
Hicretin 1422. yılına nihayet erdik. MUHARREM AYI başlangıcı YA DA MÜSLÜMANLARIN YILBAŞISI olarak nitelenen gün 26 MART PAZARTESİ günü idi....
Ne televizyonlardan , ne gazetelerden ne yollara asılan çarşaf büyüklüğündeki afiş ya da pankartlardan böyle bir günün geleceği konusunda tek bir kelime dahi geçmedi. Belediyeler , Denizcilik İşletmeleri , Hava yolları ek seferler düzenlemedi. Kutsal yerlere ait tur organizasyonları düzenlenmedi. Kuruluşlar olağanüstü ek tedbirler almadı. Kayıtlara göre%99’u Müslüman olan bir ülkede Hicri Yılbaşı geldi , bunu kutlamamız gerekir , diyen kimse yok. Camilerde söz edildiğine eminim ama , derdim onlar değil....
Derdim şu ki , madem ki %99’u Müslüman bir ülke sınırları içindeyiz , benim için önemli günlerde neden günün anlam ve önemine binaen gerekli hak ve hareketler ile , gerekli kutlamaları yapmam için çalıştığımız kurum ve kuruluşlar tatil edilmiyor. Ben buna yanıyorum. Bu izin konusu bir yana , hiçbir işyerinde , mağazalarda, dükkanlarda bu “YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN ” konusunda bile bir tek yazı yok. Ama yine de ve illa ki dini günleri takip eden inananlar ile bazı soytarı medya kalemlerinin tabiri ile İslami (!) medya organlarının vasıtasıyla bu kutsi günden haberleri olanlar ya da olacaklar Allah (c.c.) izni ile idrak etmeye çalışmışlardır , herhalde...
Telefonlar edilecek, cep telefonlarından moda tabirle mesaj geçecekler . Hadi bilemedim birbirlerine Kuran Ziyafeti vermişlerdir. (İnşaallah)
Ancaaak , madalyonun öteki yüzüne baktığımızda miladi yıl başlarının kutlandığı şevk ve heyecana rastlamak bir yana pek çoğumuz ; hani bazılarının , “yahu ben Müslüman’ım ,bak nüfus cüzdanımda –dini İslam – yazıyor” diyenlerle , arada bir Müslümanlığı Ramazan ayında hatırlayanlar , hatırlamayanlar vd. din kardeşlerimiz bu kutsi günden bihaber Müslümanlığını (!) yaşamaya çalışmakta olacaktır. Ha bir de ,
Önümüzdeki 10 MUHARREM günü , bu mübarek ayın AŞURA GÜNÜ olarak bilinen değerli günlerinden biri olmakta , bu gün vesilesi ile bir çok mutfakta tatlı bir telaş yaşanacak , tencereler kaynayacak , ortalık aşura kokularına bürünecek. Geçmişe göre sayıları azalsa da akraba , hısım ve komşulara birer kase sunacak olanlar bu kutlu günün keyfini çıkartacaklardır. İşte bu aşureler dağıtılırken “neyin , nesi “ diye merakla soranlar bu kutsal günden ve içinde yaşadığımız ayın değerini anlamaya çalışacaktır.
Aşura günü özelliğini , nasıl ve ne şekil kutlanması gerektiğini anlatmayı başka kalem sahiplerine bırakmayı tercih ediyorum. Acizane bahsetmek istediğim konu , Allah-u Teala (c.c) ‘nın her yeni doğan günde biz kullarına verdiği yeni bir fırsatın , tövbe kapılarının kapatılmadan önce verdiği her yeni fırsatı ganimet bilerek yaşadığımız değil yaşamak zorunda olduğumuz MÜSLÜMANLIĞI bir kez daha hatırlasak mı , dostlar....Bu konuda birkaç kelime edelim.
1422 yıl önceyi hatırladığımızda Allah-u Ekber demenin ne denli zor, meşakkatli , ağır bir yük olduğunu o dönem tarihini ya da Yaradan’ın Sevgili Habibi Hz. Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem ) Efendimizin hayat hikayelerini okuyanlar elbette bilmektedir. Müşrik , Putperest , Yahudi ve Hıristiyanların her türlü eziyet ve cefalarına ( alışverişleri kesmeleri , işkenceler , yollara diken , iri kemik parçaları atmaları , deve işkembesini Allah’ın en sevgili kulu , habibi, peygamberi Hz. Muhammed Musafa sav. Efendimizin boynuna atmaları , öldürme gayretleri ) SABIR gösterenlerin yaşadığı gerçek mü’minlerin o döneminden çok uzakta , hiçbir zulüm ve eziyet olmadan Müslüman ana-babanın evladı olarak dünyaya gelişimizin bizler için bir şans olduğunu düşünmeden, ancak ; bunun değerini ve korumayı aklımızın ucuna bile getirmeden ortalıkta başıboş gezinmenin anlamsızlığını düşündünüz mü ? Elhamdülillah Müslüman’ız yahu diye atıp tutmanın zavallılığında ömür denilen rüyanın bizlerden ne alıp götürdüğünü sadece akıl sahipleri bilebilir.. Yoksa doğma , büyüme , rızk için çabalama , cinsel arzuları tatmin etme , üreme ve ölmenin tüm canlı varlıklara has olduğunu düşündüğümüzde farkımızın akıl olduğunu göreceğiz. Yaradılışımızda meleklerin secdeye kapandığı insanın haddi zatında bir zerreden farksız, kıymetsiz oluşu bazılarımızın yaşantısında hayvandan aşağı hal ve hareketler gördüğümüzü , bazılarımızınsa ot gibi yaşam şeklini gördüğümüzde yine de akıl denen nimetin bizi diğer canlılardan farklı olduğunu müşahede etmekteyiz. Ne var ki insan olduğumuzu aklımızla çözebilsek de manevi yönden gayri İslami toplulukların hal ve hareketlerine tıpatıp uymamızla da Müslüman olduğumuzun çok dışına çıkmaktayız. Maneviyat ikliminde hortum türü fırtınaya kapılarak nereden gelip nereye gittiğimiz bilmeden savrulup durmaktayız. Kabul ediyoruz Allah (c.c) ‘ın Aleminde yaratıkların en üstünü olarak kendimizi biliyoruz amma Müslüman olmamızı nüfus cüzdanının sütün ve satırları arasına karışmış “Dini -: İslam ” ibaresi olmasa kendimizi bir toplulukta nasıl Müslüman olarak ispat edeceğiz.
Önce kendinize ,sonra ailenize , dostunuza, akraba , hısım , komşu ve çevreye baktığınızda bir dış aleme , hani o cumartesileri çalışmayıp Havraya giden, Pazar günleri çalışmayıp kiliseye koşan , putuna , ateşine, ya da ilah bellediği işaret ya da cisimlere koşarak secde edenlerden ne farkın var ki.... Kitabımız Kuran-ı Kerimi mahfazasında yatak odasının duvarına asan ancak onunla yaşamımızı şekillendirmeyen , ona uymayan , “çağa göre değişmelidir , bu zamanda bu ayetin bu kısmı olmaz “diyerek onu şuursuzca değiştirmeye kalkan kısaca her harfinde buyurulan emir ve yasaklara riayet etmeyen biziz , alışverişlerde hile yapan, kar hadlerini fütursuzca yükselten, çocuklarımızı evlendirirken “malı var mı malı ” diyerek imanını sormadığımız eşler seçerken, sistemin ağır yükü olarak her tarafımıza bulanan faizin kremini kendimize yedirerek bankalardan faiz, borç verdiğimiz kardeşlerimizden faiz dilenen biz değil miyiz. Ramazan Müslümanlığını , Cuma Müslümanlığını icat eden biz değil miyiz. . Hani “Allah’ın ayetlerini kim bir ücret karşılığı satarsa o cehennemden bir ateş olacak ” korkusuna aldırmadan Kuran-ı Kerim’i satan biz değil miyiz. “Haspaya yakışıyor ” yani diyerek kadınlarımızı , kızlarımızı , kız kardeşlerimizi açık saçık sokaklara salan bizler değil miyiz. Komşu değerini , akraba sevgisini yitiren , parayı ilah edinip hırsımızdan tüm insanlara kapımızı kapayan biz değil miyiz. İş yerlerimize müşteri gelsin diyerek vitrinlere dizdiğimiz mankenlerden medet uman biz değil miyiz. İşletme açarken önce Kuran-ı Kerim okutup , kurban kesen ve ardından medyatik olsun diyerek yarı çıplak ya da çırılçıplak kadınları teşhir eden , fuhuşa kucak açan çağdaş (!) Müslüman biz değil miyiz. Bir elimizle verdiğimizi alemin bildiği , komşusu aç uyurken tok uyuyanı , bayramlarda kimse gelmesin diyerek tatile gidenler , Kurban keserken kendi tenceresi için kesmeyi esas bilen , hissesine kaç kilo düştüğünü hesaplayan , yoksulu gözetmeyen , kestiği kurbanın Yaradan katında kabul edilip edilmeyeceğini düşünmeyen , Zekatı verirken şeytan oyunlarına yatan , Cuma vakitlerinde dükkanını kapatmayı utanç sayan biz değil miyiz.
Hey Müslüman ! Bak çevrene ne kadar Müslüman olduğunun hesabını yap. Kendine bak. Çalıştırdığı işçiye hakkını vermeyen Allah’tan korkmayan gafille , Burası Müslümanlığa hizmet eden , İslami sermayeli kuruluş diyerek çalıştırdıkları saf insanlara ücretini eksik ya da cimrilik ayarında kıt vererek sözde Müslümanların ruh durumu aynı değil mi. Faizsiz sistem adı altında açılan bankalara koşarak yastığı altında istiflediği paralar kar getirdiğinde gözleri fal taşı gibi açılan sözde inananla faiz sistemi içinde çalışan bankadan faiz alanların arasında ne fark var ki. Eğer onun adı kar zarar ortaklığı ise neden zarar ettiğini açıklayan kuruluşlara gece yarıları baskın yapıp parasını tam isteyen gafilin fikri ile diğerinin ne farkı var ki.Adına ne konulursa konulsun “ faizin her çeşidi ayaklarımın altındadır ” diyen Peygamber Aleyhisselam’a layık ümmet olabilir miyiz. Gafillik sarmış , ruhumuz kararmış , nefis denilen canavar bizleri parmağında oynatırken Müslümanlığın 1422 yılı gelmiş. kimin umurunda...
Ne yaptınız nasıl kutladınız.
Not : Tüm İslam Aleminin 1422 Hicri Yılını Kutlar. Hayırlara vesile olmasını diler ve gelecek yılları geçmişi aratmayacak şekilde Allah (c.c.)’ın razı olacağı şekilde geçirmeyi Yüce Yaradan’ın nasip etmesini dilerim
EROL KARA - @erolkaranet