@erolkaranet'te Aradığınız Kelime veya Konuyu Buraya yazınız!

Banner


erolkaranet

Müslüman Bir Kadın Nasıl Örtünmelidir





Örtü bol olacak; el hariç, ayak hariç, yüz hariç bütün vücudunu örtecek, vücudunun hatlarını belli etmeyecek!..
Şimdi --streç diyorlar -- dar bir blue-jean pantolon giyiyorlar; bu tesettür değil!.. Neden?.. Bütün her şeyi belli... Veyahut üstüne dar bir blûz giyiyor, her tarafı belli... Olmaz! Veyahut şeffaf, altı görülüyor. Olmaz!
Bir hadis-i şerifte okumuştuk, Peygamber Efendimiz: "Kâsiyâtün, âriyâtün" diyordu. Ahir zamandaki bazı insanları anlatırken, "Giyinmiş ama çıplak!.." Nasıl giyinmiş ama çıplak?.. Elbisenin kumaşı şeffaf, görünüyor alt tarafı da ondan...
Örtecek, altını göstermeyecek, vücut hatlarını belli etmeyecek!.. Yüzü, eli, ayağı hariç her tarafını güzelce kapatması lâzım!İslâm'da örtü böyledir.
Asıl ince tesettür ise, hassas, tam böyle takvaya uygun tesettür, erkeklerin gözüne hiç görünmemek... En güzeli o... Yâni, giyimli de olsa ortada görünmemek... Erkeklerin gözünün önünde geziyor, çarşıyı dolaşıyor, pazarı dolaşıyor, alışveriş yapıyor, kumaş beğeniyor, başörtü beğeniyor... Sütyenini, acaba bu numarası bana uyar mı, uymaz mı diye sorarak alıyor, ediyor... Olmaz!.. Mümkün olduğu kadar, böyle şeyler yapmayacak. Nazarlara, gözlerin dikildiği bir duruma gelmemeğe gayret edecek. Güzel olanı bu!..
Kadınların vücût hatlarının [kaba avret yerlerinin şekli ve rengi] belli olmayacak herhangi bir elbise ile örtünmesi farzdır. İslâm dini, kapanmayı emretmiş, fakat belli bir örtü şekli bildirmemiştir. (Dürer-ül-mültekıte)
Peygamber efendimizin ve Eshâb-ı kirâmın mübârek hanımları, çarşafla örtünmemiştir. Hiçbir kitapta çarşaf giydikleri bildirilmemiştir. Milhâfe, ferâce, fistan, entâri giydikleri birçok kitapta bildirilmiştir. İmâm-ı Rabbânî hazretleri de, böyle değişik elbise giydiklerini 313. mektûbunda bildiriyor. Bu husûslar, Câmi'urrumûz ve Hidâye kitabında da bildiriliyor.
Kapanması gereken yerleri örtmek ve yukarıda bildirilen vücût hatlarını belli etmemek şartı ile kadınlar, bulunduğu şehrin âdetine uygun giyinir. Çünkü elbise gibi mubâhlarda, şehrin âdetine uymamak tahrimen mekrûhtur. Zarûret olmadıkça, harâmlarda hiçbir yerin âdetine uyulmaz. (Hadîka)
Peygamber efendimiz, ayaklarına kadar uzun gömlek, ya'nî entâri giymiştir. Şalvar ve pantalon giymemiştir. Bunları giymek âdette bid'attir. Âdette bid'at olan şeyi yapmak günâh değildir. Taksiye, uçağa binmek de âdette bid'attir. Bunları yapmak günâh değil dinin emridir. Bunun için âdet olan yerlerde, kâfirlerden gelmiş olsa bile, kadınların çarşaf ve erkeklerin bol pantalon veya şalvar giymeleri câizdir, günâh olmaz. Elbisenin şekli ibâdet değil, âdettir. Çünkü Peygamber efendimiz, papaz ayakkabısı, Rum elbisesi giymiştir. (Redd-ül muhtâr)
Sünnet-i zevâid
Peygamber efendimizin böyle âdet olarak yaptığı şeylere Sünnet-i zevâid denir. Bunları terketmek günâh olmaz. (Hadîka)
(Bir kavme benziyen onlardandır) hadîs-i şerîfi, ibâdetlerde benzemenin tehlikesini bildirmektedir. Meselâ papaz zünnarı ve haç takmak böyledir. Dikiş makinası, daktilo, elbise gibi şeyler ise âdettir. Âdetlerde kâfirlere benzemek günâh olmaz.
Peygamber efendimiz, her zaman belli bir elbise giymezdi. Ba'zan Rum, ba'zan Arab elbisesi giyerdi. Kolları dar Rum cübbesi de giymiştir. (Tirmizî)
Ahzâb sûresinde kadınların cilbâb giymesi emrediliyor. Cilbâb nedir?
Cilbâb, erkeklerin de, kadınların da giydikleri bir elbise, bir gömlektir. Zevâcir ve Berîka'daki hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Harâmdan cilbâb [gömlek] giyen erkeğin namazları kabûl olmaz.) [Bezzâr]
(Hayâ cilbâbını [örtüsünü] çıkarandan [aleyhinde] söz etmek gıybet olmaz.) [Beyhekî]
Bu hadîs-i şerîflerde bildirilen cilbâbın çarşaf demek olmadığı, herhangi bir örtü olduğu açıkça görülmektedir. Cilbâbın çarşaf değil, dış elbise olduğu tefsîr kitaplarında da yazılıdır. Birkaçı şöyle:
Cilbâb, baş örtüsünden daha geniş ve gömlekten kısa olan örtüdür. Yüzü ve bedeni örten her örtüye denir. (Ebüssü'ûd tefsîri)
Cilbâb, kadınların giydileri tek parça örtüdür. (Celâleyn)
Cilbâb, göğse kadar inen baş örtüsüdür. (Rûh-ul-beyân)
Cilbâb, bedeni baştan aşağı örten çarşaf, ferâce, câr gibi dış kisvedir. (Elmalılı)
Cilbâb, dışa giyilen örtüdür. (Tibyân)
Cilbâb, milhâfe, uzun entâri veya baş örtüsü demektir. (El-Envâr)
Kadın ve başörtüsü ; Kur’ana inanmadıkları halde, (Yalnız Kur’an) diyen zındıklarla, On dokuzculuk bâtıl dinine sarılanlar, tesettürü inkâr ediyorlar. Halbuki Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:
Nûr sûresinin 31. âyet-i kerîmesinde, (Kadınlar, baş örtülerini yakalarının üzerine örtsünler) buyuruluyor. Eğer kadınlar çarşaf giyselerdi, baş örtüsünü yakanın üzerine örtmekten bahsedilmezdi. Bir de fıkıh kitaplarına bakalım!
Erkeğin hanımına vermesi vâcib olan nafaka, yemek, kisve [elbise] ve meskendir. Kisve ise, himâr ve milhâfedir. (Bahr)
Himâr, baş örtüsü, Milhâfe, dış örtü demektir. Buna eskiden ferâce denirdi. Şimdi ise manto deniyor. Erkeklerin giydiği örtüye de milhâfe denmektedir. Hz. Enes'in rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte, (Resûlullah, milhâfesini evde giyerdi) buyuruluyor. (Hatîb)
Herkesin çarşaf giydiği bir yerde, birkaç kadının manto giymesi fitneye sebep olacağından uygun olmadığı gibi, manto giyilmesi âdet olan yerlerde de çarşaf giyilmesi uygun olmaz. Çünkü bir yerde âdet olan şeyler giyilmezse, gösteriş ve şöhret olur, fitneye sebep olur. Hadîs-i şerîfte (Fitneyi uyandırana la'net olsun) buyuruldu. (Hadîka)
Nefsi hor görmek
Nefsimize zor gelse de, dinimizin emîrlerini yapmaya çalışmak lâzımdır. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (Nefsini hor gören dinine değer verir, nefsini azîz gören dinini horlamış olur. Dinin ise azîz olması gerekir. Nefsini besleyen dinini zayıflatmış, dinini besleyen, dinini de nefsini de beslemiş olur.) [Ebû Nuaym]
Kadınların kapanması
Kadınların tesettürü kesin olarak açıklanmıştır. Tesettürle ilgili âyet-i kerîmeleri Peygamber efendimiz açıklamış, âlimler de bizlere bildirmiştir. Bu husûstaki tartışmalar kasıtlıdır.
Kur'ân-ı kerîmde genel olarak herşey, kısa olarak bildirilmiştir. Bunları Peygamber efendimiz açıklamış, o günden beri uygulanmıştır.
Kur'ân-ı kerîmde (Sakın ana-babana öf deme) buyuruluyor. (İsrâ 23)
Bir kimse, ana-babasına öf demese, fakat sopa ile dövse, sonra da (Ben öf demediğim için, Kur'ânın emrine uydum) dese, bu kimse Kur'âna uymuş mu oluyor? Âyet-i kerîmenin ma'nâsı, (Ana-babanızı üzmeyin hattâ onlara öf bile demeyin) demektir. (Beydâvî)
Bunun için Kur'ân-ı kerîmdeki bir âyetin hükmünü öğrenmek için Kur'ân tercümesine bakmak çok yanlış olur. Herkes Kur'ân-ı kerîmden hüküm çıkarabilseydi, hadîs-i şerîfler lüzûmsuz olurdu.
Hırsızlık suçtur. Bir hâkim, kanûnları esâs almadan, sırf Anayasa'ya göre bir hırsıza cezâ veremez.Çünkü hırsızlığın cezâsı açıkça Anayasada bildirilmemiştir. Birçok hükümler kanûnlarla açıklanmıştır.
İsra suresinin, (Zinaya yaklaşmayın) mealindeki 32. âyeti de aynı anlamdadır. Kötü bir kimse, kötü bir kadınla aynı yatakta yatsa, zina hariç her şey yapsa, sonra da, (Kur’an zinaya yaklaşmayın) diyor, ben zina etmedim dese, günah işlememiş mi olur? Bu âyetin manası da açıklanmıştır. Zinaya yaklaşmayın demek, (Zinaya götürecek sebep, hareket ve işlerden sakının, yabancı kadınları düşünmeyin, onlarla konuşmayın, onlara bakmayın, onlarla tokalaşmayın, onları kucaklamayın, öpmeyin) demektir.
Yabancı kadına bakmak zinaya götüren yollardan birisidir. Bunun için hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Yabancı kadını görüp, başını ondan çevirene Allah ibadetin tadını duyurur.) [Hakim]
(Harama bakmayan gözler, Cehennem ateşi görmez.) [İsfehani]
(Kadına şehvetle bakanın, gözlerine erimiş kurşun dökülüp cehenneme atılacaktır.) [M. Enhür]
(Avret yerini açana, başkasının avret yerine bakana Allah lanet etsin!) [Beyheki]
(Kadının yüz ve iki eli hariç bütün bedeni avrettir.) [Ebu Davud]
Bunun gibi, dinimizin bir hükmünü öğrenmek için herkes Kur'ân-ı kerîme bakıp anlıyamaz. Kur'ân-ı kerîm, hadîs-i şerîflerle açıklanmıştır. Hadîs-i şerîfleri de anlamak büyük ilim işidir. Bunları da İslâm âlimleri açıklamıştır. Onun için hiç kimseye Kur'ân tercümesi okumasını tavsiye etmiyoruz. Bir okuyucu "Kur'ân tercümesi, okuyarak dinsiz oldum" diye acı bir itirafta bulunmuştu.
Tıp kitâbı okuyarak, ilâç yapmak ve hastaya teşhis koymak yanlıştır. Kur'ân tercümesinden hüküm çıkarmak bundan daha büyük yanlıştır. Çünkü yanlış ilâç kullanan ölebilir. Fakat yanlış hüküm çıkaran îmânını kaybedip, sonsuz azâba düşebilir. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Kur'ânı kendi görüşü ile açıklayan, doğru olsa bile, muhakkak hatâ etmiştir.) [Nesâî]
(Kur'ânı kendi görüşüne göre tefsîr eden kâfir olur.) [M.Rabbânî]
Kur'ân-ı kerîmde buyuruluyor ki:
[yabancı erkeklere bakmaktan] sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, [el, yüz gibi] görünen kısmı hâriç, zînetlerini [zînet takılan yerlerini] göstermesinler, başörtülerini yakalarına kadar [saç, kulak ve gerdanlarını] örtsünler!) [Nûr 31]
Bu âyet-i kerîmeden kadınların başörtüsünü sadece yakasına örteceği, baş ve vücûdunun diğer yerlerini örtmenin lâzım gelmediği anlaşılabilir. Gözünü neden sakınacak, ırzını nasıl koruyacak, zînetten maksat nedir? Kına, sürme boya mıdır, altın, gümüş gibi zînetler midir? Bu husûslar açık değildir, hadîs-i şerîfle bildirilmiştir. Bir âyet-i kerîme de şöyle: (Ey Nebî, hanımlarına, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına [dışarı çıkarken] cilbâblarını [dış elbiselerini] giymelerini söyle! Bu, onların tanınıp, ezâ edilmemelerine daha uygundur.) [Ahzâb 59]
Bu tercümeye bakıp "Kadın, tanınıp ezâ edilmemesi için dış elbise giyer. Tanınıp ezâ edilmezse, çıplak gezebilir" diyenler çıkmıştır. Bu âyetleri Resûl aleyhisselâmın nasıl açıkladığına bakmalıdır. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Kadının [yüz ve iki elinden başka] bütün bedeni avrettir) [Mecma'ul-enhür, El-mugnî]
Bu hadîs-i şerîfte kadının tesettürü açıkça, bildiriliyor. Kur'ân-ı kerîmin 17 yerinde Resûlullaha (De ki, bana tâbi' olun) buyuruluyor. Allahü teâlânın Resûlüne tâbi' olup O'nun bildirdiği şekilde tesettüre riâyet etmelidir!
Hz. Esmâ, ince elbise ile gelince, Resûlullah baldızına bakmadı. Mübârek yüzünü çevirip (Yâ Esmâ, bir kız, namaz kılacak yaşa gelince, yüz ve elleri hâriç, vücudunu erkeklere gösteremez) buyurdu. (Ebû Dâvüd)
Hz. Âişe buyurdu ki: (İlk muhacir kadınlara Allah rahmet etsin! Tesettür âyeti inince, hemen futalarını yırtıp başlarını örttüler) buyurdu. (Buhârî, Nesâî)
Kadın avrettir, tesettürü farzdır. Âyet-i kerîmeyi kendi görüşüne göre tefsîr edip bu farzı inkâr etmek küfürdür.
Bir kadın açık gezse kâfir olmaz. Fakat kapanmanın lüzûmsuz olduğunu söylerse kâfir olur. Günâh ile küfür farklıdır. Eyyâmcı bir gazete, küfrü, günâhtan çok küçük görüp, Acem profesörün tesettürü inkâr eden yazısını yayınlama gaflet ve dalâletinde bulunmuştur. Böylelerine aldanmamalıdır.
Bazı mezhepsizler, “[Hayzdan kesilmiş, yaşlı kadınların saçlarını göstermeleri günah olmaz” diyorlar. Ama Kur’anda buyuruluyor ki:
(Evlenme arzusu bile kalmayan ihtiyar kadınların ziynetlerini [ziynet yerlerini, baş, kulak, boyun, kol ve ayaklarını] göstermemek şartı ile, dışa giydikleri [manto gibi] elbiselerini çıkarmalarında bir vebal yoktur. Ama sakınmaları daha iyi olur.) [Nur 60]
Dikkat edilirse, kuyumcuda teşhiri, satılması serbest olan ziynetlerin bile kadında olunca, gösterilmesi yasaklanıyor. Müminlerin anneleri için bile, (Siz diğer kadınlar gibi değilsiniz, [yabancılarla] yumuşak konuşmayın, kalbinde fesat bulunanlar, kötü ümide kapılır. Evlerinizde oturun, eski cahiliye kadınları gibi açılıp saçılmayın) buyuruluyor. (Ahzab 32-33)
2. Ince ve şeffaf olmamalıdır: Çünkü giyinmekten maksat, bedeni göstermemektir. Halbuki seffaf bir elbise vücudu gösterir, hattâ bazan daha câzip hale getirir. Dolayısı ile bu tür bir elbise giyen bayan "zinet yerlerini göstermesinler" emrine uymuş olmaz. Resûlullah Efendimiz, ince bir elbise ile yanına giren baldızı Esma dan yüzünü çevirmiştir. (Ebû Dâvûd.) Âişe annemiz, ince bir başörtüsü ile gördüğü Abdurrahman kızı Hafsâ'nın başörtüsünü yırtmış ve ona kalın bir başörtü örtmüştür. (Ibn Sa'd, Tabakât VllI/71-72; Muvatta' Lebs 6.) O zamanın imkânları ve kalın iplikleriyle örülen kumaşlar ince sayılabileceğine göre, günümüzde özellikle ilgi çekmek için yapılan şeffaf bezlerin durumu daha iyi anlaşılır.
3. Dar olup, vücut hatlarını belli etmemelidir: Dar elbise giyen kadını Resûlullah Efendimiz çıplak saymış ve cehennemlik olduğunu bildirmiştir. (el-Câmiu's-sağîr 332.) Yine Efendimiz (s.a.s.) bazı "giyen çıplak" kadınlardan söz etmiş ve bunların Allah'ın lânetine ugrayacaklarını ve Cehenneme gireceklerini bildirmiştir. "Giyen çıplak" terimini Şerahsî:"Ince elbiseler giydiklerinden dolayı çıplak gibi olan kadınlardır", diye açıklamıştır. (Serahsî, Mebsût VNI/155.)
Hz. Ömer Halife iken halka dağıttığı bir çeşit elbisenin, vücut hatlarını belli edeceği için kadınlara giydirilmemesini emretmiştir.(Beyhakî N/234-35; Serahsî, Mebsût X/155.)
Kadının vücut hatlarını dışarı vuran elbiseye bakmak o uzuvlara bakmak sayılmıştır.
Ibn Âbidin; "Kim bir kadını arkadan hayâle dalar ve kemiklerinin şekli belirecek derecede elbisesini görürse, Cennetin kokusunu duyamaz" hadisini delil tutarak, uzuvların şeklini belli eden elbise, kalın olsa ve cildi göstermese bile yasaktır, demiştir. (Ibn Âbidîn.)
4. Kokusunu yabancılar duymamalıdır: Yerinde de gördüğümüz gibi, Allah Resûlü Efendimiz, kokuyu çok övmek ve tavsiye etmekle beraber, başkalarının duyacağışekilde koku sürünüp çıkan kadının zina etmiş gibi günah alacağını bildirmiştir. Koku sürünüp camiye giden kadının namazının kabul olunmayacağını haber vermiştir. (Ebû Dâvûd, teraccul 7; Tirmizî, edep 35; Nesaî, zîne35; Dârimî, isti'zân 18.)
5. Erkek elbisesine benzememelidir: Allah Resûlü Efendimiz, "erkeğe benzeyen kadına ve kadına benzeyen erkeğe Allah lânet etsin" buyurmuş ve böyle olanları evlerinize sokmayın, diye emir vermiştir. (Buhârî, Libas 62; Ebû Dâvûd, edep 53; Tirmizî, edep 34. )
Edep yerlerini göstermek daha büyük günahtır
Üçüncü âyet: "Evlerinizde vakarınızla oturun, ilk cahiliye devri (kadınlarının) yürüyüşü gibi açılıp saçılarak (güzel ve çekici yerlerinizi göstererek, buralara özellikle dikkat çekerek) yürümeyin. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah ve Rasûlü'ne itaat edin. Ey ehl-i beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz kılmak istiyor!" (Ahzâb: 33133)
Hz. Peygamber'in hanımlarına ve hane halkına hitap eden bu âyet, bir kısmı onlara mahsus, bir kısmı bütün Müslüman kadınları ilgilendiren hükümler getiriyor. Bütün Müslüman kadınları ilgilendiren kısmı "cahiliye kadınları" gibi açılıp saçılarak, erkeklerin dikkatlerini üzerlerine çekerek dolaşmamak, yürümemektir. Bunu yapmanın haram olduğunda da Müslümanlar ittifak etmişlerdir.
Soruları tertip eden kişi, bu üç âyeti arda arda sıraladıktan sonra şöyle bir hükme varmak istiyor: İnsanların ayıp yerlerini açmaları haramdır, kadınların, ilk cahiliye kadınları gibi dolaşıp yürümeleri haramdır ve bu davranışların haramlık derecesi, diğer yerleri açmanın haramlığından daha şiddetli ve ağırdır, onlara müsamaha edilemez ama bunlara müsamaha edilebilir...!?
Haramlığın derecesi hakkındaki değerlendirmemiz yukarıda geçmişti. Bu âyetlerde yeni bir değerlendirmeye, yeni bir hükme varmayı gerektirecek hiçbir ifade yoktur. Kısaca tekrarlamak gerekirse: Elbette edep yerlerini açıp göstermek, diğer avret yerlerini açmaktan daha ağır bir günahtır, haramdır. Ancak bundan, saçı başı açmanın helal olduğu, yahut da buna müsamaha edilebileceği mânâsını çıkarmak mümkün değildir. Eğer biri çıkar da "muhalif mefhum" kaidesinden bahsederse ona, "avret yerlerini belirleyen ve bunların örtülmesini isteyen sarîh naslar karşısında o kaidenin yeri olmayacağını" hatırlatmak gerekir
Başörtüsü emrinin (mutlak tesettür başka), vücûb için olduğunu cumhur nerede söylüyor? Cumhurun bu görüşü nerede naklediliyor? 20'nci asırdan önce, herhangi bir devirde bu emrin vücûb mu nedb mi ifade ettiği tartışılmış mıdır? Kim ne demiş?
-"Mutlak tesettür (örtünme)" ile başörtüsü aynı âyetlerde ve aynı üslûb içinde hükme bağlanmıştır. Örtünme emrinin kadının başını da içine alıp almadığı bütün devirlerde konuşulmuş ve hür Müslüman kadının baş ve saçlarının avret olduğunda, örtülmesi gerekli bulunduğunda, örtünme emrinin bu uzuvları da içine aldığında ittifak edilmiştir. Bu hüküm, bütün fıkıh kitaplarının namaz bahsi ile helal-haram konularına ayrılan "kerâhiye, hazr ve ibâha" bahislerinde yazılmıştır. Kur'ân-ı Kerîm'de ve hadîslerde baş dahil olmak üzere avret yerlerinin örtülmesi ile ilgili emir ve talimatın bağlayıcı (vücûb için) olduğunda ittifak edildiğini, "özellikle ittifaklı meseleleri toplayan" icrnâ kitaplarında da görmek mümkündür. Burada birkaç icmâ kitabından nakiller yapmakta fayda görüyoruz:
"Ergenlik çağına gelmiş hür ve Müslüman bir kadının namaz kılarken başını örtmesi gerektiğinde ve başı tamamen açık olarak namazını kılmış olması halinde namazı iade etmesinin gerekli bulunduğunda müctehidler ittifak etmişlerdir." (İbnu'l-Munzir,el-İcmâ',s.41)
Bu ifadede "namaz kılarken" kaydı vardır, bu kayıt bizi yanılgıya düşürmemelidir, çünkü meselemiz, kadının avret yerlerinin tesbitidir, namazda örtülen yerler avret yerleridir ve yukarıdaki ifade başın avret olduğunu açıklar ve kesin olarak ortaya koymaktadır. (Ayrıca bak. Cessâs, Ahkâmu'l-Kur'ân,c.III,s.316)
"Kadının eli ve yüzü müstesna olmak üzere bedeni ve saçının avret (kapatılması gerekli uzuv) olduğunda fıkıh âlimleri ittifak etmişlerdir. Kadının yüzü, elleri, hattâ tırnaklarının avret olup olmadığı konusunda ise görüş farkları (ihtilâf) vardır." (İbn Hazm, Mertitibu'l-icmâ, s. 29)
"İlim sahipleri, namaz kılarken kadının başını örtmesi gerektiği, başı tamamen açık olarak kıldığı namazı yeniden kılması icabettiği hususunda ittifak etmişlerdir." (İbn Kudâme, el-Muğnî,c.I,s.633)
"Alimler, avret yerlerinin mutlak olarak (namaz dışında ve içinde) örtülmesinin farz olduğunda ittifak etmişlerdir. Ancak bu örtünmenin namazın sıhhat şarti olup olmadığı konusu ile avret yerlerinin sınırlandırılması konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir... Kadın el ve yüzü hariç bütün vücudunun avret olduğu ulemâ çoğunluğunun görüşüdür. (Geriye kalan müctehidlerden) Ebû Hanîfe'ye göre ayakları da avret değildir. Ebû Bekr b. Abdurrahman ve Ahmed b. Hanbel'e göre kadının bütün vücudu avrettir."
(İbn Rüşd, Bidâye, c. I, s. 98-90)
Bu nakillerde, kadının saçları avret değildir diyen bir âlimin bulunmadığı, başka bir deyişle kadının başının örtülmesi gerektiğinde ittifak ve icmâ bulunduğu açıkça görülmektedir. Bu icmâ ve ittifakın dayanağı âyet olsun, hadîs olsun fark etmemektedir, icmâ bu naslann delâlet ve hükmüne kesinlik kazandırmaktadır.
Hicrî üçüncü asrın ikinci yansında yaşayan Taberî (v. 33210/992), dördüncü asırda yaşayan Ebû Bekri'r-Râzî el-Cessâs (v. 370/980), beşinci asırda yaşayan Şafiî mezhebinden el-Keyâ el-Herrâsî (v. 5(M/1110), çağdaşı, Mâliki mezhebinden Îbnu'l-Arabî (v. 543/1148) gibi birinci veya ikinci dereceden müctehid veya mezhebe bağlı âlimlerin, ahkâm âyetleri ile ilgili tefsirleri elimizdedir. Bu tefsirlerde örtünme ile ilgili âyetlerin mânâ ve hükümleri incelenmiş, üzerinde birleşi-len noktalar ile ihtilâf edilen hususlar açıkça kaydedilmiştir. Bunlara dayanarak, konunun ne zamandan beri tartışıldığını ve kimin ne dediğini tesbit etmek kolaylıkla mümkün bulunmaktadır. Bizim tesbitlerimize göre sahabe müfessirlerinden günümüze kadar her asırda yapılan ve kısmen yazılan tefsirlerde hür, Müslüman kadınların, el, yüz ve ayaklan hariç, bütün vücutlarının avret olduğu, örtülmesi gerektiği konusunda sözbirliği ve görüş beraberliği vardır. Nur ve Ahzâb sûrelerinde yer alan âyetler ile bunları açıklayan hadîslerin, "yüz, el ve ayaklar" dışında kalan yerlerin örtülmesi gerektiğini kesin ve bağlayıcı olarak ifade ettiğinde birleşilmiştir. Hiçbir fakîh "Başın veya örtülmesi gereken yerlerin, dünya hayatında faydası bulunduğu için ve âdete dayalı olarak örtülmesi tavsiye edilmiştir, fayda ve âdet değişirse örtülmeyebilir" şeklinde ileri sürmemiş, müctehidler bu konudaki talîmatın devamlı ve bağlayıcı olduğundan birleşmişlerdir. Örnek olarak bak. (Taberî, Câmiu'l-beyân, c. XVIII, s. 82 vd; Cessâs, Ahkâmu'l-Kur'ân, c. III, s. 314 vd.)
Kadının saçı ve başı dahil olmak üzere örtünmesinin gerekli ve bu konudaki emir ve talîmatın bağlayıcı olduğunu müfessir ve fıkıhçılar neredebn çıkarmışlardır? Bir kere "Emir vücûb içindir, bağlayıcıdır, aksine bir işaret bulunmadıkça böyle yorumlanır" diyen usülcülere göre ortada bir problem yoktur:
Allah ve Rasûlü kadın ve erkeğin belli yerlerinin örtülmesini emretmiş ve ve istemişlerdir; baş ve saç da örtülmesi gereken yerler içindedir, bu emirler bağlayıcı olduğuna göre örtünmek (başörtüsü, türban... kullanmak) gereklidir, farzdır, dinin vazgeçilmez bir isteğidir. İmam GAzzâlî gibi "Emrin bağlayıcı olup olmadığı belli değildir, bunun için ayrıca bir delil, karîne ve işarete ihtiyaç vardır, meselâ oruç emri bağlayıcıdr; çünkü seferde ve hastalık yüzünden tutamayanların nasuk tutacakları anlatılmış, böylece bağlayıcı olduğuna işaret edilmiştir..." diyenlere göre de bu konuda bir kapalılık ve problem yoktur.
Çünkü Allah Teâlâ örtünme ile ilgili âyetlerde şöyle bir seyir takip etmiş ve arka arkaya açıklamalar getirmiştir:
a) Erkeklerin gözlerini haramdan korumalarını, iffetlerine saip olmalarını istemiş, ancak bu davranışın onları ruhen temiz kılacağını bildirmiştir.
b) Kadınların da gözlerini haramdan (cinsî arzuyu uyandıracak yerlere bakmaktan) sakınmalarını, iffetlerini korumalarını emretmiş, hemen bunun arkasından zarûrî olarak açıkta kalanlar (elle, ayaklar ve yüz) müstesnâ bütün vücûdu kapatmalarını, güzel ve çekici yerlerini (zînet) nâmahreme açıp göstermemelerini istemiştir.
c)Başörtülerini boyun ve göğüslerini örtecek şekilde bağlamalarını emretmiştir,
d) Örtülecek ve açıkta bırakılacak yerleri sınırladığı gibi vücudunu kimlere karşı örteceğini ve Idmlere karşı açabileceğini ayrıntılı olarak açıklamıştır,
e) Son âyetin sonunu "Ey mü'minler! Hep birden Allah'a tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!" şeklinde getirmiştir, bu ifade, gerek daha önceki davranışlar ve gerekse bu âyet geldikten sonra ona uymayan hareketlerin günah olduğuna, bunlardan kurtulmak için Allah'a tövbe edilmesi gerektiğine işaret etmektedir. (Nün 24/29-31) f) Bu âyetler nazil olunca Müslüman kadınlar, bulundukları yerden ayrılmadan, etekliklerinin uygun yerlerini yırtarak başörtülerini bununla bağlamışlar ve bundan sonra hiç aksatmadan bu emri yerine getirmişler,
Hz. Peygamber (s.a.) de bu âyetin uygulanmasını titizlikle takip ermiştir. Bütün bu karine, delil ve işaretler, konumuz olan örtünme emrinin bağlayıcı olduğunu kesin olarak ortaya koymaktadır. Bu emir âdete de bağlı depdir, çünkü o zaman câri olan âdeti olduğu gibi bırakmak için değil, değiştirmek ve ıslâh etmek için gelmiştir, başörtülerini omuzlarından arkaya atarak boyun ve göğüslerini açıkta bırakan cahiliye kadınlarına yeni bir örtünme şekli öğretmiş, İslâmî örtüyü tarif etmiştir.
Hukuk, Yaşam, Din, Sağlık, Magazin, Turizm

Yorum Gönder

0 Yorumlar
*Asılsız yorum yapmayınız. Mesajlar Yönetici tarafından denetleniyor.