Atıf Mustafa Efendi
Sultan I. Mahmud'un defterdarlarından Maliyeci, şâir , hattat ve divan sahibi şair Vefa Semti'nde, Vefa Caddesi'nde bulunan vakıf kütüphanesi onun eseridir ve 1741'de kurulmuştur.
Atıf Efendi Kütüphanesinin duvardaki mermere yazılı vakfiyesinin sonunda: " Kütüphanem, salı günü ve cuma günü dışında haftada beş gün güneş doğduktan bir saat sonra, güneş batışına iki saat kalıncaya kadar açık tutulmalıdır..." denilmektedir.
(ö. 1155/1742) Osmanlı defterdarı ve kendi adıyla anılan kütüphanenin kurucusu.
Babasının adı Mustafa olduğundan Âtıf Mustafa Efendi olarak da bilinir. İstanbul'da Soğanağa mahallesinde dünyaya geldi. İlk tahsilinden sonra maliye mesleğine girdi. Başarıları sayesinde kısa zamanda devrin defterdarı İzzet Ali Paşa'nın dikkatini çekerek defterdar mektupçusu oldu.
1737 yılında defterdâr-ı şıkk-ı evvel (başdefterdar) tayin edildi. Bu ilk defterdarlığı, Avusturya ile yapılan savaş ve idari mekanizmadaki bozukluklar yüzünden buhranlı yıllara rastladı. Âtıf Efendi ordunun malî işlerini yürütmek üzere Niş'e kadar gitti, fakat sadrazam Yeğen Mehmed Paşa tarafından kusurlu görülerek 1738'de görevinden alındı. Ancak ertesi yıl İvaz Mehmed Paşa'nın sadâreti zamanında ikinci defa başdefterdarlığa getirildi ve savaş sırasında başarılı hizmetlerde bulundu. Belgrad'm geri alınmasından sonra şehre ilk girenler arasında o da vardı. İki buçuk yıla yakın süren bu ikinci defterdarlığından 1741 Eylülünde ayrılarak hacca gitti. Döndükten sonra üçüncü defa başdefterdarlığa getirildi. 25 Temmuz 1742 tarihinde sıtmadan öldü. Mezarı Karacaahmet Mezarlığı'nda, Miskinler
Tekkesi civarında Şerifkuyusu'ndadır.
Âtıf Efendi Osmanlı Devleti'nin değerli maliyecilerindendir. Onun zamanına kadar malî ödemeler hicri takvim esasına göre yapılıyordu. Böylece her otuz üç yılda bir yıl fazla ödeme yapılıyor, bu ise hazine giderlerinin önemli miktarda artmasına yol açıyordu. Nitekim bu hususa Âtıf Efendi'nin seleflerinden Defterdar Sarı Mehmed Paşa da temas etmiş ve bu uygulamadan yakınmıştır (bk. Özcan, s. 189-190). Âtıf Efendi bu konuda sunduğu bir takrirle (metni için bk. Cevdet, VI, 373-377) Osmanlı mâliyesinde âdeta bir reform yapmıştır.
Buna göre maaş ve ücretlerin muharremden değil, 1152 (1740) yılında marttan itibaren ve şemsî yıl hesabına göre verilmesi öngörülmüş ve uygulanmaya başlanmıştır. Böylece malî işlerde daha önceki yıllarda yetkilileri meşgul eden ve devleti zarara sokan önemli bir mesele halledilmiştir.
Aynı zamanda şair olan Âtıf Efendi genellikle Nâbî tarzında didaktik şiirler kaleme almış, Türkçe,
Arapça ve Farsça manzumeler yazmıştır. Türkçe şiirlerinin toplandığı bir divanı vardır (Âtıf Efendi Ktp., nr. 2087). Âtıf Efendi ayrıca hat sanatındaki maharetiyle de tanınmıştır. Nesih ve sülüs yazıları Ağakapılı İsmâil Efendi ile onun oğlu Mustafa Efendiden öğrenmiştir. Siyâkat ve özellikle divanî gibi zor yazı türlerinde daha sonra gelenleri taklide mecbur bırakacak kadar maharet sahibi idi. Şehremini civarında harap halde bulunan Nazmîzâde Mescidi'ni yıktırıp Halvetî tekkesi haline getirmesi, onun bu tarikata intisap etmiş olabileceğini gösterir. Hoşsohbet, güleryüzlü, faziletli ve yardım sever bir kişi olan Âtıf Efendi'nin en büyük hayratı kendi adını taşıyan kütüphanesidir. Günümüzde de faydalanılan bu vakıf eser, kurucusunun ilme ve eğitime verdiği değerin güzel bir örneğini teşkil etmektedir.
Âtıf Efendi'nin üç oğlu vardır. Vakfiyesinde bunlardan sadece Mehmed Emin Efendi'nin adı geçer. İkinci oğlu Ahmed Efendi mâliyeden yetişmiş, başmuhase- beciliğe kadar yükselmiş ve 1787'de ölmüştür. Öteki oğlu Ömer Vahîd Efendi de genç yaşta defterdarlık dairesine girmiş, kısa zamanda ilerleyerek birkaç defa başdefterdarlık yapmış, reîsülküttâb- lık ve nişancılık görevlerinde bulunduktan sonra 1783'te vefat etmiştir. Vahîd Efendi de babası gibi hattat ve şairdi. Bu aileden daha sonra kazasker ve şeyhülislâm da çıkmıştır.
BİBLİYOGRAFYA:
Âtıf Efendi, Divan, Âtıf Efendi Ktp., nr. 2087, vr. 10b; Cevdet, Târih, VI, 150-157, 373-377; Âtıf Efendi Kütüphânesi Vakfiyesi, Âtıf Efendi Ktp., nr. 2858, vr. 4a; Subhî, Târih, İstanbul 1197, s. 102, 126, 149, 160, 177, 200, 204, 213; Râmiz, Âdâb-ı Zurefâ, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3873, vr. 70ab; Müstakimzâde, Mecelletü'n-Nisâb, Süleymaniye Ktp., Halet Efendi, nr. 628, vr. 308b; a.mlf.. Tuhfe, s. 543-544; Vâsıf, Târih (İlgürel), I, 207-208; Fatîn. Tezkire, s. 268; llmiyye Salnamesi, s. 594-595; Ergun, Türk Şairleri, I, 149-150; M. Zeki Pakalın. Mâliye Teşkilâtı Tarihi, Ankara 1977, II, 189-203; a.mlf., "Âtıf Mustafa Efendi'', İTA,I, 644-646; Abdülkadir Özcan, Defterdar Sarı Mehmed Paşa-Zübde-i Vekâyiât, Tahlil ve Metin (doktora tezi, 1979), 10 Ed.Fak., Tarih Seminer Kitaplığı, nr. 3276, s. 189-190.
ABDÜLKADİR BALGALMİŞ
KAYNAK: İSLAM ANSİKLOPEDİSİ, TÜRKİYE DİYANET VAKFI YAYINLARI, 4. CİLT, İSTANBUL, 1991
Farklı bir kaynaktan
On sekizinci asır meşhur Osmanlı hattat ve şairi. Kendi ismiyle meşhur kütüphanenin kurucusudur. Adı, Mustafa Atıf’tır. Sultan Birinci Mahmud Han devrinde defterdar-ı şıkk-ı evvel ve maliyeci idi. İstanbul’un Bayezid Soğanağa Mahallesinde doğdu. Doğum tarihi bilinmemektedir.
Atıf Efendinin; Mehmed Emin, Ahmed ve Ömer Vahid Efendi adlarında üç oğlu vardı. Yüksek derecede devlet memurluğu yapan oğulları, Atıfzadeler diye tanınmıştır. Bu Aile, Ömer Vahid Efendinin çocukları ile devam etmiştir.
Atıf Efendi, zamanının meşhur alimlerinden ilim öğrenip icazet (diploma) aldı. Tahsilini tamamladıktan sonra defterdar İzzet Ali Paşa zamanında maliyecilik mesleğine girdi. Kısa zamanda kabiliyeti ve mahareti ile tanındı. Ayrıca yazdığı kasideleri, güçlü bir şair olan İzzet Ali Paşaya takdim etti. Şiirleri çok beğenildi. Böylece kısa zamanda yükselip, defterdar mektupçusu ve hacegan oldu. 1737 senesinde de defterdar-ı şıkk-ı evvelliğe yükseldi. Bu vazifesine başladıktan kısa bir müddet sonra, Avusturya ile yapılacak savaşta ordunun ikmal işlerini yürütmek için İstanbul’dan Niş’e gitti. Sadrazam Yeğen Mehmed Paşa ile arasında çıkan anlaşmazlıklar sebebiyle, 1738’de defterdarlıktan azledildi. Şehirköyü’ndeki kuleye sürülüp, mal ve eşyası müsadere edildi. Ancak daha sonra padişah tarafından otuz bin kuruş dışındaki mallarına ve evine vurulan mühür kaldırıldı. Kendisi de Gelibolu’da ikamete mecbur tutuldu. Ertesi sene İvaz Mehmed Paşa sadareti zamanında eski vazifesine iade edildi. 1739 yılında Avusturyalılar ile yapılan ve neticede Belgrad’ın sulhle alınmasına sebeb olan diplomatik heyette bulundu.
Atıf Efendi, 1741 senesinde ikinci defa vazifesinden alındı. Bu azlini müteakip izin alıp, hacca gitti. 1742’de hac dönüşünden sonra üçüncü defa şıkk-ı evvel defterdarlığına tayin edildi. Fakat çok geçmeden 26 Temmuz 1742 (H. 1155) senesinde sıtma hastalığından vefat etti. Karacaahmed'de Ömer Zühdi Efendinin kabri yanına defn edildi.
Atıf Efendi, devrinin değerli şairlerindendi. Bilhassa nazireleriyle meşhurdur. İzzet Ali Paşa ve diğer bazı şairlerin şiirlerine nazireler yazmıştır. Şiirler didaktik, öğretici mahiyettedir. Arapça, Farsça ve Türkçe kıymetli manzumeleri ile Türkçe bir Divan’ı vardır.
Atıf Efendi, Astronomi ilmine vakıftı. İkinci defterdarlık vazifesindeyken, devlete mali bakımdan sağlayacağı faydaları göz önüne alarak, Kameri sene yerine Şemsi sene kullanılması için bir gerekçe hazırladı. Bunun üzerine 1740 senesinden itibaren Şemsi sene kullanılmaya başlandı.
Atıf Efendinin diğer önemli bir vasfı, hattat olmasıdır. Hat sanatında keskin divani denilen bir hat tarzı ihdas etmiştir.
Atıf Efendinin en önemli eseri, kendi adıyla anılan kütüphanesidir. Bu kütüphanesi İstanbul’un Vefa semtinde olup, 1741 senesinde kurmuştur. İstanbul’un büyük vakıf kütüphanelerindendir. Kütüphanedeki kitaplar Atıf Efendi ve torunları tarafından temin edilmiştir. 1973'te Zeki Pakalın'ın Ailesi tarafından bağışlanan zengin kitap koleksiyonu da bu kütüphanede ayrı bir bölüm olarak muhafaza edilmektedir. 2585 yazma ve 231 basma kitap bulunmaktadır. Kitapların çoğu Arapçadır. Latin harfleri ile ise, 4941 Türkçe, bir miktar da İngilizce ve Fransızca olmak üzere toplam beş bin civarında kitap vardır
BİR ANEKDOT
Çöp Atlamaz Baba'nın Atıfefendiye duası (!)
Eyüp Sultan civarında yaşayan Çöpatlamaz Baba nerede bir çöp görse onu oradan alır, ait olduğu yere koyarmış. 1800’lerde yaşayan Âtıf Efendi bir gün Eyüp Sultan’dan Karagümrük semtine gitmek üzere iskelede kayığa binerken Çöp Atlamaz Baba, Âtıf Efendi’nin bindiği kayığın baş kısmına ayağıyla üç kez basarak: “Hâlimi sana verdim! Hâlimi sana verdim! Hâlimi sana verdim!” demiş ve çekmiş gitmiş. Âtıf Efendi, Balat iskelesinde karaya ayak basar basmaz, önüne gelen çöpleri atlayıp geçememiş. İşte ondan sonra Âtıf Efendi de önüne gelen çöpleri toplamak durumunda kalmış.
ATIF EFENDİ KÜTÜPHANESİ İLE İLGİLİ FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYINIZ