Sarı Nokta Nedir?
Tıptaki adı, "yaşa bağlı makula dejenerasyonu" olan "sarı nokta" , ortalama ömrün uzamasına bağlı olarak göz dibindeki "sarı nokta" adı verilen bölgedeki rahatsızlıklardan kaynaklanan görme kaybıdır.
Küre şeklindeki gözün arkasında ve merkezinde, karşıdan gelen ışığın üstüne düştüğü noktanın "sarı nokta" olarak adlandırıldığını anlatan Bayraktar, 400-500 mikron çapındaki bu alanın görmenin en değerli kısmıdır. Etrafındaki 3 milimetrelik bir alanın ise gözün arka kısmındaki kenar kısımlara göre daha yüksek görme gücüne sahip bir bölgedir.
Bu bölgelerde herhangi bir rahatsızlık ortaya çıkması halinde görmede ileri derecede kayıp meydana gelebilmektedir.
Hastalık 50-55 yaş arasında yüzde 5-10 oranında, 75 yaş üstünde ise her 3 kişiden birinde görülmektedir.
Bu hastalığın yüzde 90'ı "kuru tip" adı verilen tarzda ortaya çıkar. Hastalığın bu türünde tam görme noktasındaki hücrelerde harabiyet söz konusudur. Diğer 10'luk dilimi oluşturan "yaş tip", yaşa bağlı sarı nokta harabiyetinde ise hastalık çok hızlı bir şekilde ilerleyerek görme kaybına yol açmaktadır.
"Hastalıkla Mücadelede Hedef, Kaybı Durdurmak"
Şikayetlerin hastalığın türüne bağlı olarak ortaya çıktığını belirten Bayraktar, kuru tipte belirtilerin, bakılan noktanın görülememesi ya da bu alanın ortasında bir leke görülmesi şeklinde yavaş yavaş gelişir.
Bu türde hastalık yavaş geliştiği için hastalar daha çok görme kaybının ardından hekime başvururlar. Bu nedenle bu tür belirtilere karşı duyarlı olunması gerekir. Görme noktasındaki çok hızlı bir harabiyetin söz konusu olduğu "yaş tip"te ise şekiller çarpık ya da düz ve uzun nesneler eğri görülür.
Bu tür belirtiler ortaya çıktığında hemen bir hekime başvurulmalıdır. Çünkü bu hastalığın tedavisinde genellikle kaybedileni kazanmak söz konusu değildir. Hastalıkla mücadelede hedef, kaybı durdurmaktır.
Hastalıkla mücadelede yaşam tarzı değişiklikleri de gereklidir. Sigara alışkanlığından vazgeçilmesi, hipertansiyon ve damar sertliği ile mücadele, kan yağlarının normal seviyede tutulması, beslenmeye özen gösterilmesi ve kahverengi tonda güneş gözlüğü kullanılması önemlidir.
Hastalığın Tedavisindeki Klasik Yöntem
GATA Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalından Doç. Tabip Yarbay Hakan Durukan da, son yıllarda en fazla başvurulan en klasik tedavi yöntemlerinden birinin "fotodinamik" tedavi olduğunu söyledi.
Bu tedavi yöntemiyle, özel bir boya enjekte edilen sarı noktanın altında gelişen anormal damarların tıkanarak küçültülüp ve böylelikle hastanın görme duyusu korunabilmektedir.
Bu tedavide tek seansta sonuç alınmasının mümkün değildir. 1-2 yıl devam eden tedavi sürecinde yılda ortalama 4-6 kez enjeksiyon yapılmasının zorunludur.
Dünyada İlk Kez Geliştirilen Tedavi Yöntemi
GATA Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalından Prof. Tabip Albay Güngör Sobacı tarafından dünyada ilk kez geliştirilen, sarı kantaron bitkisinin kullanıldığı tedavi yönteminde ise hastalığın ilerleyişinin durdurulmasında büyük başarı elde edildi.
2000 yılından beri yürütülen çalışmada hastalara bu bitkiden ağız ya da damar yoluyla verildi. Bu tedavi klasik yönteme göre zaman ve maliyet avantajı vardır.
Geliştirilen yöntemle toplam 3 seans yeterli olmaktadır. İlacın verilmesinden 6 saat sonra hastanın gözündeki sarı noktada oluşan damarlar lazerle kurutulur. 3 ayda bir kontrol edilen hasta bu süre içinde günde 3 kez ilacı almaya devam edecektir. Bu hem yeni damarların oluşmasını engelleyecek, hem de hastanın psikolojik açıdan rahatlamasını sağlayacaktır.
Klasik tedavi yönteminin seansının maliyeti en az 2 bin YTL, bu yöntemin seansının maliyeti ise 30 YTL . Yan etkileri diğer yönteme göre "yok denecek kadar az"dır.
Sobacı, ağızdan uygulanan tedaviyi alan hastaların 3 yıldır izlendiğini ve 4. yıla girildiğini belirterek, bu hastaların yüzde 18'inde görme artışı, yüzde 20'sinde görme kaybı olduğunu, yüzde 64'ünde ise görme düzeyinin korunduğunu söyledi.
Damar yoluyla tedavi uygulanan hastaların takibinde 3. yıla girilen bu vakaların yüzde 6.5'inde görme artışı, yüzde 6.5'inde görme kaybı , yüzde 87'sinde ise görme düzeyi korunduğu gözlendi.
Sobacı, henüz bilimsel çalışma aşamasında olan yöntemin Sağlık Bakanlığından gerekli iznin alınmasından sonra yaygınlaştırılabileceğini belirtti.
Sarı Kantaron Nedir?
Çok eskilerden beri içinde pek çok iyileştirici etkisi olduğuna inanılan sarı kantaron, halk arasında "kanom", "kılıç otu", "mayasıl otu", "yara otu" gibi adlarla biliniyor.
Dümdüz ayakta duran ve 90 santimetreye kadar yükselebilen bitkinin sarı çiçekleri, ezildiğinde kırmızı bir sıvı salgılıyor.
Sarı kantaron, 2 bin 200 metreye kadar yüksekliğe sahip çayırlıklarda, orman ve tarla kıyılarında yetişiyor.
Bitki çay olarak sinirsel rahatsızlıklara, histeriye ve düzensiz adet kanamalarına karşı da kullanılabiliyor.
Kantaron yağının ise dıştan kullanımda yaralara, çatlaklara, lumbago ağrılarına ve güneş yanığına karşı çok etkili olduğu bildiriliyor.