Her cuma sonrası gündeme bomba düşüren Diyanet'in vaazları giderek güzelleşmeye başladı.
Her vaaz kamuoyunda heyecan oluşturuyor. Adeta adrenalin etkisi yapıyor. Kimileri söylemlerden mutlu olurken kimileri de çatlamalara başlıyor. Ve vaazların hutbelerde okunmasından sonra "nasıl ve nerede deprem oluşturalım" diye satır satır, cümle cümle, harf harf bir çapanoğlu aranıyor.
Geçmiş yıllarda suya sabuna dokunmayan, hatta mükerrer vaazlara rastlamamız mümkün idi. Neredeyse ezberlenmiş, basit, tekdüze idi ve sihirli bir el sayesinde o yeknesaklıktan kurtulundu. ( "Diyanetin “hutbe” tembelliği" )
Sonra okumalardan şikayetçi olmuşuz ve " Hutbeler mi Ruhsuz, Kariler mi...?" demişiz.
Bir yılı aşkın zamandır hutbelerdeki canlanma, dirileşme., dik duran bir kurum yansıması gözlerden kaçmıyordu.
Hatta hutbeler sayesinde din ve diyanetle işi olmayanlar dahi hutbeleri takip etmeye başladı.
Onların amacı Dini ve Diyaneti nereden vurabilirdi.
Ama ne olursa olsun biraz da olsa irşattan faydalanıyor, kirli kanlarına aşı yapılıyordu.
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğünde bu konuya emek verenleri takdir ediyoruz.
Geri adım atmama, ataletin içine düşmemek şartıyla.
Bu arada her hafta değişik camilerde hutbe okuyarak halkın dikkatini çeken, çalışanlarını şevke getiren, müftüleri de bu yolda harekete geçiren ve kurumu zirveye taşıyan, daha da ileriye götürmeye çalışan, mesai kavramı bilmeyen, örnek insan Prof. Dr. Mehmet Görmez'i de hutbeye verdiği önem dolayısıyla ayrıca tebrik ediyoruz.
Sıkıntı nerede..
Tabii, her şey hutbeyi yazıp göndermekle olmuyor.
Okuyan hatibin, imamın hal ve hareketi, ses tonu, mimikleri, cemaatin önündeki durumu, psikolojisi de çok önemli demiştik, bir önceki yazımızda " Hutbeler mi Ruhsuz, Kariler mi...?"
Demiştik
"Okuyanlar da önemli, halka yansıtanlar da önemli ve ayrıca konular bölgeye, etnik halka, kültüre ve önemli gündeme göre değişkenlik göstermeli.."
Heyecanlı hutbeler, halkın dini damarına dokunacak, dine ısındıracak, uyaracak, müjdeleyecek hutbeler yazmaya devam derken minbere çıkanlara da önem verilmeli.. Ruhsuz , baştan savmacı, önemsemeyen, yaptım oldu, okudum geçti imamlar da uyarılmalı..
İşini seven ve önemseyen vaizler ve cami görevlileri Diyanet'ten hutbeleri günler öncesinden istemektedir.
"Bize de çalışma süresi kalsın" diyorlar ve haklılar
Gün oluyor perşembe akşamı mesai bitiminde yayınlanıyor. En erken yayınlanan perşembe öğle saatleri.
En az 48 saat önce istiyorlar, hutbe karileri...
Yoksa, didaktik bir şekilde okunması, namazdan önce sadece bir kez okuması, kağıda bakmadan hutbe irat edememesi, hutbelerin etkisini minimum düzeye indirmektedir.
Hutbe minbere çıkmadan önce okumaya hazırlık şekilde olursa vaiz ya da imam ses tonunu nerede ayarlayacağını, nerede etkin konuşacağını, nerede yumuşak nerede sert olacağını bilecektir.Hatta cemaatin gözünün içine baka baka okuyarak etkisini artıracaktır.
Kısaca cuma hutbeleri bir gün değil bir kaç gün önce yayınlanmalıdır. Zor değil.
Hatta bazı din görevlileri teknolojiye uygun olsun diye, tabletlerden, cep telefonlarından okumaya başlıyor. Bir keresinde tabletin azizliğine uğrayan, kaldığı yeri bulamayan, konunun dağılmasına sebep olan imam efendinin kürsüdeki hali cemaati güldürmüştü İmam hutbeyi orada keserek bitirmişti ama, o hali cemaatin aklında çıkmamıştı. Tablet ve telefonla cuma hutbesini okumayı engellemek lazım.Tablet ve telefon azizliğine uğramamak için
İkinci nokta..

Hitap şekilleri. Her hutbede "sevgili kardeşlerim" demek cemaati yaşlı genç imamlara yakışmıyor. Kardeş genelde küçüklere deniliyor. Tamam, esasta din kardeşliğinden söz etme amacı da olsa toplum bunu yadırgıyor. Henüz 20 yaşlarda bir imam minbere, kürsüye çıkıp geneli kendisinden yaşca büyük olanlara "kardeşlerim" demesi hoş değil.
"Değerli Müminler", "Aziz Müslümanlar", "Kıymetli cemaat", "Saygıdeğer insanlar", "Allah'ın sevgili kulları" vs hitap şekilleri daha yerinde olacaktır.
Üçüncü nokta..
Hutbe sırasında cemaatin konuşması, duaya iştirak etmesi, vaaza katılması,söylenene amin demesi caiz görülmüyorsa hutbede "gelin, hep birlikte dua edelim" tarzı davet sözleri de cumanın ruhuna aykırı olmaktadır. Hutbelere cemaati iştirak ettirmemek gerekiyor
Hutbe okuyanlara tavsiye, en sonda ( Nahl süresi, 90 ) ayet-i kerimenin mealini okurken"size" yerine "hepimize" şeklinde değiştirmelerini önermek istiyorum. Zira, size derken kendileri bu emrin dışına çıkmış gibi oluyor ve cemaatin şaka yollu da olsa "size demiyor mu ?" şakalarına yol açıyor.
Şöyle ki,
Bismillahirrahmanirrahim
اِنَّ اللهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَاْلإِحْسَانِ وَاِيتَاءِ ذِى الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Bismillahirrahmanirrahim
اِنَّ اللهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَاْلإِحْسَانِ وَاِيتَاءِ ذِى الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
dedikten sonra, mealen "Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, akrabaya, komşuya, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, (zinayı) fenalık ve azgınlığı (isyanı, faizi) de yasaklar. O, Allah c.c, düşünüp .tutasınız diye hepimize öğüt veriyor" demekte bir beis yoktur, sanırım.
Bu son söylemi, gerçekten işini seven, Kur'an-ı anlayan, onunla nefes aldığını hisseden, mümin din görevlilerimiz söylüyor. Bunu genele yaymada dinen bir sakınca olmasa gerek, diyorum.
Arz etmek bizden, gerisi vazife sahiplerindendir
Arz etmek bizden, gerisi vazife sahiplerindendir
Erol Kara - 07.12.2016