@erolkaranet'te Aradığınız Kelime veya Konuyu Buraya yazınız!

Reklam


Sahi, bizim kaç hafızımız var



120 Bin hafızımız varmış. Yetkililer gururla rakamı açıklıyor ve önümüzdeki yıllarda kat be kat artması içinde çaba sarf ediyorlarmış.

İyi de hafız kim.. Bu 120 bin "hafız"ın kaçı "hafız". Bunlar "Hafız" mı "aaafız" mı? Bunların kaçı "Kelam"a kaçı "maaş"a hademe, hizmetkar...

Bir anlamı Allah c.c 'ın adı olan "hafız" kelimesi Arapça'da "korumak, ezberlemek" anlamına gelen "hıfz" kökünden türemiş ve günümüzde Kur'ân-ı Kerîm'i baştan sona ezbere bilen kişi olarak dilimize yerleşmiştir.

Hatta bunlara HAFIZ-I KUR'AN da dendiği oluyormuş.

Diyanet İşleri Başkanlığı, 1976 yılından itibaren hafızların resmi olarak kayıtlarını tutuyormuş. Din Eğitimi Genel Müdürlüğü 2015 yılı itibari ile Türkiye'deki kayıtlı hafız sayısının 120 Bin 80 olduğunu da geçtiğimiz aylarda açıklamış.

80 Milyon nüfusa sahip ülkemizin %90'ı Müslüman ise 120 bin hafız devede kulak kalıyor.

Bunların Kur'ân-ı Kerîm'i ezberlemiş ve bir kısmının devletten maaş aldığını da kabul etmemiz gerekiyor.

Kayıtlarda olmayan ve hafız olduğunu söyleyen bir o kadar daha sayıyı iyimser olarak katarsak ülkemizde 200 Bin hafız olduğunu söyleyebiliriz.

Bunların Kur'ân-ı Kerîm'i Fatiha'dan Kul euzu'ya kadar ezbere bildiğini kabul etsek de ve hatta Kitab-ı Kerim'e bakmadan okuyacaklarını varsaysak da kaçının okuduğu ile amel ettiğini bilemeyiz.

Amel etmeyi de geçip kaçının okuduklarını anladığını, Kur'an-ı ezberledikten sonra manasını merak edip meal ya da tefsirlerle ( Arapça bilmediklerini bir kenara bırakıyoruz ) pekiştirdiklerinin sayısını kimse veremeyecektir.

Çünkü Kur'ân-ı Kerîmi ezberleyince her şey bitti sanıyorlar. Hele ki bu işten maaş alınca da "yan gel yat" prensibi ile de asla ve kat'a kendilerini geliştirmiyorlar. Nasıl olsa devlete kapağı atmış oluyor !

Hatta "maaşlı din adamı, diyanet memuru" olan ezber sahibi kişi işin tecvid tarafını dahi merak etmiyor. Namazda okurken yaptığı hatalar konusunda uyarı alsa bile uyarı eden kişiyi cemaatten nasıl aforoz ederim diye kırk plan yapıyor.

Allah rahmet eylesin sevgili babam bana " Bir hafız gördüğünde sakın önüne geçme, o yürüyen bir Kur'ân-ı Kerîm'dir " dediğinden beri "ben hafızım" diyenin önüne geçmemeye dikkat ederim. Yaşı ne olursa olsun. Üniversite görmemiş olsun, Hafız olması yeter idi.

Ancak bir hafıza Kur'an'dan bir soru sorsam, okuduğunun anlamını dile getirtmeye çalışsam cevap veremediği gibi yaşam tarzında İslam ile bağdaşmayan edebi, kazancı, ruhu, giyimi, tarzı, konuşması, dilinden dökülen cümleleri ne yazık ki saygı duymak, ardından gitmek bir yana çevresinde bulunmanın bile zarar getireceği endişesi içinde kaldığımda kendime şu soruyu soruyorum.

Peki hafız kim ?

Nefse ve şeytana karşı mücadele eden/edecek olan hafızlar nerede...?

Kur'ân-ı Kerîm'İ kendine dost seçen hafız nerededir ?

Hafız-ı Kur'an, izzetli, lütufkar, sabırlı ve sevecen.kalpleri güzel, nefisleri ZİKRULLAH kokan olmalıysa bu Hafızlar nerededir ?

Her durumda O'nunla olan,O'nu söyleyen, O'nu yaşayan ve örnek olacak Hafız nerededir?

Maaş sevdalısı hafızların artması, Diyanete girebilmek için kırk takla atıp daha sonra kurum değiştirenler, sabah namazlarına dahi kalkmaktan imtina eden hafızlar, kürsülerden haykırmaya korkan hafızlar, ticaret yaparak hile ve desise peşine koşan hafızlar, camiye gelen ranttan istifade etmek isteyen hafızlar, kırk yalanla yaşayan hafızlar çoğalmaya başladı.

Zira bir zamanlar olduğu gibi maaş aşkına ezbere dalıp Kur'an-ı öğrenmekten kaçanlar dönemi tekrar nüksetti.

Ebu Musa el-Eş’ari, Hz. Ömer’e, “Basra’da çok kişinin o yıl Kur’an’ı ezberlediğini yazmış. Hz. Ömer kendilerine maaş bağlanmasını emretmiş. Ebu Musa müteakip yıl Hz. Ömer’e Kur’an ezberleyenlerin sayısının önceki yıllara göre kat kat arttığını yazdı. Hz. Ömer, "onlara maaş bağlamayız, zira hafızların ezberle uğraşıp Kur’an’ı anlamaktan yüz çevireceklerinden endişe ediyorum", demesi bilinen bir olaydır.

Keza, Hz. Ömer, Arapça bilmeyenleri Kur’an öğreticiliği görevine atamazdı. O, Kur’an’ı doğru okuyan, okuduklarını anlayan başkalarına aktarma gayesiyle yaşayanları tercih ederdi.

Cafer-i Sadık, bir hadis rivayetinde  “…İlerde Kur’an hafızları çıkacak ve şöyle diyecekler: "Bizden daha iyi okuyan kimse var mı? Bizden daha âlim var mı? Bizden daha fakih var mı? "Hz. Peygamber onlarla ilgili olarak ashabına şunları dedi: Onlarda hayır adına bir şeyin bulunduğunu düşünüyor musunuz? Ashab: Allah ve Rasulü daha iyi bilir, dedi. Hz. Peygamber; "onlar bizim ümmetimizdendirler, ancak, cehennem yakıtıdırlar," buyurdu.

Türkiye'de 15 bin Kur'an kursu varmış. "40 bin hocayla 1 milyon 150 bin vatandaşa 2014-2015’de Kur'an hizmetlerini ulaştırdık" diye konuşan yetkili "Kur'anla amel ettirdik" tarzı bir açıklama yapabilseydi, ülkemizde asr-ı saadet dönemine benzer bir yaşam söz konusu olurdu.

Hatta dile getirilen o sayı sadece kayıtta olan bir sayı, hakiki anlamda hizmeti tam almış vatandaşın sayısı ve hizmeti "adam gibi vermiş görevli" sayısı çok ama çok azdır.

Geçtiğimiz günlerde Diyanet İşleri Başkanlığı Eğitim Hizmetleri Genel Müdürü Prof. Dr. Ali Erbaş, "Eğer bugün Kur'an-ı Kerim kaybolursa, yüz binlerce hafızımız oturup yeniden yazar" iddiasında bulunmuş.

Söylediğine kendisi ne kadar inanır bilinmez ama bunların belki belki %3-5 i bunda başarılı olur. Denesin görsün.

Dünyadaki ilk hafız Peygamberimiz Hazreti Muhammed (SAV).dir. Ve sonrası Sahabe ve devamı.. Ancak zamanımız hafızları onlarla bir teraziye konulamayacak kadar mesafe içindeler.

Kur’ân-ı Kerîm’e kâmil manasıyla ancak Peygamber Efendimiz (s.a.v) vakıf olmuşlardır. Ondan sonra da sahabe-i kiram. Ashab-ı kiram... Onlar önce manaya vakıf oluyor, anlıyor ve öyle ezberliyorlardı.

İlk hafızlar onlar arasından çıktı. Ashabı Suffe ilk gelen ayetleri hıfz ederlerdi. Ayetlerin manasını, emir ve yasaklarını öğrenmeden diğer ayetlere geçmezlerdi. İslamiyet’in başlangıcında yüzlerce Hafizu’l Kur’ân yetişmişti. Kur’ânı ezberleyen ve onu başkalarına
öğretenlere “Kurrâ” namı verilirdi.

Onların başlattığı hafızlık okulu acıdır ki, ne yazık ki bugün de aynı usulle devam ettirilmiyor.

Asıl maksat manasını düşünerek, anlayarak tedebbürle (onun emirleri ve yasaklarını düşünerek )okumaktır.

Kur'an-ı hıfz edecek olan öğrencilerin iç dinamiklerini, maneviyatlarını diri tutmaya çalışmak lazım.. Sohbetler, şuurlandırma programları, kamplar, rehberlik hizmetleriyle öğrencilere yaptıkları işin kutsallığı anlatılmalı.

Öyle 3 ayda hafız oldu, 4 yaşında hafız unvanı aldı demek komikliği yerine Kur'an-ı biliyor ve yaşıyor. Örnek insan, peygamber aleyhisselamın günümüz temsilcisi gibi tanımlamalar yapmalı..

Hafız yetiştirirken papağan gibi ezberlemiş, bir iki yıl okumasa unutacak insanlar değil her eylemiyle çevresine Kur'an-ın nurunu nakşedecek hafızlara ihtiyacımız var.

Din görevlisi, Diyanet çalışanı, 657 memuru zihniyeti yerine mihrap görevlisi, peygamber temsilcisi, eli öpülecek insan, zikrullah sahibi hafızlara ihtiyaç var.

"‘Kalbinde Kur’an taşıyorsun’ cümlesinin varlığı Kur’an’ı anlayarak okuyanlar, onun sırrına erenler, hidâyetine ulaşanlar içindir yoksa lafızları tekrarlamakla hidâyet elde edilmez.

Bunlara "hafız" demek gerçek "hafız"lara hakaret etmek demektir.

Hatta anlamadan okuyanların "kitap taşıyan bineklere" benzetildiği Kur'an'da zikredilmiştir.

O yüzden hiç kimse çıkıp "şu kadar hafızımız var "demesin.

Gıcık oluyorum. Aldatıldığımı hissediyorum. Aynen tv ve intenetten sağ gösterip sol vuran mal satan sahtekar satıcılar gibi..

Hafızlık sistemi ve Kur’ân-ı Kerîm’i ezberlemek Hazreti Allah’ın Ümmet-i Muhammed’e verdiği en şerefli mazhariyettir.

Daru’l-Huffaz ve Daru’l-Kurrâlar kurulmadıkça, Daru’l- Huffaza olmadıkça Aşere ve Takrib öğretilmedikçe, Hafızlığa ilk adım atılan bugünkü müesseseler sadece "balon" olarak kalır

Bizlerin “Ben Kitab-ı kebir'i, Kur'an-ı nasıl muhafaza edebilirim" diyebilecek ve Hazreti Allah'ın meth ettiği hafızlara ihtiyacımız var.

Son olarak soruyorum. Bizim kaç "hafız"ımız var ?

Erol Kara - 01 Aralık 2015
Hukuk, Yaşam, Din, Sağlık, Magazin, Turizm

Reklam

Reklam

İlginç Bilgiler

Reklam