@erolkaranet'te Aradığınız Kelime veya Konuyu Buraya yazınız!

Banner


erolkaranet

Delikanlı




DELİKANLI

“Sübhane rabbike rabbil izzeti amme yasefun ve selamun alel murselin. Velhamdüllillahi rabbil âlemin “ dedi. Gözlerini az önce kapanan mezarın üzerinden ayırmadan, “el fatiha” diyerek ellerini yüzüne sürdü. Çevresinde bulunanlar “âmin” sözleriyle duaya katılmışlardı.
Birkaç kişi ayakta duramayacak kadar ihtiyar olan yaşlı adamın kollarına girerek az ileride duran otomobile doğru ilerledi. Otomobilin kapısında duran daha genç olanları ise çevik bir hareketle kapıyı açtı. Yaşlı adam arka koltuğa oturunca bir kişi daha yanına oturdu. Ötekiler diğer otomobillere doğru yürüdü.
Yaşlı adamın bindiği otomobil mezarlığı geride bırakmıştı ki ihtiyarla oturan orta yaşlı adam hafif sesle “yoruldunuz mu efendim?” dediğinde yaşlı adam yorgunluğunu belli eder bir şekilde başını salladı. Kısa bir sessizlikten sonra “yazık oldu delikanlıya “ diye söylendi. Diğeri “ haklısınız üstadım. Böyle olacağını hiç ummazdık” diye yanıtladı.
Yaşlı adam;
“Gençliğe güvenip vakit çok erken derken
Belki elveda bile diyemezsin giderken”
Mısralarını dile getirerek başını geriye doğru yasladı. Gözlerini ileriye doğru dikti. Gözlerinden dökülen birkaç damla yaşla beraber gerilere, çok gerilere daldığı her halinden belliydi. Şunun şurasında iki yıl bile geçmemişti, ölen genci tanıyalı. Adını da pek bilmiyordu. Ancak aklında adı “delikanlı” kalmıştı. Ne zaman gazeteye telefon etse “delikanlıya” takılmadan geçemezdi. İlk güne döndü. Delikanlıyı azarladığı ilk güne…

*****
Uzun uzun çalan telefonu gazetenin istihbarat bölümünde çalışan muhabir açtı.
– Buyurun efendim. Yeni İstanbul gazetesi.
– Kimsin? Diye sordu.
Kısa kısa gelen öksürük karşı taraftakinin ne dediğini anlamasına engel olmuştu. Tekrar kim olduğunu sordu. Karşı taraftaki ses;
– Buyurun efendim. Yeni İstanbul gazetesi ben istihbarattan Ahmet…
– Selamünaleyküm
– Aleykümselâm efendim.
– Ben Necip Fazıl…
– Buyurun efendim. Buyurun, emrediniz.
– Müdürün nerede?
– Bağlıyorum efendim. Bir dakika…
Kısa sürede istihbarat müdürü Abidin Bey, telefonda Necip Fazılla konuşmasını sürdürdü. Her konuşmasında yüzünün kızarması ve “peki efendim, emredersiniz efendim. Bir daha olmaz efendimle” sürekli cevap veriyordu. Abidin Bey’in söylemek istedikleri ise boğazına düğümleniyor. Giderek kızaran yüzüne rağmen, Necip Fazıl Bey’in sözünü kesmemeye özel itina gösteriyordu.
Bir süre sonra telefon kapandı. Gazetenin istihbarat servisinde derin bir sessizlik olmuştu. Daktilo sesleri durmuş. Herkes az sonra kopacak fırtınayı bekliyordu. Ama fırtına falan olmadı. Abidin Bey hemen arkasında asılı duran portmantodaki paltosunu aldı. Ve bina merdivenlerine doğru ilerledi. Diğer çalışanlar pencereye koştular. Cağaloğlu sokaklarını kaplayan karın beyazlığında ve devam eden tipinin arasında bir gölge gibi kaybolan müdürlerine baktılar. İçlerinden biri “müdür fena zılgıt yedi” dedi. Bir diğeri” kimdi ki telefondaki?”.diye meraklı bir şekilde sordu. Diğeri cevap verdi.
— Necip Fazıl Kısakürek

BU YAZI GENÇ ÖNCÜLER TARAFINDAN DÜZENLENEN “AİLE” KONULU YARIŞMADA DERECEYE GİRMİŞTİR.

18.04.2009
Hukuk, Yaşam, Din, Sağlık, Magazin, Turizm

Yorum Gönder

0 Yorumlar
*Asılsız yorum yapmayınız. Mesajlar Yönetici tarafından denetleniyor.