Diğer taraftan gerek marufu emredip münkerden sakındırmaya buyuran ayetler, gerek bu doğrultudaki hadisi şerifler bizlere, kitleler ve çoğunluk tarafından kabul edilen, uygulama alanına konulan, kararlaştırılan, kanunlaştırılan... şeyler, İslam’ın emir ve hükümleri ile bağdaşmıyorsa, Peygamber Efendimizin irşadlarına aykırı ise, bunlara karşı takınacağımız tavrın ne olduğunu tesbit etmektedir.
Yani bir şeyin çoğunluk tarafından kabul edilmesi, -hatta bütün insanlık tarafından kabul edildiğini varsaysak bile-, eğer Allah’ın hükümleriyle, Resulü’nün irşadlarıyla bağdaşmıyorsa o batıldır. Müslüman, çoğunluğun zanna dayalı olarak aldığı -hak mı batıl mı belli olmayan- karar ve hükümlerin arkasından sürüklenebilecek kadar insiyatifsiz bir varlık olamaz. Aksine o, doğrunun yanında yer alan, fakat yanlışları düzeltmeye çalışan, bu yolda yürümekten yılmayan, olaylara İslâm’ın mührünü vurmakla yükümlü, mesaj sahibi soylu bir insandır.
Bu konuda şanlı önderimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
“Sizden biriniz: “biz insanlarla birlikte hareket edeceğiz, onlar iyilik yaparsa yaparız, kötülük yaparsa onu da işleriz” demesin. Fakat insanlar iyilikte bulunurlarsa iyilik yapmaya, kötülük işlerlerse zulmetmemeye kendinizi alıştırın.” (Sünen-i Tirmizi)
Dikkat edilirse müslüman, iyilik ve adalet ehlidir. Müslümanlar iyilik işlemede ve adaletle hükmetmede herkesle dayanışma içerisinde bulunabilirler. Ancak insanlar Allah-ü Teala’ya karşı tuğyan edip haddi ubudiyeti aştıklarında; insanların akıllarını tahrib etmek için içki fabrikalarını açtıklarında, insanların nesil emniyetlerini bozmak için genelevleri serbest hale getirdiklerinde, bunların da ötesinde insanların hayatlarını düzenlemek amacıyla gelmiş Şeriat-ı Garrayı rafa kaldırıp onun yerine geçmek üzere batıl şeriat’lar/hukuk ve anayasalar uyduran kravatlı kare kafalı teröristlerle dayanışma içerisine girip bu sayılan pislikleri işlemek, müslümanların vasfı değildir ve bu pislikleri işlemek için müslümanlardan dayanışma ve yardımlaşma talebinde bulunmak insanlık da değildir. Bugün bu konulardaki birlik, beraberlik, dayanışma ve yardımlaşmanın ismi ‘Demokrasi; bütünüyle bir fitne ve fesad kumkumasıdır.
İslâm’da helal ve haram hududlarını tahrib edenlerle yardımlaşmanın yeri yoktur. Esasen İslâm’a teslim olmuş bir müslümanın, Allah ve Resulü’nün tesbit ve tayin ettiği hükümlerin dışında bir hükmü tercih etme hakkı ve muhayyerliği yoktur. Bakınız Allahü Teâla değişmez hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
“Aralarında hüküm vermek üzere Allah’a ve Resulüne çağrıldıklarında müminlerin söyleyecekleri tek söz: “Dinledik ve itaat ettik” demelerinden ibarettir. işte felaha erenler ancak bunlardır.” (Nur: 51)
“Allah ve Resulü bir işe hüküm verdikleri zaman erkek olsun kadın olsun hiçbir mü’min için o işinde istediği (başka) birşeyi tercih etmek yetkisi yoktur. Kim (başka bir tercihte bulunarak) Allah’a ve Resulüne isyan ederse, şüphe yok ki apaçık bir sapıklıkla sapmış olur.” (Ahzab: 36)
Demokrasi; Allah ve Resulünün hükümlerine rağmen beşerî sistemleri tercih etme hakkı ve muhayyerliği bayraklaştıran bir tuğyan rejimidir. Şehid Seyyid Kutub (rh.a) şöyle diyor: “Demokrasi; tıpkı sösyalizm gibi beşer tarafından uydurulmuş bir rejimdir. Başka bir ifadeyle demokrasi; beşer yapısı bir devlet ve idare sistemidir. Her beşer yapısı işte olduğu gibi doğru veya eğri yanları bulunabilir... İslam ise bir hayat nizamıdır. Hem itikadî düşünce sistemi, hem ekonomik ve sosyal nizamı, hem de idarî ve kazaî prensipleri ihtiva eder. Allah yapısı olmasından ötürü de ayıplardan ve noksanlardan varestedir. Allah’ın nizamına insanların yanından şefaatçılar arayanlar ve beşer yapısı sistemlerden kiyafetler bulmaya çalışanların İslam karşısındaki durumları ne olabilir? Allahü Teâla’ya haşa kullardan şefaatçılar arayanların veya kulların sözlerinden medetler umanların İslâm’ın nazarında durumu ne olabilir?...
Arapların cahiliyetleri devrindeki müşriklerin hepsi de bir takım mahlukatın Allah huzurunda aracı olmalarını istiyorlardı. Ve bunun için onları dost ediniyorlardı. Nitekim Zümer Süresinde belirtildiği gibi: “Allah’tan başkasını dost edinenlere gelince: “Biz onlara sırf bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” diyorlardı...” (Zümer:3) İşte onları müşrik yapan unsur. Ya Allah’ın kullarından Allah’ın yanında şefaatçılar dilemeyip de ondan daha çirkin ve iğrenç şekli ile kulların yanında haşa şefaatçılar arayanların veya kulların vazettikleri sistemlerden yardımlar bekleyenlerin durumu ne olur?.. Onlara nasıl bir sıfat bulmak gerekir. Hiç şüphesizki İslâm, İslâm’dır. Sosyalizm, sosyalizm’dir. Demokrasi, Demokrasi’dir...
İslâm, Allah’ın nizamıdır ve onun Allah’ın verdiği sıfatlardan ve ünvanlardan başka sıfatları ve ünvanı yoktur. Sosyalizm ve demokrasi ise birer beşer yapısı sistemdir. Beşerin kendi tecrübelerine dayanır. İslâm’ı seçmek isteyenler bu esaslar dahilinde seçkinler... Bir dava adamının Allah dinine davet ederken beşerin günü birlik değişen arzu ve isteklerine uygun ve gündelik raiçlere muvafık aldatıcı elbiseler bulmaya ihtiyaçları yoktur. Bunu yaparken Allah’ın dinine iyilik yaptiklarını sanmasınlar...
Bu arada Allah’ın emirlerini gereği gibi değerlendiremeyen ve kendi dinlerini küçük düşürenlere şunları sormak gerekir. Siz İslâm’ı bugün insanlara sosyalizm adı altında veya demokrasi namıyla takdim ediyorsunuz. Ve bunu yaparken de her iki kıyafetin çağdaş yönelişlere uygun kıyafet olduğunu ileri sürüyorsunuz... Halbuki bir zamanlar da insanlar arasında en sevimli ve geçerli sistem kapitalizm idi. Ve kapitalizm’e dayanarak feodal sistemden kurtulabilmişlerdi. Tıpkı bunun gibi yine bir zamanlar en geçerli sistem mutlak monarşi idi. Almanya ve İtalya’da Bismarc ve Markzini devirlerinde İtalya ve Alman birliğinin korunabilmesi için en uygun yol mutlak monarşi olarak kabul ediliyordu. Kim bilir yarın hangi sosyal sistem daha geçerli olacaktır. Kulların kullar için koydukları kanunlardan hangisi daha rağbet kazanacaktır? Siz o zaman gelecekte geçerli olan sistemlere dayanarak İslâm’ı hangi kıyafete girdireceksiniz? İnsanların sevdiği hangi elbiselerle onu takdime çalışacaksınız?.. İşte bizim sadedi içerisinde bulunduğumuz bu ayet dalgalarının belirttiği hükümler bütün bu hususları ihtiva etmektedir. Evvela bu tevcihat, dava adamının kendi davasına sarılarak yükselmesini istemektedir. Binaenaleyh dava adamı başkalarının arzu ve isteklerine boyun eğmemeli ve bu dini süslü göstermek için taşımadığı adlar ve unvanlarla takdim etmemelidir. İnsanlara hitap ederken onun takip etmediği vasıta ve metodlara baş vurmamalıdır: Hiç şüphesiz ki, Allah âlemlerden müstağnidir... Her şekli ile Allah’tan başka kullara kul olmaktan kurtulup Allah’a kul olarak Allah’ın dinine girmek istemeyenlere bu dinin ihtiyacı yoktur. Ayrıca Allah’ın; kulların itaat ve isyanlarına da ihtiyacı yoktur.
Hem bu dinin esas hususiyetleri ve temel prensipleri yönünden Allah’m irade buyurduğu ve beşeriyet için faydalı olduğunu belirttiği bir temel unsuru bulunduğu gibi faaliyet metodu yönünden de kendisine has bir asaleti vardır. Hiç şüphesiz ki, bütün hususiyetleri ve prensipleri ile hareket ve ifade metodlarıyla bu dini insanlığa gönderen, insanları yaratan ve insanların içinden geçenleri bilen Allahü Teâla’dır. (Fi’zilâl-il Kur’an (Seyyid Kutub) C:2, Sh: 1083-1084, Beyrut/1982). Evet, İslam dini, demokrasi adındaki halk’ın dini’ne benzemez. İslam, Allahü Teâla’nın insanların hayatları için seçip beğendiği bir nizamdır. Demokrasi ise, insanın insana din vazetmesidir. Yani bazı insanlar tarafından diğer insanlar için bir dinin uydurulmasıdır.
"İslami desteklemeyen ve İslamî esaslara dayanmayan herhangi bir metod, kişiyi başarıya ulaştıramaz." Bu, bizim asla terk edemeyeceğimiz genel tutumumuzdur. İslam'a dayanmayan, İslam'ı gerçekleştirmeye çalışmayan veya İslam'a karşı savaş açan herhangi bir resim ne kadar yaldızlanırsa yaldızlansın veya lehinde ne kadar propaganda yapılırsa yapılsın, hüsrandan başka bir neticeyi götürmez. Tecrübe edilen laik (demokratik) rejim memleketlerimizi iktisadî ve siyasî yönden batırmaya, askeri yönden zayiflatmaya götürmekten başka bir şey yapmamıştır. Bunun içindir ki, İslam'dan başka herhangi bir rejime saygı nazarıyla bakmamız veya başarılı olabileceğini düşünmemiz mümkün değildir. {Hasan el-Benna}
Bir insanın müslüman olması için şirkten uzak durması gerektiği gibi şirk ehlinin düşünce ve hareketlerinden ve onlara benzemekten de kaçınması, onları sevmemesi, onlarla dostluk kurmaması gerekir.