O gün de böyle olmuştu. Fatih Sultan Mehmet, Fetih Ruhu ve Gençlik konulu bir yarışma olduğunu söylemişti.
Fatih’i yıllardır okuyorduk. Tanıyordum. İstanbul’un fethini de okuyorduk. Hatta İstanbul’u gezerken bazı yerlerde gördüğüm toplar, şehri çepeçevre saran surlar hep Onu hatırlatırdı.
Bir İstanbullu olarak Fatih’i ve İstanbul’u fethetme hikâyelerine o kadar çok yabancı değildim.
Değildim ama bu “fetih ruhu” ne demekti. Anlamadım. “Fethin ruhu.” (?)
Bu fetih canlı kanlı değil. İnsan değil. Hayvan değil. Bitki değil. Değil de ruhu nasıl olsun.
Bildiğimiz fetih , bir yeri ele geçirmenin diğer adı….
Düşmanın gelip bir ülkeye yerleşmesi işgal, bizim gidip bir ülkeyi almamız fetih oluyordu.
Böyle olmasının bir sebebi de, kâfirlerin elindeki toprakları alıp İslam toprağına çevirmekti. Bu Allah-u Teâlâ’nın emri idi. Ve ondan gelene de razıyız. Yapmak zorundayız. Cihad edip şehit ya da gazi olma şerefine ermek her Müslüman’ın amacıdır.
Allah-u Teâlâ her isteyene nasip etsin.
Savaşın, toprak almanın görünürde anlamı olmasa da buna bir ruh eklemenin anlamsızlığını vurgulamak için ya o duyguyla yaşamak ya da buna karşı gelmek gerekir.
Osmanlı’nın geleceği olmuş bir nesil olarak Osmanlı olmaktan uzak yetiştiysek ve Onları anlamadan yaptıklarını anlatmakta ince ruh anlayışı, duyarlı şekilde ifade etmekte zorlanmış olmamız suçumuz olmasa gerek.
Geçen yıl sinemada seyrettiğim, daha sonra televizyonda yayınlanınca dönüp bakmadığım Fatih ve İstanbul’un Fethini anlatan “Fetih 1453” adlı filimden bile bir şey anlamadığımı ifade ederim.
Beraberinde gittiğim babam bile öfke içinde kızmış durmuştu.
İyi ama babam neden kızdı. Ona göre filmde ruh yoktu. Fatih, Fatih değildi.
Bana göre mısır patlaması yediğim sıradan bir film idi.
Fatih ve fetih ruhu konusu bu kompozisyon yarışması ile yine gündemime geldi.
Bir de gençlik incelenecekti.
Hangi gençlik..
Taksimde gezi eylemleri yapan, yıkan, korku saçan, felaketlere sebep olan gençlik mi,
Ya da…
Elinde sigara, enerji içeceği, internet kafelerden, ellerindeki gelişmiş telefonlardan oyunlar oynayarak yaşadığını sanan gençlik mi?
Fatih ve Fetih bir çağ açıp kapatmış. Hemen hemen biz yaşlarda bir ülkeyi idare ederken, ümmeti olduğu Peygamberinin "İstanbul mutlak fethedilecektir. O'nu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden asker ne güzel askerdir" kutlu sözünü amaç edinmiş, hatta bir ara hocasına veli olmak istiyorum diyecek kadar dinine bağlı bir gençten bahsetmek hiç te zor olmamalıydı.
Ama bizim çağımız gençliği ona benzemiyor
Biz o değiliz.
Biz ne fethi ne fethin anlattıklarını anlatmak bir yana anlayamayız da.
Anlamamış biri olarak fethin ruhundan bahsetmek gafleti sadece o gidip de hüsranla çıktığımız sinema filmi kadar yavan, çıplak, hak etmemiş bir çalışma olur.
Bir dakika..
Oturup süslü kelimelerle, ayetlerle, hatta kâinatın efendisi Hazreti Muhammed Mustafa Aleyhisselatü Vesselamın Mekke Fethi’nden başlayarak, kaymaklı, albenili bir makale oturup yazmakta vardı.
Ama ben samimi olmak istiyorum
Biz ne Fatih Sultan Mehmet han hazretlerini, ne İstanbul’un fethini ne de o kutsi hadise nail olmuş askerleri ve ne de o tarihi anlatamayız.
Bizler atalarımıza gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde yaşayan bir gençliğiz.
Fethin ruhunu anlayamayacak kadar teknoloji esiri olmuş, gözlerimiz sanal alemden ayırmayan, her şeyi hazır bulduğumuz gibi ülkemizi dış güçlere peşkeş çeken iç düşmanlarımıza karşı muhalefet ve cephe alacak duygulardan yoksunken fethin ruhundan bahsetmek sadece iki yüzlülük olur.
Bir Müslüman olarak, Bir Osmanlı çocuğu olarak bu bana yakışmaz.
Bakın bu son yazdığım cümle bile samimi değil gibi geldi bana..
Sokağa çıkın, okulları dolaşın bu ruhun inceliği kavramış kimseyi bulamazsınız.
Ben bu vesile ile Fatih Sultan Mehmet Han ve askerlerinden özür diliyorum
Onlara yakışan nesil olamadığımız için.
Beni bağışlayın.
Erol Kara – 01.03.2014