Deniz salyası ya da Müsilaj. Kovid19 ya da korona ve diğerleri. Dünya bildiğimiz bilmediğimiz musibet diyeceğimiz olaylara gebe olmaya ve her yeni günde bunların doğmasıyla insaları şaşkına çeviriyor.
İki yıldır gözle görülmeyen bir virüsün insanları dünya faaliyetinden etmesiyle sıkıntılar içinde yaşarken bu kez denizin feryatını duyduk. Oysa deniz hep feryat ediyordu, duyulmuyordu. En sonunda salyalarını kustu. Kendisinin de var olduğunu gösterdi.
Her ne kadar Tarih, insanların yaşadığı adı ne olursa olsun bir çok salgın hastalıktan bahsetse de ders almanın ötesinde unutulup gitmesi de bu durumları akıl ile sentezleyememiz. Nice salgın hastalıklar toplumları çökertmiş ne var ki bundan bugünkü anlamda dünya boyutunda bir salgın olayının olmadığı da bilinen gerçektir.
21 yüzyıl denilen zamanımızda süper güç denen devletlerin bile nasıl yenik düştüğünü görsekte yaşanılan olayların buna sebep verdiğini düşünmüyoruz. Oysa gelen her musibet için Allah-u Teala'nın Kur'an-ı kerim vasıtasıyla "Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar."(Şur'a 30 ) sözüyle bunların insanların yaptıkları yüzünden olduğu aşikardır. Musibet ferdi olduğu gibi toplumsal da olur. Allah c.c musibetleri de yarattığında bunlardan insanların ders almasını öğütlediği gibi sabretmelerini ve tevbe etmelerini bu durumda kendilerinin ödüllendireceğini de bildirmiştir. Ve bunlar farklı şekilde insanlara yansıtılmıştır. Musibet kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de on ayette geçmektedir. Ayrıca altmış dört yerde; ölüm, fitne, kötülük, belâ, yaşlılık, azap, aşırı susuzluk, yorgunluk ve açlık gibi olumsuzlukların başa gelmesini ve iyilik, ilâhî lütuf, rahmet gibi olumlu durumlarla karşılaşmayı ifade etmek üzere musibetle aynı kökten gelen fiiller kullanılmıştır.
Her ne kadar içimizdeki azgınlar kadar iyilerinde varlığı söz konusu olunca, yağan musibetlerin neden herkese birden geldiği de "sonunda cennetle" mükafatlandırılacağı bildirilen ilahi sözlerin varlığını hatırlatmak isteriz.
İnsan, Hazreti Adem'in oğullarının çoğalmasıyla birlikte Allah'ın hududuna tecavüz etmiştir. İnsanlar her fırsatta azmıştır. İnsanlık tarihi boyunca azgın toplumların akıbetleri de onlara bulaşan musibet ya da bela kavramlarının yer aldığı bilinmektedir. Kainatta denge bozmaya kalkmanın Allah’ın sınırlarını aşmaya cesaret anlamına geldiğini söyleyebiliriz. “Allah’ın hududuna yaklaşmayın.”(Bakara, 2/187) “Bunlar Allah’ın hudududur, sakın o hududu tecavüz etmeyin.” (Bakara, 2/229; Nisa, 4/13,14) uyarılarına aldırış etmeyen insan darda kalınca suçlu aramaya başlamaktadır.
Nasıl ki, günah işlemeden bir insanın yaşamayacağı imkansızsa yani her insanın mutlaka günah işlemesi gerekirse, her insanın da musibetsiz yaşamayacağı da bu paraleldedir. Musibetlerin olmamasını istemek doğanın da insanın da amacının dışında, yaşanılması gereken kavramdır.. Şimdi, bilhassa dindar görünüp de dini istismar edenler da dahil olmak üzere söylenen ve temelinde ahlaksız yaşamanın hedeflendiği kavramlar belki bir derece doğrudur. Ancak insanın ahlaksızlık kavramını saran dizinler dışında doğayı alt üst etmeye çalışması da musibetlerin yaygınlaşmasına sebep olmaktadır.
Geçmiş ümmetlerin kıssalarını bizlere sunan ve "Nice peygamber vardır ki kendileriyle beraber bir çok erenler çarpıştılar, Allah yolunda başlarına gelenlerden yılmadılar, zayıflık göstermediler boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever. Al-i lmran, 3-146.'' şeklinde, geçmişte musibetlere karşı olumlu tavır sergileyenleri öven Allah c.c., Muhammed ümmetinin de benzeri denemelerden ağır imtihanlardan geçirileceğini şöyle ifade eder: "Yoksa siz, sizden öncekilerin durumu başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle yoksulluk ve sıkıntı dokunmuştu, öyle sarsılmışlardı ki, nihayet elçi ve onunla birlikte inananlar ''Allah'ın yardımı ne zaman? demişlerdi. İyi bilin ki Allah'ın yardımı yakındır.''Bakara, 2/214."
Ayet'in nüzul sebebi olarak sahabenin yaşadıkları gösterilmiştir Hatta, bir ara sahabenin Resullullah aleyhisselam'a "Müşriklerden gördüğümüz işkenceleri Rasulullah'a anlatarak: "Ya Resulallah! Bunlara karşı bizim için Allah'tan yardım istemez misin? Onlara beddua etmez misin?" dediklerinde Resulullah aleyhisselam'ın verd,iği cevap çok manidardır. "Sizden öncekilerin kemiklerine varıncaya kadar demir taraklada taranarak etleri koparıldı da bu, onları dinlerinden döndüremezdi. Başları saç ayrımından ikiye biçilirdi de onlar yine dinlerinden vazgeçmezlerdi. Biraz daha sabredin,Allah öyle bir zaman getirecek ki bir atlı yalnız başına-Allah'tan başka hiç kimseden korkmadanSan'a'dan Hadramevt'e gidecektir. Hatta kurtla kulu yan yana otlayacaktır. Ama siz acele ediyorsunuz. "( Buharf, İkrah, 1; Müslim, Birr, Ş3, Ebu Davut, Cihat, 97; Müsned, V/1109, ll;VI/395.)
Demek ki, sahabe ayarında insan da olsak musibetler yaşanacaktır. Bunlara göstereceğimiz sabır ve sebat hakkımda hayırlara vesile olacaktır.
Buraya kadar baktığımızda bir virüsün bizleri eve hapsetmesinin yanı sıra denizleri saran "salya" olayınında, tarlaların su basması, ürünleri ve hayvanların topluca telef olması, kenelerin, börtü böceğin zarar vermesi, trafik kazaları ve insanların birbirlerini aralarında hiç bir münasebet olmadan öldürmeleri hatta ve hatta aile içindeki anne baba cinayetlerine kadar olayların her birinin de musibetler zincirinin birer halkası olduğunu düşünmemiz lazımdır.
Musibet sadece normal insanalar değil peygamberlere de geldiğini düşündüğümüzde bir bireyin kendisine bir musibet geldiğinde "peygamberler çilenin en zirvesini yaşamış ben kimim ?" demesi ve ardından çokça şükretmesi gerekir.
Doğaya gelen musibetin de insan eliyle geldiğine değinmemiz , son yaşanılan olayların bir ilk olmadığını da bilmemiz gerekir. Lakin, topraktan gelen depremle yaşanılanların, denizlerin salyasını dışa vuracak şekilde isyanının arkasında insan vardır. Bizler doğaya o kadar hoyrat davranıyoruz ki, balıkların neslinin tükenmesine sebep olan, denizlerin kıyısında yapılaşmanın ve insan eliyle oluşan artıklarının boşaltılmasıyla bir tepkinin oluştuğunu düşünmeliyiz. Deniz salyasının denize yaptığımız ihanetin bir bedeli olduğunu idrak etmeliyiz. İnsanın doymak bilmeyen nefsi için denizlere yapılanları sıralamaya kalksak sadece salya olayının bile yaptıklarımız karşısında hafifi kalacağını bilmemiz gerekir.
Doğayı katletmeye devam edersek, gün gelir doğanın biz insanları da katledeceğini asla unutmayınız. Bu DOĞA dediğimiz kavram için de denizlerin dünyası, karaların dünyası havanın , kuşların, bötüböceğin de var olduğunu asla unutmayınız. Ahlaken çöküş yaşayan insanın ahlaksızlığı diğer boyu olan doymazlığı neticesinde doğayı katletmesi de salyaların daha sonra kusmuklara döneceğinin işaretidir.
Son söz, “Allah’ın izni olmayınca hiçbir musibet isabet etmez.” (Teğâbûn: 11)
Erol Kara @erolkaranet - 18.06.2021