Önce bir hikâyemiz var.
Yıllarca Diyanet görevlisi olduğu halde kimse onun farkında değildi. İşini yapsa da hep belli bir yerde ve farkında olunmadığı bir memur olarak görev yapıyordu. Evden işe işten eve süren yaşamı ara sıra verdiği küçük çaplı sohbetler bile hayatına bir anlam kazandırmıyordu. Yazdığı kitap bile ilgi görmüyor. Başkaca kitap yazma isteği dahi duymuyordu bile. Yaş ilerliyor emeklilik günleri eşikte görünmeye başlarken bir gün ilçe müftüsü olarak atanıvermişti.
İlk günlerde sürpriz olan atamanın korkusu, endişesi ile beyninin kıvrımlarında dolaşan “nasıl yaparım, nasıl ederim, becerebilir miyim” zamanla “ben neymişim”e dönünce makamın keyfine varıvermişti..
İlk ayların durgunluğu ve ilkesel ve idealist adımları, vazifeyi hakkıyla başarabilme duyguları zamanla etraftan gelen itibar ve “sensin” sözleriyle nefsin dünyalık çarkına dönüvermişti. Hatta yeni görevdeki önünde düğme ilikleyenlerin, takla atanların ve gittiği yerde kemikleşmişlerin avuçlarına almak için yaptığı tüm girişimler de yenik düştüğünü farkında olmadan malum çarkın içinde kendini kaf dağının kralı olarak görmeye devam ederken “ilçe müftülüğü de neymiş il müftülüğü yapacak adamım” demesi için hırs yapmaya başladığı duyulur olmuş..
Artık kibrin ve ne oldum demenin arzusu bulunduğu mevkiyi küçük görme ve etrafındakilerin de oyuncağı olma ve “bunu da göndeririz” lerin çoğalmasına sebep olmasına rağmen o bunlardan habersiz “ ayna ayna söyle bana benden büyük kim var” tarzı yaklaşımlarla yaşarken çevresindeki kendisince düşman ama gerçekte dostlarını üzmekte bundan habersiz.
Bir zamanlar korku ve endişe ile geldiği makama hakkını vermediği halde büyük oynamanın hırsı ile çaba ve ter akıtmaya başlaması etrafındaki dalkavukların gülüşmesine alayına malzeme olurken gerçek dostlarını da kaybetmeye başlaması zafer olarak kendince görülmeye başlanmış.
Hikâyenin bir bölümü bu. Biz gelelim asıl konumuza.
Akıbeti henüz belli değil ama bu vesile ile Diyanette makama yükseltmenin yolunun facebooktan geçtiğini artık o da anlamış olacak ki sözde hizmet özde reklam faaliyetlerle DİB’in en üst düzeyine ve atamalar daire başkanına sanal mesajlar gönderilmeye başlandı bile.
Şimdi görevde yükselmek isteyenler sınava falana formalite olarak bakıyor
Asıl yol facebook.. İlle de facebook.. Peki facebook nasıl yükselmeyi etkiler.
Önce facebookta sayfa açarsanız. İlk günlerde biraz acemice paylaşımlar olur. Daha sonra bulabildiğiniz kadar arkadaş eklersiniz. Bunun için facebook hatırlatmalarda bulunur. Bir bakarsınız nerde ise yaşadığını dahi unuttuğunuz kimseler karşınıza çıkar. Hele makam mevki sahibi olduğunuzu duyunca bunların sayısı mirasa üşüşenler kadar çok olur.
Hatta sünnet olurken düğüne gelen davulcunun dış kapı mandalı bile sizinle arkadaş olur.
Sonra camiadan arkadaşlar beşer onar eklenir paylaşırsınız. Arkadaşlar binleri buldu mu bir de Diyanetin üst katlarında görev yapanların sayfalarını da keşfettiniz mi onların en cılız paylaşımları bile beğenilerle tıklanır.
O da merak eder “bu kim” der, bakar ki kendisini alkışlayan biri o da kendi grubuna ekler.
Yediği içtiği tüm davetler o da olamadı birkaç süslü kelime ayet hadis paylaşımı, vatandaşın ilgisi bir de medyatik oldu mu tutmayın artık şiştikçe şişer, popüler olmuş ve hedefe yaklaşmanın yolu nettir.
“Bu adam çalışıyor” dedirtir.
Bu işleri kendisi yapmasa bile emri altında bulunan V.H.İ.K memuruna görev olarak verir. O zavallı memurda onun tüm özel paylaşımları ve müftülük faaliyetlerini paylaşır durur.
Bakar ki bu kadar sözde faal özde reklam faaliyetlerine kanan atama daire başkanı yakın ilgi gösterir. Onu daha yakından takip eder ki kendisi sık sık hatırlatmaya başlar.
Aslında yapılanın çoğu balondur. Gerçek yansıtılmadığı için davetlerden, diyanetin imkanlarını sanki kendi kişisel faaliyeti gibi vitrine çıkardığından dolayı göz boyar. Gittiği yerlerde önde oturuR, birkaç kelime etse de tüm organizasyonun söz sahibi gibi ifşa eder.
Görevde yükselmenin yolu facebooktan geçtiğine o da inanmıştır. Hele bir de başkan bunları fark ettiyse. Değmeyin keyfine.
Son sözümüz şu.
Diyanet facebookla öne çıkanlara kanmamalıdır.
İl müftüsü olacak kişinin en az doktora yapmış, ilmi faaliyetleri yanı sıra makamının gerçek değerini bilen ehli iman diye şahitleri olabilecek, sanalda değil gerçekte kendisini sürekli geliştiren yenileyenleri, hizmet insanı, makam ve mevkiyi kişisel araç değil hizmet amaçlı araç olarak görebilen, gecesi gündüzü birbirine karışmış, geldiği günden son nefesine kadar Allah korkusu ve yediğinde sütü bitmemiş yetim hakkı olduğunu bilecek kadar dürüst ve gününü facebook sayfalarında paylaşım yapmadan geçiren, işine hakim olanları il müftülüğüne layık görmelidir.
Balonlar bir gün patlar. Ama görev adamları asla değerinden bir şey kaybetmez. Onlar Allahtan korkar.
Medyayı arkasına alarak, facebook gibi sosyal paylaşımlar üzerinden kendini göstemeye çalışanların yüzleri asla hakikat olarak kaale alınmaz.
Mesai saatleri içerisinde sosyal paylaşımlarda vakit geçirenlere ne iş yaparsın diye soru sormalı, haklarında tahkikat yapmalıdır.
Görevi suistimalden..
Erol KARA – 21.02.2016