
İstanbul’un bir semtine adını vermiş olan Şeyh Muslihuddin Mustafa İbnülvefâ’ya ait Cami önündeki hücrenin çilehane mi yoksa şeyhe ait bir oda mı olduğu tartışmaları bitmek bilmiyor.
Diyanet İslam Ansiklopedisine göre,Cami önünde 4,10 × 3,50-3,70 cm. ölçülerinde, girişi mihraptan verilen, üstü tonozla örtülü bir hücre yer almaktadır. Çilehâne olduğu ileri sürülen bu hücrenin geçirdiği tamirler neticesinde önemli ölçüde değişikliğe uğradığı belli olmaktadır. Bugün yalnızca iki penceresi kalan karanlık hücrenin duvar örgüsü incelendiğinde doğu ve batı cephelerinde alt sırada ikişer, güney cephesinde ikisi altta, biri üstte olmak üzere toplam yedi penceresinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Küçük bir hücreye bu kadar çok pencerenin açılması bilinen çilehâne tasavvuruna aykırı görünmektedir. Bu hücrenin çilehâne değil şeyh odası, itikâf odası veya kütüphane olduğu düşünülebilir.
Gurlitt ve Ayverdi çizimlerinde hücreyi iki pencereli, İ. Aydın Yüksel ise konuyla ilgili herhangi bir açıklama yapmaksızın, çizmiş olduğu planda, hücreyi dört pencereli olarak göstermiştir. Hücrenin duvar örgüsü dikkatlice incelendiğinde doğu ve batı cephelerinde alt sırada ikişer pencere, güney cephesinde ise, ikisi altta birisi üstte üç pencere olmak üzere, hücrenin toplam yedi penceresinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Pencere üstlerindeki atkılar, farklı malzeme kullanımı ve taş sıralarındaki eklenti yerleri buralarda pencere olduğu fikrini açıkça desteklemektedir. Bu kısımların, belki, hücrenin icra ettiği fonksiyonun değişikliğe uğraması sebebiyle ya da zarar görmüş olan yapının güçlendirilmesi maksadıyla 1757 tamiri sırasında kapatılmış olabileceği kanaatini taşımaktayız.
Şeyh Vefa Çilehanesi hakkında daha detaylı bilgi için tıklayınız