Sessiz, sessiz hissettirmeye başladı. Ilık bir ürpertiyle kolları okşattırdı. Sonra yerdekileri, orada bulunanların üzerindekilerini uçurmaya başladı. Bu rüzgârdı…
Kimi çok seviyordu rüzgârı, kimi ise ondan kaçıyordu.
O da kaçıyordu…
Kuytu yerlere…
Soğuktan kaçıyor, sıcaktan kaçıyor, günden kaçıyor, geceden kaçıyordu..
Korkuyordu…
Yalnızdı…
Yalnızlıkla savaşmak yerine yalnızlığa yönelip onunla dostluğa el uzatıyordu…
Onu az çok tanıyanlar, onu bir kere bile gülerken görmemişti hep düşünceli bir hali vardı… Belli şeylere yönelip, aynı şeylerle uğraşıyordu. Dertliydi, hiçbir şey söylemiyordu, anlatmıyordu bu yüzdende derman bulunmuyordu…
***
Yine kaçıyordu, rüzgârdan, fırtınadan…
Bir siren sesi dünyasını karartmıştı…
Sonra o siren sesi bağırışlara “ambulans, ambulans çağırın” diye bağırmalara karışmıştı… Ambulans gelmişti ama o ise başka bir savaşın içine düşmüştü. Hayatla ikinci bir savaştı…
Başka bir deryalardaydı. Şimdi onun derdini bilen vardı derman bulmaya çalışılıyordu. ama gittikçe ağırlaşan durumu doktorların ellerini bağlıyordu.
Bir kuru ekmeğe talim eden o insanın günlerce aç kalışı, çöküşü ve sonunda dikkatsizliğine kurban gidişi acı bir son olmuştu…
***
Doktorların elinden geleni yapması sonucu kazadan sonra hayatla üç gün savaştı ve yenildi. Ve şimdi kimsesizler mezarlığında onun gibi yüzlercesinin yanında onu ziyarete gidecek bir “dost” bir “fatiha” bekliyordu…
Dilara Nur KARA - 12.04.2009