Tarih 23 Eylül 2011. 2011 yılının Hacılarının yol hazırlıkları yaptığı, seminerlerin düzenlendiği, yola çıkılacak tarihlerin beklendiği hac arefesi günlerinden bir gün.
Yer. İstanbul’un mümtaz ilçelerinden birinin merkezinde bulunan 1950 yapımı bir cami. Ve günlerden Cuma.
Cuma vaazı için kürsüde bulunan unvanı mevcut, yaşlı, emekli ve eski bir müftü. Her hafta irşad vermek amacıyla çıktığı kürsüden bu kez de olağan sohbetlerine devam ediyor. Cemaat O kişinin kendisine” ışık” olması için pür dikkat dinlemede.
Onu tanıyanlar geçtiğimiz Ramazan ayının son Cuma günü yine aynı yerde ifade etmiş olduğu “hepimiz Hıristiyan’ız, hepimiz Yahudi’yiz” dil sürçmesini (!) hafızalardan silmeye çalışmakta iken sonunda hacca gidişlere gelen bugünkü vaazı dinlemeye çalışmaktadır.
Kendisinin 40 yıllık din görevlisi olduğunu bilenler yine de saygılarında kusur etmeksizin dinlemeye, dil sürçmelerinin insanın yaradılışı gereği olabileceği, hatasız olunmayacağını bildiklerinden birçok sözlerine aldırış etmemektedirler. Hatta ve hatta sohbet sonlarında yanına giderek vaazında şu veya bu şekilde eleştiride bulunanlara gösterdiği agresif davranışlarını bile yaşlılığına vererek susmak zorunda kalmalara bile alışmış durumdadırlar.
Bilim adamı Pascal’ın hayranlarından biri olan, birçok esere imza atmış, makaleleri bulunan ilmi derecesine paralel olarak “her şeyi ben bilirim, benim söylediğim doğrudur” tezi ile yaşamaya çalışan bu kişi bir hac mevsiminde bulunduğumuz günlerin birinde bir Cuma günü kürsüden “ nafile hacca gidişlere” dur dercesine sohbetini sürdürmektedir.
“Hacca bir kere gidilir. Farzdır. Umreye de bir kez gidilir. Sünnettir. Ama hacca ve umreye birden fazla gitmek boş bir faaliyettir. Nafile boşuna demektir. Adam 20 kere umreye 18 kere hacca gidiyor. Neden gidiyor, niye gidiyor. Hep boşuna. Bir sürü para harcayarak defalarca gidiyor. Dönüp de okul kapılarında harç ödeyememekten geriye dönen öğrencileri görmüyor. İlim farzdır. İlim yolunda olanlara yardım etmek gerekir. Hacca, umreye gideceğine bir iki çocuk okutsan olmaz mı”?
Diyerek birden fazla o kutsal beldeye gidenlere veryansın etmeye başlayınca cemaat arasında mırıldanmalar da başladı.
Özde doğru ancak anlatımda hatalı olan sohbetin bu şekilde sonlanmış olması kutsal belde âşıklarının zoruna gitmiştir. Zira haccın ve umrenin güzelliğine doyamamış gönüller defalarca gitmeyi arzu eder. Farz olan haccı edâ ettikten sonra, oralar için doyulamayan bir lezzetle tekrar yanan gönüllerinin aşk ateşini söndürmek isteyen müminlerin yeniden hacca ya da umreye gitmek arzusu hiç bitmez.Ve aynı ibâdeti sırılsıklam olurcasına yapma isteği kalplerin dayanılmaz bir arzusu halinde olabileceğini düşünmesi gereken, alim sanılan, eserleriyle “ışık” olacağı ümit edilen ve bu duyguları bilmiyormuş görünen ya da hissedememiş bir görüş olarak ortaya çıkan bu kişinin söylemleri camiyi dolduran hassas gönülleri zedelemiştir..
“Hacca umreye gideceğine yardım et, talebe okut, fakirlere ver” gibi söylemler, gerçek de çok doğru gibi gözükür doğrudur da. Buna katılmamak imkânsız. Ancak bir din adamının adeta defalarca “Lebbeyk” diyenlere tepkisi pek hoş karşılanmamıştır. Çünkü “lebbeyk” demek her insana nasip olmaz. Hadislerden biliyoruz ki, hacca ve umreye sadece Allahu Teâlâ’nın çağırdıkları gider. Yani her isteyen gitmez. Davet gelmelidir. Davetin arkasından kalben ve dil ilen lebbeyk – buyur denilmesi gerekir. O halde hacca ve umreye gidenler Allahu Teâlâ’nın davetlisi, misafiri ise kul olarak hiç kimse sen ne çok fazla gidiyorsun deme hakkına sahip olmamalıdır. Çünkü Yaradan’dan davet gelmiştir. Kul gidiyordur. Ama bir kere ama bin kere. Bu yapılanlar, bu tür ifadeler Allah azze ve celle ile kul arasına girmek değil midir? Bence girmektir. Basit anlatımla, bu şekilde konuşan kişiye, senin evine falanca kişi çok sık gelip gidiyor denilse o kişi sana ne kardeşim demez mi, der. O halde sen Allah ( azze ve celle ) ile Resulu (Aleyhisselam)ın misafirlerine neden karışıyorsun. Bu tür ifadeler, Allahu Teala’ya haşa sen bu insanları neden pek çok kere beyt’inde misafir ediyorsun demek olmaz mı ?
"Cami yaptıracağına okul yaptır!" "Hacca gideceğine iki çocuk okut!" diyenler neden dönüp de din ile, ibadet ile ilgisi olmayan sözde Müslüman özde Münafık birine "Kendine her tatil beldesinde ultra-lüks villa yaptıracağına bir tane de okul yaptır!" "Bu yaz da Hawai'ye (veya bu Yılbaşı'nda da Paris'e) gideceğine iki çocuk okut!" demez.
Neden İbadete, Haremeyn’e âşık bir Müslüman ülkesinde pek sevilmez. Neden “hacca gideceğine fakir fukara doyur, öğrenci okut” diye azarlanır da gece kulüplerinde, sahil kenarlarındaki bar ve pavyonlarda tabaklar kırıp, içkileri yerlere boşaltıp, dansöz oynatıp köpük banyosunda haramzade olup çıkan kimliğinin bir kenarında “İslam” yazan vatandaşına “bunları bırak bak ekmek bulamayan fakir, harcını ödeyemeyen, kitap alamayan öğrenci, camisi olmayan köy, okulu bulunmayan kasaba, hastanesi olmayan şehir var. Bunlara yardım et” demez. Diyemez. Denilemez. Denmez.
Hatta her sene tatil için ülkemin güzide tatil mekânlarına gidip binlerce dolar harcayan; parasını dilediği gibi harcamakta özgür olan, köyünde, dağında yazlıklar yapan, her sene tatillere koşan, arazi üstüne arazi sahibi olan, bankalarda faizle oynayan, servetini kendisi bilen, gökdelenler dikerek hırsının sonu bulunmayan insanlara bir şey denilmez de gecesi gündüz hakkın rahmetini aramak isteyen hac umre sevdalısı Müslüman neden her Türk vatandaşı kadar rahat bırakılmaz, anlaşılır gibi değildir.
“Aydın ve müreffeh bir ilim adamıyım” diyerek 40 yılına bir kırk yıl daha katma arzusu içersinde bulunan, geçtiğimiz Ramazan ayında ekranlarda boy gösteren ne yazık ki bu şöhretinin sarhoşluğu ile cemaati hor gören bir yapıdaki bir ilim adamı (!) Allah’ın misafiri olunan, Peygamber efendimizin ziyaretine gidilen yere on değil bin kere gitsen yeter mi? dedirten, oraya gitmek ne parayla, ne sırayla, Allahtan davetle gidiliyor, manevi yönü olmayanların anlaması mümkün olmayan bir mucize hadisedir. Olduğunu bilmez mi? Bilir. Hatta Diyanet İşleri Başkanlığı sayesinde defalarca hacca ve umreye görevli olarak gittiğinde ben bir kere gittim, başkası gitsin demiş midir? Zan yapmayalım ama hiç ihtimal vermiyorum.
Belki de görevli olarak Hacca ve umreye gidip de parasıyla giden kadar zevk, güzellik, manevi doyum almadığından bu şekilde söz ediyordur. Bu da mümkündür. Kendi parasıyla gitse belki de o güzelliklerin, defalarca gitme isteğinin nedenini anlayacaktır.
Beklerdik ki o sohbetinde o insan şunu da söylemeliydi. Lüks ve şatafattan uzak sade bir hayat, israftan uzak v,s. özellikle Avrupa’da bugünkü şartlarda Hac ve umre hiç de lüks ve bir milyarder ibadeti değildir. İmkânı olan sağlığı olan gidebildiği kadar gitsin. Allah’ın nuruyla nurlansın, kirlenen paslanan kalpleri temizlensin, parlatsın. Gelsin yardım da yapsın talebe de okutsun, fakir de yedirsin yetim de baksın. Demeliydi. Hatta sohbetinde vatandaş her yıl yaz tatiline gidiyor. Bırakın yurt içi gezilerini yurt dışı gezilerine gidenlere, harcadığı paranın hesabını yapamayanlara hatta birçoğu fuhşa ve alkolün batağına saplanırcasına ahlak dışı turlara çıkanlara da laf etmeliydi. Ancak yapmadı. Sadece defalarca hac ve umre gidenleri hedef tahtasına oturtmuştu.
Neden o insanlardan da bahsetmediniz dediğimizde “burası o insanlardan söz edilecek yer değil “ diyerek sert bir çıkış göstermişti.
Çokça tanık olmuşumdur. Hiçbir dini kesim bu eleştiriyi yapmaz. Bilir ki herkes istediği gibi yaşar. Bunun hesabını kulun kendisi verir. Ama dindar olmayanlar bu hakkı kendilerinde rahatça bulur ve inananların kurbanına da haccına da namazına da ezanına da dil uzatır. Bir din adamının bu tür söylemleri din ve diyanet ile uzaktan-yakından ilgisi olmayan bazı insanlara da malzeme olur.
Ve bu söylemlerden cesaret alanlar hacca gitmenin döviz kaybına sebep olduğunu ve haccın Araplara para yedirmekten başka bir şey olmadığını söyleyerek hacca gitmeye karşı çıkarlar. Tabii taklidi imana sahip olan ancak gerek umreye gidecek gerekse farz haccını yaptıktan sonra nafile hacca niyetlenen bazı Müslümanlar da bu gibi sözlerden etkileniyorlar. Hâlbuki o kudsî mekânları ziyaret etmekle elde edilecek şeyler, başka hiçbir şeyle elde edilemez. Haccın yerini dolduracak başka bir ibadet olamaz. Bir Müslüman’ın hac veya umreden alacağı feyiz farizasının yerini başka bir şey tutamaz. Çünkü İslam’ın emrettiği her bir ibadetin kendine mahsus hususiyetleri ve faziletleri vardır. Bundan dolayı nafile dahi olsa, maddi imkânları yerinde olan kimselerin hacca gitmelerine, o tevbe musluğundan arınmalarına mani olmak doğru değildir.
Din yolunda emekler verdiğine inandığımız bu insana neden diğer zenginlerden bahsetmediniz. Sadece defalarca hacca ve umreye gidenlere yüklendiniz dediğimiz de aldığımız cevap çok acı bir ifade ile yüreğimizi acıtmıştı. Bir din adamından beklenmeyen bir suizan ifade ile “ sen herkesin hacca ve umreye defalarca gitmesini istiyorsun öyle mi. Demek ki hac ticareti yapıyorsun. İnsanları kandırıyorsun” dediğinde muhatabımızın nasıl bir âlim olduğunu düşünmek zorunda kalmıştık.
EROL KARA
Yer. İstanbul’un mümtaz ilçelerinden birinin merkezinde bulunan 1950 yapımı bir cami. Ve günlerden Cuma.
Cuma vaazı için kürsüde bulunan unvanı mevcut, yaşlı, emekli ve eski bir müftü. Her hafta irşad vermek amacıyla çıktığı kürsüden bu kez de olağan sohbetlerine devam ediyor. Cemaat O kişinin kendisine” ışık” olması için pür dikkat dinlemede.
Onu tanıyanlar geçtiğimiz Ramazan ayının son Cuma günü yine aynı yerde ifade etmiş olduğu “hepimiz Hıristiyan’ız, hepimiz Yahudi’yiz” dil sürçmesini (!) hafızalardan silmeye çalışmakta iken sonunda hacca gidişlere gelen bugünkü vaazı dinlemeye çalışmaktadır.
Kendisinin 40 yıllık din görevlisi olduğunu bilenler yine de saygılarında kusur etmeksizin dinlemeye, dil sürçmelerinin insanın yaradılışı gereği olabileceği, hatasız olunmayacağını bildiklerinden birçok sözlerine aldırış etmemektedirler. Hatta ve hatta sohbet sonlarında yanına giderek vaazında şu veya bu şekilde eleştiride bulunanlara gösterdiği agresif davranışlarını bile yaşlılığına vererek susmak zorunda kalmalara bile alışmış durumdadırlar.
Bilim adamı Pascal’ın hayranlarından biri olan, birçok esere imza atmış, makaleleri bulunan ilmi derecesine paralel olarak “her şeyi ben bilirim, benim söylediğim doğrudur” tezi ile yaşamaya çalışan bu kişi bir hac mevsiminde bulunduğumuz günlerin birinde bir Cuma günü kürsüden “ nafile hacca gidişlere” dur dercesine sohbetini sürdürmektedir.
“Hacca bir kere gidilir. Farzdır. Umreye de bir kez gidilir. Sünnettir. Ama hacca ve umreye birden fazla gitmek boş bir faaliyettir. Nafile boşuna demektir. Adam 20 kere umreye 18 kere hacca gidiyor. Neden gidiyor, niye gidiyor. Hep boşuna. Bir sürü para harcayarak defalarca gidiyor. Dönüp de okul kapılarında harç ödeyememekten geriye dönen öğrencileri görmüyor. İlim farzdır. İlim yolunda olanlara yardım etmek gerekir. Hacca, umreye gideceğine bir iki çocuk okutsan olmaz mı”?
Diyerek birden fazla o kutsal beldeye gidenlere veryansın etmeye başlayınca cemaat arasında mırıldanmalar da başladı.
Özde doğru ancak anlatımda hatalı olan sohbetin bu şekilde sonlanmış olması kutsal belde âşıklarının zoruna gitmiştir. Zira haccın ve umrenin güzelliğine doyamamış gönüller defalarca gitmeyi arzu eder. Farz olan haccı edâ ettikten sonra, oralar için doyulamayan bir lezzetle tekrar yanan gönüllerinin aşk ateşini söndürmek isteyen müminlerin yeniden hacca ya da umreye gitmek arzusu hiç bitmez.Ve aynı ibâdeti sırılsıklam olurcasına yapma isteği kalplerin dayanılmaz bir arzusu halinde olabileceğini düşünmesi gereken, alim sanılan, eserleriyle “ışık” olacağı ümit edilen ve bu duyguları bilmiyormuş görünen ya da hissedememiş bir görüş olarak ortaya çıkan bu kişinin söylemleri camiyi dolduran hassas gönülleri zedelemiştir..
“Hacca umreye gideceğine yardım et, talebe okut, fakirlere ver” gibi söylemler, gerçek de çok doğru gibi gözükür doğrudur da. Buna katılmamak imkânsız. Ancak bir din adamının adeta defalarca “Lebbeyk” diyenlere tepkisi pek hoş karşılanmamıştır. Çünkü “lebbeyk” demek her insana nasip olmaz. Hadislerden biliyoruz ki, hacca ve umreye sadece Allahu Teâlâ’nın çağırdıkları gider. Yani her isteyen gitmez. Davet gelmelidir. Davetin arkasından kalben ve dil ilen lebbeyk – buyur denilmesi gerekir. O halde hacca ve umreye gidenler Allahu Teâlâ’nın davetlisi, misafiri ise kul olarak hiç kimse sen ne çok fazla gidiyorsun deme hakkına sahip olmamalıdır. Çünkü Yaradan’dan davet gelmiştir. Kul gidiyordur. Ama bir kere ama bin kere. Bu yapılanlar, bu tür ifadeler Allah azze ve celle ile kul arasına girmek değil midir? Bence girmektir. Basit anlatımla, bu şekilde konuşan kişiye, senin evine falanca kişi çok sık gelip gidiyor denilse o kişi sana ne kardeşim demez mi, der. O halde sen Allah ( azze ve celle ) ile Resulu (Aleyhisselam)ın misafirlerine neden karışıyorsun. Bu tür ifadeler, Allahu Teala’ya haşa sen bu insanları neden pek çok kere beyt’inde misafir ediyorsun demek olmaz mı ?
"Cami yaptıracağına okul yaptır!" "Hacca gideceğine iki çocuk okut!" diyenler neden dönüp de din ile, ibadet ile ilgisi olmayan sözde Müslüman özde Münafık birine "Kendine her tatil beldesinde ultra-lüks villa yaptıracağına bir tane de okul yaptır!" "Bu yaz da Hawai'ye (veya bu Yılbaşı'nda da Paris'e) gideceğine iki çocuk okut!" demez.
Neden İbadete, Haremeyn’e âşık bir Müslüman ülkesinde pek sevilmez. Neden “hacca gideceğine fakir fukara doyur, öğrenci okut” diye azarlanır da gece kulüplerinde, sahil kenarlarındaki bar ve pavyonlarda tabaklar kırıp, içkileri yerlere boşaltıp, dansöz oynatıp köpük banyosunda haramzade olup çıkan kimliğinin bir kenarında “İslam” yazan vatandaşına “bunları bırak bak ekmek bulamayan fakir, harcını ödeyemeyen, kitap alamayan öğrenci, camisi olmayan köy, okulu bulunmayan kasaba, hastanesi olmayan şehir var. Bunlara yardım et” demez. Diyemez. Denilemez. Denmez.
Hatta her sene tatil için ülkemin güzide tatil mekânlarına gidip binlerce dolar harcayan; parasını dilediği gibi harcamakta özgür olan, köyünde, dağında yazlıklar yapan, her sene tatillere koşan, arazi üstüne arazi sahibi olan, bankalarda faizle oynayan, servetini kendisi bilen, gökdelenler dikerek hırsının sonu bulunmayan insanlara bir şey denilmez de gecesi gündüz hakkın rahmetini aramak isteyen hac umre sevdalısı Müslüman neden her Türk vatandaşı kadar rahat bırakılmaz, anlaşılır gibi değildir.
“Aydın ve müreffeh bir ilim adamıyım” diyerek 40 yılına bir kırk yıl daha katma arzusu içersinde bulunan, geçtiğimiz Ramazan ayında ekranlarda boy gösteren ne yazık ki bu şöhretinin sarhoşluğu ile cemaati hor gören bir yapıdaki bir ilim adamı (!) Allah’ın misafiri olunan, Peygamber efendimizin ziyaretine gidilen yere on değil bin kere gitsen yeter mi? dedirten, oraya gitmek ne parayla, ne sırayla, Allahtan davetle gidiliyor, manevi yönü olmayanların anlaması mümkün olmayan bir mucize hadisedir. Olduğunu bilmez mi? Bilir. Hatta Diyanet İşleri Başkanlığı sayesinde defalarca hacca ve umreye görevli olarak gittiğinde ben bir kere gittim, başkası gitsin demiş midir? Zan yapmayalım ama hiç ihtimal vermiyorum.
Belki de görevli olarak Hacca ve umreye gidip de parasıyla giden kadar zevk, güzellik, manevi doyum almadığından bu şekilde söz ediyordur. Bu da mümkündür. Kendi parasıyla gitse belki de o güzelliklerin, defalarca gitme isteğinin nedenini anlayacaktır.
Beklerdik ki o sohbetinde o insan şunu da söylemeliydi. Lüks ve şatafattan uzak sade bir hayat, israftan uzak v,s. özellikle Avrupa’da bugünkü şartlarda Hac ve umre hiç de lüks ve bir milyarder ibadeti değildir. İmkânı olan sağlığı olan gidebildiği kadar gitsin. Allah’ın nuruyla nurlansın, kirlenen paslanan kalpleri temizlensin, parlatsın. Gelsin yardım da yapsın talebe de okutsun, fakir de yedirsin yetim de baksın. Demeliydi. Hatta sohbetinde vatandaş her yıl yaz tatiline gidiyor. Bırakın yurt içi gezilerini yurt dışı gezilerine gidenlere, harcadığı paranın hesabını yapamayanlara hatta birçoğu fuhşa ve alkolün batağına saplanırcasına ahlak dışı turlara çıkanlara da laf etmeliydi. Ancak yapmadı. Sadece defalarca hac ve umre gidenleri hedef tahtasına oturtmuştu.
Neden o insanlardan da bahsetmediniz dediğimizde “burası o insanlardan söz edilecek yer değil “ diyerek sert bir çıkış göstermişti.
Çokça tanık olmuşumdur. Hiçbir dini kesim bu eleştiriyi yapmaz. Bilir ki herkes istediği gibi yaşar. Bunun hesabını kulun kendisi verir. Ama dindar olmayanlar bu hakkı kendilerinde rahatça bulur ve inananların kurbanına da haccına da namazına da ezanına da dil uzatır. Bir din adamının bu tür söylemleri din ve diyanet ile uzaktan-yakından ilgisi olmayan bazı insanlara da malzeme olur.
Ve bu söylemlerden cesaret alanlar hacca gitmenin döviz kaybına sebep olduğunu ve haccın Araplara para yedirmekten başka bir şey olmadığını söyleyerek hacca gitmeye karşı çıkarlar. Tabii taklidi imana sahip olan ancak gerek umreye gidecek gerekse farz haccını yaptıktan sonra nafile hacca niyetlenen bazı Müslümanlar da bu gibi sözlerden etkileniyorlar. Hâlbuki o kudsî mekânları ziyaret etmekle elde edilecek şeyler, başka hiçbir şeyle elde edilemez. Haccın yerini dolduracak başka bir ibadet olamaz. Bir Müslüman’ın hac veya umreden alacağı feyiz farizasının yerini başka bir şey tutamaz. Çünkü İslam’ın emrettiği her bir ibadetin kendine mahsus hususiyetleri ve faziletleri vardır. Bundan dolayı nafile dahi olsa, maddi imkânları yerinde olan kimselerin hacca gitmelerine, o tevbe musluğundan arınmalarına mani olmak doğru değildir.
Din yolunda emekler verdiğine inandığımız bu insana neden diğer zenginlerden bahsetmediniz. Sadece defalarca hacca ve umreye gidenlere yüklendiniz dediğimiz de aldığımız cevap çok acı bir ifade ile yüreğimizi acıtmıştı. Bir din adamından beklenmeyen bir suizan ifade ile “ sen herkesin hacca ve umreye defalarca gitmesini istiyorsun öyle mi. Demek ki hac ticareti yapıyorsun. İnsanları kandırıyorsun” dediğinde muhatabımızın nasıl bir âlim olduğunu düşünmek zorunda kalmıştık.
EROL KARA