"Sizden kim, dininden döner ve kâfir olarak ölürse, işte onların dünya ve âhirette amelleri boşa gitmiştir. İşte cehennemlikler onlardır. Onlar orada ebedî olarak kalacaklardır." (Bakara, 2/217).
Önce Müslüman olup sonra İslâm'ı inkâr ederek başka bir dine geçen veya dinsizliği seçen kimselere mürted denilmektedir. Hak dine aykırı olan inancının belirgin özelliği şirk; yani "Allah'a ortak koşmak, O'na mahsus olan sıfat ve fiillere başkaları da ortak etmek" olan kimselere müşrik denir. İçi kâfir dışı Müslüman olanlar münafıklardır. Kâfir terimi ise bu üç terimden daha geniş bir anlam ihtiva etmekte olup, hak dine aykırı olan ve kişiyi hak dinin dışına çıkaran bütün inançların sahiplerini ifade etmektedir.
Birçok âyete göre kâfirlerin (müşrik, münafık, mürted) bu inançları, dünyada yaptıkları iyi işlerin dinî sonuçlarını iptal etmekte, onlardan -sevap, ecir, âhiret azığı ve sermayesi olarak- fayda görmelerini engellemektedir. (Mâide 5/5; En'âm 6/88; Tevbe 9/17,69) Kâfirler dünya hayatında "kardeşlik, velayet (birbirinin velileri olmak), vârislik, ganimet payı, evlenmenin caiz olması" gibi Müslümanlara mahsus bulunan haklardan ve ilişkilerden mahrum kaldıkları gibi, âhirette de cehenneme girmekte ve orada devamlı kalmaktadırlar.
Hak dinden dönen kimse yeniden İslâm'a gelirse, ilk İslâmî hayatında yaptığı sevaplarla ibadetler defterine yazılır, yeniden değer kazanır mı, yoksa araya giren inkâr sebebiyle defterden silinmiş olduğu için boşa mı gitmiş olur?
Başta mealini verdiğimiz âyete göre mürted bu hali üzere ölürse ameli boşa gitmektedir, inkârından cayar ve yeniden İslâm'a dönerse amelleri boşa gitmeyecektir. Konuyla ilgili başka âyetlerde ise "hak dinden dönmenin amelleri boşa gidermesi", bu hal üzere ölme şartına bağlanmamıştır. (Mâide 5/5; En'âm 6/88; Zümer 39/65)
Bu âyetleri bir arada değerlendiren ve farklı yorumlayan müctehid ve tefsirciler farklı sonuçlara ulaşmışlardır. Ebû Hanîfe ve İmam Mâlik'e göre hak dinden dönen kimsenin amelleri boşa gider, daha önceden adak adamış ise yerine getirmesi gerekmez, haccetmiş ise yeniden hacca gitmesi gerekir. Bu âyetteki şartı ve kaydı dikkate alarak diğer âyetleri de buna göre anlayan İmam Şafiî 'ye göre mürted hak dine yeniden dönünce amelleri de onunla beraber döner ve boşa gitmez.
Her iki görüşün delilleri şöyledir:
Hanefiler ve Malikilere göre mürted İslâmı terk ettiği anda bütün amelleri boşa gider. Mürtedin Müslüman iken tuttuğu oruç, kıldığı namaz, yapmış olduğu hac, vermiş olduğu zekât gibi ibadetleri tekrar İslama döndükten sonra yeniden yapması gerekir. (Bedaiu’s-Sanai, 1/292; El-Bahru’r-Raik 5/137; El-Huraşi, 8/68) Çünkü, Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Kim imandan sonra küfrederse ameli boşa gider." (Maide, 5/5)
"Eğer sen şirk koşsaydın mutlaka amelin boşa giderdi." (Zümer, 39/65)
"Eğer şirk koşarlarsa amelleri boşa gider." (Enam, 6/88)
- Şafiiler ve Hanbelilere göre bir kimsenin, mürtet olarak ölmeyince, Müslüman iken işlediği ameller boşa gitmez, (Nevevi, el-Mecmu’ Şerh-ul Muhezzeb 3/5-6; el-İnsaf 1/392)
"Sizden kim dinini terk eder ve kâfir olarak ölürse, işte onların dünyada ve ahirette amelleri mahvolur. Onlar cehennemliklerdir. Orada ebedi kalırlar." (Bakara, 2/217)
Eğer Müslüman iken işlediği ameller mücerred bir irtidatla mahvolmuş olsaydı, ayette "kâfir olarak ölürse" ibaresinin bir manası olmazdı. Buna göre ancak mürtet olarak ölürse bütün işlediği ameller mahvolur. Ölmeden önce İslama dönerse ne ameli mahvolur ne de cehennemde sonsuza kadar kalır.
Dinden çıkan kimsenin tekrar Müslüman olması durumunda, daha önce yaptığı ibadetleri tekrar yapması gerekmez. Ancak zengin ise hac ibadetini yeniden yapması gerekir. Yine dinden çıkmadan önceki sevapları, dinden çıktıktan sonra tekrar Müslüman olması durumunda, alimlerin çoğuna göre bu sevaplar boşa gitmez ve tekrar döner.
Ayrıca dinden çıkanlar, hem Allah hakkı hem de kul hakkı ile sorumludurlar. Bir mürtedin, Müslüman iken terk ettiği namaz, oruç gibi dinî vazifelerini, tekrar Müslüman olduktan sonra onları kaza etmesi gerekir. Çünkü bu vazifeleri terk etmek bir günahtır. Günah ise dinden çıktıktan sonra da devam eder. Bu nedenle önceki günahlarından kurtulmaya çalışması gerekir. (bk. Ö. Nasuhi Bilmen, Hukûkî İslâmiyye ve İstilâhât-ı Fıkhıyye Kamusu, VI/5-30)
sorularlaislamiyet.com
*************
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Hutbe-i Şamiye adlı eserinde İslam'ın yeryüzüne gönderildiği bugüne kadar bir Müslümanın aklını ikna ederek veya delile dayanarak başka bir dine geçmediğine dikkat çekiyor.
Bediüzzaman'ın sözleri şöyle:
Asr-ı Saadetten şimdiye kadar hiçbir tarih bize göstermiyor ki, bir Müslümanın muhakeme-i akliye ile ve delil-i yakinî ile ve İslâmiyete tercih etmekle, eski ve yeni ayrı bir dine girdiğini tarih göstermiyor. Avamın delilsiz, taklidî bir sûrette başka dine girmesinin bu meselede ehemmiyeti yok. Dinsiz olmak da başka meseledir. Hâlbuki, bütün dinlerin etbâları ise—hatta en ziyade dinine taassup gösteren İngilizlerin ve eski Rusların—muhakeme-i akliye ile İslâmiyete dahil olduklarını ve günden güne, bazı zaman takım takım, kat’î burhan ile İslâmiyete girdiklerini tarihler bize bildiriyorlar.
http://www.risalehaber.com/
******************
RİDDE ( MÜRTED ) (الردّة)
Bir müslümanın İslâm dininden çıkması anlamında fıkıh terimi. Sözlükte “dönmek; geri çevirmek, kabul etmemek” anlamlarındaki redd kökünden türeyen ridde ve irtidâd, fıkıh terimi olarak müslüman bir kişinin kendi iradesiyle İslâm dininden çıkmasını ifade eder. İrtidad eden erkeğe mürtedd, kadına mürtedde denilir.
Kur’ân-ı Kerîm’de aynı kökten türeyen kelimeler sözlük mânası yanında birçok yerde terim anlamıyla kullanılırken (M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “rdd” md.) hadislerde de terim anlamıyla yaygın biçimde geçmektedir (Wensinck, el-MuǾcem, “rdd” md.).
Klasik fıkıh literatüründe mürtede ait hükümlere dinden çıkmaya yol açan söz ve davranışlara göre farklı başlıklar altında yer verilirken irtidadın unsurları ve cezası “ahkâmü’l-mürteddîn, kitâbü’l-mürted, kitâbü’r-ridde” gibi başlıklarla, bilhassa Hanefî kaynaklarında devletler hukukuna dair “kitâbü’s-siyer” içerisinde “ahkâmü’l-mürteddîn” başlığı altında incelenir (İbn Rüşd benzer bir yaklaşımla konuyu “kitâbü’l-hırâbe” başlığıyla ele alır, bk. Bidâyetü’l-müctehid, II, 459).
Dinden çıkmanın hukuk düzeni bakımından suç sayılması İslâm’dan önce de yaygın bir anlayış olup Yunanlılar ve Romalılar’da bu suça ölüm cezası verilmiş, Yahudilik’te taşlanarak öldürülme cezası öngörülmüştür (Tesniye, 13/6-10). Hıristiyanlık’ta dinden çıkanlar için çeşitli dönemlerde ölüm ve aforoz gibi cezalar uygulanmış ve engizisyon mahkemeleri kurulmuştur. Bir müslümanın İslâm dininin inanç esaslarını veya bu esaslarla sıkı bağı bulunan temel hükümleri tamamen yahut kısmen inkâr etmesi İslâm hukukçuları tarafından özel bir suç tipi olarak ele alınmış, hangi söz ve davranışların ridde suçu oluşturacağı (bk. ELFÂZ-ı KÜFÜR; KÜFÜR), mürtedin İslâm’a dönmesi için alınacak tedbirler..........
DİYANET İSLAM ANSİKLOPEDİSİNDEKİ KONU İLE İLGİLİ AYRINTILAR İÇİN TIKLAYINIZ