T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
ESAS NO. 1996/19–601
KARAR NO. 1996/711
KARAR TARİHİ. 16.10.1996
İCRA İNKAR TAZMİNATI
İTİRAZIN İPTALİ ( İcra inkar tazminatı )
TAKİBE İTİRAZDAN SONRA YAPILAN ÖDEMELER
TAKİBE İTİRAZDAN SONRA BORCUN KABULÜ ( İcra inkar tazminatı )
743/m.6
2004/m.67/2,66,68,78,100/2
818/m.202/II
1086/m.288,237
ÖZET : Borçlunun sonradan yaptığı ödemeler veya borcu kabul beyanı mahkemenin yargılamayı devam ettirip davayı sonuçlandırmasına, takibe yapılan itirazda haksızlık durumuna göre inkar tazminatına hükmetmesine engel teşkil etmez. Ancak verilecek kararda sonradan yapılan ödemelerin, tahsilde tekerrüre meydan verilmemesi kaydıyla, infazda nazara alınmasının gerektiği belirtilmelidir.
DAVA VE KARAR : Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Asliye 5. Ticaret Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 9.2.1994 gün ve 1993/732 E. – 1994/122 K. sayılı kararın incelenmesi üzerine,
Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 16.2.1995 gün ve 1994/4427 – 1995/1245 sayılı ilamı;
( ... Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi ile davacı Bankanın takip tarihi itibariyle belirlenen alacağı esas alınmak suretiyle hüküm kurulmuştur. Oysa anılan raporda, takip tarihinden sonra davalı yanın yaptığı ödemeler belirlenip, bakiyenin rapor tarihi itibariyle hesaplandığı görülmektedir. Ayrıca rapora ekli listede, dava tarihine kadar ve dava tarihinden sonra yapılan ödemeler belirtilmiş bulunmaktadır. Bu durumda bilirkişi raporunda, rapor tarihi itibariyle belirlenen bakiye alacak esas alınmak suretiyle hüküm kurulması, ancak, inkar tazminatı ve yargılama giderleri yönünden; dava tarihi itibariyle hesaplanarak, bulunacak miktar üzerinden inkar tazminatı ve yargılama giderlerine hükmolunması gerekli iken, yazılı olduğu şekilde takip tarihi itibariyle hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesin de bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle, davanın yasal dayanağı olan İİK.67. maddesi, alacaklının icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK. nun 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçlamaktadır. Takip hukukundan doğan bu davada tesbit edilecek husus, borçlunun icra takibine yapmış olduğu itirazında takip tarihi itibari ile haklı olup olmadığının belirlenmesidir. Olayımızda temyiz konusu olmamakla birlikte İİK. nun 67. maddesinin 2.fıkrasındaki icra inkar tazminatının kanuna konuluş amacı da borçlu olduğu miktarı bilebilecek veya bu miktarı tayin edebilecek durumda olan borçlunun ödeme emrinin tebliği üzerine icrada borcunu inkar etmesini önlemektir. Genel hükümlere göre açılan alacak davalarında, haklılık durumu dava tarihi itibariyle tesbit edilebilirse de İİK. nundan kaynaklanan itirazın iptali davalarının sonuçları farklılık arzettiğinden bu davalarda haklılık durumunun takip tarihi itibari ile belirlenmesi gerekir.
Borçlunun sonradan yaptığı ödemeler veya borcu kabul beyanı mahkemenin yargılamayı devam ettirip davayı sonuçlandırmasına, takibe yapılan itirazda haksızlık durumuna göre inkar tazminatına hükmetmesine engel teşkil etmez. Ancak verilecek kararda sonradan yapılan ödemelerin tahsilde tekerrüre meydan verilmemesi kaydıyla infazda nazara alınması belirtilebileceğine göre, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.
SONUÇ : Davalı Cem Kızılçeç vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ( ONANMASINA ), oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI:
İlamsız icra takibinde, Ö.E.’ne itiraz edilen takip alacaklısı,şu üç yoldan birini izleyecektir. a ) Alacağın tahsili davası açmak b ) İtirazın kaldırılmasını İİK’nun 68. maddesinde sayılı belgelere sahip olması durumunda istemek c ) İİK’nun 67. maddesi hükümden yararlanarak itirazın iptalini dava etmek.
Üzerinde duracağımız konu ( c ) şıkkındaki itirazın iptalini istemek suretiyle açılan dava olacaktır. Bu davanın fonksiyonu, borçlunun itiraz ettiği Ö.E. ne konu olan alacağın varlığını ortaya koyup tesbit ile itirazla icra kabiliyetini kaybetmiş, Ö.E.’ne bu kabiliyeti kazandırmaktır. Yasada, davanın 1 yıl içinde açılmasının ön koşul olarak konulmasının hikmeti de İİK’nun 78. maddesi uyarınca, geçerliliği süren icra emrine, alınacak hükümle icra kabiliyeti kazandırmak ve alacaklının, buna dayanarak haciz isteme hakkının kullanılabilmesini sağlamaktır. Anılan İİİK’nun 67. maddesinin son fıkrasındaki, süreyi geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmesi hakkını muhafaza ettiği yolundaki hükümde bu nedenle ifade edilmiştir.
Yukarıda değinildiği gibi, fonksiyonu alacağın varlığını isbat ile kesin hüküm teşkil edecek biçimde alacağı tesbit etmek olan bu dava, doğal olarak tesbit yada tahsil ( eda ) davası olacaktır. Ama her iki halde de inkar tazminatı koşulları oluştuğunda hüküm altına alınabilecektir. Zira bu tazminat davanın bir fer’i olup, borçluyu haksız itirazlardan alıkoymaya yarıyacak önleyici bir yaptırımdır ve işte bu nedenledir ki tahsil davası biçiminde bile olsa bir yıl içinde açılmak ve talep edilmiş bulunmak kaydıyla inkar tazminatı gerekecektir.
Nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 975/85 E, 233 sayılı kararında; davalı Avukatının “dava dilekçesinde itirazın iptali talebi mevdut değildir, sadece alacağın tahsili talebi mevcuttur. Alacaklının yaptığı takibe borçlu itiraz ederse; alacaklıya itirazın iptali ve alacağın tahsilini dava eder veya genel hükümler gereğince alacağın tahsilini dava eder. İtirazın iptali davası ile genel hükümler gereğince açılacak alacağın tahsili davası arasındaki en önemli fark itirazın iptali davasında icra inkar tazminatının istenebilmesidir. Diğer bir değişle inkar tazminatı ancak itirazın iptali davasında talep edilebilir, yoksa genel hükümler gereğince açılmış alacak davasından inkar tazminatı istenemez” diye başvurduğu karar düzeltme istemi sayın dairece “İİK’nun 67. maddesi gereğince, umumi hükümler dairesinde alacağın varlığının isbatı ve borçlunun itirazının haksızlığının anlaşılmasının gerekmesine ve alacağın varlığının isbat suretiyle itirazın iptali, talebi alacağın tahsili davasının kapsamı içinde bulunmasına ve İİK’nun sözü edilen 67. maddesinde yazılı şartların tahakkuku halinde borçlunun tazminatla mahkum edilebileceğine göre” diye karar düzeltme istemi reddedilmiştir.
Aynı şekilde H.G.K. nun 21.11.1979 tarihli ( YKD. Temmuz 980 Sayı 7 ) kararda “ödetme davası bir hakkın varlığının saptanmasını da içerir. Bu davada öncelikle alacağın varlığının tesbiti gerekecektir. Davacı alacaklı dava dilekçesinde, borcun inkar edildiğinden takibin durduğunu, bu nedenle alacağın tahsil edilemediğini açıkladıktan sonra alacağın ödettirilmesiyle birlikte inkar tazminatı tahsiline de karar verilmesini davada talep etmiştir. Bu hali ile davanın alacağın tesbitini de kapsadığı tabidir. Sn. İ. Postacıoğlu Batıda 980/C.10.Sh.965.d.
Dava dilekçesinde, “itirazın iptali veya kaldırılması” kelimeleri geçse dahi icra takibinin safahatından bahsedildikten sonra icra inkar tazminatı da yer aldığına göre, alacağın varlığının ispatı suretiyle itirazın iptali istemi alacağın tahsili hakkındaki davanın kapsamı içindedir. 67. maddedeki diğer şartlar varsa tazminata karar verilmelidir diye direnme kararı bozulmuştur.
Bir kısım içtihatlarda öne sürüldüğünün aksine bir yıl içinde açılan tahsil ve itirazın iptali davaları inkar tazminatına yönelik olarak sonuçları bakımından birbirinden farklı davalar değildir. Öncelikle iptal davasını sadece bir tesbitten ibaret görmek eda davası açılabilen hallerde tesbit davası açılamaz kuralına da ters düşmektedir. O halde inkar tazminatı istemeden itirazın iptali ve alacağın tahsili istenmesi halinde yine bir kısım uygulamada olduğu gibi mahiyetleri farklı davalar olarak görülüp, davacının tercihe zorlanması da yasanın anılan maddesinin amacına ters düşmektedir. Olsa olsa, itirazın iptalide istendiğine ve alınacak hükümle henüz geçerliliğini kaybetmeyen Ö. E.’ne işlerlik kazandırılabileceğine göre, tahsil isteminde bulunmakta hukuki yararı olmadığından istemi o kısımda reddedilebilir diye düşünülebilirse de, tahsil hükmünü de içerir, ilamı alan alacaklı ilerde değişen ve gelişen durumlara göre, ilama dayalı iflas takibinde bulunabileceği gibi, İİK’nun 100/2. maddesinin verdiği öncelik hakkından da yaralanabileceği için hukuki yararı da yok denemez. O halde itirazın iptali hükmünün tahsilide içermesi usul ekonomisine de uygun düşecektir. Tahsil davasında inkar tazminatına hükmedilemez, o halde İİK’nun 67.maddesine göre açılan bir davada böyle bir imkana, yani tahsil istemine yer verilemez, diğer bir deyişle bir yıl içinde olsa bile tahsil davası açılamaz diye bir argumana da pek yer olacağı kanaatinde değiliz.Bu argumana dayanak olarak alacaklının haksız ve kötüniyetle takip açması halinde tazminata yer verildiğine, alacaklıya karşı bu müeyyide tahsil davasında mümkün olmadığına göre, bu imkanı veren 67.maddede sadece itirazın iptali kastedilmiştir diye akla gelebilirse de 67. maddeye dayalı olarak açılan davada eğer inkar tazminatı istenmemişse davacı, böyle bir müeyyideyle karşılaşmayacaktır. Zira anılan maddede “diğer tarafın talebiyle” deyimi iki talebin varlığını istiyor demektir. Kaldı ki, borçlunun isteyeceği inkar tazminatı talebiyle, alacaklının talebi bir birine çok sıkı şekilde girecek biçimde ifade edilmiş ayrı bir paragraf açılmamıştır. Diğer bir deyişle, alacaklının inkar tazminatı talebi yoksa borçlunun istemesi yeterli değildir. Maddede, yasa koyucu alacaklının sırf “kötü niyetli cezalandırmak için bu düzenlemeyi getirmemiştir. Nitekim yasa koyucunun kötü niyetli alacaklıyı genel hükümlere göre açtığı davada kötü niyetinden ötürü müeyyidelendirmesi usul hukukunda 421, 422. maddeleriyle düzenlenmiştir. Yine icra takibinde bulunup takibi itiraza uğrayan alacaklı, 67. maddeye dayalı olarak değilde, genelde tahsil davası açsaydı yine anılan 421,422.maddelerin müeyyideleriyle karşılaşacaktır. O halde sadece tahsil davası öncesi birde takip yaptı diye 67. madde uyarınca yasa koyucunun alacaklıyı cezalandıracağı düşünülemez. O halde bu fikri işlemelerin bizi götüreceği sonuç, 538 sayılı değişiklikle alacaklıyı da inkar tazminatına maruz bırakıp, her ikisi arasında denge kurmak isteyen yasa koyucu inkar tazminatı istemeyen alacaklı hususunda borçlu istese dahi inkar tazminatını öngörmeyerek dengeyi muhafaza etmiştir. Nitekim, önce alacaklının inkar tazminatına maruz kalması bahse konu değilken, değişiklikle o da bu tazminata maruz bırakılmış, alacaklı borçluyu tazminat tehlikesine iterse kendisi de maruz kalabilmeli diye düşünülmüştür. Bu durumda 67. madde uyarınca açılan tahsil istemine de açık olan bu dava da genel hükümlere göre görüldüğü ve alacağın varlığı kanıtlanıp tesbit edildiğine göre, takip sonrası yapılan ödeme iddialarının işbu davada gözönüne alınması bir zorunluk halinde ortaya çıkmaktadır. Kaldı ki, itirazın iptali istendiğinde borçlu icra takibine yaptığı itirazla bağlı değildir. Onları tekrarla birlikte yeni iddialar getirebilir. İtirazla bağlılık ilkesi İİK’nun 62.maddesi uyarınca itirazın kaldırılması prosedüründe geçerlidir. İtirazdan sonra yapılan ödeme ve özellikle dava konusu dosyayla bağlantılı olduğu öne sürülüp başka icra dosyasına yapılan ödeme itirazları nazara alınmadığından; Sayın Genel Kurulu Kararında tasvip bulduğu biçimde icraca mahsup yapılacak ise, alacaklının icrada itirazla niza çıkarması durumunda, icra memuru bu konuyu nasıl halledecektir ? Mercie intikalinde de dar yetkili merci nasıl çözebilecektir. Örneği yazılı beyyinde başlangıcına ve hatta hiçbir belgeye dayalı olmayan iddiayı mercii tanık veya yeminle halledebilecekmidir ? Somut olayımızda, yerel mahkeme kararında, takip sonrası ödenen tutarlar tesbit edilmiş ve bunun icraca mahsubundan bahsedilmiş olmakla bu tür zorlukların olamayacağının Sayın Genel Kurul çoğunluğunun kabulünde olduğu düşünülebilirse de aynı mahkemenin bir hafta evvel görüşülüp onanan aynı alacaklıyla ilgili kararında davaya konu 6. İcra 1992/6920 sayılı takip dosyasından başka, yine 6. İcra 1992/4485 sayılı dosyasının infaz edildiği ve yine 6.İcra 1992/4897 nolu takip dosyasında da takibin devam ettiği belirtilmiş ve 4485 sayılı dosyada ödeme olup ödeme dava tarihinden sonrası olduğu için icrada mahsuptan bahsetmiştir. Şimdi anılan dosyaların taraflarına bakalım 4485 nolu dosyanın alacaklısı Pamukbank, borçlusu keşideci Şinasi Yüce ve lehtar Gürsel Özhan olup, keşidecinin imza inkarının mercice kabulünden sonra lehtar alacaklıya icrada ödeme yapmıştır. 4897 sayılı dosyaya gelince alacaklı Pamukbank, borçlu Satı Yılmaz olup keşideci Satı, lehtarı Alberto Toledo olan rehin cirolu senede dayalı bir takiptir. Buna rağmen yerel mahkeme bunların icraca mahsubu yapılacağından söz ettiğine ve o dosyalarda ödenen tutarlar ilamda zikredilmediğine göre, sayın kurulun ilke olarak yapılan ödemeler ilamda belirtildiğine göre, mahsubu kabil diye, kabul ettiği de düşünülemez. Kaldı ki itirazın iptali davasından öncelikle alacağın varlığının isbat ve tesbiti esası kabul edildiğine göre, bu tesbitten, sadece takip tarihine kadar olan alacak diye algılanıyorsa dava tarihinden sonra yapılan ödemeler artık davada neden konu oluyor suali de cevapsız kalıyor demektir. Kaldı ki, İİK’nun 67. maddesi 2. fıkrasında inkar tazminatı tutarı tesbitinde verilen ölçüler “hükmolunan şeyin tahammülüne, red veya hükmolunan meblağın” deyimleriyle ifade olunmuştur.
Sonuç, olarak, İİK’nun 67. maddesinin fonksiyon ve amacı, ilamların infazında tereddüd olmaması esası ve usul ekonomisi de gözönüne alınarak takip tarihinden sonra yapılan ödeme iddialarının da araştırılıp alacağın varlığı ve tutarı tesbit edilmek, her davanın açıldığı zamandaki koşulları içinde değerlendirileceği de hatırda tutularak dava tarihi itibariyle hesaplanarak bulunacak alacak miktarı üzerinden inkar tazminatına hükmedilmeli görüşüyle aksine olan Sayın Çoğunluğun kararına katılamıyorum, bu nedenlerle yerel mahkeme kararının bozulması düşüncesindeyim.
Nail Sucu
19.Hukuk Dairesi Üyesi
KARŞI OY YAZISI:
İtirazın iptali davalarında icra takibinden sonraki aşamalarda borçlu tarafından alacaklıya yapılan ödemelerin borcun saptanması ve icra inkar ödencesinin takdiri yönünden izlenmesi gereken yöntem sorunu oluşturmuştur. Özellikle itirazın iptali davalarının takip hukukuyla ilgili bulunması bakımından uyuşmazlığın takip günü ya da dava günü itibariyle çözümü noktasında düğümlenmiştir.
1- İtirazın iptali davası, alacaklı tarafından alacağın ödettirilmesi amacına yönelik yapılan ilamsız icra takibine karşı, borçlunun süresinde ( 7 gün ) ödeme emrine yönelik itirazının iptali için açılır. Borçlunun icra müdürlüğüne itirazı üzerine kısmi itiraz halinde takibin itiraz edilen bölümü, borcun tamamına itiraz halindeyse takibin tamamı durur. İtirazın kaldırılması ya da iptalini sağlamak yükümlülüğü alacaklıya düşer. İİK’nun 67. maddesi uyarınca icra takibini durduran itirazın, tetkik merciinden kaldırılması istenebileceği gibi, mahkemede de itirazın iptali istenebilir.
İtirazın iptali davasında genel hükümler uygulanır.
İtirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, normal bir eda ( alacak ) davasıdır. ( Prof. Dr. Baki Kuru. İcra İflas Hukuku C.1.sh-280 ). İtirazın iptali davası tamamen genel hükümlere bağlı olarak görülür. Bu davada alacağın varlığının saptanması suretiyle iptali istemi aynı zamanda alacağın ödettirilmesi amacını da taşır.
Alacağın varlığının saptanması demek, borçludan ne miktar alacaklı olduğunun belirlenmesi yanında borçlunun varsa ödemelerinin düşülmesi suretiyle hükme esas net miktarın ortaya çıkarılmasını gerektirir. Alacaklı takibe konu alacağın varlığını M.K. nun 6.maddesindeki genel tanıt ( ispat ) kuralı ve HUMK. nun 288. ve izleyen maddelerindeki koşullar doğrultusunda kanıtlamakla yükümlüdür. Öbür davalarda olduğu gibi borçluda davanın açılmasına kadar doğan tüm itiraz ve def’ileri ileri sürebilecektir. Özellikle takas ve mahsup yönündeki savunmaların dikkate alınması zorunludur. ( BK.202.II ). takas ancak borçlunun takas yapmak istencini ( iradesini ) alacaklıya bildirmesiyle olasıdır. Bu takdirde iki borç takas edilebilecekleri andan itibaren en az borcun miktarı oranında düşmüş sayılır ( BK. m. 122 ). Mahsupta ise bir alacak miktarının bazı ödemeler nedeniyle indirime tabi tutulması söz konusudur.
Açılan itirazın iptali davasında, borçlu hakkında yapılan icra takibinden sonra gerek icraya gerekse alacaklıya haricen yaptığı ödemelerin ya da verdiği teminat senetlerinden yahut sair nedenlerle bankanın borca mahsuben tahsilatları olduğuna ilişkin savunmasını tanıtlayıcı kanıtların toplanıp incelenmesi gerekir.
Böylece takip gününden önce borca karşı yapılmış ödemelerin saptanması yanında ödeme emrine itiraz gününden sonraki ödeme ve tahsilatın mahsubundan sonra dava günü itibariyle kalan borç belirlenmiş olur. Zira her dava açıldığı günde varolan maddi olgu ve koşullara göre çözümlenir. Davanın açılmasından sonraki evrede de borçlu ödemelerinin varlığının saptanması halinde en son bilirkişi incelemesinin yapıldığı gündeki gerçek borç tutarı üzerinden itirazın iptaline karar verilip bu miktarla sınırlı takibin sürdürülmesi sağlanmalıdır.
İtirazın iptali davasının kendine özgü bir dava olması genel hükümlerden ayrık olması sonucunu doğurmaz. Davanın İİK’nun 67/son fıkrası gereğince açılan bir alacak ( Tahsil ) davası gibi incelenip karara bağlanması gerekir. Davanın açılış günündeki durum ve koşullara uygun çözümlenmesi kuralı yerine takip günündeki haklı çıkma olgusunun konulması doğru değildir. Bir başka deyişle yargılama süresinde ele alınması zorunlu takas, mahsup gibi ödemelere ilişkin savunmaların dava günü yerine takip gününe çekilmesi savunmanın kısıtlanmasına neden olur.
İtirazın iptali davası sonucunda alacağın esası hakkında hüküm verilir. İtirazın iptali ya da iptal isteminin reddi kararı maddi anlamda kesin hüküm oluşturur ( m.237 ). Böyle bir dava sonunda verilecek hüküm de alacağın varlığı ve miktarı kesin olarak saptanmalıdır. Zira itirazın iptali istemi zorunlu olarak alarak alacağın tahsilini de içerir. Borçlunun borçlu olduğu miktar kesin olarak belirlenmeden ve bu miktar hüküm altına alınmadan itirazın iptaline karar verebilme olanağı yoktur. Mahkemenin yargılama işlevine giren ödemelerle ilgili olarak “infaz sırasında icra müdürlüğünce gözetilmesinin doğal olmasına” ya da “tahsilde tekerrür etmemek üzere ..” itirazın iptaline karar vermek suretiyle dar yetkili icra müdürüne bırakılması doğru görülemez. Böylece önüne gelen uyuşmazlıklara kısa sürede çözme olanağı varken, askıya alınıp yeni uyuşmazlıklara neden olunması dava ekonomisiyle de bağdaşmaz.
Ayrıca, icra takibinden sonra takiple ilgili olarak alacaklıya yapılan ve icra müdürlüğünce kabul edilmeyen harici ödemelere dayanılarak olumsuz saptama ve geri alma ( İİK m. 72 ) ya da nedensiz iktisap ( BK. m.62 ) davası da açılamaz. Bu tür uyuşmazlıklar şikayet yoluyla icra tetkik merciince çözümlenmesi gerekir.
2- İkinci aşamada incelemeye konu sorun; icra inkar ödencesine hükmedilmesinde, borçlunun itirazının haksızlığı itirazın yapıldığı andaki durum ya da dava günüdeki koşullardan hangisi ölçüt alınarak belirleneceği yönündedir.
İİK.’nun 67. maddesiyle konulmuş olan icra inkar ödencesi, alacaklının genel mahkemede açtığı itirazın iptali davası sonunda borçlunun itirazının haksızlığına karar verilmesi durumunda alacaklı yararına hükmolunan ödencedir. Nitelikce, hakkında yapılan icra kovuşturmasına haksız yere itiraz ederek icra takibini durduran ve itirazla işin çabuk bitirilmesini önleyen borçluya karşı konulmuş icra hukukuna özgü bir yaptırımdır. Boçlunun ne kadar borçlu olduğunun saptanması ve itirazında haklı olup olmadığının belirlenmesi ön koşuldur. Dava açamasında alacağın varlığı saptanmıştır. İcraya konulan alacak likid ( belirli, muayyen, hesaplanabilir ) yani borçlu ödemeyle kendisinden istenilen meblağa borçlu olduğunu ve bunun miktarını bilmekte ya da bilme olanağına sahiptir. Bir mahkeme kararına gereksinme duyulmayacak özelliktedir. Bu durumda borçlunun itirazı haksızdır. Borçlunun itirazının yapıldığı andaki haksızlığının saptanmasıyla, takip gününden dava gününe değin geçen evrede yapılan ödemeler sonucu alacağın varlığının belirlenmesi olgusuna dayalı davadaki haklılık durumunun karıştırılmaması gerekir. Borçlunun itirazının yapıldığı andaki durumu itibariyle haksızlığı saptanacak ancak dava günündeki haklı çıkma durumuna uygun alacak miktarı esas alınarak buna koşut alacaklı yararına icra inkar ödencesine hükmedilmesi gerekecektir. Her dava ancak dava gününde varolan alacağın miktarına göre hüküm altına alınabilir.
Dava gününde belirlenen alacağın yerine, takip günündeki alacağın icra inkar ödencesinin takdirinde esas alınması halinde bazı çelişkili durumların ortaya çıkması olasıdır.
İcra inkar ödencesi başlı başına bir davanın konusunu oluşturmaz. Ancak , alacağın esasına yönelik itirazın iptali davasıyla birlikte istenebilir. Sözgelimi ödeme emrine haksız olarak itiraz eden borçlu, alacaklının itirazının iptali davası açmasından önce icra dairesine borcunu öderse, icra takibi son bulacaktır.
Bu durumda borçlu ödemeyle aynı zamanda itirazından vazgeçmiş sayılmakla itirazının iptali davasına konu bir itirazda kalmaz. İcra inkar ödencesi bağımsız bir dava konusu olamayacağından ödence de isenemez. Öte yandan bir yıllık hak düşürücü sürenin dolmasından bir gün önce dava açan alacaklı, o güne kadar gerçekleşen kısmi ödemeler dikkate alınmaksızın takip günündeki alacak üzerinden ödencenin tamamına hak kazanacaktır.
Sonuç, olarak itirazın iptali davasında, alacağın varlığının dava günü gözetilerek saptanması ve alacaklının dava günü itibariyle haklılık durumuna göre icra inkar ödencesine hükmedilmesi dava ekonomisi ve yararlar dengesine de uygun düşmektedir. Dairemizin yerleşmiş uygulaması da bu doğrultudadır.
Açıklanan nedenlerle Yüce Kurulun çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
@erolkaranet - 18.04.2018