Hacca giderken ölmelisiniz
Hacca giderken ölmelisiniz, hacda ölümü tatmalı ve dönerken “hacı” olmalısınız
Haccı yaşarken “ölüm”ü tadamaz, ölüm şerbetini içtiğiniz sanmazsanız ve evinize döndüğünüzde “hacı” olmayı başaramazsanız turistik bir gezi yapmaktan, para harcamaktan öte manasız bir gezi yaptığınızı düşünün ve dizlerinize vurdukça vurun.
Bu ayeti de sıkça duymuşsunuzdur. “ İmkânı olanların Kâbe'yi haccetmeleri, insanlar üzerinde Allah'ın hakkıdır. (Âli İmran 97)
Bu sözü de sıkça duymuşsunuzdur. “Hacc, ölüm provasıdır”
Hac, ölmeden ölme provası yapmaktır.
Kabre koyduğunuz bir yakınınız mutlaka vardır. Çok sevdiğiniz bir insan artık “ölü” olduğunda ne sizi, ne sevdiklerini, ne malını ne geride bıraktıklarını düşünür. Ne üç beş gün sonra dinecek gözyaşlarını görür, ne feryatları duyar.
“Er kişi, hatun kişi niyetine” kefenlenmiş bir sevdiğiniz belki birkaç gün yüreğinizi acıtır sonra hayat devam eder
O Ölmüştür.
Artık kimseye zarar vermez.
Evden çıkarken valizin bir kenarına sıkıştırdığınız sütten ak “kefen” bir çeşit “ihram olup vücudunuzu sardı mı ne de heyecanlanırsınız.
Hacı olmanın ilk ayağı, ilk adımı ihram giymekse bunun bir öncesi boy, gusül abdestidir.
Son nefes verilip, kalp görevini tamamlayıp istirahata çekildiğinde ilk yapılanda “cesedin yıkanması”dır.
Ölümün gerçeği ve ölümün provası aynen başlar.
Vücut yıkanır, beyaz ve dikişsiz “ihram - kefen” giyilir ve sonsuzluğun giriş kapısı, huzurun ilk adımı atılır.
“Haccın mebrur olsun” denilirken ifade edilen Mebrur; makbul, gereklerine uygun, günah ve aslikten uzaklaşmış bir şekilde dile getirilmektir.
İhlâs ve samimiyetle sırf Allah için yerine getirilmiş olana “mebrur” denilir.
Bu şekilde yapılmış hac “mebrurdur.
Hacca gidiyorsanız, hacı olacaksanız, nefsinizi öldürüp dönmeyi ve ölmüş bir nefsi diriltmemeyi başarabilmelisiniz.
"Ölmeden evvel ölünüz!" sırrının hakikatine ermelisiniz.
Öldükten sonra tekrar günahları diriltmemeniz için adeta bir cihada girmiş olmalısınız.
Hac öncesi yaşadıklarıyla hac sonrası yaşanacakların aynı olması, hatta daha fazla isyan, daha fazla dünyalık hırsı, daha fazla puta tapma, daha fazla nefis ve şeytanla yolculuk etme etikette “hacı” aslında “acı” unvanlı bir zavallı fani olmakla insanlar nazarında “bu nasıl hacı” denmesine sebep olur.
Böylelerine “acımak” bile fayda etmez.
Hac, Allah c.c 'ın sonsuz rahmetinin tecelli ettiği, af ve mağfirete nail olmanın derin bir iman, vecd ve aşk heyecanı içinde kaynaştığı ihtişamlı mübarek bir ibadettir.
Hac, Hazret-i İbrahim ve Hazret-i İsmail -Aleyhisselam-ın tevekkül ve teslimiyetinden pay alabilmek, kefene bürünerek yaradana iltica edebilmek, Hacer anamızın gözyaşlarını akıtabilmek, kana kana zemzeme boğulmak, dua için huzura varmak, hesap için beklemek, kötülüğe bulanmış nefsi içimizden atarcasına taşlamak, âcizane teşekkür kurbanını sunmak ve son kez kapıya gitmenin adıdır,
Haccın anlamı, Rasûlullah-Aleyhisselam- ile ashabının hayatlarından izler kapmaktır.
Hac, Peygamberimizin şahsında tecelli eden vahyin aydınlığını bize ulaştıran bir ışık huzmesidir.
Hacca gidenler Mekke'de Allah'ın Medine'de Rasûl-i Kibriya'nın misafiridirler.
O halde bir misafir olduğumuzu unutmadan düştüğümüz yolda ihramları giyene kadar adap ve edep içerisinde, ihramları giydikten sonra bir ölü gibi itaatin ve taatin ağırlığı altında ezilmeliyiz.
İşte Kâbe. Beytullah önünde ihramlısın, yasaklar içerisinde bir ölü sessizliğinde müracaatını yapacaksın.
Sol yanına aldığın Beytullah’a öyle bir yanaşacaksın ki yüreğinin sesi duvarlara çarpıp geriye döndüğünde ben olmanın hiçliğini yaşayacaksın.
Hazreti Hacer olacaksın. Bir tepeden bir tepeye çaresizliğinin resmini çizeceksin.
Arafat’a geldiğinde diz çökecek başını toprağa koyduğunda af dileyeceksin. Kıyama durup el açacaksın. Hesap meleklerini ensende hissedecek, pişmanlığın gözyaşlarıyla ruhunu temizlemeye çalıştığında dizlerinde derman kalmadığını, geldiğin gibi geriye döneceğini vereceğin hesabı düşüneceksin.
Arafat, öyle bir makam ki…
Arafat, kabirlerden kıyamet sabahına kalkışı ve mahşer meydanında toplanışı hatırlatır.
Arafat, "Tanışma mekânı" "marifet"e ermenin er meydanıdır. Kendinle tanışıp kendinin bileceksin
Arafat,"haddini bilmek" tir
Peygamber’in dilinde “Hacc Arafat’tır.”
Müzdelife, Kalpleri, Rabbin azamet, kudret, muazzam saltanat ve ilâhî tecellileri ile yoğurup dünyayı terk etmenin adıdır..
Minâ, bir teslimiyet ve tevekkül mekânıdır.
Hac, muhabbet dolu bir kulluğun ifasıdır.
Hac, kabirden kalkıp mahşer yerine gelme ve Rabbine gönülden yalvarış hâlidir.
Sen şimdi Hacca gidiyorsun.
Hacca yönel sanki bir daha dönmemecesine
Hacc ölümün bir işareti .
Hac ölüm için bir prova. İhram sanki bir kefen
Kabe’yi görünce unutma sen ziyarete gelmedin Hacca geldin .Turist değil hacısın..
Sen hacca gelmişsin, yönelmişsin, Allah’a yönelmişsin.
Ey hacı!
Hac, Kâbe’ye gitmek değil, Kâbe’den gitmektir.
Kâbe yolun sonu değil başıdır.
Hac Mekke’de başlar. Allah’a ulaşıncaya kadar gider.
Ey hacı dikkat et Allah’a ulaşmadan dönme!
Dönerken de sevdiklerine incik boncuk alma.
Haremeyn'den döndüğünde “ülkene, bulunduğun yerlere sevdiklerine oralardan Hazreti Ebu Bekir’in sadakatini, Hazreti Ömer’in hukuk ve adaletini, Hazreti Osman’ın hayâsını ve hilmini, Hazreti Ali’nin ilim ve cihadını getir”
Sen “hacı” olarak dön “acı” olarak değil.
Öldükten sonra dirilmenin dayanılmaz hafifliğini yaşa.
Ya Hacı ol ya da sus.
Unvanın peşinde olma.
EROL KARA
Hacca giderken ölmelisiniz, hacda ölümü tatmalı ve dönerken “hacı” olmalısınız
Haccı yaşarken “ölüm”ü tadamaz, ölüm şerbetini içtiğiniz sanmazsanız ve evinize döndüğünüzde “hacı” olmayı başaramazsanız turistik bir gezi yapmaktan, para harcamaktan öte manasız bir gezi yaptığınızı düşünün ve dizlerinize vurdukça vurun.
Bu ayeti de sıkça duymuşsunuzdur. “ İmkânı olanların Kâbe'yi haccetmeleri, insanlar üzerinde Allah'ın hakkıdır. (Âli İmran 97)
Bu sözü de sıkça duymuşsunuzdur. “Hacc, ölüm provasıdır”
Hac, ölmeden ölme provası yapmaktır.
Kabre koyduğunuz bir yakınınız mutlaka vardır. Çok sevdiğiniz bir insan artık “ölü” olduğunda ne sizi, ne sevdiklerini, ne malını ne geride bıraktıklarını düşünür. Ne üç beş gün sonra dinecek gözyaşlarını görür, ne feryatları duyar.
“Er kişi, hatun kişi niyetine” kefenlenmiş bir sevdiğiniz belki birkaç gün yüreğinizi acıtır sonra hayat devam eder
O Ölmüştür.
Artık kimseye zarar vermez.
Evden çıkarken valizin bir kenarına sıkıştırdığınız sütten ak “kefen” bir çeşit “ihram olup vücudunuzu sardı mı ne de heyecanlanırsınız.
Hacı olmanın ilk ayağı, ilk adımı ihram giymekse bunun bir öncesi boy, gusül abdestidir.
Son nefes verilip, kalp görevini tamamlayıp istirahata çekildiğinde ilk yapılanda “cesedin yıkanması”dır.
Ölümün gerçeği ve ölümün provası aynen başlar.
Vücut yıkanır, beyaz ve dikişsiz “ihram - kefen” giyilir ve sonsuzluğun giriş kapısı, huzurun ilk adımı atılır.
“Haccın mebrur olsun” denilirken ifade edilen Mebrur; makbul, gereklerine uygun, günah ve aslikten uzaklaşmış bir şekilde dile getirilmektir.
İhlâs ve samimiyetle sırf Allah için yerine getirilmiş olana “mebrur” denilir.
Bu şekilde yapılmış hac “mebrurdur.
Hacca gidiyorsanız, hacı olacaksanız, nefsinizi öldürüp dönmeyi ve ölmüş bir nefsi diriltmemeyi başarabilmelisiniz.
"Ölmeden evvel ölünüz!" sırrının hakikatine ermelisiniz.
Öldükten sonra tekrar günahları diriltmemeniz için adeta bir cihada girmiş olmalısınız.
Hac öncesi yaşadıklarıyla hac sonrası yaşanacakların aynı olması, hatta daha fazla isyan, daha fazla dünyalık hırsı, daha fazla puta tapma, daha fazla nefis ve şeytanla yolculuk etme etikette “hacı” aslında “acı” unvanlı bir zavallı fani olmakla insanlar nazarında “bu nasıl hacı” denmesine sebep olur.
Böylelerine “acımak” bile fayda etmez.
Hac, Allah c.c 'ın sonsuz rahmetinin tecelli ettiği, af ve mağfirete nail olmanın derin bir iman, vecd ve aşk heyecanı içinde kaynaştığı ihtişamlı mübarek bir ibadettir.
Hac, Hazret-i İbrahim ve Hazret-i İsmail -Aleyhisselam-ın tevekkül ve teslimiyetinden pay alabilmek, kefene bürünerek yaradana iltica edebilmek, Hacer anamızın gözyaşlarını akıtabilmek, kana kana zemzeme boğulmak, dua için huzura varmak, hesap için beklemek, kötülüğe bulanmış nefsi içimizden atarcasına taşlamak, âcizane teşekkür kurbanını sunmak ve son kez kapıya gitmenin adıdır,
Haccın anlamı, Rasûlullah-Aleyhisselam- ile ashabının hayatlarından izler kapmaktır.
Hac, Peygamberimizin şahsında tecelli eden vahyin aydınlığını bize ulaştıran bir ışık huzmesidir.
Hacca gidenler Mekke'de Allah'ın Medine'de Rasûl-i Kibriya'nın misafiridirler.
O halde bir misafir olduğumuzu unutmadan düştüğümüz yolda ihramları giyene kadar adap ve edep içerisinde, ihramları giydikten sonra bir ölü gibi itaatin ve taatin ağırlığı altında ezilmeliyiz.
İşte Kâbe. Beytullah önünde ihramlısın, yasaklar içerisinde bir ölü sessizliğinde müracaatını yapacaksın.
Sol yanına aldığın Beytullah’a öyle bir yanaşacaksın ki yüreğinin sesi duvarlara çarpıp geriye döndüğünde ben olmanın hiçliğini yaşayacaksın.
Hazreti Hacer olacaksın. Bir tepeden bir tepeye çaresizliğinin resmini çizeceksin.
Arafat’a geldiğinde diz çökecek başını toprağa koyduğunda af dileyeceksin. Kıyama durup el açacaksın. Hesap meleklerini ensende hissedecek, pişmanlığın gözyaşlarıyla ruhunu temizlemeye çalıştığında dizlerinde derman kalmadığını, geldiğin gibi geriye döneceğini vereceğin hesabı düşüneceksin.
Arafat, öyle bir makam ki…
Arafat, kabirlerden kıyamet sabahına kalkışı ve mahşer meydanında toplanışı hatırlatır.
Arafat, "Tanışma mekânı" "marifet"e ermenin er meydanıdır. Kendinle tanışıp kendinin bileceksin
Arafat,"haddini bilmek" tir
Peygamber’in dilinde “Hacc Arafat’tır.”
Müzdelife, Kalpleri, Rabbin azamet, kudret, muazzam saltanat ve ilâhî tecellileri ile yoğurup dünyayı terk etmenin adıdır..
Minâ, bir teslimiyet ve tevekkül mekânıdır.
Hac, muhabbet dolu bir kulluğun ifasıdır.
Hac, kabirden kalkıp mahşer yerine gelme ve Rabbine gönülden yalvarış hâlidir.
Sen şimdi Hacca gidiyorsun.
Hacca yönel sanki bir daha dönmemecesine
Hacc ölümün bir işareti .
Hac ölüm için bir prova. İhram sanki bir kefen
Kabe’yi görünce unutma sen ziyarete gelmedin Hacca geldin .Turist değil hacısın..
Sen hacca gelmişsin, yönelmişsin, Allah’a yönelmişsin.
Ey hacı!
Hac, Kâbe’ye gitmek değil, Kâbe’den gitmektir.
Kâbe yolun sonu değil başıdır.
Hac Mekke’de başlar. Allah’a ulaşıncaya kadar gider.
Ey hacı dikkat et Allah’a ulaşmadan dönme!
Dönerken de sevdiklerine incik boncuk alma.
Haremeyn'den döndüğünde “ülkene, bulunduğun yerlere sevdiklerine oralardan Hazreti Ebu Bekir’in sadakatini, Hazreti Ömer’in hukuk ve adaletini, Hazreti Osman’ın hayâsını ve hilmini, Hazreti Ali’nin ilim ve cihadını getir”
Sen “hacı” olarak dön “acı” olarak değil.
Öldükten sonra dirilmenin dayanılmaz hafifliğini yaşa.
Ya Hacı ol ya da sus.
Unvanın peşinde olma.
EROL KARA