldi. Fakat her zaman olduğu gibi bu huzurlu ortam İsrail oğullarına battı, onların tekrar azmalarına, yoldan çıkmalarına neden oldu. Peygamberlerini öldürdüler, Yüce Allah’ın (c.c.) Onlar vasıtasıyla yaptığı lütuf ve ihsanları unuttular. Bir kere daha Tevrat-ı Şerif’i, dolayısıyla Allah’ın (c.c.) emirlerini gözardı ettiler. Bid’atleri, günahları çoğalttılar, haramları helâlleştirdiler.
Yüce Allah (c.c.) Ermiya’ya (a.s.):
“-Ey Ermiya! Kavmin bir kere daha haddi aşmış, azgınlaşmıştır. Ben onlardan intikam alacağım. Onları helak edeceğim. Sen Beytülmakdis kayasının üzerinde ayakta dur. Orada sana emrim gelecektir” buyurdu.
Bu vahyi alan Ermiya (a.s.) üstünü başını yırttı, başına kül saçtı. Sonra da secdeye kapanıp:
-Ey hikmetinden sual olmaz yüce Rabbim! Anamın beni hiç doğurmamış olmasını, Beytülmakdisin ve İsrail oğullarının helak olacakları bir zamanda Beni onların başına gelen peygamberlerin sonuncusu yapmamanı çok arzu ederdim.
Ey yüce Rabbim! Sen benim ve kavmimin günahlarını bağışla diye dua etti.
Bunun üzerine yüce Allah (c.c.):
“-Ey Ermiya! Secdeden başını kaldır” buyurdu.
Ermiya (a.s.) başını secdeden kaldırdı. Ağlayarak:
-Ey yüce Rabbim! Kavmimin başına kimi musallat edeceksin? Diye sordu.
Yüce Allah (c.c.):
“-Ey Ermiya! Onlara; azabımdan korkmayanları, sevabımı ummayanları musallat edeceğim. Çünkü onlar yarattıklarım içinden en şer, en zalim olanlardır.
Ey Ermiya! Kavmin olan İsrail oğullarının yanına git. Onlar hakkında emrettiklerimi haber ver. Onlara verdiğim nimetleri hatırlat. Bid’at ve günahlarını anlat. Onları Bana itaat ve ibadete davet et” buyurdu.
Ermiya (a.s.) tekrar secdeye kapanarak:
-Ya Rabbi! Bu konuda Sen Beni güçlendir, sabrımı artır. Dilime belâgat ve fesahat ver. Sen Beni doğrultmazsan, yanılanlardan olurum. Yardım etmezsen rezil ve rüsvây olurum. İzzet vermezsen zelil ve hâkir olurum diye dua etti.
Yüce Allah (c.c.):
“-Ey Ermiya! Sen yalnız Bana dayan, Bana güven. Yalnız benden yardım iste. Yalnız Bana itaat et. Şüphesiz ki kalpler ve diller benim hükmüm altındadır. Gökler, yerler ve aralarında olan her şey kudret avucumun içindedirler. Her şey sözlerimin üzerine kurulmuştur. Ben denizlere söyledim de onlar sözlerimi anladı. Emrettim, emrimi yerine getirdiler. Bende çevrelerini kumlu kıyılarla sınırladım. Dağ gibi dalgalar gelir de sonra boyun eğerek geri dönerler. Onlar çizdiğim sınırı emrim olmadıkça geçmezler. Onların boyun eğdikleri gerçekte benim kudretimdir.
Ey Ermiya! Ben senin yanındayım. Nusret ve yardımım sana yeter. Korkma! İznim olmadan Sana hiç bir şey erişemez. Sen Benim onlara emirlerimi bildiren peygamberimsin. Sen görevini yaparsan rızamı kazanacaksın. Alacağın sevapsa Sana tabi olanların sevapları kadardır. Bununla beraber onların sevaplarından hiç bir şey de eksilmeyecektir. Görevini lâyıkıyla yerine getirmezsen günahın; toz duman içinde bırakacağım kimselerin işleyecekleri günahların toplamı kadar olacaktır. Onların günahlarından da hiç bir şey eksilmeyecektir.
Ey Ermiya! Kavminin yanına git. Yüce Allah yaptığı iyilikleri, verdiği nimetleri hatırlatıyor, günahlarınızı tövbe etmenizi istiyor, bunu bekliyor de. Ve onlara şunu sor. Bir zamanlar ataları da kendileri gibi Allah’a isyan etmişlerdi de sonları ne oldu? Bana isyan edip de mutlu olan tek bir insan gördüler mi?
Hayvanlar rahat yuvalarını hatırlayınca oraya dönerler. Şu kavmin ise gaflet ve dalâlet içinde hâlâ felâket ve helak otlaklarında otlamaktadırlar. Bir milletin yol ve yön göstericileri yoldan sapmışlarsa o millette kolayca yoldan çıkar. Kavminin bilginleri, ruhbanları; kullarımdan kendilerine kullar edinmişler de onları Benden başkasına tapmalarını emrediyorlar. İndirdiğim kitabıma aykırı hükümler veriyorlar.
Kavminin buyruk sahibi halkın yedicileri de yoldan çıkmışlardır. Onlarda nimetlerimi inkâr ettiler. Demek onlar göndereceğim gazabımdan emniyet ve selâmette olmaktan bu kadar eminlerde kitabımı bir tarafa attılar, ahdimi unuttular, sünnetimi değiştirdiler ha!
Kullarım ancak Bana ibadet ve itaat etmeleri gerekirken Bana karşı gelmeye, günah işlemeye, bid’atler ihdas etmeye cüret ediyorlar ha!
Onlar Benim hakkımda ve peygamberlerim hakkında yalan söylüyor ve iftiralarda bulunuyorlar ha!
Benim celâlim, yüce makamım, ulu şanım, her türlü noksan ve eksik sıfatlardan münezzeh ve uzaktır.
Bir insana yaratıcısı olan Bana karşı günah işlemesi yakışır mı?
Ben onları en güzel şekilde yaratmış, türlü nimetler bahşetmişimdir. Onlara hayırlar ihsan eden de Benim. Onların Beni bırakıp, başka tanrılar edinmeleri yakışır mı?
Ey İsrail oğulları! İçinde Tevrat okuyucusu olan din bilginleri! Ey İsrail oğullarının ruhbanları!
Sizler mescitlerde dindarlığa özenir de oraya Benden başkası için onarırsınız. Dünyayı elde etmek için dinimi vasıta kılarsınız. Dünya için ahretinizi satarsınız ha!
Onların öğrendikleri ilim, ilim için değildir. Öğrendikleri ilimde âmel için değildir.
Gönderdiğim peygamberlerin aranızda yaşayan pek çok oğulları vardır. Onlara gelince:
Onlar çok konuşmanın gafleti içindedirler. Onlar zengin olmuşlar, gurura kapılmışlar; ahmakların, cahillerin yanında ahmak ve cahil olmuşlardır.
Kendilerine atalarına edilen yardım gibi yardım edileceğini, atalarına verilmiş kerametler gibi kerametler verileceğini umuyorlar. Bunlara kendilerinden daha lâyık kimseler olmadığını iddia ediyorlar. Onlar bir an dönüp de geçmişlerine bir baksınlar. Atalarının yardım ve nusretime nasıl kavuştuklarını görsünler, bundan ibret alsınlar.
Dinime nasıl ciddiyetle sarıldıklarını görmüyorlar mı? Bu uğurda, canlarını, kanlarını, mallarını saçarcasına harcamaktan çekinmediler. Emrim yerine gelinceye, dinim üstün oluncaya kadar sabır ve sadakat gösterdiler. Ben şu günahkâr kavmin üzerlerine gölgesi düşmüş azaplarımı onlar buyruklarımı kabul etsinler diye erteledim, gerilettim. Onlar düşünüp, ibretler alsınlar diye günahlarını örtüp, bastırdım.
İyice düşünsünler diye onlara uzun ömürler ihsan ettim.
Şu dünyaya onlar için bin bir çeşit nimetlerle doldurdum. Zamanı geldiğinde gökler onlar için yağmur yağdırdı. Yerler ot bitirdi.
Onlara afiyet elbisesi giydirdim. Düşmanlarına galip kıldım. Ne yazık ki bütün bunlar onların azgınlıklarını artırmaktan, kendilerini benden uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramadı.
Onların davetime yüz çevirmeleri daha ne kadar sürecek?
Yoksa onlar beni aldattıklarını mı sanıyorlar?
Yoksa onlar Bana karşı gelip yiğitlik mi taslıyorlar? Bana meydan mı okuyorlar?
İzzet sıfatıma yemin ederim ki eğer yoluma girmezlerse Ben onların üzerlerine büyük bir fitne ve belâ salacağım. O; usluları hayrette bırakacak, görüş sahiplerinin görüşlerini, hâkimlerin hikmetlerini yanıltacak, şaşırtacaktır.
Üzerlerine; zorba, katı kalpli, aşırı derecede zalim, heybet elbisesi giydirilmiş, göğsünden şefkat, merhamet ve yumuşaklık duyguları çekilip alınmış bir kimse musallat edeceğim.
Kendisine karanlık gecenin karaltılarına andıran cemaati takip edecektir. Onlar kara bulut kümeleri gibidirler. Onun ne oldukları belirsiz hayırsız pek çok askeri olacak. Onun bayrakları kerkenez kuşlarının havada uçuştukları gibi dalgalanacak, süvarilerinin saldırışı da çığlık atarak avlarının üzerine saldıran tavşancıl kuşları gibi olacaktır.
Onlar mamureleri harabelere çevirirler, köyleri ıssız bırakırlar. Artlarında yavaşça; ağır, ağır tüten yangın yerleri vardır. Geçtikleri yerler çekirge sürülerinin talan ettikleri yerler gibidir. Acımayı unutmuş kalpleri kaskatıdır. Onların gözleri kendilerinden başkalarını görmez, kulakları yabancı sözleri duymaz.
Onlar çarşılara, evlere heybetinden tüyler ürperen ürkmüş aç aslanlar gibi dalarlar.
Ey Ermiya! Ben İsrail oğullarını Yafes ile helak edeceğim” buyurdu.
Yüce Allah’ın (c.c.) İsrail oğullarını eliyle helak edeceğini bildirdiği Yafes, Yafes b. Nuh’un oğullarından olan Babil halkıydı.
Yüce Allah’ın (c.c.) İsrail oğullarını Babil halkıyla helak edeceğini öğrenen Ermiya (a.s.) üstünü başını yırttı; başına küller saçtı, günler boyu ağladı, dualar etti.
Sonunda Yüce Allah (c.c.) Ona:
“-Ey Ermiya! Vahiy ettiklerim Sana sıkıntı verdi, tasalandırdı” buyurdu.
Ermiya (a.s.):
-Ya Rabbi! Keşki Beni daha önce helak etseydin ya da anamdan doğmama izin vermeseydin de kavmimin esir edildiklerini, hor ve hâkir edildiklerini görmeseydim dedi.
Yüce Allah (c.c.):
“-İzzet ve celâlime yemin ederim ki bu hususta Senin tarafından bir hüküm verilmeden önce Beytülmakdisde, İsrail oğulları da helak edilmeyecektir” buyurdu.
Bunun üzerine Ermiya (a.s.) sevindi, içi rahatladı. Şöyle dua etti.
-Ya Rabbi! Senin dilemen dışında Musa’yı (a.s.) ve diğer peygamberleri hak ile gönderen izzet ve celâline yemin ederim ki; bende, İsrail oğullarının helak edilme hükmünü hiç bir zaman vermeyeceğim. İsrail oğullarının helâkine hiç bir zaman razı olmayacağım dedi.
Bu şekilde üç yıl geçti. Bu süre içinde İsrail oğulları isyanlarını artırdıkça artırdılar, kötülüklerini uzatıp durdular. Ahreti anmaz oldular. Dünya işlerine daldılar, Allah’ı (c.c.) ve ahreti unuttular. Allah’ta (c.c.) onları unuttu. Peygamberlerine gelen vahiy azaldı.
Hükümdarları onlara:
-Ey İsrail oğulları! Sizler azdıkça azdınız, sapıttıkça sapıttınız. Allah’ın (c.c.) ismini ve kitabını bir kenara koyup dünya işlerine daldınız. Allah’ın (c.c.) azap vaadi size gelip çatmadan, acımasız katı bir kavmi üzerinize salmadan önce, işlemekte olduğunuz kötülüklere son veriniz. Çünkü Rabbiniz tövbeye yakındır, tövbe eden kimse için O; ellerini hayırla açmış bir esirgeyicidir diyerek onlara öğüt ve nasihat verirdi. Fakat İsrail oğulları işlemekte oldukları kötülüklerden hiç birini bırakmaya yanaşmazlardı.
Bu arada Asur devleti doğu taraflarına uzun bir sefer yapmış, bu seferde başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Asur devleti maddî yönden güç duruma düşmüştü. Bunun üzerine yönlerine batıya, Yahuda devletinin üzerine çevirmişlerdi. Önce Yahuda devletine yıllık belirli bir vergi vermelerini teklif ettiler. Fakat bu teklif İsrail oğulları tarafından reddedildi. Bunun üzerine Asurlular ansızın Kudüs-ü Şerif üzerine hücum ettiler, fakat ordu kumandanı çadırında, aldatarak yanına yaklaşan bir Yahudi kız tarafından öldürüldü. Asur ordusu dağıldı, Yahuda devleti bir kere daha kurtuldu. Bu olay aynı zamanda Asur devletinin de sonu oldu. Başlayan isyanlar nedeniyle dağıldı. Ninova merkezli Asur devletinin bir hükmü kalmadı.
Asur devletine bağlı olan Babil valisi bunu büyük bir fırsat bildi. Asur devletinin baş düşmanlarından olan Medlerle bir anlaşma yaparak büyük bir ordu hazırladı, bu ordunun başına da oğlu Buhtunnasır’ı (Nabu Kudur Usur’u) getirdi. Buhtunnasır, Medlerle takviye edilmiş büyük ordusuyla gelerek Ninova’yı kuşattı. Bu kuşatmadan az öncede Yunus (a.s.) bu şehirden ayrılmıştı. Ninova’yı ele geçirince de yakıp yıktı, tamamıyla yok etti. Böylece Asur devleti tarihe karışmış oldu.
Buhtunnasır, Babil valisi olan babası ölünce yerine geçti ve Asur devletinin yerine Keldanî devletini kurdu. Bu devletin başşehri Babil’di. Babil baş şehir olunca Buhtunnasır burayı imâr etti, geliştirdi.
Nihayet Yüce Allah (c.c.) İbrahim’i (a.s.) ateşe attıran Nemrut’un soyundan gelen Buhtunnas’ırın kalbine, Beytülmakdise ve Beytülmakdis halkının üzerine yürüme düşüncesini verdi. Fakat tereddüt ediyordu. Bunun üzerine fal okları çekmeye, çıkan sonuca göre davranmaya karar verdi. Üç kere fal oku çekti, üçünde de evet çıktı.
Buhtunnas’ırın meydanları dolduracak kadar çok sayıda askeri vardı. Bunlardan altı yüz bin kadarının başına geçti. Daha önce Senharib’in yapmak isteyip de yapamadığı işi bitirmek üzere hazırlıklara başladı.
Bu sıralarda Yüce Allah (c.c.) Ermiya’ya (a.s.) meleklerinden bir melek gönderirken meleğe:
“-Sen İsrail oğulları üzerine gönderdiğim peygamberim Er- miya’nın yanına git. O şu iş hakkında hak ve adalet üzere bir fetva versin” buyurdu.
Melek yeryüzüne inince İsrail oğullarından bir adam kılığına girerek Ermiya’nın (a.s.) yanına geldi. Ermiya (a.s.) Ona:
-Ey Kişi! Sen kimsin? Diye sordu.
Melekte:
-Ben İsrail oğullarından bir adamım. Bazı işlerim hakkında sorular sorup, Senden fetva almak istiyorum dedi.
Ermiya (a.s.) izin verince görevli melek:
-Ey Allah’ın (c.c.) peygamberi! Ben Senden bir akrabam hakkında fetva istiyorum. Ben onların akrabalık haklarını Allah’ın (c.c.) emrettiği şekilde yerine getirdim. Onların yanlarına ancak iyilik ve ihsan için gittim. Fakat benim üzerlerindeki ikram ve ihsanım arttıkça onlar Bana kızıp darıldılar. Bana karşı haddi aştılar, zulmettiler. Sen ne yapmam konusunda bana yol göster, bunun için bir fetva ver dedi.
Ermiya (a.s.) Ona:
-Sen Allah’la (c.c.) arandaki konularda güzel hareket et. Allah’ın (c.c.) gözetmeni emrettiği akrabalık haklarını gözetmeye devam et. Eğer böyle davranırsan Seni hayırla müjdelerim dedi.
Melek Ermiya’nın (a.s.) yanından ayrıldı. Bir kaç gün sonra yine aynı kişinin kılığına girerek yanına vardı.
Ermiya (a.s.) Ona:
-Ey Kişi! Sen kimsin? Diye sordu.
Melek:
-Ben yanına gelerek akrabalarım hakkında senden fetva istemiş ve almış olan kişiyim dedi.
Ermiya (a.s.):
-Onlar sana karşı hâlâ davranışlarını düzeltmediler mi? Onlardan arzu ettiğin ahlâklı davranışları görmedin mi? Diye sordu.
Melek:
-Ey Allah’ın (c.c.) peygamberi! Seni hakla peygamber gönderen Allah’a (c.c.) yemin ederim. Bana karşı yapılmış hiç bir iyilik bilmiyorum ki onu insanlardan bir kimse Benim için yapmış olsun da Bende onun yaptığı bu iyilik kadarını hatta ondan daha fazlasını onun için yapmış olmayayım?
Ey Allah’ın (c.c.) peygamberi! Ben onlara karşı ikram ve ihsanlarımı artırdıkça onlarda üzerime olan kötü davranışlarını, zulümlerini artırdılar, bana karşı insaflı davranmadılar dedi.
Bunun üzerine Ermiya (a.s.) biraz düşündükten sonra:
-Ey kişi! Sen aile halkının yanına selâmetle dön. Onlara yaptığın ikram ve ihsanlarını artırarak devam et. Onlara karşı iyi davran ve sabırlı ol dedi.
Bunun üzerine Melek Ermiya’nın (a.s.) yanından ayrıldı. Bir kaç gün sonra Ermiya’nın yanına tekrar geldi. Onu Beytülmakdis duvarının üzerine oturmuş bir hâlde buldu. Varıp önüne oturdu.
Ermiya (a.s):
-Ey önüme oturan kişi! Sen kimsin? Diye sordu.
Melekte:
-Ben aile halkım için yanına iki kere gelmiş ve fetva almış olanım dedi.
Bunun üzerine Ermiya (a.s.):
-Ey kişi! Söyle bana! Onlar hâlâ içinde bulundukları hâldeler mi? Sana karşı olan kötü tutum ve davranışlarında ısrarcılar mı? Onlar bu kötü davranışlarını nihayet verme zamanının geldiğini bilemediler mi? Diye sordu.
Melek:
-Ey Allah’ın (c.c.) peygamberi! Ben bundan önce onlardan bana isabet eden kötülükleri sabredip, katlanıyordum. Fakat bu gün yanlarına gittiğim de onları Allah’ın (c.c.) razı olmadığı ve sevmediği işler üzerinde gördüm. Bunun için yanına geldim dedi.
Ermiya (a.s.):
-Ey kişi! Sen onları Allah’ın (c.c.) sevmediği ve razı olmadığı hangi âmel üzerinde gördün? Diye sordu.
Melek:
-Ey Allah’ın (c.c.) peygamberi! Ben onları Allah’ın (c.c.) gazabını müstahak kılacak çok kötü ameller işlerken gördüm. Eğer onlar bundan önce bulundukları durum üzere bulunsalardı kızgınlığımı artırmaz, emrettiğin gibi sabrederdim. Fakat Ben bu gün nefsim için değil, Allah (c.c.) için ve Allah’ın (c.c.) peygamberi olan Senin için kızdım. Onların haberlerini Sana bildireyim diye geldim dedi.
Bunun üzerine Ermiya (a.s.) ellerini kaldırarak:
-Ey yerlerin, göklerin ve arasında olanların Maliki! Eğer onlar hak ve sevap üzereyseler bulundukları hâlde bırak. Eğer onlar Seni kızdıracak, gazabına neden olacak, razı olmadığın bir hâlde ve ameldeyseler hemen helak et. Çünkü onlar gazabını hak etmişlerdir diye dua etti.
Ermiya’nın (a.s.) bu duası henüz bitmişti ki Yüce Allah (c.c.) gökten bir yıldırım göndererek Beytülmakdisin kurban kesme yerini yaktırdı. Yedi kapısı da yerin dibine geçti.
Bunu gören Ermiya (a.s.) feryatlar ederek, üstünü başını yırtıp, başına küller saçarak:
-Ey yüce Rabbim! Ey merhametlilerin en merhametlisi! Bilirim ki Sen verdiğin sözden dönmezsin. Sen; Ben istemeden kavmimi helak etmeme üzere bana söz vermiştin. Ettiğin söz ve vaat nerede? Diye yalvardı, münâcatta bulundu.
Kendisine:
“-Ey Ermiya! Şüphesiz ki Rabbin verdiği sözü tutar, vaadini yerine getirir. Kavmin üzerine isabet eden musibet verdiğin fetva üzeredir” buyruldu.
Yüce Allah’ın (c.c.) bu vahyi Ermiya’yı (a.s.) çok telâşlandırıp, korkuttu. Hemen kavmini toplayıp:
-Ey kavmim! Yüce Rabbim Bana eğer durumunuzu düzeltmezseniz gazabının üzerinizde olacağını bildirmiştir. Buhtunnasır Onun üzerinize gönderdiği gazabın tecellisidir. Eğer durumuzda ısrar ederseniz o Beytülmakdis üzerine yürüyecek, savaşan bütün İsrail oğullarını öldürecek; çoluk çocuğunuzu, kadınlarınızı esir alacak, mescitlerinizi yıkıp kitaplarınızı yakacaktır.
İsrail oğulları Onun bu sözlerini inanmadılar, onu yalanladılar. Ona şöyle dediler.
-Ey Ermiya! Sen bize yalan söyleyerek korkutmaya çalışmaktasın. Allah’a (c.c.) karşı da çok büyük iftirada bulunuyorsun. Sen Allah’ın (c.c.) yeryüzündeki bütün mescitlerin yıkılmasına izin vererek tevhidi iptal edeceğini, geçersiz sayacağını mı iddia edersin? Yeryüzünde abid, mescit ve kitap bulunmazsa Allah’a (c.c.) kim ibadet edecek? Sen muhakkak aklını kaçırmış olmalısın dediler. Onun delirmiş olduğu konusunda söz birliği ettiler. Bir kaç İsrailli üzerine saldırdı. Önce Onu dövdüler, sonra zincirlere vurup, zindana attılar.
Bunun üzerine Yüce Allah (c.c.) Buhtunnasır ile İsrail oğulları arasında bulunan engelleri kaldırdı, önlerindeki kapıları açtı. Buhtunnasır Allah’ın (c.c.) gazabının tecellisi olarak İsrail oğullarının üzerine yürüdü. Kısa bir zaman sonra çekirge sürülerine benzeyen kızıl bayraklı askerleri Beytülmakdisin önünde göründü. Buhtunnasır Beytülmakdis’i dehşetli bir şekilde kuşattı, kuş uçurmadı. İsrail oğulları son derece korktular. Birbirlerine:
-Meğer Ermiya’nın (a.s.) dedikleri doğruymuş. Keşke biz Onun söylediklerini dinlesek, emirlerini tutsaydık dediler. Bu konuda birbirlerini suçladılar. Fakat son pişmanlık fayda vermedi. Hepsi de zorba yakalanışı ile yakalandılar. Üçte biri öldürüldü, üçte biri esir edildi. Kötürümler, çok yaşlı erkek ve kadınlar bir yerde toplatıldılar. Üzerlerine süvariler gönderilerek atların ayakları altında çiğnetildiler. Çocukları, genç kadınları, kızları sürülerek götürüldü. Kadınlar çıplak olarak çarşılara, pazarlara sürüldü. Buhtunnasır dikili ev, dikili ağaç bırakmadı. Beytülmakdisi de yakıp, yıktı. Mescidin içinde bulunan altınları, gümüşleri, cevherleri, Süleyman’a (a.s.) ait kürsüyü, kapları kacakları, heykelleri, depodaki malları; ne bulduysa ganimet olarak aldı. Yakıp, yıktığı Kudüs’te atlara çiğnettiği fakirlerin, zayıfların bir kenara sığınmış artıklarından başka kimseyi sağ bırakmadı.
Peygamberlere ait kitapları, Tevrat nüshalarını, iyice gizlenmiş kutsal kitapları zorla çıkarttırdı, kuyulara attırıp, ateşe verdi.
Buhtunnasır her şey bitip Kudüs’ten ayrılırken askerlerine:
-Şu uğursuz kentin üzerine her asker bir kalkan dolusu toprak atsın diye emretti. Şehir toprakla dolduruldu.
Buhtunnasır esir aldığı İsrail oğullarını bir meydana topladı. Aralarından büyük, küçük yüz bin çocuk seçti. Çocukları yanında bulundurduğu komutanları arasında bölüştürdü. Her birine dört çocuk düştü.
Danyal, Hananya, Azarya ve Mişayel’de bölüştürülen çocuklar arasında bulunuyordu.
Bölüştürülen çocukların yedi bini Davut’un (a.s.) ev halkındandı. Diğerleri de soylu ailelere mensuptular.
Buhtunnasır yetmiş bin çocuğu Babil’e götürdü.
İsrail oğullarından alınan esirlerin üçte biri Şam’a götürülüp oraya yerleştirildi. Üçte biri elde tutuldu, kalanı ise öldürüldü. Öldürülen esirlerin kırk bini İsrail oğullarının Tevrat okuyucu bilginlerindendi. Üzeyr’in (a.s.) babası ve dedesi öldürülenler arasındaydı.
Buhtunnasır İsrail oğullarının kimini esir alıp, kimilerini öldürür, her yeri yakıp, yıkarken zindanda Ermiya’yı (a.s.) buldu. Durumu Onun İsrail oğullarının ileri gelenlerinden biri olduğunu gösteriyordu.
Yanındakilere:
-Zindanda bulduğum şu kişi kimdir? Hemen öğrenin? Diye emir verdi. Öğrendiler. Ona:
-Ey Buhtunnasır! Şu Kişi Allah’ın İsrail oğullarına gönderdiği bir peygamberi olup O onları Seninle korkuturmuş. O senin buraya gelip, onları öldüreceğini, çocuklarını esir alacağını, her yeri yakıp, yıkacağı önceden haber vermiştir dediler.
Bunun üzerine Buhtunnasır:
-Rablerinin yollarını aydınlatsın diye üzerlerine gönderdiği peygambere asi olan bir kavim ne kötü bir kavimdir dedi. Daha sonra:
-Siz Onu hemen zindandan çıkarınız diye emretti.
Ermiya’yı (a.s.) hemen zindandan çıkardılar.
Buhtunnasır Ona:
-Sen şu kavmi başlarına gelecek felaketle korkuttun mu? Diye sordu.
Ermiya (a.s.):
-Evet, korkuttum. Rabbim Bana üzerlerine seni musallat edeceğini haber vermişti. Fakat onlar Beni dinlemediler, beni yalanladılar dedi.
Buhtunnasır şaşırarak:
-Sen onlara doğru yolu gösterip durduğun, başlarına gelecek felâketi haber verdiğin halde onlar Seni dövdüler, sonra da zindana attılar öyle mi? Diye sordu.
Ermiya (a.s.):
-Evet! Öyle yaptılar dedi.
Bunun üzerine Buhtunnasır:
-Peygamberlerini yalanlayan, onu dövüp zindanlara atan bir kavim ne kötü bir kavimdir. Ey Ermiya! Ben Seni davet etsem yanıma gelir misin? Ben Sana ikram ve ihsanlarda bulunur, Sana eman veririm dedi
Ermiya (a.s.):
-Ben şimdiye kadar yalnız Allah’a (c.c.) sığındım. Yalnız ondan aman diledim. Ben başkasından eman istemem dedi.
Bu sözler üzerine Buhtunasır yanındakilere:
-Siz şu kişiye dokunmayınız, Onu rahat bırakınız diye emretti. Ermiya’yı (a.s.) çeşitli ihsanlarda bulunarak serbest bıraktı.
Ermiya kavminden kalan artıkların yanına geldi. İsrail oğullarının zayıf takımı etrafında toplandılar. Ona:
-Ey Ermiya! Biz günahkâr olmuş, Rabbimizin gönderdiği peygambere isyan ederek kendimize zulmetmiş bir kavimiz. Yapmış olduklarımızdan dolayı Allah’a (c.c.) tövbe ederiz.
Ey Allah’ın (c.c.) peygamberi! Sen tövbemizi kabul buyurup, bizleri affetmesi için Allah’a (c.c.) dua et dediler.
Ermiya (a.s.) iki rekât namaz kıldıktan sonra ellerini açıp:
-Ya Rabbi! Şu günahkâr kavmim pişman olup, tövbe etmiş bulunmaktadır. Sen tövbelerini kabul buyurup, günahlarını affet diye dua etti.
Bunun üzerine Cenab-ı Hak (c.c.):
“-Ey Ermiya! Onlar söylediklerini yapıcı, tutucu değillerdir. Çünkü onlar nankör ve azgın bir kavimdir. Eğer sözlerine sadık iseler seninle birlikte şu belde de otursunlar. Oradan ayrılmasınlar” buyurdu.
Ermiya (a.s.) kavmine:
-Ey kavmim! Şu beldede oturmak, ayrılmamak kaydıyla Rabbim tövbelerinizi kabul buyurup, sizleri affedecektir. Siz O’nun emirlerine karşı çıkmayın dedi.
Fakat İsrail oğulları:
-Ey Ermiya! Biz Allah’ın (c.c.) gazabına uğrayıp harap olmuş bir belde de nasıl otururuz? Dediler, oturmaktan kaçındılar. Ermiya’nın (a.s.) ikazlarına dinlemediler, dört bir yana dağıldılar.
Kimileri Yesrib’e,
Kimileri Vadilkura’ya
Kimileri Mısır ülkesine gitti. Mısır ülkesine gidenler oranın kralına sığındılar. Aralarında Ermiya’da (a.s.) bulunuyordu.
İsrail oğullarından bazılarının Mısır’a gittiğini ve krala sığındıklarını haber alan Buhtunnasır bir mektup yazarak Mısır kralına gönderdi. Mektubunda şöyle diyordu.
-Ey kral! Kölelerimden bir kısmı yanımdan kaçarak yanına gelmişlerdir. Sen onları tutup bağlayarak hemen bana gönder. Eğer göndermezsen üzerine ordularımla gelir, seninle çarpışır, beldelerini süvarilerime çiğnetirim.
Mısır kralı Buhtunnasır’a:
-Ey Buhtunnasır! Yanıma gelenler köle değildir. Onlar hür kişilerin oğullarıdırlar. Ben yanıma gelenleri kimseye teslim etmem. Bu bir krala yakışmaz diye cevap verdi.
Bu cevap üzerine Buhtunnasır Mısır kralının üzerine yürüdü. Şiddetle çarpıştılar. Buhtunnasır Mısır kralını mağlup etti. Onu yakalayıp öldürdü. Mısırlıları da esir etti. Buhtunnasır ülkesine yanında pek çok esir ve ganimet olduğu halde geri döndü. Ermiya (a.s.) ise Mısır ülkesinde kaldı.
Ermiya (a.s.) Mısırda bir bahçe edindi. O bahçeyi eker, diker; mahsulünü satarak geçinirdi.
Yüce Allah (c.c.) Ona:
“-Ey Ermiya! Küfürün hâkim olduğu topraklarda oturman, ekip dikmen Senin için çok zor bir uğraştır. İsrail oğulları hakkındaki gazabımı bilmene rağmen Yer Seni de, onları da taşımaktadır. Beytülmakdis halkı için vermiş ve uygulamış olduklarım Seni taslandırmasın. Şu zaman mamur yer zamanı değil, yıkık yer zamanıdır. Öyle ise hemen Sen bahçene varıp dayan, duvarlarını yık. Sebzesini yok et. Suyunun yönünü çöllere çevir. Hemen Beytülmakdise koş. Ecelini Sana tebliğ edinceye kadar orası Senin belden olsun” diye vahyetti.
Vahyin geldiği zaman mahsul zamanıydı. Ermiya (a.s.) içinde üzüm ve incir bulunan azık sepetini aldı. Su tulumuna su doldurdu. Merkebini bağlamak için ip büktü. Bahçesinin duvarını yıktı. Suyunun yönünü çöle çevirdi. Korkulu bir hâlde merkebine binerek Betyülmakdise doğru yola çıktı. Geldiğinde Beytülmakdisi yakılıp yıkılmış, harap olmuş bir halde buldu. Bunun üzerine kendi kendine:
-Süphânallah! Rabbim bana bu beldeye inmemi emretti ve burayı mamur edeceğini de vaat etti. Acaba buraya ne zaman imar edecek? Allah (c.c.) burayı ölümümden sonra nasıl diriltecek? Dedi. Merkebini bir yere bağladı. Uykusu gelince başını yere koyup uyudu. Uyuduğu sırada ruhu kabzolundu. Merkebi de onunla birlikte öldü. Yüce Allah (c.c.) onları yüz yıl boyunca ölü bıraktı. Fakat onları gözlere göstermedi, cesetlerini gizli tuttu. Hiç kimse onları göremedi.
Bu arada Buhtunnasır ve ardından gelen kral Lührasb ölmüş, yerine Beştasb b. Lührasb geçmişti. Beştasb Şam yöresinin harap olduğu, Filistin bölgesinde de vahşi hayvanların çoğaldığını, oralarda hiç kimsenin kalmadığını öğrenince:
-Babil toprağında bulunan İsrail oğullarından Şam bölgesine gitmek isteyenler gidebilir diye nidâ ettirdi. Gitmek isteyenler toplanınca Davut hanedanından bir zatı da başlarına kral yaptı. Kendisine:
-Sen Betyülmadise vardığında oraları imar et, mescidi de yeniden yap diye emretti.
Bir diğer rivayette Beytülmakdisin imar edilmesi İran hükümdarı Behmen zamanında olmuştur. Behmen Babil valisi olan Ahşu Yereş ve oğlu Kireş’e:
-Sen İsrail oğullarına karşı isyan etmedikleri müddetçe yumuşak davran. Dışarıda olup da Beytülmakdise gitmek isteyenlere engel olma. Aralarından seçecekleri kişiyi de başlarına kral yap diye emretti.
Kendisi İsrail oğullarının dinine girmiş, Tevrat’ı öğrenmişti. Danyal (a.s.), Hananya, Mişayil ve Azerya Beytülmakdise gitmek için izin isteyince izin vermemiş, onları yanından ayırmak istememiş, Danyal’a (a.s.) kadılık göreviyle görevlendirmiş, kendisine vezir yapmıştı.
Beytülmakdisin yeniden imarı başlayınca önemli ölçüde yardımlarda bulundu.
Yüce Allah (c.c.) yüz yıl sonra Ermiya’yı (a.s.) diriltip, gözlerini açtırdı. Ermiya (a.s.) önce cesedinin diriltildiğini gördü.
Dirilince Cenab-ı Hak (c.c.) Ona:
“-Ey Ermiya! Sen ne kadar eğleştin?” Diye sordu.
O da:
-Ya Rabbi! Bir gün ya da biraz daha az dedi.
Cenab-ı Hak (c.c.):
“-Ey Ermiya! Sen yüz yıl ölü kaldın” buyurdu.
Önce Beytülmadisin nasıl imar edildiğine baktı. Daha sona merkebi diriltildi. Gözlerinin önünde önce kemikleri bir araya getirildi, daha sonra kemiklerine et bürütüldü, ardından can verildi. Merkep canlanınca sevinçle anırdı. Azık sepeti de yanı başında duruyordu. Sepetine baktığında incirlerin, üzümlerin koyduğu gibi hiç bozulmamış bir hâlde durduklarını gördü.
Ermiya (a.s.) Yüce Allah’ın (c.c.) kudretini böyle apaçık görünce:
-Ben biliyorum ki Rabbimin gücü her yere yeter. O her şeye kâdirdir dedi.
Yüce Allah (c.c.) Ermiya’yı (a.s.) bir müddet daha yaşattı. Sonra tekrar öldürdü.
Yahudiler, o mübarek insanı taşlıyarak öldürmüştür. Öldüğünde 80 yaşında olduğu ifade edilir 

Kaynak :

(1) https://tr.wikipedia.org › wiki › Yeremya
(2) Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 410-412
(3) https://www.secdem.net/biyografi/ermiya-aleyhisselam-kimdir-hayati.html

Derleme @erolkaranet - 08.12.2022
Hukuk, Yaşam, Din, Sağlık, Magazin, Turizm

Yorum Gönder

0 Yorumlar
*Asılsız yorum yapmayınız. Mesajlar Yönetici tarafından denetleniyor.