İMAM-I AZAM’A “EBÛ HANİFE” DENMESİNİN SEBEBİ
Ehl-i sünnet'in dört büyük imamının birincisi olan İmam-ı Azam Ebu Hanife (r.a.), asıl adı Ebû Hanîfe Nu‘mân b. Sâbit b. Zûtâ b. Mâh olup H. 80'de Kufe'de doğdu. İslam dininin dört fıkıh mezhebinden birisi olan Hanefi mezhebinin kurucusu ve Sünni fıkhının en büyük üstâdlarından biri ...Hicri 120 yılında hocası Hammad b. Süleyman (r.a.)’in vefatı üzerine boşalan kürsüye geçmiş, dörtbinin üzerinde öğrenci yetiştirmiş bunlardan 40’ı ictihad derecesine ulaşmıştır.
Bir takım kaynaklarda İmamı Azam (r.a.) dışında kullanılan "Ebu Hanife" lakabının yer almasının sebebi olarak kızından söz edilmektedir. Oysa "Ebu Hanife" künyesinin meşhur olmasının sebebi hakkında eski kaynaklarda yeterli bir açıklama olmaması, son dönem bir çok aktarımlarda "kız evladından" söz edilmesi hatta, bir çok meselede kızının verdiği önerilerden söz edilerek zaman zaman büyük imamdan daha akıllı olduğu yolunda rivayetler iddiası öne çıkmaktadır.
Kesin olarak aktarılan rivayetlerde oğlu Hammad'dan başka çocuğu olmadığı gibi, Hanife isminde bir kızı olduğuna dair bir kaynağa rastlanmamaktadır. Hatta bu iddiaların kabul görmediği özellikle belirtilmektedir.
“İmam-ı Azam”, “Büyük İmam” anlamına gelir. “Ebu Hanife” olarak pek çok yerde rastlanılan lakabın aslında muhtelif lehçelerde farklı algılanmasıyla ortaya çıktığı göz önüne alındığında olması gerekenin "Hanife" değil "Hanifi" şeklinde söylenmesi gerektiği düşünülmektedir.
"Hanif" kelimesinin, İslam'a tam gönül vermiş abid bir kimse olması sebebiyle verilmiş olduğu buradan yola çıkarak “Ebu Hanifi” yani "Hanifiliğin kurucusu", "Hanifliğin babası" olarak düşünülerek konduğu kurmuş olduğu mezhebe bağlı olarak söylene geldiği daha isabetli olmaktadır.
Bu Konuda da TDV İslam Ansiklopedisinde "Ebû Hanîfe onun künyesi olarak zikrediliyorsa da Hanîfe adında bir kızının, hatta oğlu Hammâd’dan başka çocuğunun bulunmadığı bilinmektedir. Bu şekilde anılması, Iraklılar arasında hanîfe denilen bir tür divit veya yazı hokkasını devamlı yanında taşıması veya hanîf kelimesinin sözlük anlamından hareketle haktan ve istikametten ayrılmayan bir kimse olmasıyla izah edilmiştir " (İbn Hacer el-Heytemî, s. 32). denilmektedir. Bu da yukarıdaki düşüncelerimizi teyit etmektedir.
Konu ile alakalı olarak eserde "Buna göre “Ebû Hanîfe”yi gerçek anlamda künye değil bir lakap ve sıfat olarak kabul etmek gerekir. Onun öncülüğünde başlayan ve talebelerinin gayretiyle gelişip yaygınlaşan Irak fıkıh ekolü de imamın bu künyesine nisbetle “Hanefî mezhebi” adını almıştır. “Büyük imam” anlamına gelen İmâm-ı Âzam sıfatının verilmesi de çağdaşları arasında seçkin bir yere sahip bulunması, hukukî düşünce ve ictihad metodunda belli bir çığır açması, döneminden itibaren birçok fakihin onun görüşleri ve metodu etrafında kümelenmiş olması gibi sebeplerle açıklanabilir." denilmeketedir
Menkıbe budur¸ fakat bunun hiçbir gerçek tarafı yoktur. Bir kere Ebû Hanife'nin böyle bir kızı yoktur. İkincisi¸ bu Ebû Hanife'nin çözemeyeceği kadar zor bir mesele değildir.
Böyle büyük bir imamın, kızının adıyla anılmasının sebebi, zaman zaman İmam-ı Azam’ın dahi cevap vermekte zorlanmış olduğu konularda kızı Hanife’nin çok önemli içtihatlarda bulunmuş olmasıdır. Bu içtihatlardan birkaç tanesini örnek olması açısından anlatalım:
***
Sözde bazı kaynaklarda Büyük İmam'ın kızı olarak söylenen Hanife'ye ait menkıbelerden bazıları
İmam-ı Azam'ın yanına kadınlar geldiler.
– Erkekler dört kadınla evleniyor. Kadınlar neden dört erkekle evlenemiyor? İmam-ı Azam, Hanife'ye:
– Bunların sorusunun cevabını sen ver, dedi. Hanife boş bir leğen getirdi. Kadınlara:
– Her biriniz bu leğene birer tas su koyun. Kadınlar birer tas su koydular. Yine Hanife kadınlara:
– Herkes koyduğu suyu alsın, dedi ve tabiidir ki, herkes koyduğu suyu alamadı. Aciz kaldılar. Hanife:
– Benim gözümün önünde herkesin gözünün önünde, herkes koyduğu suyu aradan hiç zaman geçmeden alamıyor. Siz dört kocaya varırsanız, her birisi size birer tas su koymuş gibi gözünüzle gördüğünüzü seçemiyorsunuz. Bunun babasını nasıl seçeceksiniz? dedi. Bu cevabı bütün mezhep imamları ve İmam-ı Azam çok beğenmişti.
***
Yaşlı bir kadın ölürken vasiyet eder. Benim çocuklarımdan birisi piç (gayri meşrudur) tir. Babasının oğlu değil, ona mal verilmesin der. Çocuğun ismini söylemeden ölür. İmam-ı Azam'a gelirler gizliden kadının böyle vasiyeti var. Hangisi piç dediler. İmam-ı Azam içinden çıkamadı. En son Hanife'ye müracaat ettiler. Hanife kendi babasını ve oğlanların babasını bir odaya perde arkasına gizledi. Kendisi sıra ile oğlanları çağırdı. İlk gelene;
– Ben, seninle evleneceğim ama, bir şartla. İki kardeşini öldürürsen malın hepsi bize kalır. Ben başka adamları kiralarım sana hiç bir ziyan gelmez. Kardeşlerinin ölümüne razı olmazsan bu iş olmaz. Çünkü babanın malı gâyet çok, der. Bu çocuk Hanife'yi tersler.
– Ben mal için kardeşlerimin ölümüne razı olmam, der öfkelenir kızar gider. Hanife ikinci kardeşi de gizlice çağırır. Aynı sözleri söyler. O da aynı şekilde kızar gider. Üçüncü kardeşi çağırır. Ona da aynı meseleyi anlatır. Üçüncü oğlan:
– Zaten benim aklımdan da aynı bunlar geçiyordu. Kimse duymasın der, kabul eder. Hanife çocuğu dışarı çıkarır. İmam-ı Azam'la çocukların babasına:
– Üçüncü çocuk piçdir. Mal için kardeşlerinin ölümüne razı oldu. Diğerleri iyidir, der. Üçüncüye mal vermeyip evden ayırdılar. İmam-ı Azam'ın kızı Hanife de aynı İmam-ı Azam gibi çok meşhur oldu.
***
Yine İmam-ı Azam ailesine:
– Sen başın açık olarak dışarı çıkarsan, benden şu şartlar altında boş ol demişti. İmam-ı Azam'ın hanımı, başı açık olarak dışarı çıktığı için de boşamıştı. Geri birleşmelerine imkan yoktu. İmam-ı Azam'da buna bir çare bulamadı. Ayrılmaya karar verdiler. Hanife:
– Benim annem başı açık dışarı çıkmadı, dedi. İmam-ı Azam:
– Nasıl? diye sordu. Benim annem akşamdan sonra başı açık dışarı çıktı geceydi. Kur'an-ı Kerim'de Allah(cc) buyuruyor ki:
(Sûre-i Nebe, âyet 10): “Ben geceyi size elbise eyledim.”
Annemin başında, Allah(cc)'ın örttüğü örtü vardı, dedi. Annesi ile babasını birleştirip, buna olumlu fetvayı verdiği için mezhebin içine "Ebû Hanife" diyerek ismi geçti.
***
Yine bir hâdise: Bir adam merkebini yitirir. Çok arar bulamaz. Çok büyük yemin eder. "Ben, seni bulursam üzerine binerim ve üzerinden de hiç inmem" der. Adam eşeği buldu, üzerine bindi. Yeminli olduğu için üzerinden inemiyordu. Merkebe binili olarak İmam-ı Azam'ın yanına geldi. Meseleyi anlattı. İmam-ı Azam bir fetva veremedi. Hanife'yi çağırdı ve anlattı. Hanife:
– Merkebi bir ağacın dibine çekin. Merkebten ağaca çıksın. Ağaçtan yere insin. Merkebden yere inmemiş olur, dedi. Öyle de yaptılar. Bazan da Hanife'nin içinden çıkamadığı bir çok dini meseleleri, İmam-ı Azam çözmüştür.
(Allah (cc) komşuluk ve şefaatlarından himmet ve yardımlarından ayırmasın.)
Derleme : @erolkaranet - 11.04.2021