
Medine’de doğdu. Bir kan davası yüzünden Mekke’den kaçarak Medine’ye yerleştiği ve orada aslen Yemenli olan Abdüleşheloğulları ile bir antlaşma yaptığı için babasına (bazı rivayetlere göre büyük dedesi Cirve b. Hâris) Yemân denilmiş, Huzeyfe de İbn Yemân diye anılmıştır. Annesi Abdüleşheloğulları’nın Evs kolundan Rebâb bint Kâ‘b Hz. Peygamber’e biat eden ensar kadınlarındandır.
Huzeyfe babasıyla birlikte Bedir Gazvesi’nden önce müslüman oldu. Bu gazvede Resûl-i Ekrem’in yanında yer almak üzere yola çıkan baba oğul yolda müşriklere yakalandılar. Ancak Peygamber’e katılmayacaklarına dair söz vermeleri üzerine serbest bırakıldılar. Resûlullah’a durumu anlatmaları üzerine de Resûl-i Ekrem kendilerine sözlerinde durarak savaşa katılmamalarını söyledi. Huzeyfe daha sonra yapılan bütün gazvelere katıldı. Uhud Gazvesi’nde bulunan müslümanlar düşman tarafından tanınmamak için yüzlerini örttüklerinden babası Huseyl müşrik zannedilerek öldürüldü. Huzeyfe, bir hayli yaşlı olan babasının ölümüne çok üzülmekle beraber bunun bir hata sonucu meydana geldiğini düşünerek teselli bulmaya çalıştı. Hz. Peygamber ona babasının diyetini ödemek istediğinde kabul etmeyip fakir müslümanlara bağışladı. Hendek Gazvesi’nde Resûl-i Ekrem Huzeyfe’yi müşrik ordusu hakkında bilgi toplamakla görevlendirdi.
Bizzat kendisi şöyle anlatıyor.
"Müşrik ordusu üst tarafımızda, Kureyza Yahudileri de alt tarafımızda idi Resulullah (s.a.v.) gece kalkıp yanıma geldi? Bizler şiddetli soğuktan, açlıktan ve gecenin dehşetinden olduğumuz yerde bez parçalarına bürünerek bekleşiyorduk. O gece hayatımda böylesine bir karanlık ve şiddetli rüzgar görmemiştim. Parmak uçlarımızı göremeyecek kadar zifiri karanlık vardı. Rüzgar da gök gürler gibi çok şiddetli esmekteydi. Resulullah (s.a.v.) o gece müşriklerin durumunu kontrol edip haber getirmek üzere beni vazifelendirdi. Dışarı çıktım ama hem korkuyor hem de soğuktan üşüyordum Resulullah (s.a.v.) beni uğurlarken "Allahım! bunu önünden arkasından, sağından, solundan üstünden ve altından koru!" diye dua buyurdu. O an içimdeki korku çekip alındı. Vücudumdan üşüme hissi kaldırıldı. Biraz sonra "Huzeyfe bana gelinceye kadar hiçbir şey yapma, ok ve taş atma. Mızrak ve kılıç vurma." buyurdu
Gece karanlığında müşrik ordusu içine sızdım. Aralarına girip oturdum. Az sonra Ebu Süfyan ayağa kalkıp "Ey Kureyş topluluğu herkes yanındaki arkadaşının kim olduğuna dikkat etsin, size bir şey söyleyeceğim" dedi. Ben hemen sağımdakinin solumdakinin elini tutup: "Sen kimsin?" diye sorarak onların beni tanımalarına fırsat vermedim. Ebü Süfyan sözüne devamla "Ey Kureyş topluluğu! Gördüğünüz gibi şiddetli fırtına her şeyimizi alt üst etti. Atlar, develer kırılmaya, ölmeye başladı. Hemen göç edip burayı terkedin işte ben gidiyorum diyerek devesine bindi." Müşrik ordusu perişan bir halde toplanıp Mekke'ye hareket etti. Rüzgardan üzerlerine yağan taş ve çakıl sesini işitiyordum. Eğer Resulullah (s.a.v.) bana dönünceye kadar hiçbir şey yapma diye emretmeseydi onu bir ok île öldürürdüm. Döndüm Resulullah'a (s.a.v.) geldim. Resulullah (s.a.v.) bu haberleri dinlerken gülümsüyordu. Son derece memnun olduğu yüzlerinden anlaşılıyor ve Allah'a hamdediyordu."
Muhacirlerle ensar arasındaki kardeşlik antlaşması sırasında Hz. Peygamber Huzeyfe’yi Ammâr b. Yâsir’le kardeş ilân etti. Huzeyfe’nin Resûl-i Ekrem’in zekât işleriyle görevli kâtiplerinden olduğu, Hz. Peygamber’in onu Debâ’da oturan Ezd kabilesine zekât âmili olarak gönderdiği ve kendisine zekât esaslarını ihtiva eden bir mektup verdiği bilinmektedir.
Huzeyfe Hz. Ömer döneminde Medâin’e vali tayin edildi. Cesur ve kudretli bir yönetici olan Huzeyfe Medâin’i imar etti. Nihâvend Savaşı’nda (21/642) ordu kumandanı Nu‘mân b. Mukarrin öldürülünce kumandayı ele aldı ve düşmanı teslim olmaya mecbur etti. Nihâvend merzübânı her yıl Huzeyfe’ye belli miktarda haraç vermek üzere onunla antlaşma yapmak zorunda kaldı. Dînever, Hemedan ve Rey şehirleri de Huzeyfe tarafından fethedildi. Onun Nusaybin’e giderek orada evlendiği ve cuma günleri Medâin’den Kûfe’ye gittiği söylenir. Medâin ve Kûfe’de okuduğu bazı cuma hutbeleri kaynaklarda yer almaktadır.
Huzeyfe b. Yemân 36 (656) yılında Hz. Osman’ın öldürülmesi ve Hz. Ali’ye biat edilmesinden kırk gün sonra Medâin’de vefat etti. Huzeyfe’nin Ebû Ubeyde, Safvân, Sa‘d, Saîd ve Simâk adlı dört oğlu ile Ümmü Seleme adlı bir kızı olup oğulları Ebû Ubeyde, Simâk, Medâin kadısı olan Sa‘d ve kızı kendisinden hadis rivayet etmiştir. Ölürken oğullarına Hz. Ali’ye itaat etmelerini öğütlemiş, kendisi de Hz. Osman’ın ölümünden hemen sonra Hz. Ali’ye biat etmiştir. Oğullarından Safvân ile Saîd Sıffîn Savaşı’nda Hz. Ali’nin yanında yer almış ve şehid olmuşlardır.
Huzeyfe’nin en önemli özelliği Hz. Peygamber’in sırdaşı olmasıdır. Resûlullah’ın hiçbir sahâbîye vermediği bir kısım bilgileri ona verdiği, bundan dolayı ashap içerisindeki münafıkların adını ve ileride meydana çıkacak fitne hareketlerini ondan başka kimsenin bilmediği rivayet edilmiştir. Hz. Ömer ve Hz. Ali onun bu özelliğini açık bir şekilde ifade etmişlerdir. Halifeliği sırasında Hz. Ömer’in Huzeyfe’ye valileri arasında münafık bulunup bulunmadığını sorduğu, onun da bir tane bulunduğunu söylediği, Huzeyfe’nin isim vermemesi üzerine ondan aldığı bilgilerden münafık olduğunu tahmin ettiği bir valiyi hemen azlettiği bildirilmektedir.
Kitap ve Sünnet konusunda çok titiz davrandığı bilinen Huzeyfe, Azerbaycan ve İrmîniye seferinde Iraklı ve Suriyeli askerler arasında Kur’an’ın farklı kıraatlerle okunduğunu görünce bu karışıklığa son vermesi için Hz. Osman’ı uyarmış ve Mushaf nüshalarının çoğaltılmasını sağlamıştır. Huzeyfe aynı zamanda en karışık davaları çözüme kavuşturacak güçte bir kadı idi. Resûl-i Ekrem, kamıştan yapılmış bir evle ilgili olarak anlaşmazlığa düşen ve kendisine başvuran kişileri ona havale etmiş, o da kararını verip sonucu kendisine bildirdiğinde Resûlullah isabetli bir karar verdiğini söylemiştir.
Huzeyfe zühd ve takvâsı ile de tanınmıştır. Vali olarak gittiği Medâin’e merkebinin sırtında girmiş, şehrin ileri gelenleri Hz. Ömer’in tâlimatına uyarak ona ne kadar maaş istediğini sorduklarında sadece kendisi doyacak kadar yiyecek ile merkebi için bir miktar yem istemiştir. Valiliği sırasında Hz. Ömer onu bir ara yanına çağırmış, yaşadığı sade hayatta herhangi bir değişiklik olmadığını görünce çok sevinmiş, kendisini tebrik ederek tekrar Medâin valisi olarak görevlendirmiştir.
Onun yakut kaşlı, üzerinde “elhamdülillâh” yazılı ve karşılıklı iki turna resmedilmiş altın bir yüzüğü olduğundan bahsedilmişse de bunun erkeklere altının haram kılındığını bildiren hadislere ters düştüğü, Huzeyfe’nin ise hadise aykırı bir davranışta bulunmayacağı belirtilerek bu iddia reddedilmiştir. Nitekim ölürken bile kendisine pahalı kefen alınmamasını özellikle tembih etmiş, Allah’ın huzuruna gösterişli kefenle değil samimi bir iman ve ibadetle çıkmanın önemli olduğunu hatırlatmıştır.
Huzeyfe b. Yemân’ın hikmetli sözleri de vardır: “Sizin en hayırlılarınız âhiret için dünyayı, dünya için âhireti terkedenler değil fakat her ikisi için de çalışanlardır”; “Öyle bir zaman gelecek ki iyiliği emretmeyen ve kötülükten menetmeyen kimseleri içinizde en hayırlı kişiler olarak göreceksiniz.” Huzeyfe’nin bir adama, “İnsanların en kötüsünü öldürmen seni sevindirir mi?” diye sorduğu, “evet” cevabını alınca da, “0 zaman sen ondan daha kötü olursun” dediği rivayet edilir.
Hz. Peygamber’den pek çok hadis dinleyen Huzeyfe ondan bizzat duymadığı bazı hadisleri de Hz. Ömer’den öğrenmiştir. Hz. Ömer, Hz. Ali ve Câbir b. Abdullah gibi sahâbîler yanında Ebû Vâil, Zir b. Hubeyş, Zeyd b. Vehb, Abdurrahman b. Ebû Leylâ, Ebû İdrîs el-Havlânî gibi tâbiîn âlimleri de ondan hadis rivayet etmişlerdir. Hadis kitaplarında Huzeyfe’nin rivayet ettiği 225 hadis yer almaktadır. Buhârî ve Müslim’in el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’lerinde on iki, yalnız Ṣaḥîḥ-i Buḫârî’de sekiz, yalnız Ṣaḥîḥ-i Müslim’de on yedi rivayeti bulunmaktadır.
Rızâ Muhammed Safiyyüddin es-Senûsî Merviyyâtü Ḥuẕeyfe b. el-Yemân fî Müsnedi’l-İmâm Aḥmed adıyla bir yüksek lisans tezi hazırlamış (Câmiatü Ümmi’l-kurâ, Külliyyetü’ş-şerîa ve’d-dirâsâti’l-İslâmiyye, 1403/1983), Kâzım Necm Abbûd da Emîru fetḥi’l-fütûḥ Ḥuẕeyfe b. Yemân raḍıyallāhu ʿanh adlı küçük hacimli bir çalışma yapmıştır (Bağdat 1979). İbrâhim Muhammed Ali’nin ise onun hayatına dair Ḥuẕeyfe b. el-Yemân emînü sırri Resûlillâh adlı hacimli bir eseri vardır (Dımaşk 1417/1996).
HAYATINDAN YAPRAKLAR
Vali olarak gittiği Medâin'de, epeyce müddet bulundu. Görevini, kusursuz yapmaya çalışıyordu. Bilhassa Cum'adan önce, Müslümanlara vaaz ve nasîhat eylerdi. Bir defasında buyurdu ki:
- Ey Mü'minler! Fitne, önce kalblerde filizlenir. Su katılmamış şarap bile; fitne kadar, insan kalbini çelemez, bozamaz. Sizler, fitneye doğru gitmeyiniz. Allaha yemîn ederim ki fitne insanları; selin, çöpleri sürüklediği gibi sürükler götürür!..
- Yâ "Huzeyfe! Fitneden nasıl kurtulabiliriz?
- Duâ eden, kurtulur.
- Ne zaman duâ edelim?
- Namazdan sonra. Çünkü kulları, güzelce abdest alıp, namaza durdukları zaman; cenâb-ı Hak da namaz kılanlara yönelir. İşte o anlarda duâ ediniz! Fakat sizler; hayırlı kimseler olmak istiyorsanız; geçici olan dünya için âhireti terketmeyiniz!
Gittiği gibi Geldi
Hazret-i Huzeyfe, Medâyin şehrinde uzun müddet vâlilik yaptı. Oranın halkı, onun idâresinden son derece memnun olup, kendisini çok sevmişlerdi. Nihayet bir akşam, Hazret-i Ömer'den haberci geldi. Artık, Huzeyfe'nin Medîne'ye dönmesini istiyordu...
Emir üzerine hazırlandı, helâllaştı, vedâlaştı ve yola çıktı. Dönüşünü bekleyenler arasında, halîfe de bulunuyordu. Az çok yaklaşınca, Halîfe dikkatle baktı. Gördü ki; Medâyin vâlisi gönderdiği gibi dönüyor! Bunca yıl sonra; aynı hayvan üzerinde, aynı sâde elbiseler içinde.
Yan yana geldiler ve selâmlaştılar, kucaklaştılar. Halîfe sevinçle:
- Sen, benim kardeşimsin. Ben de, senin kardeşinim, diyerek, hislerini belirtti.
Cenâzesini niçin kılmadın?
Hazret-i Ömer halîfeliği zamanında Huzeyfe'nin bir cenâzenin namazını kılmadığını görerek, ona sordu:
- Niçin cenâze namazını kılmadın?
Resûlullahın sırdaşı Hazret-i Huzeyfe dedi ki:
- Resûlullah efendimiz, bana o kişinin münâfık olduğunu açıklamıştı. Bunun için onun namazını kılmadım.
- Allahın Resûlü münâfıklar arasında Ömer'i de saydı mı yâ Huzeyfe?
- Hayır, yâ Ömer.
- Peki memurlarım arasında münâfık var mı?
- Sadece bir tane var. Ancak ismini söylemeye memur değilim.
Huzeyfe hazretleri, Hazret-i Ömer'in bütün ısrârına rağmen ismini söylememiştir. Sonra o münâfık Hazret-i Ömer tarafından uzaklaştırılmıştır.
Bundan sonra Hazret-i Ömer, Huzeyfe'nin gitmediği cenâzeye gitmemiştir. Çünkü onun gitmemesini, ölenin münâfık olduğuna işâret sayardı.
Birgün Hazret-i Ömer, huzurunda bulunan ba'zı Eshâb-ı kirâma sordu:
- Resûlullah efendimizin fitne hakkında olan sözü hatırında olan var mı?
İçlerinden Huzeyfe dedi ki:
Ey mü'minlerin emîri! Peygamberimizin bu konudaki sözü aynıyla benim hatırımdadır buyurdu ki,
"Kişi ailesinden, malından, çocuklarından ve komşusundan dolayı fitneye düçar olur. Böyle günâhlara oruç tutmak, namaz kılmak ve iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak keffâret olur."
- Maksadım o değil, deniz gibi dalgalanacak fitneyi soruyorum.
- Ey mü'minlerin emîri! Senin için endişelenecek bir şey yok. Senin zamanınla onun arasında bir kapalı kapı var.
Kapı kırılacak mı?
- Yâ Huzeyfe! Bu kapı kırılacak mı, yoksa açılacak mı?
- Ey mü'minlerin emîri! O kapı kırılacak.
Bu cevap üzerine Hazret-i Ömer:
- Desene ümmet-i Muhammed kıyâmete kadar bir araya gelemeyecek! diyerek üzüntüsünü dile getirdi.
Daha sonra Huzeyfe'ye o kapının ne olduğu sorulduğunda şu cevabı vermiştir:
- O kapı Hazret-i Ömer idi.
Hazret-i Ömer'in bunu bilip bilmediği sorulunca da:
- Akşam ve sabahın olacağını bildiği gibi biliyordu, cevabını vermiştir.
Nitekim daha sonra Hazret-i Ömer şehit edilmiş, Hazret-i Osman devrinin sonlarında alevlenen fitne târih boyunca bitmemiştir.
Kötü zaman gelecek mi?
Hazret-i Huzeyfe şöyle anlatıyor:
Herkes Resûlullah efendimize hayırdan sorardı. Ben ise ileride hâsıl olacak fitnelerden sorardım. Çünkü bunların şerrine yakalanmaktan korkuyordum. Dedim ki:
- Yâ Resûlallah, biz, Müslüman olmadan önce kötü kimselerdik. Allahü teâlâ, senin şerefli vücudun ile İslâm ni'metini, iyiliklerini bizlere ihsân etti. Bu saâdet günlerinden sonra yine kötü zaman gelecek mi?
- Evet gelecek.
- Bu şerden sonra, hayırlı günler yine gelir mi?
- Evet gelir. Fakat o zaman bulanık olur.
- Bulanıklık ne demektir?
- Benim sünnetime uymıyan ve benim yolumu tutmayan kimseler ortaya çıkar. İbâdet de yaparlar. Günâh da işlerler.
Cehenneme çağıranlar
- Bu hayırlı zamandan sonra, yine şer olur mu?
- Evet, Cehennemin kapılarına çağıranlar olacaktır. Onları dinleyenleri Cehenneme atacaklardır.
- Yâ Resûlallah! Onlar nasıl kimselerdir?
- Onlar da bizim gibi insanlardır. Bizim gibi konuşurlar.
- Onların zamanlarına yetişirsem ne yapmamı emredersiniz?
- Müslümanların cemaatına ve hükümetine tâbi ol!
- Müslümanların hükümeti yoksa ne yapalım?
- Bir kenara çekil. Aralarına hiç karışma, ölünceye kadar yalnız yaşa.
Huzeyfe, Hazret-i Osman'ın halîfeliği sırasında Azerbaycan ve Ermenistan taraflarının fethine gönderildi. Buradaki hizmetlerinin yanında mühim bir hizmeti de, Kur'ân-ı kerîm nüshâlarının çoğaltılmasına sebep olmasıdır. Çünkü o, Azerbaycan ve Ermenistan tarafına gittiğinde, Kur'ân-ı kerîmin değişik lehçelerle okunduğunu görerek, Kur'ân-ı kerîmin Kureyş lehçesi üzerine çoğaltılmasını Hazret-i Osman'a teklif etti. Bunun üzerine Hazret-i Osman, Kur'ân-ı kerîm nüshâlarını çoğaltıp; belli merkezlere gönderdi.
Hayatının çoğu savaşlarda geçen Huzeyfe bin Yemân, Hazret-i Osman şehit edildiğinde Medîne'de bulunuyordu. Bu sırada yaşı oldukça ilerlemişti. Dördüncü halîfe Hazret-i Ali'nin, ilk günlerinde hastalandı. Artık iyice ihtiyarlamıştı. Müslümanlar akın akın ziyâret ediyorlardı.
Bir arkadaşına 300 dirhem vererek buyurdu ki:
- Bu parayla, kefen alıverin.
Desenli bir kumaş getirdiler. Onu görünce:
- Bu kefen değil, gömlek içindir. Kefen, boydan boya iki bez parçası olur, dedi.
Dost ânî geldi
Sonra da yavaş bir sesle buyurdu ki:
- Hem sizin arkadaşınız iyi bir Müslüman ise, cenâb-ı Hak; kabirde o kefeni, daha iyisiyle değiştirir. Kötü ise, daha kötü şeylere hazırlanmalıdır.
Hazret-i Ali'nin hilâfetinin 40. günü, 656 senesinde, Huzeyfe hazretleri de, sırlarıyla birlikte sevgili Peygamberimize kavuştu.
Hazret-i Huzeyfe ölüm döşeğinde yattığı vakit şöyle duâ etmiştir:
- Dost ânî bir baskınla geldi. Pişmanlık fayda vermez. Allahım, fakirlik ve hastalıktan hakkımda hayırlı olanı bana ver. Ölüm hakkımda yaşamaktan hayırlı ise, sana ulaşıncaya kadar ölüm yolunu bana kolaylaştır.
İbn Sa‘d, eṭ-Ṭabaḳāt, VI, 15; VII, 317.
Buhârî, et-Târîḫu’l-kebîr, III, 95.
İbn Ebû Hâtim, el-Cerḥ ve’t-taʿdîl, III, 256.
İbn Hibbân, Târîḫu’ṣ-ṣaḥâbe (nşr. Bûrân ed-Dannâvî), Beyrut 1408/1988, s. 73.
Kelâbâzî, Ricâlü Ṣaḥîḥi’l-Buḫârî, I, 213-214.
Hâkim, el-Müstedrek, III, 379-381.
İbn Mencûye, Ricâlü Ṣaḥîḥi Müslim, I, 145.
Ebû Nuaym, Ḥilye, I, 270-283.
İbn Abdülber, el-İstîʿâb, I, 277-278, 365.
İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ġābe (Bennâ), I, 468-469.
Zehebî, el-ʿİber, I, 19, 27.
a.mlf., Aʿlâmü’n-nübelâʾ, II, 361-369.
Zerkeşî, el-Burhân, I, 236.
Heysemî, Mecmaʿu’z-zevâʾid, IX, 325.
İbn Hacer, el-İṣâbe, I, 317, 331-332; IV, 300.
a.mlf., Taḳrîbü’t-Tehẕîb, I, 156.
a.mlf., Tehẕîbü’t-Tehẕîb, II, 219-220.
Müttakī el-Hindî, Kenzü’l-ʿummâl, XIII, 343, 347.
İbnü’l-İmâd, Şeẕerât, I, 32, 44.
Bahrülulûm-i Tabâtabâî, Ricâlü’s-seyyid Baḥri’l-ʿulûm: el-Fevâʾidü’r-ricâliyye (nşr. M. Sâdık Bahrülulûm – Hüseyin Bahrülulûm), Tahran 1363 hş., II, 162-178.
Ziriklî, el-Aʿlâm, II, 180-181.
Mustafa el-A‘zamî, Küttâbü’n-nebî, Dımaşk 1394, s. 52-53.
Ali Sâmî en-Neşşâr, Neşʾetü’l-fikri’l-felsefî fi’l-İslâm, Kahire 1398/1977, III, 223-226.
Köksal, İslâm Tarihi (Medine), I, 227; V, 292-299.
Wensinck, el-Muʿcem, VIII, 57-58.