Kurumlara Zekat Verilir mi?
Polemiği çok olan soru: Kurumlara Zekat Verilir mi?
Cevabına gelince yıllardan beri üzerinde her çevrenin kendine göre değişiklik arz ettiği bir konu olmaktadır.
Menfaatin yönüne göre verilen cevaplar haklı ya da haksız muhatabını er geç Allah-u Teâlâ katında gerekli karşılığını bulduracaktır. Bunun doğrusunu da ilim öğrenmeyi sevmeyen günümüz Müslümanları arasında ikra suresi gereğince okumayı, öğrenmeyi bilen uyanık Müslümanların az da olsa yer alması bunlar sayesinde bu tür sorulara verilen faklı cevaplara aldırmayarak doğru olanı görülebilmesi olmaktadır.
Şu kesindir ki, kurumlara zekât veya vacip kurban verilir mi diye sorulduğunda ya da dine uygunluğu konusunda sorulmuş herhangi bir soruya İslama uygun cevap verecek aslan yürekli şahsın Allah celle celalahu'dan kesin korkan kişi olmasından geçer.
Dün hiçbir kurum ve kuruluşla ilgisi olmadığında Allah c.c. nun haram kıldığına haram helal dediğine helal diyenin bir menfaate sarıldığında, makam, mevki veya geçim kaygısıyla o yönde düşüncesini değiştirip ya da zoraki yalan yanlışa vicdanını susturarak verdiği de münafıklardan biri olur.
En tehlikeli Müslüman türü de budur. Bunlardır.
Hatta sıkça rastladığımız memur iken kürsüden konuşmaya korkan hoca efendinin emekli olunca şaha kalkması gibi hakkı savunmaya başlaması da ikiyüzlülüğün bir başka yönüdür.
Bir de kalkar karşı durana “(Bilmeden fetva verene, yerdeki ve gökteki melekler lanet ederler.) [İbni Lal, İbni Asakir]” tarzı ayet ve hadis ışığında aba altından sopa göstermeye kalkanlara rastlandığında da bunlara karşı da "o güne kadar yaptıklarını tekrar gözden geçirmekte yarar var, " deme kanaatindeyim.
Öyle değil midir? Haklıysan lanet etmeden, lanete uğrayacağı konusunda tehditler etmeden bir şeyleri ispat etmek doğru değil midir?
Yıllar önce hac konusunda çalışmalara başlayıp hacda görevli hocanın eleştirisini yaptığımda bir hac görevlisi hocanın “hocalarla uğraşma cehennemlik olursun” demesi kadar garip değil midir. Sanki cehenneme girecekleri hocaların kendisi belirliyor. Oysa ki imanın kimde olduğu, ne zaman imandan çıkacağını, cennet ve cehennemle kimlerin doldurulacağını sadece Allah-u Teâlâ bilir. Ama bunlar kendilerine ters geleni cehennemlik ilan edebiliyor. Sanki Allah c.c ile sözleşme imzalamışlar. ( Haşa)
Hatta aynı düşüncede olunca "ehli sünnet sanıyordum" oluyor da farklı düşününce "dinden çıkartılmaya varılacak" şekilde suçlanmak anlaşılmaz olmuştur. Sahabenin zaman zaman Peygamber Aleyhisselam'a ters düştüğü olmuştur. Ancak aforoz edilmemiştir.
Nedense yolumuz da yargılanır oldu.( Aldırmıyoruz, tabi...)
Müslümanlar uyanık olmalı ancak bu uyanıklık dinde bozgunculuğa sebep olacak şekilde olmamalıdır.
Sorumuzun cevabı “kurumlara zekat ve vacip olan kurban verilmez” Bu kesindir.
Bu tür bağışlar Peygamber Aleyhisselam zamanında olmadığı gibi sahabe döneminde, tabiin döneminde de olmamıştır. Daha sonraki dönemlerde ipin ucu kaçtıkça, Müslümanlar şeriat ilminden kaçındıkça din diye birçok farklı düşünceler amir konumda bulunanlar tarafından menfaatler doğrultusunda yönünü şaşırmıştır.
Mehmet Talu “Kurum olarak camilerin veya vakıfların bizzat kendisine zekât ve fitre verilmez. Çünkü zekât ve fitre fakirin hakkıdır.” Demiştir. Doğrudur (http://www.dinimeseleler.com/soruCevapDetay.aspx?ur_id=1619)
18 Şubat 1995, Tarihi bir gazetede “İslam Fıkhına göre zekât ve fitrenin Kuranda sayılan 8 sınıf insana verilmesi gerektiği” şeklinde yazarken ( burada kurum ve dernekten söz edilmemiş) daha sonra bağlı okullarına ve ta Afrika fiyatıyla kurban bağışını alması, sonraki yıllarda ortaya çıkan bilmem ne derneğine eft, havale, makbuzlarla toplaması acı gerçeğin bir başka boyutu değil midir..?
Gazetenin aynı günkü sayısında “Verilen zekât ve fitrenin bizzat fakir kimsenin eline geçmesi gerektiğini Prof. Dr. Şener imzasıyla belirtirken , THK ve benzeri kuruluşlarda toplanan paraların çok amaçlı kullanıldığını, hatta bazen suiistimal edilebildiğini kaydetti.” türünden yazılarla belirtilip yıllar sonra bunu mumla aratacak eylemlere girişmesi hiç hoş olmadığı bilinmektedir.
Öte yandan Din İşleri Yüksek Kurulunun 2.8.1979 tarihli fetvası ise şöyle: "Türk Hava Kurumu ve benzeri dernek ve kuruluşlara zekât ve fıtır sadakası verilmesi dinen caiz değildir. Bu ve benzeri kurumlara verilen zekât ve fitreler direkt olarak fakire ulaşmamaktadır. Zekât ve fitrede fakire temlik suretiyle verilme şartı vardır.” Denilmesi sonra ki yıllarda ne oldu da değişti dedirtmeye getirmektedir. Zira Diyanette kendi vakfına kurban ve zekat toplamaktadır.
Türkiye Gazetesi yazarı Mehmet Ali Demirbaş yazılarını sıkça takip ettiğimiz, rehber edindiğimiz ve bozulmamış ehli sünnet yolunda olan biri olarak bilinir ve bilirim. Zaman zaman bir takım çıkmazlarda sorularımla fikrini sorduğum, yazılarından alıntı yaparak düşüncelerime destek olarak aldığım saygın bir şahsiyettir.
Bugün cami imamları ( bazılarını tenzih ederek) bozulduğunu görsem de, diyanetin kendisi ve görevlendirdiği imamlar, müftüler siyasi rüzgara göre yön değiştirse de Demirbaş hocanın farklı söylemlere girmemesi de benim için moral kaynağıdır.
Ancak bazen ilminden yararlanmak isteyenlere gönderilen epostalarla İhlas Vakfı adlı kuruma yönlendirme yapma zorunda bırakılması, buna mecbur kalmasını hissetsem de yapılmamasının doğru olduğu konusunda sorularıma aldığım cevaplar bizi incitse de düşüncemizde değişiklik olmamaktadır.
Türkiye Gazetesinin yazarı Mehmet Ali Demirbaş "Kurumlara Zekat verilmez" diye yazmış kimselerdendir. Bunu kendisi de teyit etmektedir.
Ancak verilmez derken cevabın ileri ki kısımlarında “Ülkemizde, dine hizmet eden, ilim talebesi yetiştiren yurtlar, Kur'an kursları, vakıflar, camiler ve başka hayır kurumları vardır. Buraların desteklenmesi elbette lazımdır. Bunun için bu kurumların bir yetkilisi, bir veya birkaç fakirden vekâlet alır. Fakir, kurumdaki yetkili şahsa vekalet verirken, (Benim adıma zekat almaya ve aldığın zekatı dilediğin yere vermeye seni vekil ettim) der. Vekil de, Müslümanlardan aldığı zekatı, talebelerin ihtiyaçlarına, kurumun başka ihtiyaçlarına sarfedebilir. Böylece hem istenilen hayır kurumuna yardım edilmiş ve hem de dine uygun zekât verilmiş olur.
Böyle vekâlet vermeden kurumlara zekat verilmez. Verilirse, zekât değil, sadaka olur. Zekat borcu ödenmiş olmaz.. (http://mehmetalidemirbas.com/detay.asp?Aid=2069) diye akıllarda soru işaret eden yazıyı ele alınca sormak zorunda kaldık.
Zamanımızda eposta zinciriyle bilgi verirken falan yerdeki bir kişi çok uzakta olan bir kurumda şahsen kimi bulup vekâlet verebilir. Vekillik yüz yüze ve telefonla olabilecek denilse de vekil edilecek kişinin vekâlet verecek kişi tarafından tanınması gerekmez mi. Burada güven duyulması şart değil mi? Tanımadığınız birine nasıl verirsiniz diye sormak lazım. Bugün aile içinde dahi güven duyma mazi olurken falan kuruma filan yerden tanımayan biri nasıl güvenir, akıl almıyor.
Camiye ya da kuruma gidersiniz fakiri görürsünüz, uzakta vekillik edecek birini tanırsanız bu görevi verirsiniz.
Ancak farklı düşünmek abesle iştigaldir.
Ayrıca verdiği bir cevapta Peygamber efendimizle (bir insanı) kurumu bir teraziye koymasını da anlamış değilim.
Değerli Demirbaş hoca der ki “Peygamber efendimize zekât verilmez, ama zekâtı alan fakir, bunu Peygamber efendimize verebiliyor. Zekât fakirin mülkü oluyor. Dilediği gibi harcama yetkisi vardır. Fakir bunu zengine de verebilir. Peygamberimize haramken, ona veriliyor da, herhangi bir derneğe veya zengine verilemez mi? Diye yazdığında biz hile-i şeriye mi yoka takiyye mi diye sormuştuk
Verilen cevap ise “Bunu yasaklayan dinde bir hüküm var mı? İnsan bu kadar yanlış nasıl söyleyebilir? Zekât el değiştirdiği için, Peygamberimize helâl oluyor. Fakir aldığı zekâtı derneğe, zengine veremez mi? Siz dine bu kadar yabancı mısınız? Allah'ın helâl ettiği bir şeyi haram etme yetkisini nereden alıyorsunuz? Ben sizi Ehl-i sünnet biri olarak biliyordum. Onun için yazmıştım. Takıyye mi demek ne kadar çirkindir. Fakir aldığı zekâtı zengine verse, Peygamber efendimize verse derneğe verse takıyye mi yapmış oluyor? Peygamber efendimiz de kendine helal olan bu malı kabul edince takıyyeye ortak mı oluyor? Takıyye sözünü nasıl ağzına alabildiniz ki? Hayret etmemek imkânsızdır. Hazret-i Berire, takıyye mi yaptı?” diye yazan ve bizim “takiyye olmuyor mu” dediğimiz konuyu anlamadığımızın ima edilmesi her halde küçük görüldüğümüzden midir.?
Kibirde bir şekilde yanlıştır. Maazallah kibir insanın imanını yok eder.
Eğer bir fakir, kendisine zekât verilmiş bir fakir aldığını dernek ya da kuruma veriyorsa onun muhtaç olmadığını gösterir, ancak kendisinden daha muhtaç birine götürüyorsa merhametidir. Diye düşünsek yanlış mı olur.
Sonra bir fakir zengine nasıl bağışta bulunur. Akıl almıyor. Borcunu ödeyecekse olur ama zengine fakir bağış yapar mı ?
Ben ana babama zekat veremem. Evladıma da. Bunu bir fakire verip sonrada onu oğluma vermesi için yönlendirirsem takiyye olur mu olmaz mı?
Ya da kuruma verilmez ama kuruma vermek istiyorum düşüncesinde olduğumu bilen kurumdan biri "bana ver ben sonra oraya bağışlarım" dese, yahut kurumda kalan birine "sana gelen zekatları bize vereceksin" tarzı baskı yapılmadığını kim iddia edebilir. Kurumda kalıpta kendisine zekat verilen kimseye onu harcatırlar mı ?
Ayrıca verilen örnekte Peygamber Aleyhisselam'ın kurumla mukayese edilmesi ne kadar doğrudur. Biri insan diğer tüzel kişilik. Sözü bile edilemez.
Ehli sünnet vel cemaat yolunda olanlara doğru yolu gösterenler neredeyse parmakla gösterilecek kadar az olmaya başladı.
Müslümanlar 4 delile Kuran, sünnet, icma ve kıyas yoluna sarılarak doğru yolu bulmak zorundadır.
Bazen insan nefsine yenik düşebilir. Akıl Müslüman’ın şiardır. Doğruluk ise müminin asılıdır.
Şüphesiz doğruyu Allah azze ve celle bilir.
Vesselam
Erol Kara - 07.10.2014

Derneğe zekât ve kurban verilir mi?
03.12.2014
Sual: Bazı yazarlar, hayır kurumlarına, derneklere, camilere zekât ve kurban verilemeyeceğini durmadan işliyor. Bu işle uğraşanların hepsini bir kalemde kötülemesi doğru mudur? Dine uygun yapanı yok mudur? Mesela ben, hayır kurumunda çalışan bir fakire, (Benim adıma zekât almaya ve aldığın zekâtı dilediğin yere vermeye seni vekil ettim) diyorum. Kurban vekâletimi de verirken, (Kurbanımı kesmeye, etini dilediğin yere vermeye seni vekil ettim) diyorum. Vekilim olan fakir, aldığı zekâtı ve kestiği kurbanın etini bir hayır kurumuna verse, mahzuru olur mu?
CEVAP
Hiçbir mahzuru olmaz. Belki o yazarlar, dine uygun olmadan, yani fakire zekâtını vermeden, direkt hayır kurumuna verenleri kast etmiş olabilirler. Ama (Şöyle verilirse mahzuru olmaz) demeleri de gerekir. Çünkü dinimizin caiz gördüğü bir mesele gizlenmiş oluyor, kurunun yanında yaş da yanıyor, bu işi dinimize uygun yapanlar töhmet altında bırakılıyor. (Kurumlara zekât ve kurban verilmez) diye büyük manşetler atılıyor.
İhlas vakfı bu işi, dine uygun yapıyor. Kurbanlar şahıslara veriliyor. Zekâtları fakirler alıyor. Bunlar da kestikleri kurbanların etini veya aldıkları zekâtları getirip İhlas vakfına bağışlıyorlar. Bunların dine aykırı bir yönü yoktur.