
Cuma namazını kıldık. Cennet bahçesinde namaz kıldım.
Peygamber türbesini doya doya seyrettim.
Peygamber aleyhiselamın huzurundan geçerken şefaatini arzuladım. İstedim. Bizi unutmamasını istedim.
Şefaat ya Muhammed as şefaat ya resul...
Dedikçe dilim, gözüm, gönlüm çağlayan oldu.
Ya unutursa bizi.. Bizi unutma ya peygamber.
Bizi unutma ya Muhammed aleyhiselam.
Beni unutma...
Şefaat kıl ya Muhammed aleyhiselam...
Karıma, çocuklarıma , anama, babama, zürriyetime , kardeşlerime, komşularıma, arkadaşlarıma, hukuku geçen herkese şefaat eyle ya resul....
Öğleden sonra... Tekrar onun huzurundayım. Şefaatini diledim. Bu kez ümmeti Muhammed için diledim. Hiç kimseyi ayırmadan, herkese şefaat ya Muhammed....
Minber ve mahfilin altında namaz kılmanın heyecanı.... ben bunları anlatmayacağım... anlatamam da..
Duvarlara el sürmek, dokunmak, öpmek kesinlikle yasak. Asker ve polis engel oluyor. Haram haram sesleri ortalıkta çınlıyor. Bir ziyaretçi elindeki tespihi duvara sürerken asker tarafından engellendi. Tespih darmadağın edildi.
Kamera ve yemek yasak. Mescidi Nebevinin çevresinde dilediğiniz kadar serbest. Ama içeriye asla sokulmuyor. Çantalar, torbalar sadece bu amaçla aranıyor.
Mescidi nebevinin içerisinde sayısız halde kamera her sütunda kameralar var. Sürekli gözetim altında.
Yatsıdan sonra mescidi nebevi kapanıyor.
İnsanlar taşların üzerinde, mescid içerisinde gelişigüzel uyuyor.
Mescidi nebevide namaz kılanların büyük çoğunluğu iradesiz şekilde uykularının ağır baskısına maruz kalıyor. İstemeden göz kapakları ağırlaşıyor. Ayakta rüya görmek bile mümkün...
Dışarı çıkınca uykudan eser bile kalmıyor.
Hindistan ve Pakistan'dan hac için geldiklerini söyleyen sadaka isteyen kişiler sıklıkta...
Akşam namazı Mescidi nebevideyim.
Bilmiyorum dünyada, Allah’ın Habibi’nin ( Sallallahu Aleyhi Vesellem) huzurunda bulunmaktan daha büyük saadet var mıdır?
Mahbûb-i Hüdâ, “Bana selâm veren hiç kimse yoktur ki, Allah ruhumu ondan haberdar etmesin.” buyurmuştu.
Biz de bu delile dayanarak, “Allah’ın selâm ve rahmeti, sözümüzün, nefesimizin ve bütün zerrelerin adedince Onun Zâtı, Ravza-i Mutahhara’sı, ailesi ve ashâbı üzerine olsun.” diye niyâz ediyoruz.
Efendimiz ( Sallallahu Aleyhi Vesellem), “Her kim kabrimin başında üzerime salât-u selâm getirirse ben onun salât ve selâmını aracısız işitirim.
Her kim benden uzak iken bana salât-u selâm getirirse, melekler salât-u selâmını alip bana ulaştırır.” buyurmuştur. Zeyd b. Sehl bir gün Resûlullah’ı ( Sallallahu Aleyhi Vesellem) çok sevinçli bir halde görerek sebebini soruyor. Efendimiz, ( Sallallahu Aleyhi Vesellem) “Nasıl sevinmeyeyim? Allah’tan bana şöyle bir müjde geldi. Bana salât getirene (en kısa şekliyle “Allahumme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlî seyyidinâ Muhammed.” diyene), Allah 10 salât hediye edecektir.” cevabini veriyor.
Müthiş güzellik. Müthiş coşku. Birazdan akşam namazı kılınacak. Heyecan, merak, sevinç dorukta. Tabii bunların yanında şaşkınım ....
Buraya gelene kadar neler demeyecektim... Ama unuttum...
Ezanlar Medine semalarında yankılanırken, ona eşlik etmenin huzuru ile kendimizden geçer gibiyiz Ezanı müteakip duamızı yaptık.
Türkiye'deki gibi hemen ardından kamet getirileceğini sandım. 20–25 dakikayı süren bir bekleyişten sonra kamet getirildi. Mescid hınca hınç dolmuştu. Kametle beraber saflar düzeltildi. Gür davudi bir sesle imamın "Allah'u ekber " demesiyle namaza durduk.
Memlekette sabah namazlarını cemaatle kılmak hep hoşuma gitmişti. Hele imam keyifli ise tecvidli ve uzun bir sure okuması beni Allah azze ve celle nin huzurunda daha fazla durmamı sağladığı için çok etkiliyordu.
Medine'de de akşam namazı tecvidli, uzun bir sure okunması nedeniyle huşu içinde namaz kılmamızı sağlıyordu. Bundan sonra ki günlerde de bu tür namaz kılmanın her vakitte aynı olduğunu gördük.
Keşke ülkemde de bu şekilde namazlar kılınsa...
Resûlullah Efendimiz (s.a.) “Mekke’deki bereket, İbrahim Peygamberin bereketidir. Ben de Allah’tan Medine icin bereket istedim.” buyurmuş.
Böylece Medine’de “Peygamber Efendimizin bereketi”ni yudum yudum tadmaya çalışıyorum.. Resûlullahı bağırlarına basan ve onunla komşuluk ve hemşerilik hukuku bulunan Medine ahalisine de sevgi duyma gerekliliğine inanıyorum. Çünkü bu insanların dedeleri ona hizmet için canlarını , mallarını ortaya koymuş diye düşünüyorum..
Bir hadîsde “Medine’de vefât edene şefaât ederim.” buyurulmuştur. Bu söz beynimin her yanında çınlıyor. Peygamber aleyhisselamın yine başka bir kutsi hadisinde " Medine'ye gelip te ölmeyi isterim diyen , ölsün " sözünü duyunca da , burada vefat eden ve daha önce hakkın rahmetine kavuşmuş sahabelerin yanına , Baki Mezarlığına gömülenleri gördükçe ve burada ölenlere peygamber aleyhisselamın mutlak surette şefaat edeceğini bilmemle onları bir çeşit kıskanıyorum.