Mescid-i Aksa’nın avlusundan çıkıldığında, on- onbeş dakikalık bir yürüme mesafesinde.
Merdiveni çıktıktan sonra küçük ve dar bir antreden odaya giriyoruz.
40-50 metrekare bir ev, gayet özenle toplanmış. Duvarlarda muhtelif hat yazılarıyla süslü ayeti kerimeler, eski siyah beyaz fotoğraflar ve antika oldukları her halinden belli ev eşyaları.
Evin sahibi yıllarca Amerika'da yaşadıktan sonra kalkıp Filistin'deki evine gelip yerleşmiş.
Kendisinin Emevi sultanı Selahattin Eyyubinin bayraktarının torunu olarak öğreniyoruz.
Dedesini izinde bir torun. O binlerce Filistin muhafızından sadece biri. Kimsesi kalmamış ama son nefesime kadar buradayım diyor. fazla konuşmuyor.
Susturulmuş adeta. Sadece tebessüm ediyor.
Gelene gidene ikram sunuyor.
Hizmetine bakan Filistinli bir aile aynı bahçenin alt katında yaşıyor. Kendisi ölünce büyük bir ihtimalle ev onlara kalacak. Bayrak yarışını diğer aile alacak.
Her türlü zorluğa ve İsrail’in yıldırma politikalarına karşın, Müslümanların ilk kıblesi Mescid-i Aksa’yı korumak adına, Kudüs’ü terk etmiyor.
Bir göz odada yaşadıkları evini satmamak için direnen binlerce Filistinliden sadece biri.
Bir gün özgürlüklerine kavuşacakları günlerin umuduyla, işgal altındaki topraklarda, Mescid-i Aksa’da nöbet tutuyor.
Hizmetine bakan ailenin kızı bize bir şiir okuyor. İşte bu şiir okumada beklenen hasret var. Nerede diyor Selahaddin, nerede Kanuni, nerede Abdülhamir, nerede Erdoğan..
Yani nerede Türkler.
Onlar “Kudüs’ün Muhafızları”
Türk Bayrağı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın fotoğrafları, Filistin Bayrağı evin duvarında ve Türkleri bekliyorlar.
Bir gün özgürlüklerine kavuşacakları günlerin umuduyla, işgal altındaki topraklarda, Mescid-i Aksa’da nöbet tutuyor.
Hizmetine bakan ailenin kızı bize bir şiir okuyor. İşte bu şiir okumada beklenen hasret var. Nerede diyor Selahaddin, nerede Kanuni, nerede Abdülhamir, nerede Erdoğan..
Yani nerede Türkler.
Onlar “Kudüs’ün Muhafızları”