İslam dünyasının gelişmesinde büyük rolleri olan âlimeler
Müslüman bilim insanları ilk asırlardan beri kadın- erkek farkı gözetmeksizin ilmî çalışmaların hepsini desteklediler. Bu destekler İslam’ın gelişmesinde büyük rol oynasa da kaynaklarda kadınların ilmî konulardaki katkıları erkekler kadar zikredilemedi. Mesela İslam tarihindeki ilk hemşirenin, ilk sahra hastanesinin veya dünyanın ilk üniversitesinin kurucusunun Müslüman bir kadın olduğunu ya da insanlık tarihinde bilinen ilk kadın doktorların Eski Mısır’da yaşadığını pek çoğumuz bilmeyiz…İslam’ın ilk asırlarında kadınlar sosyal ve ilmî hayat içinde aktif rol almışlardı. Savaşlarda hemşirelik görevinde bulunmalarının yanı sıra hadis, fıkıh ve benzeri dinî ilimlerde de oldukça aktiflerdi. Matematik, tıp ve astronomi gibi alanlarla da ilgilendiler ancak bunlar çoğunlukla kayıtlara geçemedi.
HZ. HATİCE - MÜMİNLERİN ANASI:
Müslüman hanımlar arasında sosyal hayatta da itibar sahibi olup kabul gören kişi Hz. Hatice (r.a) annemizdir. Büyük İslâm kadını, mü’minlerin anası, Allah Resulü’nün (s.a.a) değerli zevcesi Hz. Hatice (r.a) hicretten 68 yıl önce, asil bir ailede dünyaya geldi. Babası Huveylid, Kureyş’in büyüklerinden ve servet sahibi birisiydi. Annesi Fâtıma ise Mekke’nin tanınmış ve iffetli kadınlarından sayılırdı. Cahiliyet zamanında yaşamalarına rağmen böyle değerli âilede yetişen Hz. Hatice, öylesine şeref, haysiyet, iffet ve temizlik dolu bir hayat yaşıyordu ki toplum içerisinde “Tâhira” (temiz) diye meşhur olmuştu. Hâlbuki nefsânî heveslerini ve şeytanî arzularını gerçekleştirmesi için her türlü maddî imkâna sahip idi.O, hatta Müslüman olmadan önce dahi, insanın değer ve üstünlüğünü paraya-pula, dünya malına, ırka, makama değil, onda bulunan güzel sıfatlara, insanî ve ahlakî değerlere bağlıyordu. O gün Mekke’nin en zengin, en ileri gelen şahsiyetlerinin (Ebu Süfyan, Ebu Cehil, Akabe b. Ebi Muayt gibi) evlenme tekliflerini reddetmiş ve gözü sürekli fazilet, insanlık, dürüstlük, sadâkat vb. sıfatlara süslenmiş birisini aramış ve Allah Resulü’nü tanıyıncaya kadar başka birisiyle evlenmeye gönlü rıza göstermemişti. Fakat Resulü Ekrem’le tanıştıktan sonra, Hazret’in fakirlik ve öksüzlüğüne bakmamış, bizzat kendisi evlilik teklifinde bulunmuştu.
ÜMMÜD-DERDÂ -HADİSLER KONUSUNDA HAKEM:
Muaviye’ nin oğlu İyas tarafından dönemin dev isimlerinden bile üstün tutularak hadisler konusunda hakem tutulan Ümmü Derdâ, Peygamberimizden bir hayli hadîs-i şerif ezberleyerek rivayet eden, akıllı, bilgili ve dirayetli bir hanım sahâbiydi.Ümmü’d-Derdâ (r.anha) akıllı, bilgili, ezberi kuvvetli bir hanımdı. Fahr-i Kâinat sallallahu aleyhi vesellem Efendimizden duyduğu veya kocasının nakletmiş olduğu birçok hadis-i şerifin yayılmasına vesîle olmuştur. İşittiği hadisleri kendisi bizzat etrafına anlatarak rivayet etmiştir. Onlardan bir kaçı kütüb-i sittede geçmektedir.
FATİMA BİNTİ ABBAS - KİTAPLARDA YÜKSEK İSNATLARIN DAYANAĞI:
Entelektüel birikimiyle ünlü kelamcı İbn-i Teymiyye’yi şaşırtan, kitaplarda yüksek isnatların dayanağı, yanlışsız, zamanın eşsizi gibi sıfatlarla anılırdı. Bağdatlıydı. Kahire dışında Arefe Günü’nde vefat etti. Cenaze merasimine büyük bir kalabalık iştirak etti. Âlime ve fazıla kadınlardandı. İyiliği emreder, kötülüğü men ederdi. Kadınlar ve tüysüz oğlanlarla oturup kalkan (bâtıl sufi bir grup olan) Ahmediler’e karşı koyardı. Onların davranışlarını, bid’atçilerin usullerini ve şeri’ate muhalif davrananları protesto ederdi. Erkeklerin bu konuda yapamadıklarını yapardı. Birçok kadına Kur’an-ı Kerim’i hatmettirmişti.
RUFEYDE BİNT SAD - İLK MÜSLÜMAN HEMŞİRE:
İslam tarihindeki ilk hemşire olan Rufeyde bint Sa’d, yaralıları tedavi etmek için birçok savaşa katılmıştır. Kız çocuklarının cahiliye adetleriyle ölümüne engel olmaya çalışan Rufeyde, eğitim görmüş hemşirelerin idare ettiği ilk sahra hastanesini kuran kişi olarak da İslam tarihinde önemli bir yere sahiptir.Rufeyde’nin babası Sa’d insanları tedavi etmekle meşgul olan birisiydi ve bu sevgisini kızına da aşılamıştı. Kızı ise sadece hastalara şifa dağıtmakla kalmamış, kız çocuklarının cahiliye adetleriyle ölümüne de engel olmaya çalışmıştır. Babasının, “Kızım! Bütün hayatımı sana vakfettim. İlmimi ve tecrübemi sana verdim. Seni, benden sonra, Eslemoğullarının yaralılarını tedavi eden ve acılarını hafifleten bir hemşire olmaya hazırladım” sözlerini vasiyet kabul eden Rufeyde, ömrünü insanlara şifa kaynağı olmaya adamıştır.İslam’ın ilk devirlerinde hemşirelik ve benzeri pratisyenlik işlerini yapan çok sayıda kadın bulunuyordu. Bunlar bilhassa savaş alanlarında yaralıların tedavisinde faaliyet gösteriyorlardı. İlk dönem kadınlarının hemşireliğin yanı sıra özellikle hadis çalışmaları, fıkıh, edebiyat ve eğitim konularında da aktif oldukları anlaşılır. Buna Peygamber Efendimizin soyundan gelen ve aslen Yemenli olup Şam’da yaşayan Fatıma bt Sa’d el-Hayr isimli hadisçi hanım iyi bir misaldir.
FATIMA BT SA'D EL-HAYR
13. yüzyılda yaşamış olan Fatıma’nın en dikkat çeken yanı, İspanya’nın Valensiya şehrinden Çin’e kadar süren bir ilim yolculuğu yapmış olmasıdır. Yolculuğu esnasında ziyaret ettiği şehirleri (Kahire, Şam, Bağdat, İsfahan, Rey, Nişabur, Tus, Buhara, Semerkant, Kaşgar) gösteren haritanın varlığı, onun bu ilim yolculuğunu sıra dışı kılar.
NUSEYBE BT KA'AB EL-MAZENEYA
Uhud Savaşı’nda (625) Müslüman yaralı savaşçılara hemşirelik hizmeti sunmuştur. Ümmü Sinan el-İslamî (Ümmü İmara olarak da bilinir) Müslüman olmuş ve Peygamber Efendimizden yaralı Müslümanları tedavi etmek ve susamışlara su vermek üzere izin istemiştir. Ümmü Mateve’ el-Eslemiye Hayber Savaşı’nda sonra gönüllü olarak orduda hemşirelik yapmıştır. Ümmü Varaka bt Haris Bedir Savaşı’nda hemşirelik yapmış, ayrıca Kur’an’ı Kerim’in toplanması çalışmalarına katılmıştır.
EŞ-ŞİFA BT ABDULLAH EL-KUREYŞÎ
Son derece zeki bir kadın olan eş-Şifa idarî işlerle de ilgilenmiş olup hem hemşirelik, hem de tıbbî pratisyenlik yapmıştır. Karınca ısırıklarına karşı önleyici bir tedavi usulü kullanmış, bu konuda Peygamber Efendimiz kendisini diğer kadınları eğitmesi için görevlendirmiştir. Eş-Şifa, Hz. Ömer (ra) döneminde çarşı ve pazarda müfettişlikle görevlendirildi.
SUTEYTA EL-MEHÂMALİ - CEBİR İLMİNDE YETENEKLİ:
Aynı yüzyılda Bağdat’ta yaşamış olan Suteyta el-Mehâmali (ö. 987) de iyi eğitim almış hanımlardandı. Eğitimli bir aileden gelen Suteyta, babasından ve döneminin önde gelen âlimlerinden dersler okudu. Arap edebiyatı, hadis ve fıkıh ilimlerinin yanı sıra matematikte dikkat çekici bir seviyeye ulaştı. Kaynaklara göre hesap (aritmetik) ve ferâiz (miras hesaplamaları) konularında bilgisi son derece ileriydi ki, matematiğin bu konuları onun zamanında yeni yeni gelişmekteydi. Ayrıca cebir ilminde gayet yetenekliydi ve diğer matematik çiler tarafından ortaya atılan bazı denklem problemlerinin çözümünde yeni yöntemler geliştirmişti. Söylendiğine göre matematikteki kabiliyeti, hesaplamalardaki başarılarının çok çok ötesindeydi.Endülüs’te ise astronom ve matematikçi Mesleme el-Mecritî’nin (ö. 1007) kızı Fatıma el-Mecritiye (Madridli Fatıma) de babası gibi astronomi üzerinde çalışmış, usturlab aleti yapımında, gezegenlerin ve yıldızların konumlarını gösteren tabloların hazırlanmasında babasının telif ettiği eserlere yardım etmiştir.
FATIMA EL-MECRİTİYE - ASTRONOMİ ÜZERİNDE ÇALIŞTI:
Babası astronom ve matematikçi Mesleme el-Mecritî gibi astronomi üzerinde çalışmış, gezegen ve yıldızların konumunu gösteren tabloların hazırlanmasında, usturlab aleti yapımında babasının telif ettiği eserlere yardım etmiştir.
KURTUBALI LÜBNA - SARAYIN BİLİM KADINI:
Kurtubalı Lübna, 10. yüzyılda Emevi hükümdarı Sultan 3. Abdurrahman’ın saltanatı altında sarayda büyümüş bir bilim kadınıdır. Farklı alanlarda yetenekleri olduğu belirtilirdi ve ona atfedilen özelliklerden bazıları şairliği, kâtipliği, yazarlığı ve matematik alanındaki dehasıydı. İyi bir matematikçiydi. Bu yetenekleri onun saray kütüphanesinin başına geçmesini sağladı.Kütüphanenin beş yüz binden fazla kitap bulundurmasını sağlayarak dönemin en büyük kütüphanelerinden biri olmasına katkı sağladı. Kahire, Bağdat ve Şam’a seyahatler düzenleyip kütüphane için ilmi malzemeler topladı. Kurtubalı Lübna, Öklid ve Arşimet gibi önemli isimlerin kitaplarını kendi yorum ve katkılarını da ekleyerek saray kütüphanesine sağlıyordu.
FATIMA MUHAMMED EL-FİHRÎ EL-KUREYŞ - DÜNYANIN İLK ÜNİVERSİTESİNİN KURUCUSU:
Hadis ilminde iyi bir eğitim aldı, genç yaşında dul kalıp babasından ve eşinden kalan mirasını Fas’ta El Karaviyyun adında bir cami ve üniversite kurmak için harcadı. El Ezher’den, Oxford`dan çok önce kurulan bir üniversite. 859 yılında tamamlanan bina dünyanın en eski üniversitelerinden biri olarak kabul edilir. Açıldıktan sonra farklı şehirlerden pek çok öğrenci buraya eğitim almaya gelmiştir. Son derece sıkı ve disiplinli bir eğitimin verildiği üniversitede İslamî ilimlerin yanı sıra astronomi, matematik, edebiyat, yabancı diller ve fen ilimleri öğretiliyordu. Arap rakamları bu kurum sayesinde Avrupa’da tanınmış ve kullanılmıştır. İlk başlarda bir cami iken dünyanın ilk yükseköğretim kurulu oldu. Üstelik böylesi bir başarının mimarı Müslüman bir kadındı.
AZİZE OSMANA- GÜL, MENEKŞE VE YASEMİN VASİYETİ:
Muradiler hanedanının hanım üyelerinden olup iyi bir eğitim almıştı. İslam medeniyetine ait temel bilimlerin tahsili yanında Kur’an üzerine hususi dersler de almıştı. Muradilerden Hammuda Paşa ile evlenerek saraydan ayrıldı ve hacca gitti. Son derece hayırsever biriydi. 1662’de Tunus’un el-Azzefine sokağında halen onun ismiyle anılan bir hastane kurmuştu. 1669 yılında vefat etti ve türbesi Şemaiye Medresesi yakınlarındaki Halkatü’l- Neal’dedir. Her gün mezarına gül, menekşe ve yasemin gibi taze çiçeklerin konulmasını vasiyet etmiştir. Vasiyeti yüzyıllardır yerine getirilmektedir.Eyyubi hanedanlarından Halep valisi Zahir Gazi’nin eşi Dayfa Hatun (ö. 1242) Halep’te 6 sene idarecilik yapmış ve iki medrese açmıştır. (Derlenen kaynak: Prof. Dr. Salim Aydüz- Derin Tarih)***
İlim Öğrenmede Örnek Müslüman Kadınlar
Cenâb-ı Hak, insanları yaratmakla Zât’ından haberdar etmiş ve böylece insanı en yüce makama oturtturmuştur. Bu şerefe nail etmekle de kalmamış, harikulâde özelliklerle donattığı insana, üsve-i hasene niteliğinde peygamberler göndererek rahmet kapılarını açmıştır. Son olarak da Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s)’i göndererek, kulluk makamının en zirvede seyrini O’nda göstermiştir.
Erkek de kadın da Allah’ın kuludur. Rabb’imiz dinini erkek kadın ayırt etmeksizin bütün insanlık için göndermiştir. Dinimizin emirleri bütün insanlığı tevhide, kulluğa, dünya ve ahiret saadetine çağırır. Kur’an’a baktığımızda, hidayetimiz için indirilmiş âyetlerin, emir ve yasakların sadece erkeklere hitap etmediğini, cahiliye döneminde eşya kadar bile kıymeti olmayan kadınları da kapsadığını görürüz. İslâm ile şereflendikten sonra birçok sahada kadınların büyük başarılara imza attığını görmekteyiz.
Yukarıda değindiğimiz başarıların alt yapısını elbette ilim öğrenme ve öğretme hususundaki gayretler oluşturmuştur. Biz burada Asr-ı Saadet’te ve ondan bir sonraki dönemde, tâbiin devrindeki bayanların özellikle ilim öğrenme ve öğretme çabalarını anlatmaya çalışacağız.
İlim öğrenmenin kadın erkek herkese farz olduğunu bildiren Allah’ın Rasûlü, bayan sahabeler için haftanın bir gününü ayırmış, sadrındaki ilim deryasından onlara da lütfetmiştir. İşte bu bereket sofrasından hâsıl olanlar:
HADİS İLMİ
İslâm’ın ilk neslinden, özellikle Ensar kadınlarından, dini konularda büyük mevkie sahip olan bir hanımefendiler grubu yetişmiştir. Hz. Âişe (r.anhâ)’nın: “Ensar kadınları ne güzel kadınlar! Utangaçlıkları, onların dinde bilgi sahibi olmalarını engellememiştir.” buyurduğu rivayet edilir. Bizzat Hz. Âişe, Rasûlullah’la bu neslin kadınları arasında bir bağ vazifesi görüyordu. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.) onun hakkında: “Dininizin yarısını bu Hümeyra (güzel kadın)’dan alınız.” buyurmuştur. O bizzat Peygamber’imizden 2210 hadis rivayet etmiştir. Bu ondan başkasının ulaşamadığı bir payedir.
Bu ve bundan sonraki nesillerde kadınlar, hadis rivayetine karşı büyük ilgi gösterirler. Muhammed b. Sad, Tabakatü’l Kübra isimli eserinde, hadis ravisi kadınlara bir cilt tahsis etmiş ve Peygamber’imizden ve ashabından hadis rivayet eden 700’den fazla kadını tanıtmıştır. Bunlardan ise, din otoriteleri ve Müslümanların ileri gelenleri hadis öğrenmişlerdir. İbn Hacer de 1543 kadın muhaddisin hâl tercümesini verir ve onlar hakkında: “Hepsi de güvenilir ve bilgili kimselerdir.” der.
Öte yandan en-Nevevî, “Tehzibu’l-Esmâ” isimli kitabında; Hatib el-Bağdadî, “Târihu’l Bağdat” adlı eserinde; es-Sahavî, “ed-Davü’l Lâmi” de özellikle dinî ilimlerde ve hadis rivayetinde yüksek kültüre sahip kadınlar konusuna büyük yer ayırmışlardır.
Hafız ez-Zehebî, muhaddislerden dört binini kusurlu bulmuş; fakat kadın muhaddisler hakkında: “Kadınlar arasında ne töhmet altında bırakılan birisini ne de onları terk edip kadınların rivayet ettikleri hadisleri almayan bir kimseyi tanıyorum.” demiştir. Bu da kadınların rivayet ve hıfzdaki dikkatini dile getiren bir husustur.
Bu hanımefendiler arasında dinî ilimlerde büyük bir şöhrete ulaşan parlak simalar vardır. Bunların bir kaçını tanıtalım.
Nefise bintü’l-Han b. Zeyd b. el-Hasan b. Ali
Hz. Ali’nin oğlu Hasan’ın oğlu Zeyd’in oğlu Hasan’ın kızıdır. Asrın değerli hadisçilerinden birisidir. Onun ders halkasına ünlü âlim ve müçtehitler katılırlardı. İmam Şafii Mısır’a gidince onun derslerinde bulunmuş ve ondan hadis dinlemiştir.
Eş-Şeyha Şühde
“Fahru’n-Nisa” lakabıyla anılırdı. Bağdat mescidinde büyük topluluklara ders verir ve dersini dinlemek için kalabalık bir talebe kütlesi hazır bulunurdu. Dinî ilimlere ilâve olarak edebiyat, belâgat ve şiir dalında da konferanslar vermiş ve geniş kültürü ve fesahati ile ünlü âlimler ve büyük müderrisler arasındaki haklı yerini almayı başarmıştır.
Zeynep binti Abdurrahman eş-Şa’ri
Bilgili bir kadındı. Ünlü âlimlerden birçoğuna ulaşır ve onlardan hadis rivayet ederek icazet alır. En-Naşaburî, Ebu’l Muzaffer el-Kuşeyrî ve başka hocalardan hadis dinlemiştir. El-Fâris ez-Zamahşerî ve benzeri büyük âlimlerden icazet (diploma) almıştır. İbn Hallikan’a da kendisi icazet vermiştir.
Bu arada, büyük ve ünlü âlimlerden pek çoğunun elde ettikleri başarıyı, kadınların üstün liyakatlerine borçlu olduklarını işaret etmeliyiz. Meselâ, Hatib el-Bağdadî, Buharî’nin Sahih’ini, Ahmed b el-Mervezî’nin kızı Kerime’den okumuştur. Bu büyük âlimin yetişmesinde onun çok emeği vardır.
İbn Asâkir, kendilerinden ilim öğrendiği hocalarının listesini verir ki aralarında tam seksen bir tane kadın vardır.
EDEBİYAT
Ferazdak’ın Karısı
O edebiyat tenkitçisi idi. Devrin şair ve edipleri onun hakemliğine başvururlardı.
Rabiatü’l Adeviyye
İyi hâl ve ibadeti hususundaki haberleri meşhur bir Hak âşığıdır. Şair, edip ve mutasavvıf bir kadındır. Allah’u Teâlâ’ya münacatında yumuşak, tatlı ve samimiyet dolu bir üslup kullanmıştır.
Meryem binti Ebi Ya’kub el-Ensarî
Edip ve şair idi. Kadınlara edebiyat dersi verirdi. Uzun seneler yaşamış ve yaşlılığında bile şiirler yazmıştır.
TIP
Müslüman kadınlar, İslâm harplerinde aynen günümüz Kızılay teşkilatının yaptığı vazifeleri yerine getirmişlerdir.
Umeyye binti Kays el-Gıfariyye anlatıyor: “Beni Gıfar kabilesinden bir grup kadınla Rasûlullah’a gelerek: ‘Yâ Rasûlallah! Gitmeye niyet ettiğiniz o yere, seninle birlikte bizler de çıkmak istiyoruz. (Peygamber’imiz o sırada Hayber’e sefere çıkıyordu.) Yaralıları, tedavi eder ve müslümanlara gücümüz yettiği nispette yardım ederiz.” dedik. Rasûlullah (s.a.s) de bizlere: ‘Allah şevkinizi artırsın.’ diye hayır dua ettiler.”
Er-Rubeyyi’ binti Muavviz anlatıyor: “Bizler, Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte gazaya katılır, gazilere su dağıtır, onlara hizmet eder, yaralıların tedavisini yapar, şehid ve yaralıları Medine’ye taşırdık.”
Bunlara ilâve olarak, tıpta ihtisas yapmış ve tabipler arasında büyük şöhrete sahip kadınlar da vardır:
Beni Evd Kabilesinin Tabibesi Zeynep
Tıpla ilgili konularda bilgi sahibi, göz ağrısı ve yaraların ilaç ve tedavilerinde ihtisası olan ve bu özelliği ile ün yapmış bir kadındı.
El-Hafiz b. Zehr’in Kızı ve Kızkardeşi
Her ikisi de tıp ve tedavi sanatında bilgili ve kadın hastalıkları ile ilgili hususlarda ihtisas sahibi idiler.
Buraya kadar kısaca sahabe ve tâbiin dönemindeki hanımların, hadis ilmi, edebiyat ve tıp alanında üzerlerine düşen görevleri en güzel bir şekilde yerine getirdiklerini gördük. Öyle ki Ehl-i Beyt başta olmak üzere bazı sahabe hanımlar daha dünyadayken cennetle müjdelenme şerefine nail olmuşlardır. Bu elleri öpülesi hanımlar, Allah ve Rasûl’ünü hakkıyla severek en yüce sermayeyi kazanmışlar ve edindikleri sermayeyi, “Aldığınız her nefesten hesaba çekileceksiniz.” emr-i mucibince en güzel şekilde son nefeslerine kadar kullanmışlardır ki yetiştirmiş oldukları nesiller üç kıtaya hükmedecek seviyeye gelip dünyaya meydan okumuşlardır.
Günümüz psikologları çocukta kişilik oturumunun %70’ini 6–7 yaşlarında sağladığını ittifakla söylerler. Bu da günümüz annelerinin yeni nesli yetiştirirken (dinî ve ilmî konuda) üzerlerine düşen görevi kısaca anlatsa gerek. Kendilerine model olarak da Asr-ı Saadet’teki hanımların yaşayış tarzı en güzel örnektir.
Faydalanılan Kaynaklar:
Kırkıncı, Mehmet, Dinî Eğitim Nasıl Olmalı.
İslâm’da Eğitim ve Öğretim Tarihi.
Kaynak : Kastamonur - 19.11.2021 - Güncelleme - 08.03.2023