Bugün, din anlayışında yeni bir yaşıma daha girdiğime inanıyorum.
Ruhlar, bedene girmeden önce çeşitli işlerde çalıştırılmışlar(mış)..
Bunu biz demedik, Türkiye gazetesinin ünlü hocası Osman Ünlü , köşesinde yazarak ifade ediyor.
Bir kaç yıl önce "Kur'an'da nesh yoktur, bunu iddia edenler imanlarını tazelesin" içerikli yazı dizimize önce itiraz eden ve daha sonra emekliye ayrılan Mehmet Ali Demirbaş'tan sonra Türkiye gazetesinde dini yazıları kaleme alan, tv ve radyolarda belirli saatlerde program yapan Osman Ünlü'den duyduğumuz bir iddia "şok" olmamıza neden oldu.
Ünlü hoca 16.08.2019 tarihli Türkiye Gazetesinde "Ruhların iş yapması" başlığı altında yazdığı yazıda şunları ifade ediyor.
"Sual: İnsanın ruhu, dünyaya gelmeden önce çeşitli işler yapabilir mi?
Cevap: Bu konuda, İmâm-ı Rabbânî hazretlerine; “Reşehât kitâbında, Bâbâ Âbriz'in ‘Allahü teâlâ, dünyada hiç insan yok iken, Âdem aleyhisselamın çamurunun yoğurulmasını irade ettiği vakit, ben de çamura su döküyordum’ dediğini yazıyor. Bu nasıl olur” diye sual ediliyor.
Bu zât cevabında buyuruyor ki:
“Âdem aleyhisselamın çamurunu melekler yoğurmuş idi. Bu vazife, meleklere verildiği gibi, Bâbâ Âbriz'in ruhuna da, su dökmek vazifesi verilmiş olduğu anlaşılıyor. Kendi bedeni, dünyaya hatta kemale gelince, ruhunun bu vazifeyi yapmış olduğu, kendisine bildirilmiş oluyor. Allahü teâlânın, ruhlara, bedene gelmeden önce veya bedenden ayrıldıktan sonra, cisim şekline girip, canlıların yaptığı işleri yapabilmeleri kudretini vermesi caizdir.
Din büyüklerinden birkaçı dünyaya gelmeden asırlarca önce, mühim büyük işler yapmış olduklarını haber vermiştir ki, bunlar da, böyle olmuştur. Yani, bu işleri ruhları, bedensiz olarak yapmış, kendilerine dünyaya geldikten sonra, bildirilmiştir.
Ruhların, cisim şekli alarak iş görmelerini, bazı kimseler, tenasüh sanmıştır. Hâşâ hiç tenasüh değildir. Yani ruhlar, başka bir bedene girmemiştir. Bu hâl birçok cahillerin ayaklarının kaymasına sebep olmuştur.”
Pek Ünlü hoca köşesinde bunları yazıyor yazmasına da , orada biz de bunu okuduğumuzda herhalde cehaletten küçük dilimizi yutuyoruz.
Ve pek olağan şekilde böyle bir olayın vuku bulup bulmayacağını araştırırken IŞIK tarikatının yayınları dışında bir çok kaynağın "ruhların Hz. Adem yaratılmadan çok önce yaratılmadığını, bedenle birlikte yaratıldığını" belirtiyor.
RUHLAR NE ZAMAN YARATILDI
Ruhların yaratılış zamanı olarak tefsirciler iki zaman diliminde karar kılmışlar. Bunlardan biri ruhların Hazreti Adem aleyhisse3lam yaratılmadna önce kıyamete kadar yaratılan tüm insanların ruhlarının yaratıldığı yönünde iken, bir kısmı da bedenle birlikte ruhun yaratıldığını iddia etmişlerdir.
Her iki görüş “Bir vakit Rabbin Âdemoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini almış ve onları kendileri hakkında şâhit tutarak: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim? demişti. Onlar da: “Evet biz şâhidiz.” demişlerdi. Bunu, kıyâmet günü, “bizim bundan haberimiz yoktu” dememeniz için yaptık.”(Araf, 7/172). meailindeki ayetten yola çıkarak görüş bildirmiştir.
Aynı ayet iki farklı görüş halen kabul görmektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Kuran-ı Kerim tefsirinde, Araf suresinin 172 ayeti kerimesi iki şekilde izah edilmiş, sonuç olarak şu ya da bu denilmeden "İşin hakikatini Allah bilir. 174. âyette işaret buyurulduğu üzere insana düşen görev, Allah’ın rab olduğu gerçeğini kavrayabilecek güçte yaratıldığına ve bu hususta kendisinden söz alındığına iman edip verdiği söze sadık kalmaktır." şeklinde konuyu bağlamış olduğunu öğreniyoruz. ( Bakınız Kuran Yolu Tefsiri )
Eski Diyanet İşleri Başkanı Süleyman Ateş 13 Ağustos 2003 tarihli vatan gazetesindeki köşesinde bu durumu şöyle açıklıyor
"İnsanın dünyaya gelmeden önce inanacakları konusunda Allah'a söz vermiş olmaları inancı yanlış bir anlayıştan kaynaklanmaktadır. Kur'ân'da insanın ruhunun dünyaya gelmeden önce Allah'a inanacağına dair söz verdiği şeklinde bir ifade olmadığı gibi hiçbir sağlam hadiste de böyle bir ifade yoktur. Bu inanç, A'râf Suresi'ndeki bir ayetin yanlış yorumlanmasından kaynaklanır. Şimdi bu ayetin anlamını ve bu inancın nereden kaynaklandığını izah edelim.
"Rabbin, Âdem oğullarından, onlann bellerinden zürriyetlerini almış ve 'Ben sizin Rabbiniz değil miyim?' diye onları kendilerine şahit tutmuştu. 'Evet, (buna) şahidiz!' dediler. Kıyamet günü 'Biz bundan habersizdik' demeyesiniz" (Araf: 172).
172'nci ayette Allah'ın, Âdemoğullarının bellerinden zürriyetlerini aldığı, yani insanlan babalarının bellerindeki tohumlardan yarattığı, onların içlerine Allah'ı bilip tanıma yeteneği, duygusu koyduğu bildirilmektedir. Bu ayet üzerinde, ayetin ruhuyla hiç ilgisi olmayan bir yığın açıklamalar yapılmıştır.
Bazı tefsircilere göre bu ayet, dünyaya gelmezden önce, insanların, ruhlar âleminde Allah'ın, kendilerinin Rabbi olduğuna şahitlik ettiklerini bildirmektedir. Buna göre Allah, bedenlerden önce ruhları yaratmıştır. Ruhlar, bu bedenlere girmeden kendilerine özgü bir âlemde bulunmaktadır. İşte bu âlemdeyken Allah onlara, "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" demiş. Onlar da, "Evet, sen bizim Rabbimizsin" demişler. Ayet, ruhlar alemindeki bu tanıklık durumunu hikâye etmektedir. Bu tür açıklama ne ayette, ne de sağlam bir hadiste vardır. Müfessirler, kafalarındaki düşünceyi ayete yüklemişlerdir. Ayette ruhlar âlemine işaret yoktur. İnsan bir bütündür. Ruh ve bedeni birlikte yaratılır. Ruhlar âlemi, bedenlerden önce değildir, bedenlerden ayrılan ruhların bulunduğu bir âlemdir."
Farklı bakış açısı ile yazılar yazan ilahiyatçı Ahmed Hulusi 'de bu konuda yazdığı yazıda Süleyman Ateş'in düşüncesine paralel olarak özetle şunları açıklamaktadır.
"Âyetin işaret ettiği anlam şudur Allâhu âlem; “Allâh insanı İslâm fıtratı üzere yaratmıştır” hükmü üzere, her insan henüz sperm hâlinde iken, kendisinde oluşan babasının geninden İslâm fıtratının programını alarak dünyaya gelir.
“Onların bellerinden zürriyetlerini alır” ifadesi genetik olarak intikâl eden İslâm fıtratının sperm hâlindeki varlığına işaret eder ve vurgular!
Yani, sperm hâlindeyken insan -BELLERİNDEN ZÜRRİYET ALINDIĞINDA- fıtrat olarak Rabbini bilme yetisine sahip kılınmıştır…
Esasen, genetik olarak bu programla yüklenmiş olan cenin, ana rahminde 120. günde, özünden boyutsal bir şekilde gelen melekî etki ile, “RUH” adı verilen ve beyin tarafından üretilen dalgalardan oluşan, ölüm ötesi boyut bedenini üretmeye başlar!.. Ve ona, yani “ruh”a, tüm zihinsel fonksiyonların hâsılası, dalgalar (wave) şeklinde yüklenir! Yani, başka bir yerden gelip bedene giren bilinçli bir “ruh” olayı kesinlikle geçerli değildir!"
Hulusi bu yazına kaynak olarak da "Ayrıca Elmalılı Hamdi Yazır’ın Kur’ân tefsiri olan “Hak Dini Kur’ân Dili” isimli tefsirinin 4.cildinin 2324. sayfasında bu yazdıklarımızın doğruluğunu teyit eden bilgileri bulabilirsiniz... Sayın Süleyman Ateş’in “Yüce Kurân’ın Çağdaş Tefsiri” isimli eserinin 3.cildinin 412.sayfasına da bakabilirsiniz...
İmam Gazâli, “Ravzatüt Talibin” isimli eserinde bu konuyla ilgili şöyle der: “Çünkü Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi vesellem’in ruhu da anneleri tarafından dünyaya getirilmelerinden önce mevcut ve yaratılmış değildi...”
Ve bunları yanı sıra Secde süresi 9. ayetin de Allahu Teala "Sonra ona düzgün bir şekil vermiş ve ruhundan ona üflemiş" derken
RUH HAKKINDA BİLGİ ALLAH. C.C 'A AİTTİR
Kur'an-ı kerim tefsirlerinde ve hadisi şerifler de sıkça rastladığımız "ruh" olayını Allah-u Teala'nın peygamberinden (aleyhisselam) bile sır olarak tuttuğunu “Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: “Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ilimden ancak, az bir bilgi verilmiştir.”(İsra, 17/85) mealindeki ayetinde öğreniyoruz.
Durum böyle olunca, Osman Ünlü'nün köşesinde paylaştığı "Bâbâ Âbriz" denilen kişinin, Adem aleyhisselamın çamuruna su dökme hikayesi resmen pişmiş aşa su katmaya benziyor ki, böyle bir düşüncenin, böyle bir mantığın temeli din bozgunculuğundan başka ne olabilir ki..
Yani, Hazreti Adem aleyhisselamdan binlerce yıl sonra yaratılacak bir şahsiyet seçiliyor ve ruhuna iş yaptırılarak verilen vazife gereği, çamura su döktürülüyor.
"Vay be.." diyesi geliyor insanın. "Çok heyecanlı" dimi...
BABA ABRIZ KİMDİR
Öte yandan, Baba Abriz'in kim olduğunu araştırmaya kalktığımızda yine TDV tarafından yayınlanan İslam Ansiklopedisinde olmadığını, IŞIK tarikatının bir çok konuda İslamiyetin özüne aykırı yazılarının yer aldığı Seadeti Ebediye adlı kitapta rastlayabildiğimizi görüyoruz.
Ve o kişi hakkında da fazla bir bilgi olmayıp bir çok kişi ismi saydıktan sonra "şeyh Ömerin talebesi olup, çok kerâmetleri görülmüşdür." şeklinde bir kaç satırla söz edilmesi, yaşadığı yılların belirtilmemiş olması da garip değil mi ? (Bakınız)
Bunca ilmi kaynak ve araştırma imkanı olan günümüzde yıllardır geçimini dini yazılar yazarak sağlayan Osman Ünlü'nün de artık dini bozan yazılardan vaz geçip usulünce bir kenara çekilip daha fazla günaha girmemesini tavsiye ederken biz de son sözümüzü şöyle bağlayalım.
Allahu Teala'nın hangi kudreti yoktur ki, dilediğini yapmamış bulunsun. Buna iman etmiş biri olarak, Allah c.c kudretinin asla sorgulanmayacağını biliyoruz. Ne var ki;
Hiç bir peygambere verilmemiş şerefli bir vazifenin, ilmi kitaplarda melekler vasıtasıyla yeryüzünden toplandığını öğrendiğimiz çamurun karma işinde , Hazreti Adem aleyhisselamdan bilmem kaç bin yıl sonra yaratılmış bir faniye katkı sağlatılmış olması hangi akılla izah edilebilir ki..
Allah sizin sandığınız gibi bir harç yumağı halinde ilk insanı yoğurturken kimseyi bulamamışta binlerce yıl sonra yaratacağı ve peygamber dahi olmayan birinin ruhuyla su mu döktürmüş.
Ne ilahi emirler, ne de peygamberler hayatı adlı eserlerde denk gelemeyeceğimiz uydurmasyon düşüncelerle dini saptırmak için bu denli çaba sarfetmekle ne kazanacağınızı ümit ediyorsunuz.
Hatta yazıda dile getirilen "Din büyüklerinden birkaçı dünyaya gelmeden asırlarca önce, mühim büyük işler yapmış" demek safsatadan öte ne olabilir ki..
Yıllardır "Seadeti Ebediye" eserinizle insanları yanılttığınızı kabul edemeseniz bile, bu tür hurafelerden, yalan yanlış söylemlerden vaz geçerek "tevbe" etmenizi tavsiye ederiz.
Not : Reşehat, Fahreddin Ali Safî’nin (ö. 939/1532) Nakşibendî şeyhlerinin biyografisine dair Farsça eseri olup detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz https://islamansiklopedisi.org.tr/resehat
Erol Kara - 16.08.2019