BİR FETİH YAZISI
Bu açık mektup Cumhurbaşkanlığı Makamına Arz Edilir
Geçtiğimiz Berat gecesinin manevi havasında Sultanahmet’e yolum düştü. Benim gibi düşünen yüzlerce kişinin kalabalıklığında gecenin manevi havasını teneffüs etmenin heyecanı ile sonuna kadar içerisinde bulunduğum Sultanahmet camiinden dışarı çıktım.
Gecenin yarısı…
Işıl ışıl İstanbul, ışıl ışıl Sultanahmet… O da ne? Bir yer var karanlık.
Ağaçların ardında ve gecenin ışık olmayan yönünde bir karanlık yer…
Müze olduğundan bugüne mahzun Ayasofya, bunca ışıltının altında kapkaranlık
Ayasofya… Varla yok arasında içinin tüm mahzunluğu ile karanlıklar içerisinde kendini göstermeye çalışan bir mabet…
Üzerinde yıllardır yapılan sonuçsuz polemikler.
İbadete ve şehrin asıl sahibi Fatih Sultan Mehmet Han hazretlerinin vakıf mirası olmasına rağmen halkından koparılmış cami.
Boynunu bükmüş , tarihin bir çok sahnesine şahitlik yapmış bir ulu mabet..
Karanlık. Kapkaranlık…
Ülkede bir enerji tasarrufu dahi yok. Hamdolsun dilediğimizce elektrikten faydalanıyor ve her yeri aydınlatıyoruz. Hatta birçok yapının, tarihi değeri olmasa da birçok yapının renk oyunları ile daha iyi görünmesini sağlıyoruz.
Ama Ayasofya karanlık.
Neden Karanlık…

Padişahların gözbebeği Ayasofya 1934 yılından beri halkından kopartılmış bir halde ancak farklı dinlere mensup aşırı ziyaretçisi, bir o kadar geliri ile iyi bir rant kapısı olarak amacının çok dışında halen hayranlık uyandıran bir halde karşımızda duruyor. Birçok yürek bu mahzun eseri gördükçe ağlıyor. Birçokları da asıl amacı dışında hizmet veren bu müze-ibadethane için ellerini salyalarını akıta akıta ovuşturuyor.
“Ayasofya cami yapılmasın” taraftarlarının o kadar çok sözü geçiyor ki, cami olarak halka hizmet versin diyenlerin kemikleri bir o kadar sızlıyor.
Rahmetli Necip Fazıl’ın dediği “Ayasofya’nın kapıları sabır taşı gibi çatlar, kendi kendisine açılır” elbet bir gün vuku bulur.
Tarihin gelmiş geçmiş en büyük fetihleri dahi Ayasofya’nın fethi kadar önemli olmasa da bizler İslam yurdundaki bu nadide ve sembol camiyi gezerken bile ne şekilde gezeceğimizi bilemiyoruz. Gezenlere baktığımızda bile birçoğu mide bulandıran görüntülere sebep olsa da 20 – 25 TL vererek gezdiğimiz bu ibadethanede, bu kutsal mirasta aldırmazlığın, boş vermişliğin yağmuru altında aptal aptal ıslanıp, bir o kadar mundar, bir o kadar pis, iffetsiz gayri Müslim insanların çiğnemesine de razı oluyoruz.
Bu ülkenin yöneticisine – yaparsanız siz yaparsınız, bu da sizin fethiniz olur- seslenerek bir dileğimizi arz etmek isteriz.
Milletini Kur’anla barıştıran, okullarına Kuran ve Siyer derslerini yerleştiren, başı secde gören siz büyüğümüzden istirhamımız odur ki…
Mademki cami yapıp ibadete açamıyoruz. Mademki bir takım engeller var.
Hiç olmazsa önce ;
Ayasofya’yı aydınlatalım. Işıl ışıl yapalım. Tepebaşından, Boğazın sırtlarından, Kadıköy’den, Adalar’dan, Edirnekapı’dan görünsün. Bir yanda Sultanahmet Cami, diğer yandan Ayasofya ışıl ışıl İstanbul’u güzelleştirsin.
Ve dahi sonra…
Hiç olmazsa…
Önümüz Ramazan. 11 ayın sultanı…
Bu ve bundan sonra ki her Ramazan bu camimizi ziyaretlere, gayrimüslim ziyaretlerine kapatalım. Haremeyn’e gayrimüslimlerin girmesine engel olunduğu gibi…
Her Ramazan öncesi baştan sona yıkansın. Gusletsin. Hatta her bir taşı gülsuyuyla yıkansın. İlahi emrin ayetleri, salâlarla, ezanlarla, Kuran-ı Kerim okumalarıyla çınlayacak şekilde İslamın nurunu yansıtacak şekilde doldurulsun. İslamın sesiyle çınlasın. Yine bir müze gibi sadece Müslüman’lara açık. Sadece kutsal emanetlerin sergi alanı olarak, huşu içinde dualarla ziyaret edilsin. ( Hoş, gönül bu kadarla yetinmez ya.)
Varsın bir ayda gelir getirmesin..Ya da yine ücretler alınsın. Varsın içinde namaz da kılınmasın ( şimdilik ) Ancak hiç olmazsa bir ay, kutlu ay boyunca, kutsal emanetlerin sergilendiği, oruçlu dillerden dökülen dualar aşkına senenin her günü ışıl ışıl, Ramazan’da da bir cami havasıyla gönülleri doldursun.
Hiç olmazsa bir ay…
Bunu siz yaparsınız.
Bu sizin fethiniz olsun.
Rahmetli Serdengeçti’nin dediği gibi “Ayasofya ses vermiyor, Ayasofya bir hoş? Ayasofya bomboş...“ olmasın…
Sizden milletinizin istirhamıdır, efendim.
Yazımızı Fatih Sultan Mehmet Han Hazretlerinin vasiyeti ile noktalayalım
“Kim bu vakfiyenin bir şartını değiştirir, fasit bir te’ville, dalavereyle vakıf hükmünü yürürlükten kasteder ve aslını değiştirir, füruuna itiraz eder veya bunları yapana yol gösterir ve yardım eder veya kanunsuz olarak onda tasarruf yapmaya kalkar veya sahte evrak düzenleyerek mütevellilik hakkı gibi şeyler ister, yahut onu kendi hesabına geçirirse haram işlemiş olur, günah kazanır. Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların ebediyen la’neti onun üzerine olsun. Azapları hafiflemesin. Kıyamet gününde yüzlerine bakılmasın.
Kim bunu işittikten sonra değiştirirse, günahı değiştirenlerindir. Allah işitendir, bilendir. Bu vakfı değiştirmeye, bozmaya girişen kişi ölümü, sekeratı, kıyamet sahnelerini ve karanlığını, kabri ve yalnızlığı, münkeri ve heybetini, nekiri ve soracaklarını, Âlemlerin Rabbi huzurunda duracakları günü hatırlasın. O gün hiçbir kimse hiçbir şeye sahip değildir. O gün bütün işler Allah’a aittir.”
09 Temmuz 2012
EROL KARA