@erolkaranet'te Aradığınız Kelime veya Konuyu Buraya yazınız!

Banner


erolkaranet

Yeni Bir Kur'an Meali Hazırlayacak Olanlara Hatırlatma..





Diyanet İşleri Başkanlığı yeni bir Kur'an-ı Kerim meali hazırlamak için çalışmalarında sona gelindiğini duyurdu.Yeni bir meal gerekip gerekmediği konusunda geçtiğimiz günlerde bir kaç satırla düşüncelerimizi dile getirmeye çalışmıştıkBu yazımızda geçmişe dönüyor ve aşağıda yer vereceğimiz makaleden de yer aldığı şekilde Diyanet İşleri Başkanı tarafından yazılmış bir mealden söz edeceğiz. Güya söz konusu Başkan gecesini gündüzüne katarak ve 1 yıl içerisinde meal yazmış ve bununla gurur duymuştu. Yokluğun yaşandığı o yıllarda yayınlanan bu meal yüzünden Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi adeta sarsılmıştı.Medya günlerce bu mealden söz etmiş ancak ne meal halka inebilmiş ne de gören olmuştu.
Cumhuriyet döneminde Elmalılı Hamdi Yazır tarafından hazırlanan ilk meal ve tefsirin yanısıra 1961 yılında Başkanlık üç ciltlik bir Kur’an meali yayınlamıştır. Hüseyin Atay ve Yaşar Kutluay’ın hazırladığı ve “Kur’ân-ı Kerim ve Türkçe Anlamı” adıyla basılan bu mealin daha sonra farklı zamanlarda da basımı gerçekleştirilmiştir. Diyanet tarafından yayınlanan bir diğer meal çalışması Halil Altuntaş ve Muzaffer Şahin tarafından hazırlanmış olan ve tek cilt halinde basılan “Kur’ân-ı Kerîm Meali”dir. Bunun yanında, “Kur’an Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir” adlı tefsir çalışmasının meal kısmı “Kur’an Yolu Meâli” adıyla 2013 yılında basılmıştır. 1992 - 2003 yılları arasında başkanlık makamında oturan Mehmet Nuri Yılmaz'ın "Kuran Meali"ne aşağıda değineceğiz 
Bugün sözde güncellenmiş anlayışa göre yeni bir meal çalışması yapılacak, yapılacak ancak bunun kime ne faydası olacak bilinmiyor. Kaldı ki son "aşı orucu bozmaz" tartışmalarına benzer şekilde yeni tartışmalara gebe olacağı bilinen çalışmanın insanların dinden uzaklaştıracağını, farklı bir düşüncenin yer alacağını, "din buysa bugüne kadar dayatılan ne, yok eski olanlar doğruysa bu yayınlanan ne", diye sorulacak soruları şimdiden düşünebiliriz.
Teknoloji sayesinde sokaktaki insan bile her mezhepten, her fikirden yayımcılar sayesinde bir ayetin ne anlamlara geldiğini kolaylıkla öğrenebilmektedir. Mesela yıllardır yayında olan "Kuran.gen.tr" "Kuranmeali.com", "Kuranvemeali.com" gibi adresli portallara girenler her dilden meale ulaşabildikleri gibi Arapça, Türkçe Transcript'den Türkiye'de meal çalışması yapan en az 40 ayrı kaynaktan bir ayetin anlamını okuyabilmektedir. Farklı anlayışa, farklı mezhebe, farklı inanışa sahip bunca kişi tarafından açıklanmış meallara bakarak sentez yaparak doğruyu bulabileceği gibi 100 yıla yaklaşan Cumhuriyet Türkiye'sinde yasal tek dini kurum olarak yönetimde söz olan Diyanet İşleri Başkanlığı'nın nasıl bir meal çıkartacağı, ne kadar sürede çıkartacağı da merak konusu.
Bunu neden yazdık , zira Mehmet Nuri Yılmaz sanki başka hiç bir işi yokmuş gibi bir yıldan daha az zamanda gecesini gündüzünü bir meal çalışması için harcadığını itiraf etmişti.(!)
Kur'anın hakkıyla tercüme edilme imkanına sahip olunmayacağı gerçeği varken ve Kur'anı Kerim değişen bir kitap olmazken sürekli farklı mealler çıkartılmasının arkasında dini ve ilahi emri anlayamama, halkı farklı yönlendirme, dini baltalama, anlayamama, sapkınlığa davetiye çıkarma yönünde çalışma düşüncesinin yattığını belirtmek isteriz.
Şimdi gelelim, 26 Şubat 1999 tarihli Yeni Şafak gazetesinin 9. sayfasında Dücane Cündioğlu tarafından yazılan  "Diyanet İşleri Başkanı "Kur'an Meâli" hazırlayabilir mi?" başlıklı yazısından dönemin Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz'ın meal çalışmasına..
Öncelikle belirtelim ki, yazıdan önemli satırları aldık. Yukarıdaki linkten veya "28 Şubat Meali'nin Eleştirisi" başlığı altındaki orijinal haline bakabilirsiniz.
***
Diyanet İşleri Başkanı "Kur'an Meâli" hazırlayabilir mi?
"Nuh'u da tahtalardan ve çivilerden oluşan gemiye bindirdik!"
Siz böyle bir cümleyi bir "belâğat harikası" olan Kitabımıza yakıştırabilir, Cenab-ı Hakk'ın böylesine özürlü ifadeler aracılığıyla kullarına seslendiği iddiasını kabul edebilir misiniz? Daha da ötesi, bu tür komik ifadeleri "Kur'an ayetlerinin Türkçe çevirisi" sıfatıyla bizlere sunan kimsenin, bizzât Diyanet İşleri Başkanımız olduğuna inanabilir ya da din ve diyanetimizden sorumlu makamın başındaki bu zâtın kefere kelimesinin bile anlamını bilmediğine hiç ihtimal verebilir misiniz? Bu suâllere cevabınız olumsuz ise, size bu yazıyı dikkatle okumanızı öneririm.

Dostlar alışverişte görsün!

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz'ın bir Kur'an Meâli hazırlamış ve yayımlamış olduğu, kamuoyuna ilk kez 14 Şubat 1999 tarihli Sabah gazetesinde yer alan bir haber-röportaj vasıtasıyla duyuruldu. "Yeni Kur'an Yok Sattı" başlıklı bu haber-röportajda, sayın Başkan'ın "bir yıl geceli gündüzlü çalışarak Kur'an'ı yıllar sonra yeniden günümüz Türkçesine çevirdiği" bildiriliyor ve onbin nüsha basıldığı halde (piyasaya da sürülmemiş olmasına rağmen) yok sattığı söylenen bu çevirinin Genelkurmay eski Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ile "Türk Müslümanlığı" kavramını gündeme getiren emekli Orgeneral Ahmet Çörekçi'ye hediye edildiği ise bilhassa vurgulanıyordu. Bu arada sayın Başkan da eserinin özelliklerini sıralarken, "çevirisini sade bir Türkçe ile yaptığını, yorum getirmeyip ne anladıysa onu yazdığını ve vatandaşa tercih hakkı bırakmadığını" söylemiş ve eklemiş: "Kur'an'la vatandaşı başbaşa bıraktım!"
Kendileri yayımladıkları çevirinin sunuşunda da şu bilgileri veriyorlar: "Hazırladığımız bu meâlde kullanılan dilin sade ve anlaşılır olmasına özellikle dikkat ettik. Okuyucuların, özellikle gençlerin meâlimizi daha iyi anlamaları için gerekli hassasiyeti gösterdik. İlmî, dinî, fıkhî bir yanlış yapılmaması konusunda titizlikle durduk."
Sayın Başkan'ın bu iddialarının hakikatle ne kadar kabil-i telif olduğu meselesi bir yana, "dikkat ettik, hassasiyet gösterdik, titizlikle durduk" gibi ifadeler ağızlarına dahî yakışmıyor. Evet yakışmıyor; zira bugüne kadar ilmî seviyesini (!) test etmemize imkân verecek bir tek eseri dahî olmayan ve hepsinden önemlisi ilmî kariyeri sebebiyle değil, idarî (siyasî) marifetleri sebebiyle o makamı işgal etmekte olduğu bilinen sayın Başkan'ın Allah'ın Kitabı'nı "bir yıl" gibi kısa bir zaman dilimi içerisinde tercüme etmeye kalkışmaları bile, kendilerinin "dikkat, hassasiyet, titizlik" kelimelerini kullanacak en son kişi olduklarının bir delilidir. "Bir yıl geceli gündüzlü çalıştığını" iddia eden sayın Yılmaz'a sormak gerekmez mi: "Diyanet İşleri Başkanlığı gibi devletin mühim bir makamını işgal etmiş olan zât-ı âliniz, nasıl oldu da devlet ve millet hizmetinde harcadığınız mesâinizden vakit bulup da geceli gündüzlü çalışarak Kur'an'ı Türkçe'ye çevirebildiniz?!"
***
Hadi bu ifadenin bir mübalâğa içerdiğini kabul edelim. Bu durumda, "dikkat, hassasiyet, titizlik" kelimelerini nasıl açıklayacak, değil Kur'an'ın tamamını, Yâsin Sûresi'ni bile "bir yılda" çeviremeyeceği her halinden belli olan sayın Başkan'ı hangi gerekçeye binaen ciddiye alacağız?

***
Bu suâllerin cevabını verebilmek için, elbette 27 Mayıs 1960 İhtilali'nden beş ay sonra Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla iki genç ilahiyat asistanına (Hüseyin Atay-Yaşar Kutluay) görev verilerek sekiz-dokuz ay içinde (Kasım 1960-Ağustos 1961) hazırlattırılıp bastırılan Diyanet Meâli'ni hatırlamak icab ediyor. Çünkü bu Kur'an çevirisine de yine aynı şekilde yukarıdan gelen resmî bir emirle başlanmış ve kısa bir sürede bitirilmesi sağlanarak neşredilmişti. Ne ilginçtir ki her iki çeviri arasında başka benzerlikler de var.

***
Çünkü sayın Mehmet Nuri Yılmaz'ın ciddiye alınabilecek derecede ne Türkçesi, ne Arapçası, ne de Tefsir ve Tercüme İlmi'ne vukûfiyeti vardır; binaenaleyh "bir yıl" gibi kısa bir zaman içerisinde hazırlanmış bu çeviriyi bir tedkik ve tenkidin konusu yapmamızın en önemli nedeni, sadece sayın Yılmaz'ın işgal ettiği "makam" ve taşıdığı "ünvan"dır. Bir zamanlar merhûm Rifat Börekçi'lerin, Şerefeddin Yaltkaya'ların, Ahmed Hamdi Akseki'lerin, Ömer Nasuhi Bilmen'lerin işgal ettikleri bu makam bugün bu derekelere düşürülmemeliydi ve bu makamı işgal eden zât, Allah'ın Kitabı hakkında böylesine boyunu aşan işlere kalkışmamalıydı. Nitekim sayın Başkan'ın bu lüzûmsuz ve cür'etkâr teşebbüsü, gerek Diyanet, gerekse İlahiyat camiasına mensup birçok kıymetli ilim adamı tarafından esefle izlenmekte ve fakat mesele Allah'a havale edilip bu husûsta sükût ihtiyar edilmektedir. 

***
Cündioğlu yazısında "Türkçe'ye vukûfiyetsizlikten kaynaklanan hatalar," "Arapça'ya ve Tefsir İlmi'ne vukûfiyetsizlikten kaynaklanan hatalar", "Ciddiyetsizlikten kaynaklanan hatalar," ve "İşgüzarlıktan kaynaklanan hatalar" olarak gruplandırarak mealdeki hataları sıraladıktan sonra "Allah'ın Kitabı'nı kendi dillerinde okumak ve anlamak hiç kuşkusuz ki bu milletin hakkıdır ve ciddi bir Kur'an çevirisi hâlâ bu ülkenin insanları için en önemli ihtiyaçtır. Lâkin kopyalama yöntemiyle ve alelacele hazırlanmış çevirilerle bu ihtiyacın karşılanması mümkün değildir. Nitekim Allah'tan ve ahiret günü'nden korkan ve Kur'an-ı Kerim gibi âlemlere rahmet olarak indirilmiş bulunan bir Kitab'ı tercüme etmenin güçlüğünü takdir edecek durumda olan kimselerin bu hakikati hiç tereddütsüz kabul edeceklerine inanıyoruz. Bu bakımdan Kur'an çevirileri, siyasî iradenin veya ticarî ihtirasın sun'î zorlamalarıyla değil, ilim ehlinin tabii gayretleriyle ortaya çıkmalıdır." diyerek belki bu gün yeni bir Meal çalışması yapacaklara da bir uyarı göndermektedir.

Derleme @erolkaranet - 28.06.2021
Hukuk, Yaşam, Din, Sağlık, Magazin, Turizm

Yorum Gönder

0 Yorumlar
*Asılsız yorum yapmayınız. Mesajlar Yönetici tarafından denetleniyor.