@erolkaranet'te Aradığınız Kelime veya Konuyu Buraya yazınız!

Banner


erolkaranet

Selamsız Sözü Nereden Çıktı




Selamsız Sözü Nereden Çıktı
Meşhur "Selamsızdan mı geliyorsun" deyimi nereden çıktı.
Kim söylemiş. neden söylemiş.
XVII.  yüzyılda  yaşamış  olan  Selami  Ali  Efendi,  Aziz  Mahmud  Hüdâyî  erkânına  müntesip, Celvetî  kolunun  dört  büyük  şubesinden  olan  ve  kendi  adıyla  anılan  Selamiyye  kolunun  şeyhidir.  Selami  Ali  Efendi’nin; “Selamsız  Şeyh”  menakıbından  hareketle,  Üsküdar  ilçesi,  Selami  Ali  (Selamsız)  caddesine  adı verildi.




Osmanlı  kaynaklarında  farklı  isimlerle  Selâmiye  /  Selâmsız,  Tekkekapısı,  Kocaçınar, Toygartepesi  vs. adlandırılan  Selâmi  Ali  mahallesinde,  Selamsız  Şeyh’in  tekkesi  ve bazı  su  tesisleri  (su  terazisi,  kuyu  ve  çeşme)  yer  almaktadır.  
Mahalleye  adını  vermiş olan  ve  cami-tekke  niteliğindeki  tesis  tamamen  ortadan  kalkmış,  geriye  ancak  hazîrenin bir  bölümü  günümüze  intikal  etmiştir.  
Daha  sonra  hiçbir  iz  kalmaksızın  tarihe  karışmış olan  tekkenin  arazisi  üzerinde,  1965  tarihinde  Selami  Ali  Efendi’nin  adını  taşıyan  klasik üslûpta,  merkezî  kubbeli  bir  cami  inşa  edilmiştir  (Tanman,  2009,  s.  350).  
Selamiyye tekkesinin  civarı,  Selami  Ali  Efendi’nin  yaptırmış  olduğu  dükkân,  hamam  ve  evlerden sonra  gelişmiş,  Üsküdar’ın  önemli  semtlerinden  birisi  olmuştur.  “Selami”  ismi  zamanla “Selamsız”a  dönüşerek  semte  adını  vermiştir. 

Bugün “Selamsız” diye anılan yer yine şeyhin hatırasıyla bu ismi almıştır.
Rivayete göre Selâmî Ali tekkesinden dışarı çıktığında insanlar ona tabiatlarına uygun yaratıklar şeklinde göründüğünden etrafına bakmaz, kimseye selam verip almazmış. Kaynaklar onun garip halleriyle meşhur, meczup tabiatlı ve doğru bildiğini söylemekten şaşmayan bir şeyh olduğunu belirtirler.

Üsküdar/  Selamsız  semtinin  “selamsız  şeyh”  menakıbından hareketle isimlendirilmesi, o bölge halkına verilmek istenen dersin de bir göstergesidir.

Selamsız Şeyh menkıbesi
Selami  Baba,  sokakta  yürürken  sağına  soluna  bakmaz  daima  önüne  bakarak yürürmüş.  Şeyh  bir  gün  müritleriyle  Cuma  namazına  giderken,  halk  kenarlarda  ayağa kalkıp  ona  selam  ve  saygıda  bulunmak  isterler.  O  mübarek  de  önüne  baktığı  için  kenarda kendini  selamlamak  isteyen  insanları  görmezmiş.  Selami  Baba  bir  gün  yine  müritleriyle birlikte Cuma namazına giderken yanındaki dervişlerden biri, Selami Baba’ya dönerek: -Azizim,  insanlar  size  saygıda  bulunmak  için  ayağa  kalkıyorlar  fakat  siz  başınızı  sağa sola çevirmeden yürüyorsunuz, bunun sebeb-i hikmeti nedir, diye sorar.
Selami Baba:
-Evlat! Bir daha selam vermek isteyenler olursa bana haber ver, demiş.
Üç beş metre sonra yine halk ayağa kalkmış.
Derviş:
-Sultanım,  bakın  size  selama  durdular,  dediğinde  Selami  Baba,  bir  himmet  ve teveccühle  dervişin  gözlerindeki  perdeyi  kaldırır.  Derviş  Mehmet  selama  duranları çeşitli  mahlûkat  olarak  görür. 
 At,  katır,  eşek,  kedi,  köpek  gibi  hayvan  suretlerine  girmiş olarak görür. Bunun üzerine derviş:
-Ey  ahali!  Sokaklara  çeşitli  hayvanlar  dolmuş,  diye  feryat  ederek  bağırır.  Sokaktan feryat-figan  kaçarak  camiye  girer.  Camide  ezanı  okuyan  müezzinin  ve  hutbe  okuyan imam efendinin sîretlerinden suretlerine yansıyan hayvânî huyları görüp:-Manda ezan okuyor, deve hutbe okuyor, demeye başlamış.
Cemaat,  dervişi  bir  güzel  döver.  Derviş,  camiden  çıktığı  gibi  doğru dergaha saklanır. Her tarafı yara bere içindedir. Bunun üzerine Selami Baba:
-Oğlum, geçmiş olsun sana ne oldu, dediğinde yediği dayağı anlatır. Selami Baba:
-Oğlum, bundan sonra benim selamıma karışma olur mu? der.
O  günden  sonra  zat-ı  muhteremin  adı  “Selamsız  Şeyh”  olarak  anılır.  

Bir başka Selamsız Rivayeti

Selami  Ali Efendi, zamanında  adı Selâmiyye Çarşısı olan yerden geçerken hep  selamsız  sabahsız  geçermiş.  Selam,  malum:  Selamun  Aleyküm!  Sabah  da:  Sabah şerifleri  hayrolsun!  Hayırlar  fetholsun,  şerler  def  olsun!  Siftahınız  helal  olsun!  Rızkınız açık  ve  bereketli  olsun.  Haram  uzak  dursun,  helal  buyursun,  anlamlarına  gelir.  Örf  bu, âdet  bu,  edep  bu,  sünnet  bu  amma…  Selami  Ali  Efendi  selam  vermiyor,  veremiyor  bu cadde  ve  çarşı  esnafına…  başka  her  yerde  bir  selam  ırmağı  gibi  aktığı  halde.  Bir  böyle, iki  böyle,  üç  böyle  sürüp  gidince  bu  selamsızlık,  Selâmiyye  esnafı,  bağlı  bulundukları esnaf  şeyhine  durumu  bildiriyorlar.  Üzüldüklerini  belirtiyorlar,  “Selami  Efendi  bize selam vermiyor, selamsız bu adam selamsız!” diye söyleniyorlar. 
Esnaf  şeyhi  de  kalkıyor,  doğru  Selâmiyye  dergahına  giderek  konuyu açınca, Selami  Ali Efendi:-Gel,  diyor  şimdi  benim  katırıma  bineceksin  oradan  birlikte  geçeceğiz.  Bakalım  sen selam  verebilecek  misin?  Kalkıyorlar  ve  biri  bir  katıra  diğeri  bir  katıra  biniyorlar,  yola koyuluyorlar.  Selâmiyye  cadde  ve  çarşısından  geçerken  esnaf  şeyhini  aniden  bir  ürperme, bir  korku,  bir  dehşet  sarıyor.  O  dehşet  içinde  nereye  bakacağını  şaşırıyor.  Çünkü  nereye, hangi  tarafa  baksa  gördüğü  insan  gövdesinde  kurt,  köpek,  tilki,  domuz,  sırtlan  ve  çakal başı!.... Selmanıpâk caddesine ulaşıp da normal ahvâle girilince Selami  Ali Efendi:-Ne dersiniz şeyh efendi, selam verilir mi bu mahlûkata? Esnaf şeyhi, son derece üzgün ve perişan bir halde: Verilmez  şeyhim,  verilmez!  diyebiliyor  ancak.  Zamirleri  o  kadar  berbat  ki  içlerine sığmamış, dışlarına da taşmış. 
Esnaf  şeyhi  bu  görüşmeden  bir  gün  sonra  Selâmiyye  çarşısına  gidince esnafa:
-Şikâyetiniz  yersizdir.  Selamsız  olan  Selami  Ali  Efendi  değil,  sizsiniz.  Bu  çarşı Selamsız, bu cadde selamsız, diyerek sebebini izah ediyor.
-İçinizde  ne  varsa  dışınıza  o  sızar…  Dün,  bu  vakitlerden  az  önce  birlikte geçtik  buradan,  bana  da  gösterdi  buradaki  ahvâli.  Hepiniz  kurt,  köpek,  tilki,  domuz, sırtlan  ve  çakal  suretindeydiniz.  Haramın  garamın,  tefenin  dalaverenin  neticesi  bu. Bunları  terk  ederek  bir  an  evvel  insaniyetinize  dönmeye  bakın.  Kendi  halinize  bakmadan bir  arif-i  billah’a  ta’nediyor,  selamsız  diyorsunuz  ha!  Selamsız  olan  Selami  Ali  Efendi değil,  sizsiniz.  Bu  çarşı  Selamsız,  bu  cadde  selamsız…  işte  o  tarihten  sonra  bu  cadde  ve semtin adı “Selamsız” kaldı derler (Özdamar, 2002, s. 233).

Yazılar alıntıdır.. Detaylı bir araştırma yapmak isteyenler Google arama motoruna Selami Ali bab diye yazdıkalrında pek çok kaynak bulabilecektir . Buraya tıklayabilirsiniz
Hukuk, Yaşam, Din, Sağlık, Magazin, Turizm

Yorum Gönder

0 Yorumlar
*Asılsız yorum yapmayınız. Mesajlar Yönetici tarafından denetleniyor.