Allah (c.c) 'cennetten bir dag gormek isteyen uhuda baksın' dedigi allah'ın rasulune siginak olmus, uhud savasinda sirtini dayadigi, disi kirildigi zaman sirtini yasladigi ,misler gibi kokan (gidip görmeyen inanmaz) kayanın bulundugu yuceler yucesi dag. “Esselamü Aleykum bima sabertum, fe ni’me ukbed dar”
Uhud dağı, Medine-i Münevvere’nin kuzeyinde, Mescid-i Nebî’ye yaklaşık (üç mil) 4-5 km mesafede kırmızıya çalan rengiyle ve cazip şekliyle görenlere ferahlık veren, sevimli bir dağdır.
Rasûlullah(sav) Efendimiz bu sevgisini: “Uhud bizi sever, biz de Uhud’u” diye sevgisini kelimelere döktüğü dağdır.
MEDİNE SEL DAĞINDAN UHUD GENEL
Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) bu dağı çok severlerdi. İmam-ı Buhari ve Muslimin, rivayet ettikleri bir hadis-i şerifte Rasulullah efendimiz "Bu dağ bizi, biz de onu severiz. O cennet kapılarından bir kapının üzerine asılacaktır." buyurmuşlardır.
Sahih olan bir rivayete göre: Bir gün Hz. Peygamber, Ebu Bekir, Ömer ve Osman R.A. bu dağın üzerinde bulundukları sırada dağ aşka gelerek sallanmaya başlayınca Hz. Peygamber, "Ey Uhud yerinde dur senin üzerinde, bir nebi, bir sıddık ikide şehid var." demişlerdir.
UHUD GENEL
İşte bu sevimli mübarek dağın güney eteklerinde o meşhur Uhud Savaşı cereyan etmiş, Ashabdan 70 kişi bu savaşta şehadet şerbetini içmişlerdi. Bunların arasında Allahın Arslanı Rasulullahın S.A.V. amcası ve süt kardeşi olan, Hz. Hamza bin Abdülmuttalip, hala zadesi Abdullah b.Cahş ve Medine’ye ilk muallim olarak gönderilen Mus’ab b. Umeyr bulunuyordu.
Resulü Ekrem Medine-i Münevvereye her gelişinde, Uhud dağını görünce neşelenir ve bu neşe yüzünden okunurdu. Hz. Peygamber bu dağda veya yamaçlarında biten otlardan ne bulunursa ağızda çiğnenmesini tavsiye etmişlerdir.
UHUD CAMİİ VE OKÇULAR TEPESİ
Uhud Savaşı (Uhud Gazvesi)
Bedir’de ağır bir yenilgiye uğrayan Kureyşliler, Müslümanlardan intikam almak için reisleri Ebû Süfyân’a savaş hazırlıklarına hemen başlaması hususunda baskı yapıyorlardı. Bedir Gazvesi’ne sebep olan kervanın malları Dârünnedve’de muhafaza ediliyordu ve Müslümanlara karşı kullanılmak üzere Ebû Süfyân’ın emrine verilmişti. İntikam hisleri yanında, Müslümanların, Suriye-Mısır ticaret yolunu kesmeleri ve kervanlarına baskınlar düzenlemeleri de onları endişeye sevkediyordu. Kureyşliler, çevredeki dost ve akraba kabilelerden de yardım alarak topladıkları 3.000 kişilik bir orduyla Bedir Gazvesi’nden bir yıl sonra Medine’ye doğru yürüdüler. Rasûl-i Ekrem, Cahiliye döneminin kin ve nefret duygularıyla Bedir’in intikamını almak isteyen Kureyş ile Medine dışında savaşmak istemiyordu. Ancak Bedir Gazvesi’ne katılmamış bazı gençler ile düşman ordusunun ekili arazi ve bahçelerini tahrip etmesine kızan Ensârdan bazılarının ısrarı üzerine 1.000 kişilik orduyla şehre 5,5 km. uzaklıktaki Uhud’a gitmeye karar verdi.
Yolda, münafıkların reisi Abdullah b. Übey b. Selûl 300 kadar adamıyla ordudan ayrılıp şehre geri döndü. Yanında kalan 700 sahabesiyle Uhud dağı eteklerine gelen Rasûlullah, Müslümanların en büyük sancağını Mus‘ab b. Umeyr’e, Evs’in sancağını Üseyd b. Hudayr’a, Hazrec kabilesinin sancağını Sa‘d b. Hubâb’a teslim etti.
![]() |
Uhud Şehitliği |
Arka tarafı emniyete almak için Ayneyn tepesine Abdullah b. Cübeyr komutasında elli okçu yerleştirdi ve onlara, savaşın seyrine bakmaksızın, kendisinden bir emir gelmedikçe yerlerinden ayrılmamalarını emretti. İki ordu 7 Şevval 3 (23 Mart 625 ) Cumartesi günü karşılaştı ve Müslümanlar başlangıçta Kureyşlileri püskürtüp geri çekilmeye mecbur bıraktılar. Düşmanın bozulup kaçmaya başladığını gören okçular, kumandanları Abdullah b. Cübeyr’in bütün ısrarlarına rağmen yerlerinden ayrılarak ganimet peşine düştüler. Ayneyn tepesinin stratejik önemini tıpkı Rasûlullah gibi takdir eden Kureyş ordusunun süvari birliği komutanı Hâlid b. Velîd, Müslüman okçuların yerlerinden ayrıldığını görünce, savaşın kaderini değiştirecek bir hamle ile yerinde kalan birkaç okçuyu şehit ederek İslam ordusuna arkadan saldırdı. Bu hamlenin ardından savaşın seyri bir anda değişti ve başta Hz. Peygamber’in amcası Hz. Hamza olmak üzere yetmiş Müslüman şehit oldu. Şehitler arasında Abdullah b. Cahş, Mus‘ab b. Umeyr ve Abdullah b. Cübeyr de vardı. Rasûlullah miğferinin halkaları iki şakağına battığı için yüzünden yaralandı, alt dudağı kanadı ve dişi kırıldı. Ayrıca Rasûlullah’ın öldürüldüğüne dair yayılan yalan haberin etkisiyle çatışmalar yavaşladı. Müslümanlar Uhud dağının eteklerine çekilerek Hz. Peygamber’in; müşrikler ise Ebû Süfyân’ın etrafında toplandılar; iki ordu birbirinden ayrıldı ve savaş sona erdi.
Savaşta 37 veya 22-23 kişi kayıp verdikleri rivayet edilen Kureyşliler, Bedir’in intikamını aldıklarını hissettiler; Rasûlullah’ı öldürememişlerdi ama O’nun amcası Hz. Hamza’yı şehit etmişlerdi. Ebû Süfyân’ın karısı Hind bint Utbe, Bedir’de öldürülen babası Utbe, kardeşi Velîd ve amcası Şeybe’nin intikamını almak üzere Hz. Hamza’nın ciğerini alıp çiğnemiş ve Hz. Hamza’ya attığı mızrakla şehit eden Vahşî b. Harb’e vaad ettiği ödülü vermiştir.
Uhud’da şehitlerin cesetlerinin müşrikler tarafından parçalanması, kulak ve burun gibi uzuvlarının kesilmesi (müsle) Müslümanları büyük acıya boğmuş, bazı Müslümanlar da buna karşılık olmak üzere müşrik cesetlerine aynı muameleyi yapmak istemişlerdi. Fakat bu konuda nazil olan Nahl suresinin 126. ayeti ve Hz. Peygamber’in uyarısı üzerine bu düşüncelerinden vazgeçtiler.
Hz. Peygamber Uhud şehitlerini ve Uhud’da yaşananları hayatı boyunca unutmamış, Uhud şehitlerini her yıl ziyaret etmiş, ömrünün son günlerinde de bu ziyaretini tekrarlamıştır. Uhud Gazvesi daha sonraki dönemlerde de Müslümanlar tarafından gerekli derslerin çıkarılması açısından ibretle yâd edilegelmiştir.
Uhud savaşına on civarında kadın sahabe katılmış ve askerlere su dağıtımı, yaralıların tedavisi gibi hizmetlerde bulunmuşlardır. Hz. Peygamber’in azatlısı Ümmü Eymen, Ümmü Umâre, Hz. Fâtıma, Hz. Âişe ve Ümmü Süleym bunlar arasındadır. Özellikle Ümmü Umâre, Müslümanların zor durumda kaldıkları sırada Hz. Peygamber’in etrafında düşmanla yalınkılıç vuruşmuş, Hz. Fâtıma da Hz. Peygamber’i yaralandığı sırada tedavi etmiştir.
Uhud Gazvesi’yle ilgili olarak şu hususu belirtmek gerekir; şayet Müslümanlar tıpkı Bedir’deki gibi Uhud’da da Kureyşlilere büyük bir darbe indirmiş olsalardı, Rasûlullah’ın esas hedefine ulaşması, Kureyş’i İslam’a kazandırması belki de çok zorlaşacak, Cahiliye zihniyetinin beslediği kin ve intikam duyguları daha canlı bir şekilde bu kabilede yaşamaya devam edecek, mesela Hudeybiye Antlaşması’nın sağladığı imkânlar gerçekleşmemiş olacaktı. (Uhud Gazvesi’yle ilgili olarak bazı ayetler nazil olmuştur bk. Âl-i İmrân 3/120 vd., bilhassa 139-142, 156, 165).
Uhud Dağının Sallanma Mucizesi
Nebiler Nebisi'nin mucizelerinden biri de, mukaddes ayağını bastığı dağın şevke gelip sallanmasıdır.
Şöyle oldu:
Bir gün Allah'ın Resulü, beraberlerinde hilm âlemi yüce Sıddik Hz. Ebu Bekir, hak ve adalet güneşi Hz. Ömer, hayâ ve edep incisi Hz. Osman (r.a) bulunduğu halde Uhud dağına çıktılar. Dağ şevkinden harekete geçti. Âlemin Fahri mübarek ayaklarıyla dağa vurup hitap ettiler:
- Dur, ya Uhud! Senin üzerinde bir Nebi, bir Sıddik ve iki şehid var!
Ve dağ hemen sakinleşti...
Bu mucizede, dağın hareket ve sonra sükûnetine ait harikadan başka Hazret-i Ömer ve Hazret-i Osman'ın ileride şehit olacaklarını keşfetmek fevkaladeliği vardı...