İstanbul Bakırköy'de Bizanslılardan kalma tarihi eserler toprağa terk edilmişcesine kaderine terk edildi. Tarihi mezarlık uyuşturucu kullananların, alkoliklerin ve çöplerin mekanı haline geldi.
Bir zamanların Reşadiye Kışlası sonra İstanbul Emraz-ı Akliye ve Asabiye Hastanesi, Bakırköy Akıl Hastanesi, daha sonra Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi ve günümüzün Bakırköy Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi adıyla anılan yaklaşık 4000 m2lik alanda konuşlandırılmış arazide yer alan tarihi eserler çöp ve uyuşturucu müptelalarının mekanı oldu.
Bizans dönemi Hipoje adıyla anılan mezar, sarnıç ve hamam kalıntıları ile dolu olan arazide en belirgin kısım muhtelif bitkilerle kapanırken, alanda gezenlerin attığı çöpler ve uyuşturucu bağımlısı kişilerce barınma yuvası haline geldi. Bakımsızlıktan kaderine terk edilen alan çevresinde koruyucu tedbirlerin alınmadığı görülürken, bilhassa geceleri mağara girişini mekan haline getiren bazı şahıslar yüzünden çevrede çalışan sağlık görevlilerinin de korktuğu bir alan haline gediği öğrenildi.
Konuşlanan alan üzerinde halen kullanılan pek çok binanın Bizans, Roma, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi eserlerinin yer aldığı hatta anıt ağaçların da söz konusu olduğu Bakırköy Sadi Konuk Hastanesi bahçesinde bulunan Bizans Hipojesi (yeraltı mezar odası)'nin bir an önce mezbelilikten kurtarılmasının ve çevresinin de demir parmaklıklarla koruma altına alınmasının tarihi korumamız için gerekli olduğu belirtilmektedir.
BİLGİ NOTU
Hebdomon (Bakırköy'ün bilinen en eski adı) Hipojesi (Hypogeum at Hebdomon) :
Bizans dönemi hipojesi ya da Bakırköy Hipojesi olarak tanınan yeraltı mezarı, 1914 yılının yaz aylarında yapılmakta olan Reşadiye Kışlası inşaatı sırasında ortaya çıkmıştır. Bakırköy Hipojesi (Yer altında bulunan,büyük mezar odası) dört büyük ayakla taşınan pandantifli merkezi bir kubbeye sahipti. Taşıyıcı ayakların içindeki mekanların içinde lahitler yer alıyordu. İçte haç planlı olan yapı, dıştan 3 metre yüksekliğinde ve 60 cm genişliğinde dairesel bir dış koridorla çevrilmektedir. İstanbul Arkeoloji Müzeleri komiseri aynı zamanda adı gibi Bakırköylü olan Theodor Makridi Bey bu dar koridorun havalandırma fonksiyonuyla ilişkili olduğunu düşünüyordu.
Aslında bir Geç Roma dönemi anıtsal mezarı (mausoleum) olarak inşa edilmiş olduğu düşünülen yapı, Bizans döneminde kiliseye ve daha sonra camiye çevrilmiş, 1911 ve 1930 yıllarındaki yangınlarda tahrip olduktan sonra zamanla tamamen yok olmuştur. Makridi Bey başkanlığında yapılan bir kurtarma kazısıyla incelenmeye alınmışsa da araya giren savaş yılları nedeniyle araştırmalar durdurulmuş,ancak 1921 yılında İstanbul'a gelen M.C .Picard tarafından tekrar açılarak incelemelere devam edilmiştir. Mezarın kimlere ait olduğu ve ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmemekle beraber içinde bulunan lahitlerin üzerindeki süsleme tarzından, mezar odasındaki duvar işçiliğinden 5.yüzyıla tarihlendirilmektedir. Hipoje, duvar işçiliği açısından da bu yapıyla benzerlik gösterir. Hipoje’nin toprak ve otlarla kaplanmış kalıntıları bugün Başhekimlik binasının arkasında görülebilir (Alıntı 1 ve 2)
Haber : @erolkaranet - 26.05.2021