@erolkaranet'te Aradığınız Kelime veya Konuyu Buraya yazınız!

Banner


erolkaranet

Sakatat, Alt Tarafı Beyin...





BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Kevser süresinde buyurulan kurban kes emrine uyarak, Allah-u Teala’nın nasip etmesiyle kurbanımızı almıştık.

Bayram namazımızı kıldık. Heyecan içinde ve Yaradan’ın izniyle üç ortak keseceğimiz düvenin başına gelmiştik. "Bismillah Allah-u Ekber" nidalarıyla bıçak kurbanın can damarına geldiğinde sözümüz "Allah Kabul Etsin" ’e dönmüştü.

Ben kesmekten anlamadığım için bir kenarda durup kesimi ve parçalanmayı izlemeye koyuldum. 10 dakika öncesi diğer canlılar gibi bir hayat süren hayvan, şimdi bir bıçağa teslim olmuş , önümde duruyordu. Satıcı, hayvanın üç yaşında olduğunu belirtmişti. Üç yıllık bir ömür bir anda bitivermişti. Ölüm bu hayvan için kurtuluş muydu bilemem ama, kutsal bir niyet için kesilmesi o hayvana bir değer katmıştı.

Kurbanın kesimi sürerken kellenin bir kenara atılmış olduğu dikkatimi çekti. Gözler açık , anlamsız bir bakış içeriyordu. Kendince çayırlarda neler görmüş , çevresinde nelere şahit olmuş bilinemezdi.

“Kelleyi kim alacak ”, sözüyle irkildim. Ne yapacaktık, kim uğraşacak. Biri “beynini alalım ” dedi. Beyin.... Öteki “biz istemeyiz Alt tarafı beyin işte. İsteyen alsın ” dedi, umursamaz halde... Alt tarafı beyin, sözleri dikkatimi çekti. Pekala dedim, kendi kendime.. O hayvanın beyni alt tarafı beyindi de, ya tüm canlıların taşıdığı ... Ya insan olarak bizim taşıdığımız. O beyinler ya da beynimiz de mi ‘alt tarafı beyindi’. Küçümsenen o beyin az sonra hangi mideye inecekti. Sakatatçılarda satılan beyinler aklıma geldi. İrili ufaklı beyinler belli bir fiyata satılırken... Ondan rızkını çıkartanlarda beyin taşımıyor muydu?. Bazen birine kızdığımızda “beyinsiz” deriz. “alt tarafı beyin” dedi, dostum. Görmemizin, konuşmamızın , yiyip içmemizin, sevmemizin velhasıl her türlü hareket tarzımızın beyni, idare merkezi beyin değil mi... Eğer beyin bir insan için yiyip içme, üreme, sevme, sevişme, sanatçı ise sanatına lazım gelenlerine, yazarsa yazacakları için gerekli olanlara, öğretmen ise öğreteceği bilgileri kullanmasına yetiyorsa çayırdan tavlaya, tavladan çayıra giden ve şimdi bir bıçak darbesiyle kellesi bir köşeye atılan şu hayvandan ne farkı kalır ki, insanın.

“Alt tarafı beyindi ” de, ya o içinden gübre çıkan şu işkembeye ne demeli, ya ciğerler için ne düşünmeli...
İki ayağımız üzerinde taşıdığımız beynimizde, ciğerlerde, gözlerde hiçbir şey ifade etmiyor mu ?.

*********

Az sonra merhum babamın kabrinin bulunduğu mezarlığa gittim. Çocuklarım yanımda. Büyükbabanız burada yatıyor, dediğimde anlamsız anlamsız bana baktılar. “Babamız dalga mı geçiyor” der gibiydiler. Çocuk akıllarınca kim bilir neler düşünüyorlardı. Akıl ve Beyin. İşte beyne değer veren bir mana. Akıl. Demek ki beyne değer veren akıl idi. Şimdi bu mezarlıkta yatanlar o beyinleriyle ne yapıyorlar acaba, Bir fayda var mı, onlara.... Az ilerdeki mezar taşında bulunan yazı hangi akıl sahibi tarafından oraya işlenmişti. O da ne mezar taşında “merhum profesör doktor .......... ruhuna fatiha ” diye yazıyor. Allah Allah.... Koskoca profesörün yattığı yere bak. Bir kaç adım sonra yine süslü püslü bir mezar taşı. Fabrikatör filanca... Rahmetli kim bilir çalıştırdığı kaç işçi sayısıyla öğünüyordu. Şimdi bir avuç toprak içinde derin bir uykuya dalmış. Mezarının başında biriken, döneceğimiz yer burası mı diye akıl etmeyen ziyaretçilerinden habersiz. Onlarda beyin taşıyordu, mezarda yatanlarda. Ama o beyin ne işe yaramıştı. Bilinemiyordu. Hoş akıl etseydik ya da ibret alsaydık. İçimizdeki ihtiras tramvayını nasıl kullanırdık. Düşünmemiz ve bulmamız gereken bunlardı. Yüzümü mezar taşlarından ayırıp, dışarıdaki dünyaya baktım. Nafile bir çabanın ve bu çaba sonunda sırtlanıp taşımaya çalıştığımız ihtirasın sonu yoktu. Hep alsam , yapsam ve görsemlerle süren yaşam bir anlamsızlıklar girdabından başka bir şey değil miydi.? Aslında “ben” diye başladığımız her söze kibrin zerresini katmasaydık. Davranışlarımızdan , düşüncelerimizden pişmanlık duyacak fiillerden kaçınsaydık. Acaba o kafatasımız içinde taşıdığımız o lop et parçası bir değer kazanır mıydı.?

Madem ki bir avuç topraktı sonumuz, bu didişme nedendi . Yaşamın doğum ve ölüm arasında geçen sanal bir alem olmadığını kim iddia edebilir. Baktığımız, sevdiğimiz, yediğimiz, içtiğimiz, dokunduğumuz, hayran kaldığımız kendimizden birer parça addettiğimiz şu aleme bir kez daha bakın. Bizden öncekileri düşünüm. Akraba ya da hısımlarımız içinde gerçek aleme göç edenlerin yaptıklarını, yaşasaydı yapacaklarını düşünün. Kendinize bakın. Ananızın rahminde bir çiğnemlik et oluşunuzdan, kundaktaki halinize, okula başladığınız ilk günlere, evliliğinize, velhasıl yaşanan her anınıza bakın. Bir kocaman rüya... Anlamsız, değersiz... Son nefeste diyebileceğimiz şüpheli olan “EŞHEDÜ EN LA İLAHE İLLALLAH VE EŞHEDÜ ENNE MUHAMMEDEN ABDÜHÜ VE RESULUHU” sözcüğünü şiar edinmekten ziyade ne amacımız olabilir.
Bir hiç olduğumuza inanıyorum. Bir anlamsız kavganın içindeyiz sanki... Benliğimizi sarmış nefis canavarının esiri olmuş dilediğince bizi kullanıyor vah zavallı bizler....!

O halde dedim , kendi kendime.... Dünyevi rütbemiz ve yerimiz ne olursa olsun sevdiklerimizin, canlarımızın bırakıp gittikleri bu mezar yerlerindeki ebedi istirahatgahlara gelmeden önce yapmamız gereken bir tek ama bir tek amacımız olmalıydı. İşte o zaman beynimizin değerini anlayacaktık. İşte o zaman beynimiz “alt tarafı beyin” kelimesine muhatap olmayacaktı. Bu amaç Allah’u Teala’nın rızasını kazanmaktı.

Silkindim, titredim. Kendimden utanır oldum. Ben bir zavallı. Aslında bir zerre kadar hiçlik yumağına sarılmış biçare. Utandım. Yerin dibine geçsem de bugüne kadar yaşadığım hayvani, cahilane yaşantımda. Yaptıklarımdan ve yapılanlardan utandım. Beynim “alt tarafı” olmamalıydı. Ona değeri verecek Allah’ın benden ne kadar razı olmasına bağlıydı. Bir hiçlik fırtınasından, ihtiras girdabından bir amaca yönelmek üzere yola çıkmalıydım. Allah’u Teala’nın yaptığım hiçbir şeye ihtiyacı yoktu. Ama yaradılışımda bana melekleri secde ettiren Rabb’ime razı olacak bir kul olmam gerektiğini düşündüm. İşte beynim ilk kez çalışıyordu. Yoksa sakatatçıda satışa çıkan beyinlerden ne farkım kalıyordu ki.

Dudaklarımdan bir tek cümle döküldü.

Allah’ım sen tüm kullarından Ve benden razı ol.....

EROL KARA - 22.09.2015
Hukuk, Yaşam, Din, Sağlık, Magazin, Turizm