@erolkaranet'te Aradığınız Kelime veya Konuyu Buraya yazınız!

Reklam


Urfalı Meryem 1800 Asker Kurtardı





İsveç Salib-i Ahmer Murahhası Graf Londrof anlatıyordu.: “İzdihamdan, kokudan yanlarına varılmayan, kapıları kilitli ve içerisi tıka basa Osmanlı esirleri ile dolu büyük bir tren 1915 Ocak ayının sonunda Sirzan istasyonuna geldi. İçindeki esirler, insan kılığından çıkmış, açlıktan renkleri sararmış, yanakları çökük, elmacık kemikleri dışarı fırlamış, kımıldayamayacak şekilde yorgun ve kuvvetten düşmüş, elbisesiz, ayakları çıplak, kâinatta mevcut bütün bulaşıcı hastalıklarla müptela bir haldeydi. Bu feci manzara insanların yüzlerini kızartacak ve kalplerini sızlatacak derecedeydi.”
Bu esirlerin nasıl Rusların eline düştüğü, neden bu hale geldikleri gizli ya da aşikar tarih tarafından yazılmakta, yazılacak durumda olacaktır.
Türk Milletinin Milli Mücadele ruhu yadsınamaz bir gerçek. Kadınıyla çocuğuyla, yaşlısıyla genciyle vatan toprakları için yapmayacağı fedakârlık yok. Türk kadını, Millî Mücadele süresince ülkenin dört bir tarafında erkeklerden geri kalmayarak önemli uğraşlarda bulundu. Demokrasi ve huzur getirme adına Batılı emperyal güçlerin yaptığı haksızlıkları dünyaya duyurmak için tertip edilen mitinglere katıldı. Yaşanılan zulümlere dikkat çekmek için ilgili makamlara protesto telgrafları çekti. Cepheye çeşitli malzemeler taşıyarak ordunun lojistik ihtiyaçlarını karşıladı. Hatta bazı zamanlar düşmanla yüz yüze geldi.
Nene Hatun, Kara Fatma, Şerife Bacı her biri tarihin bir döneminde yer almış ve yaptıklarıyla tarihin seyrini değiştir öncü kadınlardan sadece bir kaçıdır.
Bunlardan birisi de I. Dünya Savaşı yıllarında Ruslara esir düşen 1800 Türk askerine karşılık babasından kalan tüm mirası olan 10 bin altını vererek onları kurtaran kahraman Türk kadını Meryem ATMACA’dır.
Milli Mücadele’de rüştünü ispat eden Urfalı kadınlar içinde Meryem Atmaca’nın özel bir yeri vardır. Meryam Atmaca, Sarıkamış tarihinin içinde ayrı bir yeri olan yegane insanlardan biridir. Onun fedakarlığı 8000 askerin kurtuluşuna aracı olmasıyla, elindeki malı mülkü, bırakılan mirası bırakmasıyla tarihte önemli bir yer edinmiştir. Ancak, binlerce sessiz kahramanlardan biridir. Atmaca, Sibirya’da esaret altında bulunan Türklerin kurtulmasını sağlamak uğruna kolay kolay gerçekleştiremeyecek bir vatanperverlik örneği sergiledi.


Ne oldu ? (*)
Birçok devleti etkileyen ve devletlerin kapışmasına sahne olan I. Dünya Savaşı’nın en çetin çarpışmalarının geçtiği Sarıkamış…
İçinde bulunduğu zayıf duruma bakmaksızın, birçok cephede canla başla savaşan Osmanlı güçleri, Sarıkamış’ta Ruslara karşı mücadele etmiştir. Ama onlarınki sadece düşmana karşı mücadele değildi. Bu cephede onları düşmandan daha çok zorlayan ve yıldıran soğuk ve açlıktı. Bölgenin coğrafi şartları, soğuk, açlık ve cephanenin yetersizliği gibi sebeplerden dolayı Türk askerlerinin birçoğu şehit düşerken, birçoğu da Rusların eline esir düşmüştü. Türkler için esir düşmek ölmekten beterdi. Bu Türk esirler için onlara nasıl davranılacağı ve nasıl nakledileceği konusunda daha savaştan önce antlaşma yapıldıysa da Ruslar tarafından tabii ki bu antlaşma göz ardı edildi. Onlar, yıllardan beri savaştıkları Osmanlı askerlerini esir almanın haksız sevincini yaşıyorlardı. Antlaşmayı hatırlayan kim?
Savaş meydanında esir düşen Türk askerlerinin yaşadığı zorluklar, sıkıntı ve hak etmedikleri muameleler, daha Rusya’ya nakledilmeleri sırasında başladı. Yolculuklarda, hayvan taşımada kullanılan yük vagonları nakil aracı işlevini görmekteydi. Bu vagonlar, esir de olsa insana göre değildi. Kokudan ve pislikten dolayı hastalıklar kaçınılmazdı. Bu şartlar nedeniyle de esirlerin büyük bir kısmı ölmüştü. Vagonlardaki esirlerin denetim ve kontrolünü Ermeniler yapıyordu. Çünkü savaş yıllarında Ermeniler Rusların en büyük destekçisi ve işbirlikçisiydi. Varılan yerlerde vagonlar açıldığı zaman, her vagondan mutlaka on-on beş Türk askeri ölmüş olarak bulunmakta ve yollarda bu ölü bedenler rastgele açık araziye atılmaktaydı.
Sarıkamış’ta Ruslara karşı zorlu bir mücadele veren ama soğuk, açlık ve cephane azlığı gibi sebepler yüzünden yüzlerce askerimiz Rusların eline esir düşerek Sibirya’ya gönderildi. Esir düşen Osmanlı vatandaşları içinde en büyük acıları, Rusya’nın Sibirya bölgesindeki kamplarda yaşam savaşı verenler tattı.
Sadece yolculuk esnasında vagonların durumu değil, esirlerin nakledildiği Sibirya’daki esir kamplarının durumu da içler acısıydı. Ruslar, savaş esirleri için uygun bir ortam hazırlamak yerine, terk edilmiş olan köhne fabrikaları kamplara çevirerek, esirleri burada tuttular. Buralar da insanların yaşaması için elverişli değildi. Ele geçirilen binlerce esirin buralara getirilmesiyle oluşan aşırı kalabalık, yaşamayı daha güç ve katlanılmaz hale getirmişti. Bu yüzden kamplarda yatak, battaniye ve odun sıkıntısı iyice artmıştı. Tam bir insanlık trajedisiydi yaşanan…
Bazen açlık ve susuzluktan şehit olan asker ve subayları bir vagona doldurarak, bu cinayetlerinden bir iz bırakmamak için Ruslar, vagonları ateşe vermiştir.
Sarıkamış’ ta esir edilen Türk askerlerini İsveç Salib-i Ahmer Murahhası (delege) Graf Londrof şöyle tarif etmiş:
“İzdihamdan, kokudan yanlarına varılmayan, kapıları kilitli ve içerisi tıka basa Osmanlı esirleri ile dolu büyük bir tren 1915 Ocak ayının sonunda Sirzan istasyonuna geldi. İçindeki esirler insan kılığından çıkmış, açlıktan renkleri sararmış, yanakları çökük, elmacık kemikleri dışarı fırlamış, kımıldayamayacak şekilde yorgun ve kuvvetten düşmüş, elbisesiz, ayakları çıplak ve bulaşıcı hastalıklara müptela bir haldeydi. Bu feci manzara insanların yüzlerini kızartacak ve kalplerini sızlatacak derecedeydi.”
Bahsettiğim bu durum 1917 Bolşevik İhtilali’ne kadar sürdü. 1917 Ekimindeki bu ihtilalle Çarlık Rusya’sı yıkıldığı için, yaşanan iç karışıklıklar ve devlet düzeninin sarsılmasından esir kampları da nasibini aldı, tamamen bakımsız bir hale geldi. Kamplara, yiyecek ve giyecek gönderme işi neredeyse tamamen durdu. Yaşanan bu gelişmeler ise esirleri ciddi anlamda sıkıntıya soktu.
Yaşanan bu acı olaylar Türk esirleri için kelimenin tam anlamıyla hayatlarının acı dolu bir dönemi oldu. Kaldı ki Türkler, öteden beri esarete alışık değillerdi, bağımsız yaşamaya düşkün bir milletti. Bu dönemde Bolşevik İhtilali’nin yarattığı karışık durumdan istifade eden esirlerin bir kısmı yurda dönme fırsatı yakalarken, bir kısmına da bu esaret hayatı maalesef mezar oldu.
İşte yazımızın kahramanı olan Meryem Atmaca, tam bu sırada kendini gösterdi. Elinde babasından miras kalan on bin altını vardı. Düşünülürse, belki de hiç kimsenin yapmayacağı fedakârlığı yaparak, zimmetinde bulunan altınları Ruslarla pazarlık yaparak onlara verdi ve 1800 esir Türk askerini kurtardı. Savaşın bilinmeyen ve Türk tarihinin satırları arasında gizli kalmış olan Meryem Atmaca 1926 yılında fakir bir kadın olarak ölmüştür.
Kahraman Meryem altınlarını Mehmetçik için feda etti. Türk kadınının vatanseverliğini tüm dünyaya kanıtladı.
Bilinmeyi ve fedakâr bir kahraman olarak anılmayı hak eden Meryem Atmaca’yı saygı ve rahmetle anıyoruz.
Bu ülkede hiç kahraman biter mi? (* -Kaynak: Dr. Ramazan BALCI, Tarihin Sarıkamış Duruşması, Tarih Düşünce Kitapları, İstanbul) 




Derleme @erolkaranet. - 22.12.2021
Hukuk, Yaşam, Din, Sağlık, Magazin, Turizm

Yorum Gönder

0 Yorumlar
*Asılsız yorum yapmayınız. Mesajlar Yönetici tarafından denetleniyor.