@erolkaranet'te Aradığınız Kelime veya Konuyu Buraya yazınız!

Reklam


Hafızları Bekleyen Müjdeler




Hafızlar “ben”de “Bülbül” olur.

Bismillâhirrahmânirrahîm …” diyerek elinizi uzattı. Belki bu yaşına kadar çok kere beni eline almış idi. Kâh öğrenmek amacıyla, kâh bir isteyene vermek gayesiyle bazen de öğrendiklerini tekrarlamak ve çevresinin “oku”yor artık demesine sebep olacak sözleri duymak içindi.

Tam bana dokunmuştu ki, elini geriye çekti. Çocuksu teni, onu sarmalayan başörtüsü içerisinde bir ay ışığı kadar güzel parlıyordu. İnsanlar çokça yüzüne “ nur ” gelmiş derler ya. İşte o deyim şu an geçerli idi. Gözü ellerine ilişti. Avuçlarını açtı. Parmaklar Allahu Teâlâ’nın ismi celalini gösterir sözünü hatırladı. Bir süre o küçük ellerini izledi. Bana baktı. Dudaklarından tekrar “Bismillâhirrahmânirrahîm” sözü çıktı. Beni günlerdir almadığı raftaki yerimden çıkardı. Günlerdir diyorum. Öyle unutulmuş anlamında değil tabii… Bu evde ben her gün yerimden alınır, saygı ve edep içerisinde söyleyeceklerim dinlenir ve tekrar yerime konurum. Bu kez evin en küçüğü olarak gelen, son derece muazzam şekilde, olması gereken hal içerisinde örtüsüne bürünmüş evin küçük kızı idi.

İmam hatip Lisesinde öğrenci olmanın hayalini yıllarca yaşamış ve sonunda okulun bir ferdi olarak öğrenimine devam ediyordu.

Bu kez heyecanlıydı. Usulca, incitmemeye dikkat edercesine ve saygıyla beni raftan aldığı gibi önce göğsüne bastırdı. Ardından dudaklarına götürdü. Edep damarlarında dolaşırken pırıl pırıl parlayan gözleri az sonra benimle buluştu. Tekrar “Bismillâhirrahmânirrahîm” diyerek duasına başladı.

Rabbim bunu benden kabul eyle, kolay kıl, bana şefaatçi eyle ve ruhumu bununla nurlandır” diyerek tekrar gözlerinden, dudaklarından alarak göğsüne bastırdı. Ben de, onun kollarında iken bu duanın kabul görmesi için yaratanıma, Rabbime dua eyledim. Onun bana olan tavrı ilk olmadığından bu samimi davranışına çokça şahit olduğumdan, bu duanın kabulünü arzu ettim. İnayeti Allahu Teâlâ’dan…

Az sonra onun kolları arasından ayrılarak önünde bulunan rahleye yerleştim. Şehrin bu en büyük salonunda yanan tek ışık, sahnede sadece bulunduğumuz yeri aydınlatıyordu. Her yer kapkaranlık, çevrede kimsecikler yok gibiydi. Usulca, edebine dikkat edercesine rahlenin önüne diz çöktü. Kalbi yerinde fırlayacakmışçasına atıyordu. Rabbine sığındı. Defalarca dua etti, gönlünün derinliklerinden… Ve ağır ağır anlatmaya başladı.

Size bir emanetten söz edeceğim. Dağların yükü ağır gelir, diye sorumluluğunu almadığı, insanın ise yüklendiği halde yükünden bihaber bir emanetten söz edeceğim. Muazzam bir eser, müthiş mucizevî bir yapıt olmasına rağmen alternatifleri aranan bir emanetten söz edeceğim. Onsuz fitnelerle boğuşmamıza rağmen kurtuluş ilacı olarak kullanamadığımız bir emanetten söz edeceğim. Büyüklük ve ulviyete sahip olmasına rağmen son derece mütevazı bir emanetten bahsedeceğim. Daha ilk cümlelerinde yalanımızı yüzümüze vuran, “Ancak sana ibadet ederiz” sözünü binlerce kez duymamıza, ifade etmemize rağmen umursamaz bir tavırla duvarlara çaktığımız, raflara dizdiğimiz, zaman zaman hatırladığımız bir emanetten söz etmek istiyorum. Bizi bizden iyi bilmesine, bizi bize anlatmasına rağmen bizim kendisinden bihaber olduğumuz bir emanetten söz etmek istiyorum. Hayata ve insana huzur yolunda rehber olması gerekirken üfürükçülerin, büyücülerin, sihircilerin ellerine geçen bir emanetten söz edeceğim. Emanet olduğunu, hakkını vermemiz gerektiğini bilmemize rağmen adam sendecilikle sürekli ihanet ettiğimiz bir emanetten söz edeceğim. Düşüncelerimizin aynası, gönlümüzün ışığı, ruhumuzun ilacı olacağını yani bizi biz yapacağını bildiğimiz halde bir kenarda bıraktığımız bir emanetten söz edeceğim. O sizsiniz, o biziz, o çevremizdir, o geleceğimizdir, o kurtuluşumuzdur, o ipimizdir, o merdivendir, o kutsiyettir, o değerdir, o kavuşmadır, o ahenktir, o gönüllerin titreşimidir. O nurdur. O kelamdır. O selamdır, O yol gösterendir. O Kuran-ı Kerim’dir.” Dedi ve nefeslerin artık durduğu anda dudaklarına hâkimiyetini kabul ettiremeden dökülen sözlerin esiri oldu.

Bismillâhirrahmânirrahîm” “Elif, Lam, RABu Kitap, hâkim ve haberdar olan Allah tarafından, Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye ayetleri kesin kılınmış, sonra da onu uzun- uzadıya açıklanmış bir Kitap’tır. Ben size, O’nun tarafından gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeciyim.” ( 1 ) mealindeki sözcüklerimi okurken nefes almadan ve oradan bir başka sayfamı açarak yine derin sessizlik içinde yankılanan sesiyle “Rabbinizden size İndirilen Kitab’a uyun. O’ndan başka dostlar edinerek onlara uymayın. Ne kadar az düşünüyorsunuz?” ( 2 ) mealindeki ayet ile yüreklerin ağızlara geldiği o anda “Bu Kur’an, onunla uyarılmaları, Allah’ın tek ilah olduğunu bilmeleri ve akıl sahiplerinin öğüt alması için insanlara bir tebliğdir.” ( 3 )

O içinizden doğru yola yönelmek isteyen kimseler için öğüttür.” ( 4 )
Doğrusu Kur’an inananlara yol gösterici ve rahmettir.” ( 5 )
Sana bu mübarek Kitap’ı, ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt atsınlar diye indirdik.” ( 6 ) derken benden aldıklarıyla beni anlatırken artık bir emanetin nasıl değerlendireceğini hatırlatan ayete geçtiğinde ise artık yer ve gök birbirine karışmış halde idi. Salonu dolduran vücutlar sesin verdiği melodilik dalgalarla bir âlemden bir âleme geçmiş titremenin derin hazzı ile bülbülden akan senfonik bir şiire dönüşmüş idi.
Ikrea‘ ……….” Oku” dedi ve sustu. Yüreğini dinledi. Diline emretti. Yaradanından yardım diledi. Ve o coşkuyla devam etti.

Ikrea’ bismi rabbikelleziy halak. Halekal’insane min ‘alak.” “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı Alak’tan yarattı.” “Ikre’ ve rabbükel’ekrem. Elleziy ‘alleme bilkalem. Allemel’insane ma lem ya’lem” “Oku! İnsana bilmediklerini belleten, kalemle (yazmayı) öğreten Rabbin, en büyük kerem sahibidir.” (Alak)

Benden beni alan ses artık bu küçük kızın sesi değil Rabbül Alemi’nin verdiği hikmet pınarından kaynaklanan suyu içen bülbülün sesi oluvermişti.

Bülbül coşmuş, ruhu benle bir oluvermiş âleme akar olmuştuk. Ve “ Ve emma binı’meti rabbike fehaddis.” (Duha) “ Fakat Rabbinin nimetini anlat da anlat.” Dediği an dinleyen gözler, pınarlarının coşmasıyla kan çanağına dönmüş, eller avuçları patlatırcasına birbirine çarparken bu küçük hafize artık “bülbül hafize” olarak gönül saraylarındaki yerini almıştı.
Hafızlar, hafizeler beni benliklerinde barındırdılar mı ben onları insanlar arasında bülbül, beni halk eden Allah’ım ise cennette onları şefaatçi kılar. Ve hatta hafız yaşayıp, hafız ölenler “O gün birtakım yüzler vardır ki pırıl pırıl parlarlar, Gülerler, sevinirler.” “Vucuhun yevmeizin musfiretun. Dahıketun mustebşiretun.” ( 7 ) müjdesiyle Cenneti ala’daki yerlerini alırlar.

( 1 ) ( Hud – 1, 2 )
( 2 ) ( A’raf – 3 )
( 3 ) ( İbrahim – 52)
( 4 ) ( Tekvir – 27, 28)
( 5 ) ( Neml – 77)
( 6 ) ( Sad – 29 )
( 7 ) ( Abese – 38, 39 )

D. N. TANIŞ 
Hukuk, Yaşam, Din, Sağlık, Magazin, Turizm

Yorum Gönder

0 Yorumlar
*Asılsız yorum yapmayınız. Mesajlar Yönetici tarafından denetleniyor.