Ateistlerin ya da kusursuz olan Kur’andaki bazı ayetleri ele alarak çelişkiler olduğunu ileri süren, bir ayetin zamanla nesh yani hükmünün kaldırıldığını söyleyen bazı kesimlerin varlığı tarih boyunca değişmedi, değişmeyecektir.
Münafıklar, Gayri Müslimler, Ateistler İslam’da nerede bir boşluk bulalım da inanların aklını karıştıralım diye 1400 yıl önce ne iseler bu günde o çaba içindeler. Kıyamet sürene kadar da böyle olacaktır.
Allah-u Teala’nın “ İçinde hiçbir şüphe yoktur” (YunusS/37) dediği ve koruması kendi katında olan (Hicr/9) Kur’an-ı Kerimde çelişkiler aramak boşa kürek sallamaktan başka bir gayretkeşlik değildir.
Bu kez karşımıza Kur’an-ı kerim’in 8. Suresi olan Enfal’deki 65 ve 66. Ayetlerde bir müminin kaç kişiye galip geleceğine dair farklı rakamları ele alarak çıkanlar “Birinde 20 Müslüman 200 kâfire bedel denirken, ikincisinde, bin kişi iki bin kişiye bedel deniyor. Eski kavimler değil ki bize acıdı deseniz. Aynı ümmet” diye iki ayet arasındaki farkın nedenini merak ettiklerini ima ederek müminleri yine çelişkiye sokmak istemektedirler. Rakam farklılığını öne sürerek ve ikinci ayetteki “Bildi” kelimesine de vurgu vurarak hâşâ Allah-u Teâlâ’nın bilgisini dahi sorgulama gafleti içine düşmektedirler.
Önce iki ayetin Diyanet Mealini okuyalım
“Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et. Eğer içinizde sabırlı yirmi kişi bulunursa iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde (sabırlı) yüz kişi bulunursa, inkâr edenlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir kavimdir. (Enfal 65)”
“Şimdi ise Allah yükünüzü hafifletti ve sizde muhakkak bir zaaf olduğunu bildi. Eğer içinizde sabırlı yüz kişi olursa iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde (sabırlı) bin kişi olursa, Allah'ın izniyle iki bin kişiye galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir. (Enfal 66)”
Ve tefsirler ışığında bu ayette anlatılanlara bakalım…
Az sayıda mümin, çok sayıda inkârcıya üstün gelebilir. İman edenler için Allah'ın yarattığı mucizelerden biri de, iman edenlerin az sayıda olmalarına rağmen, Allah'ın izniyle daima üstün gelmeleridir. Bu, Allah'ın birçok ayetiyle bildirdiği önemli bir sırdır ve inkâr edenlerin aldanmasına neden olan bir özelliktir. Talut kıssasında da görüldüğü gibi, Allah, iman edenleri itaatlerinden dolayı, az sayıda olmalarına rağmen üstün konuma getirmiş onlara zafer vermiştir. Allah'ın Talut kıssasının sonunda hatırlattığı ayet şöyledir: “Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galib gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir." (Bakara Suresi, 249) “
Allah'ın Enfal Suresi, 65-66 ayetlerinde de bildirildiği gibi, eğer müminler kendi içlerinde bir zaaf taşımazlarsa, sabır ve takvada güçlü olurlarsa bir müminin gücü, 10 kişiye bedel olabilir. Bu güç fiziksel güç olarak düşünülebileceği gibi, daha birçok anlamda da düşünülebilir. Örneğin bir müminin insanlara din ahlakını anlatma, onları Allah'ın yoluna çağırma konusundaki çabası, on kişinin anlatmasına bedel olabilir. Bir müminin ilmi, on kişinin ilmine bedel olabilir. Bir müminin Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için yapacağı bir hayır işi, on kişinin bir araya gelip yapacağı bir işe bedel olabilir. Bir mümin, on kâfirin saptırdığı kadar insanı Allah'ın doğru yoluna çağırıp, ıslah olmalarına vesile olabilir. Bir mümin, on inkârcının anlattığı inkârı bozup yerine hakkı getirebilir.
Allah'ın Kuran'da bildirdiği bu sır son derece önemlidir. Çünkü her Müslüman, Allah'ın izniyle, eğer takvada ve güzel ahlakta üstünlük yarışında olursa, sayıları ne kadar az olursa olsun fark etmez, Allah onları her giriştikleri işte üstün duruma getirecektir. Örneğin karşılarında inkâr eden bir dünya dolusu insan, üniversiteler dolusu profesör olsa ve bunlar yine şehirler, kıtalar dolusu insanı inkâra sürüklese de, Allah çok az sayıda Müslüman’ı, tüm bu insanlara hakkı ve gerçeği gösterecek kadar güçlü, yetenekli, akıllı kılar, küfrün işlerini zorlaştırırken, onların işlerini kolaylaştırıp çabuklaştırır. Bu sırrı bilen müminler, "benim çabamdan veya benim küçük bir katkımdan ne olur ki" dememeli, sadece Allah'ın hoşnutluğu için samimi olarak yaptıkları her amelin etkisinin çok fazla olacağından emin olmalıdırlar. Belki Allah'ın varlığını anlatan samimi bir yazı, Allah'a çağıran bir söz ya da güzel ahlaklı bir tavır birçok insanın kurtuluşuna ve Allah'ı sevip O'ndan korkup sakınmalarına vesile olabilir. Hiç unutmamak gerekir ki, dünya hayatında geçerli olan kurallar ve sebepler sadece Allah'ın Kuran'da bildirdikleridir. Sadece Kuran'a göre düşünen her insan, Allah'ın yaratışındaki bu sırları kavrayarak, Allah'ın izniyle, tüm insanların üzerinde bir güce ve akla sahip olabilir. Allah, gerçekten iman edenleri gevşeklik göstermedikleri sürece üstün geleceklerini bir ayetinde şöyle müjdeler:
“Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz.” (Al-i İmran Suresi, 139)
Ayetlerde görüldüğü gibi, Allah üstünlük ve zafer sağlamak ve dünyada ve ahirette kazançta olmak için sadece samimi imanı şart koşmuştur. Allah'ın bunun için bildirdiği sırlardan biri de Allah'a şirk koşmadan iman etmektir.
İki ayet dikkatli okunduğunda farklı iki durumdan söz edildiği anlaşılacaktır. 65.ayette bir Müslüman kişi inkâr eden 10 kişiye bedel olduğu bildirilmektedir. Bu kişilerin zaafsız olmaları halinde bu oran geçerlidir. Fakat 66. ayette ise zaaf halinde olanlar için farklı bir durum bildirilir. Zaaf halinde olan yüz kişinin, iki yüz kişiyi yeneceği bildirilir.
Buradan yola çıkarak, İki ayet arasında bir çelişki ya da bir birinin hükmünü kaldırması diye bir şey söz konusu değildir. Zaaf olmaması durumunda 65. ayetteki hükümler geçerli iken, zaaf durumunda ise 66. ayetteki hükümler geçerlidir. Kısaca Müslüman’ın şuur seviyesine göre ayet , Mü'minin şuurunu kafir sayısı ile kıyaslamaktadır.Şuurlu Mü'min 10 kafire bedelken , iman ve şuuru azaldıkca bu sayı aşağı doğru inmektedir! Günümüz " adı Müslümanlarının " kıyasını ise ayet hiç belirtmeye değer bulmamıştır...!
İki ayet arasında bir çelişki ya da bir birinin hükmünü kaldırması diye bir şey söz konusu değildir. Zaaf olmaması durumunda 65. ayetteki hükümler geçerli iken, zaaf durumunda ise 66. ayetteki hükümler geçerlidir.
Buna en canlı örnek ise Peygamber Aleyhisselam zamanında yaşanılan Huneyn savaşında müminlerin durumunu da gösterebiliriz.
Burada dikkat edilecek bir diğer nokta da 66. ayette söylenen “bildi” ifadesi Türkçe’deki kullanıldığı gibi zamanla öğrenerek bildi anlamında değildir. Allah c.c için böyle bir şey söz konusu değildir. Allah ilk andan itibaren her şeyi bilir, bir süreç sonucunda öğrenmez. Allah insanlar ilk yaratıldığı an her şeyi bilmiştir.
Özetle, ayetler, kişilere bir yükümlülük, bir farz yüklememektedir ki ayetlerde bir nesih-mensuh arama gereği doğsun.
Kur’anda nesih –mensuh arama gafletinde bulunanlar, ayetlerde çelişki olduğunu iddia edenler sadece kibirlerinden, iman eksikliklerinden, çok bildiğini sanan cahillerden başka bir şey değildir. Kim ki Allah c.c’nın “içinde şüphe yoktur” diyerek indirdiği Kur’andan şüphe ederse rabbil aleminin dediği gibi “acıklı bir azaba hazır olsun”.
Derleme : Erol KARA – 02.10.2015