@erolkaranet'te Aradığınız Kelime veya Konuyu Buraya yazınız!

Reklam


Menuçehr Camii... Türklerin Anadolu'daki İlk Camisi




Kars'ta, 5 bin yıllık geçmişe sahip tarihi Ani şehrinin Selçuklu Sultanı Alparslan tarafından 1064'teki fethi sonrası, Büyük Selçuklu İmparatorluğu'na bağlı Şeddatoğulları tarafından yaptırılan minaresi ve bazı duvarları günümüze kadar ulaşan  yerel halkın ifade ettiği şekliyle Ani Ulu Camii dediği Ebu'l Manucehr Camii, Anadolu'ya yapılan ilk Türk camii olma özelliği taşıyor....



Ebul Manucehr Camii, 1072'de Kars'ın Arpaçay ilçesindeki Ani antik şehrine yapılmış. Seddatoğulları'ndan Ebul Evsar’ın oğlu olan Ebu Süca Manucehr tarafından yaptırıldığı bilinen caminin tavanlarında renkli taşlardan yapılmış geometrik süslemeler yer alıyor.



Caminin giriş cephesi, 19. yüzyılın sonuna doğru yıkılmıştır. Ancak cami, 1906`ye kadar
köylüler tarafından kullanılmıştır. 1906 yılında Leningrad Üniversitesi tarafından yapılan kazıda, ekibin başındaki Nikoli Marr burayı önce kazı evi olarak kullanmış, sonrasında ise kazı bulgularını barındırmak üzere cami müzeye çevrilmiştir. Binayı takviye maksadıyla, kuzeybatı tarafındaki çatı kemerleri duvarla kapatılmıştır. Bu küçük müzenin Birinci Dünya Savaşı`nda yağmalandığı sanılmaktadır.
Bir çok kaynakta, Nikola Marr tarafından yapıya ait pek çok parça yerinden sökülerek Sovyetler Birliği’ne götürdüğü yazılıdır. Bugün sadece mihrap duvarı, batı yan duvarı ve kuzeybatı köşesindeki sekizgen kesitli, kalın gövdeli minaresinin bir kısmı sağlam durumdadır.



Caminin planı pek düzgün olmayan bir dikdörtgen şeklinde olup yapı çift katlı olarak düzenlenmiştir. Alt kattaki mahzen, örtüsü zengin bir tonoz sistemine sahip olan odalardan meydana gelmiştir. Üst kat mekânı (harim) kalın gövdeli, dorik forma benzer başlıkları bulunan bodur sütunlarla üç sahna ayrılmıştı. Bu bölüm tahrip olmuştur. Sağlam durumda bulunan duvarlar üzerinde sivri kemerli dar ve uzun pencereler açılmıştır.
Caminin sonraları gözetleme kulesi olarak da kullanılan minaresi çift renkte taşlardan yapılmıştır. Eski şehrin ortasında bir zafer anıtı gibi yükselen bu heybetli minarenin şekli Selçuklu mimarisinin erken devir özelliklerine uygundur.



Minare camiye göre daha açık renkli taşlardan inşa edilmiş olup Emîr Fadlûn tarafından 1125 yılında yaptırıldığı kabul edilmektedir. Minarenin ilgi çekici tarafı, üzerinde beyaz renkte taşların sıralanmasıyla kûfî hatla yazılmış “bismillâh” yazısının olmasıdır. Bu yazı merdivenin 66. basamağına denk gelmektedir.



Eski kaynaklarda caminin batı duvarının üstünde yer alan inşa kitâbesiyle bundan başka iki kitâbeden söz edilir. Minarenin 99 basamak olması Esma-ül Hüsna, Allah c.c nın ismi şeriflerinin sayısına bağlanılıyor. Tespih adedi gibi. Her 33 merdivende bir küçücük de olsa bir havalandırma boşluğu göze çarpmaktadır.



İnşaatında kullanılan malzeme “volkanik tüf” adı verilen, sağlam fakat hafif bir taştır. Bölgeye has olan, siyah, bej, kahverengi ve gri renklerdeki bu taşlar Horasan harcı ile kaynaştırılmıştır. Düzgün bir sıralama göstermeyen taşlar yapının dış cephelerinde hareketli bir görünüm meydana getirmiştir. Camiye doğu kenarından bitişik olduğu bilinen medrese de yapının son cemaat yeri gibi yıkılmıştır.



Dikdörtgen planlı harim, beş sütunla üç sahına ayrılmıştır. Sahınların içindeki her bir bölüm kare planlıdır. Bu bölümlerin üzeri farklı şekilde tasarlanmış tonozlarla kapatılmıştır. Yapıya kuzeybatı köşede bulunan kapıdan geçilerek girilmektedir. Yapının kuzey cephesinde ikinci bir girişi daha bulunmaktadır. Burası minareye açılan bir kapıdır. Bu cephenin bitişiğinde bulunan minare sekizgen planlı olarak yapılmıştır. Minarenin gövdesi üzerinde bir kitabe panosuna da yer verilmiştir.
Ayaklar, sekizgen planlı ve yukarıda köşeleri pahlanmış sütun başlıklarına oturmaktadır. Ayaklar zeminde yine sekizgen kaidelere oturtulmuştur. Ayaklar arasındaki kemerler dairevi plan formundadır.



Yapıya ait olan kitabede yapının inşa tarihiyle ilgili bilgiler yer almaktadır:
"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Bu mescid ve minarenin yapılması büyük emir Savr oğlu Şücauddevle Ebu Suca Manuçehr tarafından Efendimiz, Ulu Sultan, Büyük Sehinsah Doğunun ve Batının Sultanı Fetih babası Alparslan oğlu Melik Şah'ın zamanında emredildi."
Yapının minaresi sekizgen planlıdır. İçten spiral merdivenle yukarı çıkılmaktadır. Minarenin tepesinde şerefe bölümüne çıkılmaktadır. Doğuda bulunan ikinci bir sıra ile yapının içindeki sultan mahfiline çıkılır.



Yapının mihrap nişi yarım dairevi planda ve üzeri mukarnaslı olarak yapılmıştır. Yapının içerisi duvar yüzeylerinde belirli bir seviyede yerleştirilmiş pencerelerle aydınlatılmaktadır. Bunların dışında merkezdeki kubbe üzerine yerleştirilmiş küçük açıklıklarda yapının içine ışık sağlamaktadır. Yapının arkasında bazı mezarlar ve mezar taşları görülmektedir.
Bu yapılarla birlikte inşa edilmesi muhtemel olan caminin yakınındaki (kuzeydoğu) hamam 1965-1967 yılları arasında yapılan arkeolojik kazılarda bulunmuştur. Köşelerinde kubbeli dört halveti bulunan haçvari planlı sıcaklığı, buna bitişik dikdörtgen planlı külhan ve su deposu ile ılıklığının bir kısmı ortaya çıkarılmış olan hamam günümüzde harabe durumundadır.



1999`da başlayan restorasyonla, caminin zemini yeniden döşenmiş, yıkık duvarların bir kısmı tekrar örülmüştür. Cami'nin pencerelerinden Arpaçay ve Ermenistan toprakları oldukça net görünüyor.
Cami hakkında en fazla bilgiye Milliyet Gazetesinde yer alan bir ropörtajda Kars Kafkas Üniversitesi (KAÜ) Eğitim Fakültesi Tarih Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Yaşar Kop'un verdiği bilgilerden öğreniyoruz.
Yaşar Kop, minaresinde Kufi yazı stiyle ‘Bismillah’ yazan Anadolu’daki ilk Türk camisinin, 1064 yılında Selçuklu Sultanı Alparslan’ın Anı kentini fethetmesinden sonra Anı Beyi olarak atadığı Menuçehr tarafından 1072 yılında dikdörtgen planlı iki katlı olarak yapıldığını, caminin tavanında Selçuklu dönemi yıldız motifleri bulunduğunu ve sekizgen köşeli minareye 99 basamaklı merdivenle çıkıldığını söyleyerek şunları ifade ediyor.



"Ebul Menucerh Camii Anadolu’da bilinen ilk Türk camisidir. Buna giriş yapmadan önce şunu ifade etmekte fayda var. Evliya Çelebi Kars’a geldiğinde, 17. yüzyılın ikinci çeyreğinde, 45 tane tarihi camiden bahsediyor. Sonrasında bizim Kars’ın yetiştirdiği en büyük duayenlerden Prof. Dr. Fahrettin Kırzıoğlu, 75 tane hatta 77 tarihi camiden bahsediyor. Bunların içerisinde elbetteki her birinin anısı olmakla beraber, bugün toplam 7 tane cami ayakta. 2 tane de sonran onarıldıkları için isimleri eskidir diye dahil edilince 9 tane cami var. Fakat Ebul Menucerh özelliği başka. UNESCO’nun Türkiye’de neredeyse ilk ibadethane olarak koruma altına aldığı Sivas Divriği Ulu Cami’den, ya da Diyarbakır’daki Ulu Cami’den daha da eski, daha da geçmişe sahip olan bir camidir.
"Minare 99 basamak, niye 99 basamak? Çünkü Esma-ül Hüsna, Rabbimin 99 tane isminden dolayı. Her 33 merdivende bir küçücük de olsa bir havalandırma boşluğu var" diyen Kop, "Şimdi bu cami için söylenen şey şu; 1064 tarihinde Kars Anı alınıp, Malazgirt Savaşı’ndan 7 sene önce buraya dahil olunduğunda, girildiğinde Şeddadilere Ebul Evsar’ın oğlu olan Menuçerh’re burayı bırakıp gittiğinde birçok yatırımda bulunmaya başlamış, fakat kendisinin ilk yaptığı şey ibadethane. Kaynaklarda, ‘1086 yılında ilk kez kuruldu’ denilmiş olsa da ama eldeki belge ve bilgilere ışığında 1072 yılında bitirilen, Malazgirt’ten sonra Anadolu’nun Türklere açılan kapısından sonra bizim ibadethanemizin, kıblemizin olduğu yer açısından önemli. Fakat şöyle bir iddia var. Hemen sol tarafımızda bir İpek Yolu Köprüsü var. İpek Yolu Köprüsü ki iki katlı bir İpek Yolu Köprüsü. Anadolu’daki İpek Yolu’nun girişini tasdiklemesi bakımından muazzam. Deniliyor ki bu kadar muazzam bir konumda olması tam Arpaçay Nehri’ne konuşlandırılmış olması bakımından gümrük binası olarak kullanılmaktadır. Fakat bu sadece bir söylentidir. Elde bilgi yoktur. Yine Ermeni kaynaklarında, ‘Türkler asla bir yapı yapamaz. Baştan aşağıya, burası bir kiliseydi, bunlar kiliseyi yıktılar onu yaptılar’ deniliyor. Ama maalesef temelden itibaren bakıldığında bununda böyle olduğunu söylemek, ya da doğrulamak imkansız bir şey. Bu caminin farklı özelliklerinden birisi şu, biz Türkler gerçekten bir şey yaptığımızda dört dörtlük yapmaya gayret ediyoruz. Minare 99 basamak, niye 99 basamak? Çünkü Esma-ül Hüsna, Rabbimin 99 tane isminden dolayı. Her 33 merdiven de bir küçücük de olsa bir havalandırma boşluğu var. 1847 yılına gelinceye kadar fark edilmemiş ama o tarihte Khanikof isminde birisini, hatta Barthold, meşhur tarihçi Barthold’un da tespitlerinde var bu. Kufi yazıyla ‘Bismillah’ yazıyor. Bu da çok ilginçtir tam 66’ncı merdivene neredeyse hemen hemen tekabil ediyor. Yine Türklere ait olan, camiye kazandırılan bir sanat tarihi açısından yapı var şerefe ve maalesef şerefeden ötesi yok, kırılmış, yok olmuş, yıkılmış. Çünkü burası serhat. Serhat demek sadece sınır demek değil. Başşehir demek. Bundan dolayı baş sınır demek. Burada Huriler var, burada Persler var, burada İskitler var, burada Parklar var, burada Karakoyunlular, Timurlar, Moğollar, Selçuklular, aklınıza kim gelirse var. En son Osmanlı var. Ama burası çok fazla istilaya uğramış. Yakılıp, yıkılmış. Bir de tabi doğal afetler var. Neler var. Deprem var" diye konuştu.



Minarenin farklı Türk devletlerinin özelliğini barındırdığını ifade eden Yrd. Doç. Dr. Yaşar Kop, "Yıldızları kullanmış, Selçukluları barındırıyor. Ama sekizgen minaresinin Allah’ın 99 ismine atfen yapılan basamakların haricinde Gaznelilerin, Hindistan’da, Afganistan’da, Pakistan taraflarında İslamiyet’in yayılmasında vesile olan Türk Devleti, Gaznelilerin Zafer Anıtı’nın aynısı görünümünde olması bakımından bu da çok elzemdir. Bunu da söylemek lazım. 4 tane penceresi var. Buradaki Arpaçay’a bakan ki Aras’ın en büyük iki kolundan bir tanesi, 4 tane penceresinin olmuş olduğu ve nehre bakan kısım medrese olarak kullanılmış. Kapıları gittikçe alçalmaktadır. İşte gömülü durumda bulunan nehre bakan kısımda gömülü durumda olan yer medrese olarak kullanılmıştır. Bu arada hemen şunu da belirtmekte fayda var. Sultan Alparslan’ın Anı’yı fethinden sonra 1064 tarihinde geldiğinde ilk cuma namazının kılındığı yer olarak belirtildiği cami bu değildir. Çünkü burada Meryem Ana Katedral olarak bilinen büyük bir kilise var. Sonradan Fethiye Camisi olarak değiştirilmiştir. Herkesin de takdiridir. Birden fazla farklı dine mensup ibadethaneden en büyüğü camiye çevrilir. Fethedildiği için de buna Fethiye denir. Kars’ta iki tane vardır. Biri şehir merkezinde, biriside burada. Meryem Ana Katedrali olarak bilinen Fethiye Camii hemen bu Ebul Menuçehr Camisi’nin tam arkasına düşmektedir. Orada namaz kılınmıştır. İlk namaz kılınan yer burası değildir. Buranın özelliği tekrarlıyorum. Anadolu’daki ilk Türk camisidir. Gerek Sivas Divriği’deki Ulu Cami’den, gerek Diyarbakır’daki Ulu Cami’den daha önce olan bir Türk Camisidir. Yıl 1072 bunu belirtmekte fayda var" dedi.



Kars’a 45 kilometre uzaklıktaki Ani Antik Kenti’nde bulunan Ebul Menuçehr Camii, Orta Asya Türk Mimarisinin izlerini taşıyor. Kırmızı ve siyah renkli düzgün tüf taşlarıyla inşa edilen cami, UNESCO’nun Türkiye’de ilk ibadethane olarak koruma altına aldığı Sivas Divriği Ulu Cami’den, Diyarbakır’daki Ulu Cami’den daha da eski ve daha geçmişe sahip bulunuyor.
UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ne giren Ani Ören Yeri’nde, Türklerin Anadolu’da yaptığı ilk cami olan Ebu’l Menuçehr Camii restorasyon edilecek. Menuçehr Camii, 2 yıl sürecek olan restorasyondan sonra ibadete açılması planlanıyor.. Caminin, Malazgirt Zaferi'nin 950'nci yıl dönümü olan 26 Ağustos 2021'de açılması hedefleniyor.

Kaynak:
https://islamansiklopedisi.org.tr/menucihr-camii
Selçuklu Mirası web sitesi, Kars İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü
https://www.milliyet.com.tr/yerel-haberler/kars/anadoludaki-ilk-turk-camisi-ebul-menucehr-12084378
Hukuk, Yaşam, Din, Sağlık, Magazin, Turizm

Yorum Gönder

0 Yorumlar
*Asılsız yorum yapmayınız. Mesajlar Yönetici tarafından denetleniyor.