
“Çifte Sultanlar” Türbesi
Halk arasında "Çifte Sultanlar" ünvanıyla tanınan, kaynakların çoğunda, Hz. Hüseyin (rah) Efendimizin kızları ya da torunları olarak olarak geçen güzide iki kutlu insanın türbesi, İstanbul Fatih KocaMustafaPaşa semtinde Sümbülefendi Cami olarak bilinen caminin avlusundadır.
Bazı kitaplarda da, Zeynel Âbidin Efendimizin (rah) kızları olarak da dile getirilen bu hanım sultanlardan biri Fâtıma, diğerininki ise Sükeyne, Zeynep ve Ümmü Gülsüm olarak kaydedilmektedir. Hz. Hüseyin Efendimizin bu isimlerde kızları olduğu da tarihen sabittir. (radıyallahu anhum)
Rivayete göre Çifte Sultanlar; Emevi zulmünden dolayı memleketlerini terk etmeye karar vermişler, İstanbul’u fethetmek üzere gelen ashab-ı kiram ile birlikte orduya hizmet ederek buraya gelip kabirlerinin bugünkü bulunduğu yerde ikamet etmişlerdir. Dönemin Rum tekfuru bu iki kardeşi, iki oğluna almak isteyip cevap vermeleri için kırk gün mühlet vermiş fakat Onlar bu işe razı olmamışlardır. Bu müddet zarfında ruhlarını kabzetmesi için Allah’a (c.c.) yalvarıp yakarmışlar ve duaları kabul olunmuş, neticede kırk gün sonunda vefat etmişler. Onlarla beraber bulunan Hz. Câbir bin Abdullah’ın zevcesi Dâye Hatun tarafından gasl olunarak bugünkü türbelerinin bulunduğu yere defnedilmişlerdir.
Zaman içerisinde kabirleri kaybolan bu iki kız kardeşin mezarı, rivayete göre Sümbül Efendi Hazretleri tarafından keşfedilmiş, kendisi de vefat ettiğinde onların ayak uçlarına defnedilmesini vasiyet etmiştir.

Halk arasında "Çifte Sultanlar" ünvanıyla tanınan, kaynakların çoğunda, Hz. Hüseyin (rah) Efendimizin kızları ya da torunları olarak olarak geçen güzide iki kutlu insanın türbesi, İstanbul Fatih KocaMustafaPaşa semtinde Sümbülefendi Cami olarak bilinen caminin avlusundadır.
Bazı kitaplarda da, Zeynel Âbidin Efendimizin (rah) kızları olarak da dile getirilen bu hanım sultanlardan biri Fâtıma, diğerininki ise Sükeyne, Zeynep ve Ümmü Gülsüm olarak kaydedilmektedir. Hz. Hüseyin Efendimizin bu isimlerde kızları olduğu da tarihen sabittir. (radıyallahu anhum)
Rivayete göre Çifte Sultanlar; Emevi zulmünden dolayı memleketlerini terk etmeye karar vermişler, İstanbul’u fethetmek üzere gelen ashab-ı kiram ile birlikte orduya hizmet ederek buraya gelip kabirlerinin bugünkü bulunduğu yerde ikamet etmişlerdir. Dönemin Rum tekfuru bu iki kardeşi, iki oğluna almak isteyip cevap vermeleri için kırk gün mühlet vermiş fakat Onlar bu işe razı olmamışlardır. Bu müddet zarfında ruhlarını kabzetmesi için Allah’a (c.c.) yalvarıp yakarmışlar ve duaları kabul olunmuş, neticede kırk gün sonunda vefat etmişler. Onlarla beraber bulunan Hz. Câbir bin Abdullah’ın zevcesi Dâye Hatun tarafından gasl olunarak bugünkü türbelerinin bulunduğu yere defnedilmişlerdir.
Zaman içerisinde kabirleri kaybolan bu iki kız kardeşin mezarı, rivayete göre Sümbül Efendi Hazretleri tarafından keşfedilmiş, kendisi de vefat ettiğinde onların ayak uçlarına defnedilmesini vasiyet etmiştir.
Bir diğer rivayete göre adı geçen sultanlar, asıl Kahire’de, Seyyide Nefise yakınlarında medfundur. Ancak manevi işaretlerle burada kendileri için bir makam tesis edilmiştir.
Türbe Sultan II. Mahmud tarafından yaptırılmış ve Abdülmecid Han döneminde tezhip olunmuştur.
Sultan II.Mahmud, Sümbül Efendi Türbesi ve diğer türbelerle Hz.Hüseyin'in Sükeyne (Sakine) ve Fatıma adındaki iki kızının kabirleri olduğu ve sahabe Hz. Câbir (r.a.) tarafından gömülerek başına dikildiği iddia edilen servi ağacının dibindeki kabirleri tamir ettirmiş, türbelere kitabeler koydurmuş, servi dibindeki iki mezar üzerine tunç şebekeden açık bir türbe yaptırmıştır.
Kerbela fâciasından sonra esir pazarlarında satılarak Bizansa gelen ve İslam büyüklerinin kızları olduğu anlaşılarak buradaki mezara konulan ve Bizans imparatorunun kızı Katerina ile birlikte kalan ve sonradan onları Hıristiyan yapmaya çalışırken kendinin Müslüman olduğu ve ölümünde manastırın yanına defnedildiği iddia edilen ve bugün caminin önünde bulunan Sarı Katerina kabri hakkında söylenenlere dair muteber kaynaklarda bilgi bulunmamaktadır.
Türbe Sultan II. Mahmud tarafından yaptırılmış ve Abdülmecid Han döneminde tezhip olunmuştur.
Sultan II.Mahmud, Sümbül Efendi Türbesi ve diğer türbelerle Hz.Hüseyin'in Sükeyne (Sakine) ve Fatıma adındaki iki kızının kabirleri olduğu ve sahabe Hz. Câbir (r.a.) tarafından gömülerek başına dikildiği iddia edilen servi ağacının dibindeki kabirleri tamir ettirmiş, türbelere kitabeler koydurmuş, servi dibindeki iki mezar üzerine tunç şebekeden açık bir türbe yaptırmıştır.
Kerbela fâciasından sonra esir pazarlarında satılarak Bizansa gelen ve İslam büyüklerinin kızları olduğu anlaşılarak buradaki mezara konulan ve Bizans imparatorunun kızı Katerina ile birlikte kalan ve sonradan onları Hıristiyan yapmaya çalışırken kendinin Müslüman olduğu ve ölümünde manastırın yanına defnedildiği iddia edilen ve bugün caminin önünde bulunan Sarı Katerina kabri hakkında söylenenlere dair muteber kaynaklarda bilgi bulunmamaktadır.
Diğer taraftan Kerbela faciasından sonra Hz.Hüseyin ailesinin Şam'a getirildiği halife Yezid bin Muaviyenin huzuruna çıkarıldığı ve onun da çok üzülerek buna sebep olanlara lânet ederek ağladığı Hz.Hüseyin'in ailesini Zeynel-Abidin hazretleriyle birlikte sarayında hususi bir daireye yerleştirdiği ve daha sonra da yol ihtiyaçlarını karşılayarak askerlerin himayesinde Medine'ye gönderdiği muteber tarih kitaplarımızda yazılıdır. Binaenaleyh Ehl-i Beytten olan bu iki hanım kızın esir pazarlarında satılarak Bizansa kadar geldiği iddiasının doğru olması düşünülemez. Bu, her müslümanı dilhun eden Kerbela faciasıyla Müslümanlar arasındaki infıradı körükleyen bazı grupların ortaya attıkları bir iddia olmalıdır.

Bir başka anlatıya göre,
Sünbül Efendi’yi ziyarete gelen II. Mahmud’un dikkatini avludaki türbe çekmiş, türbenin Hz. Hüseyin’in çocuklarından birinin Bizans’a esir düşen kızına ait olduğunu öğrenince 1228 (1813) yılında buraya türbe yaptırmaya karar vermiştir.
Padişah tamir öncesinde türbe hakkında vakanüvis Hoca Asım Efendi’den bilgi istemiştir. Asım Efendi, Hz. Hüseyin zamanında Rumeli bölgesinde bir savaşın vuku bulmadığı, dolayısıyla kızlarından birinin Bizans’a esir düşmesinin mümkün görünmediği cevabını verir. Yine de burada medfun olan kişinin Hz. Hüseyin’in neslinden bir şerif olması ihtimalinden dolayı türbenin yapılmasını tavsiye eder (5 Receb 1228/4 Temmuz 1813).
Türbenin etrafındaki parmaklıklar bu tamiratın hatırasıdır. Parmaklıkların üst kısmında kuşak şeklinde yerleştirilen sekiz levhadaki sekiz beyit Vakanüvis Mehmed Esad Efendi’ye ait olup 1227 (1813) tarihinde Yesarizade Mustafa İzzet tarafından talik hattıyla yazılmıştır:
Türbenin etrafındaki parmaklıklar bu tamiratın hatırasıdır. Parmaklıkların üst kısmında kuşak şeklinde yerleştirilen sekiz levhadaki sekiz beyit Vakanüvis Mehmed Esad Efendi’ye ait olup 1227 (1813) tarihinde Yesarizade Mustafa İzzet tarafından talik hattıyla yazılmıştır:
Bu meşhed kim ziyaretgâh-ı erbab-ı mahabbetti
Gubar-i anberini kuhl-i erbab-i basirettir
Kafes ya Hû tehîdir sanma etrafında bu câyın
Müşebbek âşiyân-ı tutiyan-ı bağ-ı cennettir
Viren feyz ü şeref bu gülistân-ı cennet-âsâya
İki gül-gonca-i gülnahl-i gülzâr-ı siyaddettir
Şehid-i Kerbelâ Sultan Hüseyn’in duhterânından
İki sultan medfun olduğu bunda rivayettir
Bu câye ihtiramı Gazi Han Mahmud-ı Adlî’nin
Delil-i yümn ü tevfik ü saadettir keramettir
Bu câ-yı pakı tezyin itmeden ol kutb-ı devranın
Muradı hanedan-ı Mefhar-i kevneyne hürmettir
O hakan-ı keramet-şan ü arif şah-ı agâhın
Bu hizmette muvaffak olduğu bi-rayb ü minnettir
Ola sad-sal mamur ü muammer taht-ı âlide
Vücud-i lazımü’l-mevcudu Mevlâ’ya emanettir
Sahabe levhasında ise “Makam-ı Hazret-i İmam-ı Hüseyn-i Kerremeynü’l-Mükerremeyn” şeklinde adlandırılan türbe hakkında şu kıta yazılıdır:
Kerremeynü ‘l-Mükerremeyn
Bi-hakk-ı Seyyidi ‘l-Kevneyn
Nur-i ayneyn İmam Hüseyn
Şefaate ir-gör (erdir) bizi
Derleme @erolkaranet - 06.07.2021