
Bugün Baki Kabristanına gidileceği söylendi.
Türkiye camilerindeki namazları düşünüyorum. Sanki hayatın hızlı akışına uydurulmak isteniyor, bir yere yetişecekmiş gibi süper sürat kılınıyor. Neden bizde de, Hicâz’da uygulandığı şekilde Hatimle edâ edilmiyor? Niçin imamlarda “hâfız” olmak şartı aranmıyor?
Akşam namazından sonra... Evet gerçekten anlatılamayacak duygular içerisinde akşam namazından sonra peygamber aleyhisselamın kabri şerifinden söz etmemenin imkansızlığı var. Yoğun kalabalık. Aşırı izdiham. Polis ve askerin kontrolü altında içeri giriyoruz. O'nu göreceğim. Dillerde salavat, dilerde selam, " essalamu aleyke ya habiballah, essalatu vesselamu aleyke ya resullullah.” Dillerde dualar, O’nun huzurundayız.
İşte O....
Bakamıyorum. Utanıyorum.
O'nun ümmeti olmanın mutluluğu içimizde ama olması gereken şekilde olamamanın hüznü yangın yangın...
Askerler yaklaştırmıyorlar...
Çok ufak yuvarlaklardan olduğu yere doğru bakmaya çalışıyorum. Selam veriyorum, selamıma karşılık veriyorlar.
Arkadaşları da yanında... Yakınlarına varamadığımız için bize yüzünden eksik olmayan gülümsemesiyle yanıt veriyor.
Selamlıyoruz.
Es-Selâmu aleyke yâ Rasûlallah
Es-Selâmu aleyke yâ Habîballah
Es-Selâmu aleyke yâ Nebiyyallah
Selamımıza selamla karşılık veriyor.
Az ötesinde Hz. Ebubekir Sıddık RA var. Es-Selâmu aleyke yâ Ebâ Bekri’s-Sıddîk
Yanıbaşında .
Biraz daha ötede Hz. Ömer ...
" Es-Selâmu aleyke yâ Ömer
Es-Selâmu aleyke yâ Emire’l-mü’minîn
Es-Selâmu aleyke yâ Faruk"
Allah c.c her ikisinden de tüm sahabelerden de razı olsun.
Huzurlarından ayrılırken elim ayağım titriyor. Kalabalık arkamdan itekliyor. Onlarda bu şerefe nail olmak istiyorlar. Ama ben bu huzurdan ayrılmak istemiyorum ki... Bir an kendimi dışarıda, kapının önünde buluyorum.
Tekrar geriye, bir başka kapıdan yine girmek istiyorum.
Huzura varmak istiyorum