
Süleymaniye Kirazlı Mescit Sokağı.. İstanbul'da yaşamış birlerinin hatıralarında yer verdiği adı sokak lakin kendisi büyük bir caddeden daha çok önem verilen yerlerdendir.
Bir yanı Vefa bir yanı Şehzadebaşı ve Vezneciler'le sınırlı. Semtte Molla Hüsrev Mahallesi sınırları içerisinde yer alır.
Tarihin önemli olaylarında dahi hissesi olan sokak için şiir yazandan roman yazanlara kadar herkesin bir diyeceği olmuştur
Site sayfaları arasında yer alan Damat İbrahim Paşa ile anılan konak, Kirazlı Mescit ve çeşmesi, Seferağa çeşmesi ile Cenderecizade Muhittin Çelebi türbesi bu sokaktadır. İstanbul Üniversitesinin bağlı okulları buralarda konuşlandırılmıştır.
Genellikte Nur cemaatine bağlı yaşlıların hatıralarında derin izler taşıyan sokak... Süleymaniye Kirazlı Mescit Sokağı’nda bulunan 46 numaralı evi, Nurcuların merkezi olarak belirledi. Öyle bir zaman geldi ki, cemaat bu evle anılır oldu Kirazlı Mescit Cemaati…
Yavuz Bahadıroğlu'nun "Kirazlı Mescit" adlı eseri, Nurcuların yaşadığı olayları anlatır.
Kitapta "Komiser ikide bir gençleri karşısına oturtup soruyordu: "Siz ne yapmak istiyorsunuz?" Hep aynı cevabı alıyordu: "İmanımızı kurtarmak." Biz gavur muyuz yahu, Müslüman değil miyiz? Müslüman olmak için ille de Said Kürdi`nin arkasından mı gitmek lazım? Değişik bir maksadınız var. Biliyorum, ama bir de sizden duymak istiyorum. Söyleyin, ne yapmak istiyorsunuz?" .. Milli Eğitim sisteminin öğretmediklerini öğrenmeye çalışan gencecik insanlar, Kirazlımescit Sokağındaki kırk altı numaralı evden bir gece baskınıyla alınıp zindana atılmışlardı. Suçları, "Nur Talebesi" olmaktı." diye Nurculardan söz eder..
Usta öykücü Sait Faik Abasıyanık’ın “Alemdağ’da Var Bir Yılan” adlı eserinde geçiyor Kirazlı Mescit Sokak. Burası geçmişten bugüne pek çok konağa ev sahipliği yapmış bir bölge: “Günlerden cuma. Mektep tatil. Süleymaniye’de Kirazlı Mescit Sokağı’nda oturuyoruz. Ben on yedi yaşlarındayım. Münir Paşa Konağı’nın çam ağacını hatırlıyorum.”
Ataol Behramoğlu, Kirazlı Mescit adlı şiirinde buradan bir başka söz eder..
"Kirazlı Mescit sokağı
Haliçe doğru iner
Yoksul ahşap evler
Cumbalı pencereler
Yol üstünde kadınlar
Oturmuş örgü örer
Asmalı kahve önünde
Çatık yüzlü erkekler
Fabrika dönüşü, yorgun bir kırıtmayla
Geçer solgun giysili kızlar
Kürtçe bir şeyler konuşur
Köşe başlarında delikanlılar
Yüz yaşında bir hamal
Yüz kiloya didişir
Minnacık oğlanlar
Çöplükte küfürleşir
Konuşsam bu bebelerle
Söyleyebileceğim ne var
Naylon talaşı topluyor
Kışın yakmak için bir ihtiyar
Kirazlı Mescit sokağı
Bir sokak, yoksul İstanbuldan
Aklımda bu dizeler
Geçtim bir ikindiüstü ordan
Abdussamed Yunus Çağlıyan "Bir Sokak, Yoksul İstanbul’dan" başlıklı yazısında Kirazlı Mescit sokak ile ilgili şunları anlatır
"Kirazlı Mescit Sokağı; İstanbul’un kadim yüzü vefa semti ile Süleymaniye arasında dar geçitlere ulaşan bir sokak. Adını 1536 yılında imar edilen “Kirazlı Mescit”ten alan sokak 480 yılı aşkın bir tarihe şahitlik ederken günümüzü de tüm canlılığıyla yaşamaktadır. Vakfiyesinde ve mescit girişinde yer alan bilgilendirmede ifade edildiğine göre mescit 1536 yılında Karcı Süleyman Subaşı tarafından yaptırılmıştır. Banisi sebebiyle “ Süleyman Mescidi” veya “ Karcı Süleyman Camii” isimleri ile de bilinir. Geçtiğimiz yıllarda aslına uygun restorasyon çalışmasının ardından yeniden ibadete açılan mescidin insana huzur veren tatlı, şirin bir bahçesi bulunmakta. Yolunuz düşer de uğrarsanız bir nefes almak için fevkalade yerinde bir durak olacaktır.
Süleymaniye Camii’ne uzanan sokaklardan biri olan Kirazlı Mescit; tarihimiz içerisinde mütevazi bir sükunet ile oturmaktadır. Vefa, Vezneciler, Süleymaniye, Beyazıt ve Haliç’e uzanan Küçükpazar arasında ufak bir transit görevi gören sokak; aynı zamanda önemli bir köşe taşı vazifesini de ifa eder. Hali hazırda İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin ve civarda bulunan tekstil çalışanlarının daima ayak bastıkları bir sokaktır.
İstanbul’u yaşayan ve anlatan; tek başına geçmişten günümüze bir İstanbul fotoğrafı mahiyetine sahip güzide bir güzergah üzeredir Kirazlı Mescit Sokağı. Üzerinde hem eski İstanbul deyince zihnimizde canlanan ahşap köşk ve evleri görürüz hem de 70’lerden kalma beton yapıları. Bir kolu Kayserili Ahmed Paşa Sokağı’nın rengarenk konaklarına değer, bir kolu Süleymaniye Medresesi’ne ulaşırken, sokağın sonunda boğazın serinliğine merhaba diyeceğimiz Haliç’e bir geçiş buluruz. Yürüyüp, boyunca ilerleyince ticaret hanlarında harıl harıl çalışan tekstil esnafını görürken; elinde kitapları gülerek geçip giden Üniversiteli gençlerin sesi karışır kulaklarınıza. Bir yanda bu memleket sesleri yer alırken bir yanda “ How can I go to Sultanahmet” diyen bir turist çıkabilir karşınıza.
Yukarıdaki fotoğraflar internetten, sosyal medyadan veya takipçilerimiz tarafından gönderilen kaynaklardan temin edilmiştir.
Hak iddia ederek kaldırılmasını istedikleriniz için iletişim formundan bize ulaşabilirsiniz.