16 Ocak 2004

Kabe-i şerifi ziyaret edişimizin ikinci günü ....
Kâbe’yi izliyordum. İçten gelen bir duyguyla oturduğum yerden kalktım. Oraya doğru nasıl yürüdüğümü inanın size anlatamam.
Çünkü ben de bilmiyorum.
Kıyıdan denizin dalgalarını yararak suyun içine gider gibi tavaf eden kalabalığı rahatsız etmeden Muazzam yapı Kâbe’ye yaklaştım. Ona dokunup, öptükten sonra Hâcer–ül Esved'e doğru yaklaşmaya çalıştım.
Yoğun bir kalabalık vardı.
Ağır ağır yaklaştım. Ve bir anda ona ellerimi sürdüğümü hatırlıyorum.
Evet, rüya değildi ve Hâcer–ül Esved avuçlarımda idi.
Ardından yüzümü sürdüm. Bir değil iki kere yüzümü, gözümü sürdüm. Ona, mübarek taşa yüzümü sürdüm. Çıkmak istedim. Diğerlerini bekletmenin doğru olmadığını düşünerek çekilmek istedim.
Başaramadım.
Arkamdaki kalabalık buna izin vermedi. Bir kez daha başımı sokmak, onu öpmek kısmetine tekrar nail oldum. Biliyordum ki bu öpüş taşı değil, Allah c.c 'ı öpmekti.


Ve her şeyden önemlisi Allah-u Teala ile olan ahdimi yenilemenin huzur ve mutluluğu içerisinde bundan sonra ki ömrümde Onun rızasın kazanabilmem için bana vesileler nasip etmesini diledim. (Âmin)
Bu ziyaretler bu öpüşler birçok kereler bana nasip oldu. Nasip eden Allah azze ve celleye hamd olsun.