Müslüman, sevdiğini Allah için seven, Allah'ı ve Resulü'nü her şeyden çok seven ve Allah kendine imanı nasip ettikten sonra tekrar küfre dönmeyi, cehenneme yüz üstü atılmaktan daha tehlikeli gören kimsedir.
Müslüman, bütün insanların canına, malına ve namusuna saygı duyan kimsedir.
Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez ve başkalarının zulmetmesine de razı olmaz.
Müslüman, özü, sözü ve işleriyle en doğru hareket eden, haksızlık yapmayan, daima her işin iyi yanını görmeye ve almaya çalışan, dünyada her davranışın iyi yanını görmeye ve almaya çalışan kimsedir.
Müslüman, İslam dinini kabul eden, Allah'a teslim olmuş kişidir.
Ruh temizliğine gelince, Müslüman, muhakkak güzel ahlâklı ve faziletli olmalıdır. İslâm dîni, baştanbaşa ahlâk ve fazilettir. İslâm dininin, dostlara ve düşmanlara karşı yapılmasını emrettiği iyilik, adalet, cömertlik, akılları şaşırtacak derecede yüksektir. On dört asırlık hâdiseler, bunu düşmanlara da, pek iyi göstermiştir. Sayılmayacak kadar çok vesikalardan hâtıra gelen bir dânesini bildirelim:
Bursa müzesi arşivinde, ikiyüz sene öncesine âid bir mahkeme kaydında diyor ki, Altıparmaktaki yahudi mahallesi yanında bir arsaya müslümanlar câmi yapıyor. Yahudiler, arsa bizimdir, yapamazsınız dediklerinde, iş mahkemeye intikâl ediyor. Arsanın yahudilere âid olduğu anlaşılarak, mahkeme câmiin yıkılmasına, arsanın yahudilere verilmesine karar veriyor ve hükm yerine getiriliyor. Adalete bakınız!
Peygamberimiz buyurdu ki, (İyi huyları tamamlamak, iyi ahlâkı dünyaya yaymak için gönderildim). Bir hadis-i şerifte, (Îmanı yüksek olanınız, ahlâkı güzel olanınızdır) buyuruldu. Îman bile, ahlâk ile ölçülmektedir.
İslâmiyette ruh temizliği esastır. Yalan söyliyen, hîlekârlık yapan, insanları aldatan, zulmeden, haksızlık yapan, din kardeşlerine yardım etmiyen, büyüklük satan, yalnız kendi menfaatini düşünen bir kimse, ne kadar ibâdet ederse etsin, hakîkî bir müslüman sayılmaz. Mâ'ûn sûresinin ilk üç âyetinde meâlen, (Ey Resûlüm, kıyâmet gününü inkâr eden, yetîmi, öksüzü incitip hakkını gasbeden, fakiri doyurmayan ve başkalarını da fakire iyiliğe teşvîk etmeyen o kimseyi gördün mü?) buyurulmuştur. Bu gibi kimselerin ibâdeti kabûl olunmaz. İslâm dîninde yasaklardan, haramlardan sakınmak, emirleri, farzları yapmaktan daha önce gelmektedir. Hakîkî bir müslüman, her şeyden önce, tâm ve mükemmel bir insandır. Güler yüzlü, tatlı dilli, doğru sözlüdür. Kızmak nedir bilmez. Resûlullah buyurdu ki, (Kendisine yumuşaklık verilen kimseye dünya ve âhiret iyilikleri verilmiştir).
Müslüman son derece mütevâzî' [alçak gönüllü]dür. Kendisine başvuran herkesi dinler ve imkân buldukça yardım eder.
Müslüman vakûrdur, kibârdır. Âilesini ve vatanını sever. Peygamberimiz (Vatan sevgisi îmandandır) buyurmuştur. Bunun için, vatanına saldıranlara karşı hükûmet harp ederken, seve seve askerlik vazîfesini yapar. Yukarıda bahs ettiğimiz 1560 tarihli bir Alman râhibi tarafından yazılan eserde şöyle denilmektedir:(Müslüman Türklerin niçin her seferde bizi yendiklerini şimdi anladım. Burada bir gazâ olduğu zaman, Müslümanlar derhâl silâhlarına sarılıp, vatanları ve dinleri uğruna seve seve çarpışmakta ve ölmektedirler. Gazâda ölenlerin Cennete gideceklerine inanıyorlar. Hâlbuki bizde bir harp ihtimali olunca, herkes askere gitmemek için saklanacak yer arar. Zorla askere alınanlar ise, isteksiz döğüşürler).