@erolkaranet'te Aradığınız Kelime veya Konuyu Buraya yazınız!
Banner
Yeryüzünün ve Türkiye'nin İlk Kadın Doğum Doktorları
/ editörKasım 09, 20210
Agnodice, Atina'da zengin bir ailenin çocuğu olarak milattan önce 300'lü yıllarda dünyaya geldi. Zor koşullarda doğum gerçekleştiren kadınlara tanık oldukça doktor olmayı hayal etti. Kadınlar, Hipokrat döneminde doğum ve ebelik alanlarında öğrenim görme izni alsa da öğrenmeye müsaade edildiyse de, Hipokrat’ın ölümünden sonra Atina’nın devlet adamları kadınların ellerinden bu hakları aldılar ve kadın sağlıkçıları kötüleyen bir propaganda başlattılar. Bu dönemde ataerkil bir devlet anlayışına sahip olan antik Yunan’da kadınların hekimlik yapması ve tıp okuması yasaklandı.
Bu yasağa şiddetle karşı çıkan ve hayatının en büyük ideali hekimlik olan Agnodice kafasına doktor olmayı koymuştu. Bir arkadaşının hastalığını mazeret olarak kullanan Agnodice, babasının da desteği ile saçını keserek erkek kılığında eğitimini geliştirmek adına tıp dünyasında kadınların önemli bir rol oynadığı Mısır İskenderiye tıp okuluna girer ve burada Herophilos’un öğrencisi olur.
Gerekli yetkinlikleri kazandıktan kısa süre sonra, Atina’ya döndü Bir süre erkek kılığında kadınlarla birlikte, insanları tedavi etmeye başladı. Bir gün, Atina sokaklarında gezerken doğum sancısı çeken bir kadının çığlıklarını duyar ve doğum yapan kadının yanına koşarak yardım teklif eder ancak Agnodice’in erkek olduğunu düşünen kadın onun kendisine dokunmasını istemez. Bunun üzerine Agnodice kıyafetlerini kaldırarak kendisinin kadın olduğunu kanıtlar ve kadına doğum yaptırır.
Zamanla kadınların arasında yayılan bu hikâye nedeni ile tüm kadınlar Agnodice’in üzerine üşüşür ve çok aranan bir doktor olur. Agnodice artık, kadın sağlıkçıların toplumdan dışlanmaya çalışılmasından dolayı profesyonel yardım almaktan çekinen kadınlar için güven ve konforu simgeliyordu.
Atina’nın erkek doktorları, bu durumu kıskanır ve bu yeni doktor karşısında hizmetlerinin daha az talep gördüğünü anlamaya başladıklarında taşıdıkları hırsla kadın olduğunu bilmedikleri Agnodice’i jigolo olmakla kadın hastalarını baştan çıkarmakla suçladılar. Ayrıca kadınların Agnodice’i görmek için yalandan hasta olduklarını öne sürerler. Bu suçlamalar ile Atina yakınlarındaki Areopagus adlı bir tepede toplanan mahkemeye çıkarılan Agnodice'nin rakipleri ona sözlü sataşmalar ile saldırdı.
Halk mahkemesi önünde Atina’nın önde gelen adamları tarafından mahkûm edilir ve idam cezası alır. Hayatını kurtarabilmek adına, iftiralara ve suçlamalara yeterince göğüs geren Agnodice gerçek kimliğini ortaya çıkarmak için tuniğini kaldırır ve ona yöneltilen suçlamalardan yargılanamayacağını söyler.
Rakipleri bu sefer de kadınların tıbbın herhangi bir dalında çalışmasına izin verilmeyen yasayı ihlal ettiği için ölüm ile yargılanması gerektiğini söyleyerek yargıçları etkilemeye çalıştılar. Yargıçların karar vermek için toplantı yaptıkları sırada aralarında şehrin yöneticilerinin ve ileri gelenlerinin eşlerinin de bulunduğu kalabalık bir grup kadın ayaklanarak mahkeme alanına gelir .Kocalarını Agnodice’i idam etmeye çalıştıkları için kocalarına kendilerine şifa dağıtan Agnodice’in öldürülmemesi gerektiğini ve Agnodice’in ölmesi halinde tüm kadınların da onunla birlikte ölüme gideceklerini söylerler. Kalabalığın ve eşlerinin baskısına dayanamayan yargıçlar Agnodice’i mahkûm etmekten vazgeçerler. Agnodice suçlamalardan beraat eder. Atina'daki kadınların, kadın hekimler tarafından tedavisine izin vermek için yasa değiştirilir.ve bu tarihten itibaren “kadınlara bakmak” şartıyla kadınların da hekimlik yapmasına izin verilir
Agnodice'den önce kadınlar genellikle hastalara bakarken bir yandan da vücudun işleyişini ve hastalıkların nedenlerini anlamaya çalışıyordu. Kadınlar ebelerdi, bebek doğurmaya yardım ediyordu fakat resmi tıbbi uygulama yapmalarına izin yoktu. Agnodice'in davası, kadınların tıp eğitimi almasına izin veren yasa değişikliği nedeniyle milattan önce 4. Yüzyılda tarihe geçti. Böylece Agnodice tarihte ilk jinekolog doktor olarak ismini yazdırır.
Bu da bizden...
Türkiye'nin ilk kadın doktoru Hatice Safiye Ali:
Türkiye’nin ilk kadın doktoru olarak tarihe adını yazdıran Safiye Ali’nin hayatı
1894 yılında İstanbul'da dünyaya geldi. Babası Sultan Abdülaziz ve II. Abdülhamid'in yaverlerinden Ali Kırat Paşa, annesi Şeyhülharem Hacı Emin Paşa'nın kızı Emine Hasene Hanım'dır. Safiye Ali, dört kız kardeşin en küçüğü idi.
Ailesi, Osmanlı İmparatorluğu döneminde çeşitli hizmetleriyle tanınmıştır. Dedesi Hacı Emin Paşa 17 yıl Mekke şeyhülislamlığı yapmış ve hâlen aktif beş vakıf kurmuştur. Babasını küçük yaşta kaybeden Safiye Ali, dedesi Emin Paşa'nın Valideçeşme'deki konağında büyüdü.
Doktor olmaya karar verdi
İstanbul'da Amerikan Kız Koleji'nde öğrenim gördü. Ocak 1916'da kolejden mezun oldu. Kolej yıllarında iken tıp doktoru olmaya karar verdi. Kadın hastaların kadın doktorları tercih etmesinden ötürü ülkede kadın doktorlara gereksinim duyuluyordu ancak Darülfünun Tıp Fakültesi henüz kadın öğrenci kabul etmiyordu. I. Dünya Savaşı sürerken maddi güçlüklere rağmen Almanya'ya giderek Würzburg Üniversitesi Tıp Fakültesinde öğrenim gördü. Dönemin Maarif Nazırı Ahmet Şükrü Bey'in yardımıyla devlet bursu alan Safiye Ali, çok hızlı bir şekilde Almanca öğrenerek hemen derslere başladı. Amerikan Koleji mezunu olması sebebiyle zorluk çıkaran Bavyera Millî Eğitim Bakanlığı, sınavda aldığı birincilik derecesi karşılığı Safiye Ali'ye “doktor namzeti” unvanını verdi. 1921 yılında “bebeklerde iç Pakimenenjit kanaması' hakkındaki tezi ile diplomasını aldı.
İstanbul’a döndükten altı hafta sonra kadın ve çocuk hastalıkları ihtisası yapmak üzere tekrar Almanya'ya gitti. Burada Dr. Ferdinand Krekeler (sonradan aldığı adı ile Ferdi Ali) ile evlendi.
Haziran 1923'te Türkiye'nin ilk kadın doktoru olarak icazetnamesini aldı ve eşi ile birlikte Cağaloğlu’nda muayenehane açtı. İlk zamanlar tanınmadığı için muayenehanesine kimse gelmemiştir ve hatta kadın olduğu için düşük vizite ücreti ödemek isteyenler bile olmuştur. İstanbul’da beş yıl doktorluk yaptı ancak karşılıksız olarak anne-çocuk sağlığına yaptığı hizmetler klinik çalışmalarının önüne geçti. Bu dönemde ayrıca Amerikan Koleji bünyesinde açılan ilk kız tıp okulunda jinekoloji ve obstetrik dersleri vererek kızlara tıp eğitimi veren ilk kadın öğretim üyesi olarak tarihe geçti.
Anne sütünden kesilen ve steril süt içme imkânından mahrum olan çocuklar için Fransız Kızılhaç'ı tarafından kurulup 1925'te Himaye-i Etfal Cemiyeti'ne bırakılan Süt Damlası Bakımevi'nin başına geçen Safiye Ali, gönüllü çalışmalarıyla bakımevine etkinlik kazandırmıştır. Süt Damlası'ndaki çalışmaları kadınları emzirmeye teşvik etme; yetersiz beslenen çocukların sağlıklı beslenebilmeleri amaçlı eğitimler düzenlemeye odaklı idi. Safiye Ali ayrıca sütten kesilmiş 1 yaş sonrası hasta ve zayıf çocukların bakımı ile ilgilenmek üzere Hilal-i Ahmer Hanımlar Merkezi Küçük Çocuklar Muayenehanesi'ni kurdu. Londra, Viyana ve Bolonya’da düzenlenen kongrelerde Himaye-i Etfal Cemiyeti’ni temsil etti. Mesleğinin zirvesinde iken Süt Damlası’ndan istifa etmek zorunda kaldı. Ocak 1928'de sadece muayenehane doktorluğu yapıyordu. Bu tarihte, İstanbul'da muayenehanesi olan hekimler arasındaki tek kadındı. Bu dönemde toplum, kadın doktora o kadar yabancıydı ki Malul Gaziler Büyük Ticaret Salnamesinde adı, "Safiye Ali Bey" olarak geçmektedir. Erken Cumhuriyet dönemindeki kadın hareketinin içinde yer alan Safiye Ali'nin 1928'de Bolonya'da toplanan Beynelmilel Kadın Doktorlar Konferansı'nda edindiği sosyal ve bilimsel izlenimleri Servet-i Fünun'da yayımlanmıştır.
Safiye Ali, mesleki çalışmalarının yanı sıra İstanbul'da başlayan feminist harekete katıldı ve Türk Kadınlar Birliği’nin Sıhhiye Komisyonu başkanlığını üstlenerek fuhuşla mücadele için çalıştı.
Kanser teşhisi konulması üzerine Türkiye'den ayrılarak Almanya'ya yerleşti. II. Dünya Savaşı yıllarında sağlığı el verdiği sürece mesleğini sürdürdü. 5 Temmuz 1952'de Dortmund’da 58 yaşında öldü. (Muhtelif Kaynaklar )
Derleme @erolkaranet - 08.11.2021
**********
Yeryüzünün ve Türkiye'nin İlk Kadın Doğum Doktorları