15 Nisan 2015 - Saat 20:00 sularında 20-25 dakikalık bir otobüs yolculuğundan sonra Mescid-i Aksa'nın bulunduğu yerin duvarlarını görüyoruz.
Kadim Kudüs’ün karanlık sokaklarında grupla birlikte ilerliyoruz. Yaşlılar gençlerin hızına yetişemeyince ara ara bekleyelim, arayı açmayalım uyarıları olsa da neticede yine hızlanmış oluyorduk.
Heyecanlı ve meraklı duygular içerisinde Kudüs’teyiz. Kudüs sokaklarında yürüyoruz. Akşam ezanı okunalı çok oldu. Biz kendi aramızda akşam namazı için cemaat yapacağız yatsıyı Cami cemaati ile kılacağız ve ondan sonra vakit kaybetmeden otobüslere binip geri döneceğiz.
Mescidi Aksa'ya gelmeden önce karanlık cadde ve sokaklarda ilerlerken ağaçlıklı yollar dikkatimizi çekmişti. Sokaklar sakin ve sessiz. Sanki her an bir kargaşalık, her an bir patlama sesi olacakmış gibi tedirgin ama heyecanlı ilerleyen araç yoluna olağan şekilde devam etmişti. Yollarda dolaşan bir askeri birlik dahi görmemiştik.
Otobüslerden inip Mescidi Aksa'nın bir kapısından eski Kudüs sokaklarına girdiğimizde kapanmış dükkanları tek tük yanan cılız lambaların aydınlattığı ışıklar arasında yokuş aşağıya koşar gibi yürüyoruz. Bir köşe bir köşe daha derken dar ve geniş merdivenli yollardan en son bir köşeyi daha döndüğümüzde bizi bir başka kapı karşıladı. Tam girişte 3-4 İsrail askeri yayılmış oturuyordu. Bize garip garip baksa da herhangi bir olumsuz tepkileri olmadı. Yine de temkinli olarak yanlarından geçtik ve...
Ve işte yılların hayali bir gerçek olarak karşımda duruyordu.
Süleyman aleyhisselamın mabedinden kalan devasa kapıların altından Kubbetüs Sahra karşımızda idi.

Yetim ve öksüz , başı okşanacak bir çocuk gibi mahzun. Bizi bekliyordu.
Heyecan, hüzün, sevinç karışık duygular içinde girdiğimiz Mescid-i Aksa sınırları içinde altın kubbesi ile bizi ilk karşılayan Kubbet-üs Sahra garip haliyle yüreğimizi burkuyor.
Yanından bir suçlu gibi sessizce geçerek ilerliyoruz.Ve ağaçlar arasında girişindeki lambaları görünen İlk binası Hz Ömer tarafından yaptırılmış olan El Aksa Camii’ne ya da diğer adıyla Kıble Camiine yaklaşıyoruz.
Camiye yaklaşırken Filistinli çocuklar bahşiş diye yolumuzu kesiyor. Kimi sırtımıza vuruyor kimi kolumuzu tutuyor. İri gözlü sağlıklı halleri ve gülen gözleriyle çevremizi saran çocuklar "Türkiya" diye, "Türko" diye bağırıyor.
İlk kıblemiz, ilk kutsalımız olan Mescid-i Aksa’da akşam namazını eda etmek için giriyoruz. İçeride yatsı namazını bekleyen beklediğimizden ya da sandığımızdan az insanlar görüyoruz. Kimi Kuran-ı Kerim okuyor, kimi uzanmış kimi oturmuş. Grup halinde giren bizlere bakanların yanından caminin iç bölümüne geçiyoruz.

İlk akşam namazımızı Kıble Caminin iç kısmında kısa bir sohbetten sonra kılıyoruz
Yatsıyı kılmak için camiinin mihrabının olduğu yere geçiyoruz. Restore için mihrab alanı kapatılmış. Geride duran cemaatin arasında bulduğumuz boşluklara oturuyoruz. Gözümüz camekan içierisinde bulunan Halepli bir ustanın yaptığını Selahaddin Eyyubi’nin buraya getirttiğini öğrendiğimiz ahşaptan çivisiz yapılmış olan minbere bakıyoruz.
Okunan ezan sonrası sünneti ardından cemaatle yatsının farzını kılıyoruz. Son sünnetleri kıldıktan sonra kapı önünde toplanıp farklı bir yoldan Yusufiye kabristanının olduğu yerdeki yoldan aşağıya otobüslere geçip otele dönüyoruz.