Dört halife döneminden bugüne kadar olan tüm tarih Müslümanların Müslümanları katletmesiyle doludur.
Kimse kimseyi çekemiyor. İster aşağıdan ister yukarıdan bakıyorsunuz çekememezlik, ben de yok onda neden var tarzı söylemler giderek Müslümanlar arasındaki kin ve nefreti kıyamete kadar da götürecek gibi.
Geçenlerde sosyal medyanın birinde bir paylaşım yapan bir vatandaş Müslümanların iki yüzlülüğünden dem vurmaya başlamış. Kendisinin bir din öğretmeni olması bir yana, eğittiği çocukları da nasıl bir zihniyetle eğittiğini de tahmin edebiliyoruz. Barışcıl olmayan, Müslümanların horlanması, aşağılarda yaşaması, aç bilaç dolaşması, çulu çaputu olmaması sanki kendisini mutlu edecek. Oysa bir eğitmenin yapmaması gereken bu çıkış karllık, sultanlık yapmışların da kaygısı gibi.
"ASRIN İKİYÜZLÜ MÜSLÜMANLARI..." başlığı altında yapılan paylaşımda özetle, devenin faziletini anlatan ancak Rang Rover, BMW X6'ya binen Müslümanların, çörek otoundaki şifadan bahseden kahvaltıda Havyar yiyen Müslümanların, peygamber hırkasından bahsedip son derece lüks marka giyenlerin, peygamber aleyhisselamın kerpiç evinden bahsedip Köşklerde, Dubleks Villalarda, Triplekslerde, Saraylarda oturan Müslümanların, Amerikan Hastanesi'nde tedavi olup hacamatın faydalarını anlatanların, Mekke'yi savunurken yurt dışına yerleşme gayreti içinde olanların, Dünyanın pahalı şehirlerinde tatil yapan ancak hac ve umrenin hikmetlerini anlatanların, din adamlarının torpille atanmasına sebep olanların sahabe ahlakından bahsetmesinin, kumsallarda tatil yapanların çöllerde şehit olan müminlerden bahsetmesinin iki yüzlülük olduğunu ifade ediyor.
Bir Müslüman, bir Müslümanın zenginliğini ve yaşadığı refah, bolluk dolu hayatın peygamber ve sahabenin yaşadığı gibi bir hayat yaşamamasını eleştiriyor. Bu kişilere ikiyüzlü Müslüman diyor.
Kıskançlık, çekememezlik ve öfke, kınama, eleştiri ve din adına yapıldığını sanılan bu sözlerin abesle iştigal olarak nitelememiz bir yana haksız bir eleştiri olduğunu vurgulamamız lazımdır.
Zengine olan hışmı,kıskançlığı içine öyle işlemiş ki bu düşüncesini paylaşması da kendine vazife bilmiş.
Bir Müslüman, zorluklar içinde yaşamış sahabe gibi yaşamak zorunda mıdır. Öyle olsa idi Allah-u Teala tüm Müslümanları yoksul yaratırdı. Mal mülk vermezdi. Veriyor ki Müslüman zenginin görevlerini de ağırlaştırmış. Yoksula farz olmayan zekat ve haccı ona farz kılmış. Dağıtmayı, yoksula ve akrabaya bakmayı zengine görev vermiş. Görev vermiş ki din kardeşi de yükselsin. Ne var ki, Müslümanların zengine düşman gibi bakar olmuş. Oysa;
Bu tür düşüncede olanların "Fakirlik Ashâbım için saâdettir. Ahir zamanda ise mü'min için zenginlik saadettir."(Hadîs-i Şerîf, Kenzü 'l-Ummâl) diye buyuran Resuullah aleyhisselama muhalefet ettiğini söylememiz gerekir.
Hatta bu hadisleri biraz daha artıralım,
“Ahir zamanda mümin için zenginlik saadettir.”(Rafii’in “ed-Tedvin fi Ahbari Kazvîn, 1/211)
"Nerdeyse fakirlik küfre dönüşür / küfre götürür.” (Aclunî, 2/108)
"Allahü teâlâ birine çok mal verir, bu da malını Allahü teâlânın razı olduğu, beğendiği yerde harcarsa, bu kimseye gıpta etmek, imrenmek yerinde olur.) [Buharî],
"Ya Rabbi buna [Enes bin Malike] çok mal ve çok çocuk ver ve bunlarla kendisini bereketlendir!) "[T. Muhammediyye],
"Mal, salih kimse için ne güzeldir.) [Taberânî],
"Ahir zamanda insanların paraya ihtiyacı daha çok olur. Çünkü insan o zaman din ve dünyasını ancak para ile korur." [Taberânî],
Müminin izzeti, halka muhtaç olmamasıdır. [Taberânî]
Özellikle ahir zamanda kapitalizmin hâkim olduğu, şefkat ve merhametin ortadan kalktığı, fakirlerin hor görüldüğü, zenginlerin gerektiği şekilde zekât ve sadakalarıyla onların yardımına koşmadığı bir devirde, insanın geçimini sağlayacak kadar zengin olması gerçekten bir saadettir.
Kastamonu Lahikasında Saidi Nursi'nin şu sözleri bile kayda değerdir. “Bu âhir zaman fitnesinde, açlık (fakirlik) ehemmiyetli bir rol oynayacak. Onunla ehl-i dalalet, bîçare aç ehl-i imanı derd-i maişet içinde boğdurup, hissiyat-ı diniyeyi ya unutturup, ya ikinci, üçüncü derecede bırakmağa çalışacak diye, rivayetlerden anlaşılıyor.”
Zengin Müslümanlardan korkmak yerine bu sayının artması için gayret göstermeli ki, İslam âleminin izzet ve şerefini korumak, İslam’ın ve Müslümanların konumun yüceltmek için zengin olmaya çalışmak güzeldir ve saadettir. Tabii, fakirlik gibi zenginlikte imtihan vesilesidir. Rızkın ve nimetlerin sahibi Allah c.c. dilediğine dilediğini verir, dilediğinden dilediğini alır, kimi kulunu fakirlikle kimi kulunu zenginlikle imtihana tabi tutar. Hakkın, hakkaniyetin, dini, vecibelerin farkında olup bunlara kayıtsız şartsız itaat eden Müslümanların zengin olmasından daha güzel ne olabilir. Zenginlik zalimde olmasın, zenginlik münafıkta olmasın, zenginlik Allah'a karşı nankör olan Müslümanda olmasın. Ne var ki herşeyin hesabını soracak olan Allah c.c kime ne verdiğini, vereceğini bilendir.
Bir insanın zenginlik içinde yaşamasında hiç bir katkısı olmayan insanın, sanki kendi vermiş gibi refah ve bolluk içinde yaşayan bir Müslümanı eleştirip kötülemesi, hesap sorması Allah'a ortak koşmaktan başka bir gayretkeşliktir.
Resullulah'ın fakir olduğunu dile egtirip Müslümanların da fakir gibi yaşaması gerektiğini savunan aklı zayıflar mülkün sahibi olan Allah c.c'dan daha iyi bildiklerini sanacak kadar embesillerdir. Zira Resullulah aleyhisselam zengin idi. Malı mülkü vardı. Ticaret kervanlarına sahipti. Ne zaman ki içlerinde zalim akrabaları olan Mekke halkının zulmü, mallarına el konması, her türlü haktan yoksun kalması, yiyecek ekmek bulmasına dahi fırsat verilmemesi neticesinde çok sevdiği doğduğu şehri yoksul olarak terk etmiş olması, Medine'ye muhacir olarak giderek orada ensar'ın verdikleri ile geçimini sağlaması ayrı bir olaydır.
Bununla birlikte malını mülkünü İslamın zafere ulaşması için harcayan, dağıtan, elden çıkartan sahabenin yoksul duruma düşmesi yaptığı fedakarlıktandır.
Günümüz insanının canını, malını, sağlığını, dinini, şerefini mal ile koruyacağı asla unutulmamalıdır.
Dinimiz mala hayr, hayırlı şey adını vermiştir. (Bekara 180, Adiyat 8), Define [altın paralar] Rabbin rahmeti olarak bildirilmiştir. (Kehf 82)
Hatta bu hadisleri biraz daha artıralım,
“Ahir zamanda mümin için zenginlik saadettir.”(Rafii’in “ed-Tedvin fi Ahbari Kazvîn, 1/211)
"Nerdeyse fakirlik küfre dönüşür / küfre götürür.” (Aclunî, 2/108)
"Allahü teâlâ birine çok mal verir, bu da malını Allahü teâlânın razı olduğu, beğendiği yerde harcarsa, bu kimseye gıpta etmek, imrenmek yerinde olur.) [Buharî],
"Ya Rabbi buna [Enes bin Malike] çok mal ve çok çocuk ver ve bunlarla kendisini bereketlendir!) "[T. Muhammediyye],
"Mal, salih kimse için ne güzeldir.) [Taberânî],
"Ahir zamanda insanların paraya ihtiyacı daha çok olur. Çünkü insan o zaman din ve dünyasını ancak para ile korur." [Taberânî],
Müminin izzeti, halka muhtaç olmamasıdır. [Taberânî]
Özellikle ahir zamanda kapitalizmin hâkim olduğu, şefkat ve merhametin ortadan kalktığı, fakirlerin hor görüldüğü, zenginlerin gerektiği şekilde zekât ve sadakalarıyla onların yardımına koşmadığı bir devirde, insanın geçimini sağlayacak kadar zengin olması gerçekten bir saadettir.
Kastamonu Lahikasında Saidi Nursi'nin şu sözleri bile kayda değerdir. “Bu âhir zaman fitnesinde, açlık (fakirlik) ehemmiyetli bir rol oynayacak. Onunla ehl-i dalalet, bîçare aç ehl-i imanı derd-i maişet içinde boğdurup, hissiyat-ı diniyeyi ya unutturup, ya ikinci, üçüncü derecede bırakmağa çalışacak diye, rivayetlerden anlaşılıyor.”
Zengin Müslümanlardan korkmak yerine bu sayının artması için gayret göstermeli ki, İslam âleminin izzet ve şerefini korumak, İslam’ın ve Müslümanların konumun yüceltmek için zengin olmaya çalışmak güzeldir ve saadettir. Tabii, fakirlik gibi zenginlikte imtihan vesilesidir. Rızkın ve nimetlerin sahibi Allah c.c. dilediğine dilediğini verir, dilediğinden dilediğini alır, kimi kulunu fakirlikle kimi kulunu zenginlikle imtihana tabi tutar. Hakkın, hakkaniyetin, dini, vecibelerin farkında olup bunlara kayıtsız şartsız itaat eden Müslümanların zengin olmasından daha güzel ne olabilir. Zenginlik zalimde olmasın, zenginlik münafıkta olmasın, zenginlik Allah'a karşı nankör olan Müslümanda olmasın. Ne var ki herşeyin hesabını soracak olan Allah c.c kime ne verdiğini, vereceğini bilendir.
Bir insanın zenginlik içinde yaşamasında hiç bir katkısı olmayan insanın, sanki kendi vermiş gibi refah ve bolluk içinde yaşayan bir Müslümanı eleştirip kötülemesi, hesap sorması Allah'a ortak koşmaktan başka bir gayretkeşliktir.
Resullulah'ın fakir olduğunu dile egtirip Müslümanların da fakir gibi yaşaması gerektiğini savunan aklı zayıflar mülkün sahibi olan Allah c.c'dan daha iyi bildiklerini sanacak kadar embesillerdir. Zira Resullulah aleyhisselam zengin idi. Malı mülkü vardı. Ticaret kervanlarına sahipti. Ne zaman ki içlerinde zalim akrabaları olan Mekke halkının zulmü, mallarına el konması, her türlü haktan yoksun kalması, yiyecek ekmek bulmasına dahi fırsat verilmemesi neticesinde çok sevdiği doğduğu şehri yoksul olarak terk etmiş olması, Medine'ye muhacir olarak giderek orada ensar'ın verdikleri ile geçimini sağlaması ayrı bir olaydır.
Bununla birlikte malını mülkünü İslamın zafere ulaşması için harcayan, dağıtan, elden çıkartan sahabenin yoksul duruma düşmesi yaptığı fedakarlıktandır.
Günümüz insanının canını, malını, sağlığını, dinini, şerefini mal ile koruyacağı asla unutulmamalıdır.
Dinimiz mala hayr, hayırlı şey adını vermiştir. (Bekara 180, Adiyat 8), Define [altın paralar] Rabbin rahmeti olarak bildirilmiştir. (Kehf 82)
Sonuç olarak, kimin malı az veya çok hiç bir Müslümanın buna göz dikmesi, eleştirmesi, kötülemesi hakkı yoktur. Malın mülkün sahibi Allah'ın işine karışmak kimsenin haddi değildir. İmanın gitmesine sebep olacak bu tür hoş olmayan düşüncelerden uzak olarak herkesin bilhassa Müslümanların Allah'ın rızasını kazanacak şekilde desteklemesi gerekir.
Müslümansanız Müslümana düşman olmayınız. Müslümansanız Müslümanı çekiştirmeyiniz. Müslümansanız Allah'tan korkunuz.
Vesselam...
@erolkaranet
Müslümansanız Müslümana düşman olmayınız. Müslümansanız Müslümanı çekiştirmeyiniz. Müslümansanız Allah'tan korkunuz.
Vesselam...
@erolkaranet